“O, kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir...” -En’am 61-
"Diğer kitapları
tahrif edip temel dinî hükümleri değiştiren ve temel mesajı bulanıklaştırıp
anlaşılmaz kılan güçlerin insan ve iradesi üzerinde diledikleri baskıyı kurup
arzu ettikleri bireysel ve toplumsal değişimi sağlamayı amaç edindikleri aşikârdır.
Bireyi değiştirmek, toplumu değiştirmeye başlamanın ilk adımıdır."
İnsan iradesi üzerinde
tahakküm kuran belli başlı güçler vardır. Biz bunları içten dışa doğru
incelersek nefsi, aklı, iblisi, aileyi, dâhil olunan küçük grupları- cemaatler,
tarikatler, dernekler- toplumu, idarî ve kanunî zorunlulukları ve hepsinin
temel çerçevesini oluşturan dinî emirleri ve din dışı postulatları
sıralayabiliriz. Saydığımız her bir güç özel bir güçtür. Her bir gücün bireyin
özgür iradesi üzerinde kuşatıcı ve baskı kurucu özelliği vardır. İnsana şah
damarından daha yakın olan en büyük gücü, Allah’ı, bu baskı gruplarından ayrı
tutarak incelememizi sıraladığımız gruplarda sürdüreceğiz.
Dinî emirler, nefsi ve
onun isteklerini kontrol etmek isteyen irade için insanın iç huzuruna uygun
psikolojik hareket alanının sınırlarını çizerler. İrâde’nin kuşkusuz
gerekçelerle tâbi olacağı emirler manzumesi bu anlamda çok değerli ve
vazgeçilmezdir. Özel olarak Kur’an’ın ve Kur’an’da bildirilen her şeyin reddi
mümkün olmayan kesin doğruluğu bu anlamda insanı yanlış inanmak ve yanlış
davranmak gibi bir çerçeve içinde boğulmaktan korur. “...Biz Kitap’ta hiçbir
şeyi eksik bırakmadık…” (En’am 38)
Aklın İrade’ye hizmet ederken kullanacağı temel kanunları ve önermeleri anlatan, sonrasında İblis’in etki alanlarında insanın duyacağı sığınak ihtiyacını Allah’a kanalize eden, ailesi ve içinde yaşadığı toplumla ilişkilerini düzenleyen ve bu düzenlemeyi temel insan saadetine endeksleyen Kur’an, çocukluktan yaşlılığa doğru sürüklendiğini düşünen insan için bir kurtuluş kaynağıdır. Ve insan, kendisine sunulan eğitim-öğretim kademelerinin hiçbirinde ihlâs dolu bir Kur’an öğreticiliği/öğrenciliği bulamadığının farkındadır. İlk adım, bundan sonraki adımları arkasından sürükleyecektir.
Aklın İrade’ye hizmet ederken kullanacağı temel kanunları ve önermeleri anlatan, sonrasında İblis’in etki alanlarında insanın duyacağı sığınak ihtiyacını Allah’a kanalize eden, ailesi ve içinde yaşadığı toplumla ilişkilerini düzenleyen ve bu düzenlemeyi temel insan saadetine endeksleyen Kur’an, çocukluktan yaşlılığa doğru sürüklendiğini düşünen insan için bir kurtuluş kaynağıdır. Ve insan, kendisine sunulan eğitim-öğretim kademelerinin hiçbirinde ihlâs dolu bir Kur’an öğreticiliği/öğrenciliği bulamadığının farkındadır. İlk adım, bundan sonraki adımları arkasından sürükleyecektir.
İnsan’ın Kur’an ile
ilişkisine mâni olmak, Kur’an’ın insan için çizdiği saadet resminin eksik ve
yetersiz kalmasına neden olacaktır. Bu hakikati, tahrif edilen diğer Kutsal
Kitaplar’ın tahrif gerekçelerini gördüğümüzde daha kolay idrâk edebiliriz. “
İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları
gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme
konumunda olanlar lânet eder.” (Bakara 159)
Bildiğimiz gibi, son müjde, son bildiri Kur’an’dır ve değişmemiştir, değişmeyecektir. Diğer kitapları tahrif edip temel dinî hükümleri değiştiren ve temel mesajı bulanıklaştırıp anlaşılmaz kılan güçlerin insan ve iradesi üzerinde diledikleri baskıyı kurup arzu ettikleri bireysel ve toplumsal değişimi sağlamayı amaç edindikleri aşikârdır. Bireyi değiştirmek, toplumu değiştirmeye başlamanın ilk adımıdır.
Bildiğimiz gibi, son müjde, son bildiri Kur’an’dır ve değişmemiştir, değişmeyecektir. Diğer kitapları tahrif edip temel dinî hükümleri değiştiren ve temel mesajı bulanıklaştırıp anlaşılmaz kılan güçlerin insan ve iradesi üzerinde diledikleri baskıyı kurup arzu ettikleri bireysel ve toplumsal değişimi sağlamayı amaç edindikleri aşikârdır. Bireyi değiştirmek, toplumu değiştirmeye başlamanın ilk adımıdır.
Bireylerin kabul görme
ve onanma ihtiyaçlarını kullanarak, küçük gruplarla ve bu gruplarda oluşturulan
ritüeller ve esaslarla kontrol edilebilir bir hayat alanı ihdas etmek, bu hayat
alanlarında hiyerarşik bir düzen kurarak, soru sormak ve cevap bulmak gibi
sıradan ihtiyaçları bile sıkı koşullara bağlamak, insanın iradesi üzerinde
kurulan kuşatıcı ve baskı kurucu bir psikolojik harekâtın merhalelerini
anlatmaktadır.
Telif edilen kitapları
okumakla Dinî bilgiye ulaşmayı bekleyen kişinin bu değerli yolculuğunda
farkında olmadığı büyük bir tehdit vardır. Bu tehdit yayınlanan ve elden ele
dolaşan kitapların büyük bir çoğunluğunun tarikatler ve cemaatler eliyle
basıldığı ve dağıtıldığı gerçeğidir. Bu kitapların temel hedefi doktiriner
eserler olarak zihinsel çerçeveler inşa etmektir. Söz konusu kitapların tarikat
ve cemaatler için sağlayacağı fayda kendisine ulaşılacak yolların tanıtımını
yapmak, birey için sorularının cevaplarını bulacağı karanlık dehlizlere açılan
kapıları bulmak, yalnız ve sadece kendisi olarak ilerlediği yolda kendisi gibi
marifet, hikmet ve bilgi yolcusu olanlarla bir arada olabilmektir.
Psikolojik beklenti
açıktır: bir başka iradeye bağlı kalmayı öğreten ve bu bağı yücelten
öğretilerin sağladığı kolaylıklar zinciri, insanı o iradenin çizdiği çerçevede
rahat hissettirecektir. Bu grup psikolojisinin çekici en büyük özelliğidir.
Tarikatler ve cemaatler insanları tek tek etkilerken onlara kolaylıklar vadeden bir saadet alanı sunmaktadırlar. Bu türden grupların insanları etkileme ve kazanma teknikleri aynıdır. Her bir grup kendi hayat süresini uzatmanın yeni bireylerle mümkün olacağını bilir. Her yeni üyeye vaat edilen şeyler o üyenin ihtiyaç duyduğu şeylerle başlangıçta doğrudan ilgilidir. İnsan’ın Allah, Peygamber, Kitap, Ahiret inancı, genel olarak içsel sorgulamanın getirdiği kaos ve bu kaosta ortaya çıkan sorular, bu sorulara aradığı cevaplar, insanın doğal psikolojisinde büyük boşluklar oluşmasına bağlıdır.
Tarikatler ve cemaatler insanları tek tek etkilerken onlara kolaylıklar vadeden bir saadet alanı sunmaktadırlar. Bu türden grupların insanları etkileme ve kazanma teknikleri aynıdır. Her bir grup kendi hayat süresini uzatmanın yeni bireylerle mümkün olacağını bilir. Her yeni üyeye vaat edilen şeyler o üyenin ihtiyaç duyduğu şeylerle başlangıçta doğrudan ilgilidir. İnsan’ın Allah, Peygamber, Kitap, Ahiret inancı, genel olarak içsel sorgulamanın getirdiği kaos ve bu kaosta ortaya çıkan sorular, bu sorulara aradığı cevaplar, insanın doğal psikolojisinde büyük boşluklar oluşmasına bağlıdır.
İnsanı oluşturulan özel
ve geleneksel atmosferde cevaplanma vaadine sürüklemek o insanın kendisini daha
özel hissedeceği bir alanın varlığından haberdâr etmekle mümkün olabilir.
Kur’an’la ilişkisi olmayan, ancak Kur’an’ın kesin bilginin tek kaynağı olduğuna
inanan insanların bu kesin bilgiye ulaşmasının yollarının öğretileceği bir grup
bir cemaat bir tarikat daima câzip olacaktır. Tarikatler ve cemaatler, insanı,
kendileri olmadan kaos ve korku psikolojisine yakalanmakla tehdit ederler ve
vaatleri bu karmaşanın sona ermesinden başka bir şey olamaz. Çünkü; insan’ın
başlangıçtaki sorunları ve bu sorunlardan kaynaklanan öğrenme ihtiyacı
masumdur; insan aslında samimi bir inanan olmak istemektedir.
İnsan’ın inancıyla
ilgili temel değerleri öğrenirken takındığı samimi tutumlar, cemaatlerin ve
tarikatlerin yeterli bulduğu bir av psikolojisinin özelliklerini taşır. Av,
tuzağa yakalandıktan sonra onun samimi duyguları üzerine hiyerarşik bir sistem
yerleştirilir. Grubun ve üyelerin uyacağı kıstaslar, esaslar ve ritüeller
bireyin belli bir süre sonra daha üst bir katmanda soluklanacağı umuduyla
beslenir. Her bir kademe, grup liderinin- şeyh, imam- onayı ile gerçekleşecek
olan geçici bir hedeftir. Ve birey liderine karşı mutlak itaat duygusuyla
hareket ettiği sürece kendisine vaat edilen basamakları hızla tırmanacağına
inanır. Bu tipik bir lider sultasıdır.
Cehennemlik olma korkusu ve cennet vaadi, samimi bir inanan olma derdiyle kavrulan insan için yeterince sahici baskı unsurlarıdır. Lider’e itaat etmeme olasılığının getireceği herhangi bir sonuç, aslında cemaatler ve tarikatler eliyle oluşturulan korku imparatorluğundan başka bir şey değildir. Cemaatler ve tarikatler insanın samimi kaygılarını korku psikolojisi formatına dönüştürerek yönetmekten çekinmezler. Zaten kullandıkları en büyük silah budur.
Cehennemlik olma korkusu ve cennet vaadi, samimi bir inanan olma derdiyle kavrulan insan için yeterince sahici baskı unsurlarıdır. Lider’e itaat etmeme olasılığının getireceği herhangi bir sonuç, aslında cemaatler ve tarikatler eliyle oluşturulan korku imparatorluğundan başka bir şey değildir. Cemaatler ve tarikatler insanın samimi kaygılarını korku psikolojisi formatına dönüştürerek yönetmekten çekinmezler. Zaten kullandıkları en büyük silah budur.
Korkuyu yönetme
stratejisi, lider sultası altında yaşayan insanın gerçekte samimi bir kul
olduğu inancıyla örülür. Gösterilen hedef Allah’a kul olmaktır; ancak uygulanan
yöntem ve tekniklerin tamamı, kişiyi lider sultasına tabi kılmaktadır. Allah’a
kul olmanın kesin ölçülerini koyan Kur’an, bireyin yaklaşamayacağı uzaklığa
konmuştur ve Kur’an’ın tefsiri olduğu iddia edilen cemaate ve tarikate ait öğretiler
bütünü, Kur’an’ı anlamak için yeterli ve yetkindir. Kur’an’ı ve hükümlerini
değiştiremeyecek olanların yeni ve etkili stratejisi budur.
Anlaşılmazlık zırhı, Kur’an’ı anlamak üzere cemaate ve tarikate katılan insanın idrâkine zamanla ve hissettirmeden yerleştirilir. Kur’an’ın sade ve anlaşılabilir bildirilerini algılayan ve sorularının cevaplarını bulabilen insana, eğer cemaat ve tarikatin etki alanında ise, yeni bir çerçeve dayatılır; Kur’an’ın görülen anlamı ve içerdiği gizli anlam.
Bu çerçeveye göre Kur’an’ın görünen ve anlaşılan anlamı, gerçekte hedeflenen anlam değildir. Anlamı saptırılmış bir ayete dikkat çekelim:”O, sana Kitab’ı indirendir. Onun bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar” (Âli İmran 7) Hedeflenen anlam gizlidir ve bu gizli anlamlar ancak ve yalnızca bu işte ustalaşmış olanlar tarafından anlaşılabilir. Bunun için de itiraz etmeyen, soru sormayan meraklıların tâbii olacağı bir lider şarttır, vazgeçilmezdir.
Anlaşılmazlık zırhı, Kur’an’ı anlamak üzere cemaate ve tarikate katılan insanın idrâkine zamanla ve hissettirmeden yerleştirilir. Kur’an’ın sade ve anlaşılabilir bildirilerini algılayan ve sorularının cevaplarını bulabilen insana, eğer cemaat ve tarikatin etki alanında ise, yeni bir çerçeve dayatılır; Kur’an’ın görülen anlamı ve içerdiği gizli anlam.
Bu çerçeveye göre Kur’an’ın görünen ve anlaşılan anlamı, gerçekte hedeflenen anlam değildir. Anlamı saptırılmış bir ayete dikkat çekelim:”O, sana Kitab’ı indirendir. Onun bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar” (Âli İmran 7) Hedeflenen anlam gizlidir ve bu gizli anlamlar ancak ve yalnızca bu işte ustalaşmış olanlar tarafından anlaşılabilir. Bunun için de itiraz etmeyen, soru sormayan meraklıların tâbii olacağı bir lider şarttır, vazgeçilmezdir.
Oluşturulan yeni çerçeve
kişiyi tamamen kuşatmayı hedeflemiştir. Yanılmaz olan ve her şeyi bilen liderin
onayı alınmaksızın herhangi bir irâdî eylemde bulunmak yasaktır. Her şeyi
bilen, gaybı da bilmektedir. İnsan, gaybı yalnızca Allah’ın bilebileceğini
Kur’an’dan öğrenebilecek iken bu yol kapatılmıştır. “Gaybın anahtarları Allah'ın
yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir;
O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek
bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”
(En’am 59) Cinler vasıtasıyla haber alma dönemi de
kapanmıştır.”(Cinlerden bir grup) Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu
çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.” Halbuki biz, (daha önce) göğün
bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim
dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.”
(Cin 8-9)
Özel hayatının her bir
ayrıntısının dahi liderinin bilgisi dâhilinde cereyan ettiğine inanan grup üyesi,
kendisi için yeni korkular üretildiğini fark etmeyecektir. Allah’tan korkmayı
hedef edinen kul, herhangi bir yanlış düşünce ve davranışı dolayısıyla, önce bu
davranışını bilen ve gözleyen liderinin öfkesinden korkmaktadır. O artık
liderinin 'kul’udur. O’nun seçebileceği bir ferd olabilmesi için gerekli olan
özellikleri taşıyor olması gerekmektedir. Zihinsel devinimlerinin tamamına
yakını bu hedefe konsantre olmuş durumdadır.
Ne yazık ki; o bunu fark etmemekte, samimi düşünce ve davranışları dolayısıyla kendisini Allah’a kul oluyor zannetmektedir."İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi" (Bakara 165)
Ne yazık ki; o bunu fark etmemekte, samimi düşünce ve davranışları dolayısıyla kendisini Allah’a kul oluyor zannetmektedir."İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi" (Bakara 165)
İtiraz noktalarına karşı
şu mantıksal zinciri kullanalım. Allah’ın emirleri Kur’an’dadır. Allah’ın
emirlerine uymak için Kur’an okunmalı ve Kur’an’ın açık beyânına itibar
edilmelidir. Allah’ın emir ve nehiylerinin anlaşılması, aracılar
gerektirmeyecek kadar kolaydır. Allah, Kur’an’da batınî anlamlar ile insanı
sorumlu tutacağına dair herhangi bir kısıtlayıcı hüküm bildirmemiştir. Buna
karşılık, Lider’in emirleri, liderin algı ve yeteneklerine göre tertip edilen
emirlerdir ve bilhassa batinî anlamlar üzerine bina edilmişlerdir.
Lider her ne kadar Kur’an’ın emirlerini temel kıstas kabul ettiğini iddia etse de, dayattığı hemen her şey kendi öğretilerini dikkate almaktadır. “Elleriyle Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara 79) Bundan dolayı kişi, Lider’e- şeyh’e, imam’a-katıksız itaatle Allah’a kul olmamakta, tam tersine lidere kul olmaktadır.
Lider her ne kadar Kur’an’ın emirlerini temel kıstas kabul ettiğini iddia etse de, dayattığı hemen her şey kendi öğretilerini dikkate almaktadır. “Elleriyle Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara 79) Bundan dolayı kişi, Lider’e- şeyh’e, imam’a-katıksız itaatle Allah’a kul olmamakta, tam tersine lidere kul olmaktadır.
Lider’in kullandığı bir
diğer sacayak, Kur’an’da sıklıkla akıl ve ilim sahiplerine yapılan vurgudur.
Yine bu sacayak yanlış ve aldatıcı bir örtüyle korunmaktadır. Akıl ve İlim
sahipleri ayetlerin batınî anlamlarını araştırmakla görevli değillerdir; bilakis
onlar, ayetlerin diğer ayetlerle ve ayetlerin kainât ve insanla ilişkilerini
anlamak babında öne çıkarılmaktadırlar. Biz buna bu çağda aklın ürettiği
önermelerle elde ettiği külliyat olduğu için bilim diyoruz.
Bu sirkülasyonda esas çarpıcı nokta, tarikat ve cemaatlerin ısrarla akla vurgu yapmaktan kaçınmaları ve bilime karşı düşmanlık geliştirmeleridir. Sahip oldukları bilgi örüntüsünün esas kaynağının akla dayalı olmayan ruhânî ve gaybî keşifler olduğunu iddia etmeleri de ayetlerde kastedilen kişilerin kendileri olmadığına dair açık kanıtlardır. "O, sana Kitab’ı indirendir. Onun bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar" (Âli İmran 7) Bu sebeple tarikat veya cemaatte lidere tabi olan kişi, aslında lidere kul olmaktan başka bir şey yapmış değildir.
Bu sirkülasyonda esas çarpıcı nokta, tarikat ve cemaatlerin ısrarla akla vurgu yapmaktan kaçınmaları ve bilime karşı düşmanlık geliştirmeleridir. Sahip oldukları bilgi örüntüsünün esas kaynağının akla dayalı olmayan ruhânî ve gaybî keşifler olduğunu iddia etmeleri de ayetlerde kastedilen kişilerin kendileri olmadığına dair açık kanıtlardır. "O, sana Kitab’ı indirendir. Onun bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar" (Âli İmran 7) Bu sebeple tarikat veya cemaatte lidere tabi olan kişi, aslında lidere kul olmaktan başka bir şey yapmış değildir.
Şeyhini veya İmamını
kendisinin varlık sebebi sayan cenderedeki kul, sürekli gergindir. Sürekli
gözetim altında tutuluyor olmanın getirdiği şizofrenik tepkiler, bireyin
kendisiyle, ailesiyle, toplumla ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Her an
hesap verebilir bir konumda olmak onaylanabilecek bir davranış kalıbını
gerektirmektedir.
Lider, kişinin kendisinden bağımsız davranma özgürlüğünü elinden almış olmakla, ona kendi nefsinin elinde oyuncak olmaktan kurtulmak gibi bir yüksek değer bağışlamıştır. Kişi şeyhine borçludur. Borçlu her insan gibi tedirgin ve minnet dolu olması da olağandır. Doğal olarak kendisi ve şeyhi gibi düşünmeyen herkes yanlış yoldadır. Hatta tekfir edilebilecek bir cehennemliktir.
Lider, kişinin kendisinden bağımsız davranma özgürlüğünü elinden almış olmakla, ona kendi nefsinin elinde oyuncak olmaktan kurtulmak gibi bir yüksek değer bağışlamıştır. Kişi şeyhine borçludur. Borçlu her insan gibi tedirgin ve minnet dolu olması da olağandır. Doğal olarak kendisi ve şeyhi gibi düşünmeyen herkes yanlış yoldadır. Hatta tekfir edilebilecek bir cehennemliktir.
Bütün bunlara rağmen
tarikat atmosferinde programlanmış bulunan sürecin tüm basamaklarında sadece ve
sadece nefsin ilgi duyacağı kişiye özel payeler vaat edilmektedir. Başlangıçta
nefsinin kışkırtmalarından korkan insan bu süreçte nefsinin yeni isteklerine
doğru yönlendirilmektedir.
Beklentiler zincirinin her bir halkası, her bir basamakta şeyhin onayı ile tatmine ulaşan insanı büyük bir kıskaca almaktadır. Kişinin benlik, bencillik merkezleri sofistik süslerle yeniden tanımlanmakta, kişi daha kutsal bir meşgale perdesi altında nefsinin derinliklerinde saklı duran ve her an büyümeye hazır halde bekleyen kibri hareketlendirmektedir.
Kendi şeyhinin büyüklüğü, kendisinin müstakbel büyüklüğüne çizilmiş bir hedeftir. Fakat unutulmaktadır:” Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır. Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.”Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir” (Bakara 166-167)“Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resül’e itaat edeydik” diyecekler. Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.” “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanete uğrat” (Ahzab 66-68)
Beklentiler zincirinin her bir halkası, her bir basamakta şeyhin onayı ile tatmine ulaşan insanı büyük bir kıskaca almaktadır. Kişinin benlik, bencillik merkezleri sofistik süslerle yeniden tanımlanmakta, kişi daha kutsal bir meşgale perdesi altında nefsinin derinliklerinde saklı duran ve her an büyümeye hazır halde bekleyen kibri hareketlendirmektedir.
Kendi şeyhinin büyüklüğü, kendisinin müstakbel büyüklüğüne çizilmiş bir hedeftir. Fakat unutulmaktadır:” Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır. Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.”Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir” (Bakara 166-167)“Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resül’e itaat edeydik” diyecekler. Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.” “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanete uğrat” (Ahzab 66-68)
Şeyhin kerametleri ve
gaybden verdiği haberleri ile Allah ile olan teklifsiz diyaloğu ve yaşadığı
olağanüstü haller mürid için ulaşılması güç mertebelerin getirdiği nimetlerdir.
Bir gün o da bu mertebeleri elde edebilme umuduyla kulluğunu sürdürür. Bu umut,
onu iflah olmaz bir derde düçar eder. Ömrü nefsi için vaat edilen bu mertebe için
çalışmak ve şeyhini memnun etmekle geçer. Bu gerçek bir efendi-köle
ilişkisidir.
Bu ilişkide Kur’an akla gelmez, Allah’ın gerçek emirleri ve nehiyleri görünür/anlaşılır anlamlarından uzaklaştırılmış, kişi tahrif edilmiş anlamlar üzerinde belirsiz bir zihinsel helezona yakalanmıştır. Uyarıların hiçbirini ciddiye almayacak ve adım adım sürüklendiği kaosun içinden çıkmayı idrâk edemeyecektir. “O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.” (Furkan 27-29)
Bu ilişkide Kur’an akla gelmez, Allah’ın gerçek emirleri ve nehiyleri görünür/anlaşılır anlamlarından uzaklaştırılmış, kişi tahrif edilmiş anlamlar üzerinde belirsiz bir zihinsel helezona yakalanmıştır. Uyarıların hiçbirini ciddiye almayacak ve adım adım sürüklendiği kaosun içinden çıkmayı idrâk edemeyecektir. “O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.” (Furkan 27-29)
Tarikatler ve cemaatler,
21. Yüzyıl başlangıcı olan bugünlerde, geçmiş yüzyıllarda olduğundan daha fazla
iç içe ve daha güçlüdürler. Her bir cemaat, ruhsal beslenmelerini bir tarikat
ile yapmaya devam etmektedir. Cemaat’in korku psikolojisini aldığı maya ve
ısrarla büyüttüğü tüm değerler, öğretiler, tarikatlerin karanlık odalarında
pişirilmektedir.
Bununla birlikte her bir tarikat cemaatler üstü mevkiini korumaya ve cemaatleri yönetmeye devam etmektedir. Bir tarikat bazen birden çok cemaatin ruhsal enerji kaynağıdır. Bundan çıkarılacak basit sonuç, tarikatlerin çeşitli cemaatler yoluyla daha da güçleneceği ve bireyleri daha kapsamlı bir şekilde kontrol edip yöneteceği gerçeğidir. “O, kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir” (En’am 61)
Bununla birlikte her bir tarikat cemaatler üstü mevkiini korumaya ve cemaatleri yönetmeye devam etmektedir. Bir tarikat bazen birden çok cemaatin ruhsal enerji kaynağıdır. Bundan çıkarılacak basit sonuç, tarikatlerin çeşitli cemaatler yoluyla daha da güçleneceği ve bireyleri daha kapsamlı bir şekilde kontrol edip yöneteceği gerçeğidir. “O, kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir” (En’am 61)
Not: Bu yazı, herhangi
bir Müslüman’ın ihtiyaç duyduğu sosyal birliktelik alanı olan cemaat kastedilerek
yazılmamıştır. Özellik olarak bu türden cemaatler temel Kur’an’î değerlere
tâbii olmakla mükellef olanların oluşturacakları cemaatlerdir. Bu cemaatler
kişiye, ailesine ve düşüncelerine saygı duyan fertlerden oluşmaktadırlar;
Kur’an’da ve sahih hadislerde emredilenler dışında özel ritüelleri yoktur.
Amaçları Allah’a kul olmaktır.