25 Kasım 2012 Pazar

SA108/SD17: Tarikat-Cemaat Cenderesinde Kul Psikolojisi

“O, kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir...” -En’am 61-


"Diğer kitapları tahrif edip temel dinî hükümleri değiştiren ve temel mesajı bulanıklaştırıp anlaşılmaz kılan güçlerin insan ve iradesi üzerinde diledikleri baskıyı kurup arzu ettikleri bireysel ve toplumsal değişimi sağlamayı amaç edindikleri aşikârdır. Bireyi değiştirmek, toplumu değiştirmeye başlamanın ilk adımıdır."

İnsan iradesi üzerinde tahakküm kuran belli başlı güçler vardır. Biz bunları içten dışa doğru incelersek nefsi, aklı, iblisi, aileyi, dâhil olunan küçük grupları- cemaatler, tarikatler, dernekler- toplumu, idarî ve kanunî zorunlulukları ve hepsinin temel çerçevesini oluşturan dinî emirleri ve din dışı postulatları sıralayabiliriz. Saydığımız her bir güç özel bir güçtür. Her bir gücün bireyin özgür iradesi üzerinde kuşatıcı ve baskı kurucu özelliği vardır. İnsana şah damarından daha yakın olan en büyük gücü, Allah’ı, bu baskı gruplarından ayrı tutarak incelememizi sıraladığımız gruplarda sürdüreceğiz.

Dinî emirler, nefsi ve onun isteklerini kontrol etmek isteyen irade için insanın iç huzuruna uygun psikolojik hareket alanının sınırlarını çizerler. İrâde’nin kuşkusuz gerekçelerle tâbi olacağı emirler manzumesi bu anlamda çok değerli ve vazgeçilmezdir. Özel olarak Kur’an’ın ve Kur’an’da bildirilen her şeyin reddi mümkün olmayan kesin doğruluğu bu anlamda insanı yanlış inanmak ve yanlış davranmak gibi bir çerçeve içinde boğulmaktan korur. “...Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık…” (En’am 38) 

Aklın İrade’ye hizmet ederken kullanacağı temel kanunları ve önermeleri anlatan, sonrasında İblis’in etki alanlarında insanın duyacağı sığınak ihtiyacını Allah’a kanalize eden, ailesi ve içinde yaşadığı toplumla ilişkilerini düzenleyen ve bu düzenlemeyi temel insan saadetine endeksleyen Kur’an, çocukluktan yaşlılığa doğru sürüklendiğini düşünen insan için bir kurtuluş kaynağıdır. Ve insan, kendisine sunulan eğitim-öğretim kademelerinin hiçbirinde ihlâs dolu bir Kur’an öğreticiliği/öğrenciliği bulamadığının farkındadır. İlk adım, bundan sonraki adımları arkasından sürükleyecektir.

İnsan’ın Kur’an ile ilişkisine mâni olmak, Kur’an’ın insan için çizdiği saadet resminin eksik ve yetersiz kalmasına neden olacaktır. Bu hakikati, tahrif edilen diğer Kutsal Kitaplar’ın tahrif gerekçelerini gördüğümüzde daha kolay idrâk edebiliriz. “ İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder.” (Bakara 159) 

Bildiğimiz gibi, son müjde, son bildiri Kur’an’dır ve değişmemiştir, değişmeyecektir. Diğer kitapları tahrif edip temel dinî hükümleri değiştiren ve temel mesajı bulanıklaştırıp anlaşılmaz kılan güçlerin insan ve iradesi üzerinde diledikleri baskıyı kurup arzu ettikleri bireysel ve toplumsal değişimi sağlamayı amaç edindikleri aşikârdır. Bireyi değiştirmek, toplumu değiştirmeye başlamanın ilk adımıdır.

Bireylerin kabul görme ve onanma ihtiyaçlarını kullanarak, küçük gruplarla ve bu gruplarda oluşturulan ritüeller ve esaslarla kontrol edilebilir bir hayat alanı ihdas etmek, bu hayat alanlarında hiyerarşik bir düzen kurarak, soru sormak ve cevap bulmak gibi sıradan ihtiyaçları bile sıkı koşullara bağlamak, insanın iradesi üzerinde kurulan kuşatıcı ve baskı kurucu bir psikolojik harekâtın merhalelerini anlatmaktadır.

Telif edilen kitapları okumakla Dinî bilgiye ulaşmayı bekleyen kişinin bu değerli yolculuğunda farkında olmadığı büyük bir tehdit vardır. Bu tehdit yayınlanan ve elden ele dolaşan kitapların büyük bir çoğunluğunun tarikatler ve cemaatler eliyle basıldığı ve dağıtıldığı gerçeğidir. Bu kitapların temel hedefi doktiriner eserler olarak zihinsel çerçeveler inşa etmektir. Söz konusu kitapların tarikat ve cemaatler için sağlayacağı fayda kendisine ulaşılacak yolların tanıtımını yapmak, birey için sorularının cevaplarını bulacağı karanlık dehlizlere açılan kapıları bulmak, yalnız ve sadece kendisi olarak ilerlediği yolda kendisi gibi marifet, hikmet ve bilgi yolcusu olanlarla bir arada olabilmektir.

Psikolojik beklenti açıktır: bir başka iradeye bağlı kalmayı öğreten ve bu bağı yücelten öğretilerin sağladığı kolaylıklar zinciri, insanı o iradenin çizdiği çerçevede rahat hissettirecektir. Bu grup psikolojisinin çekici en büyük özelliğidir. 

Tarikatler ve cemaatler insanları tek tek etkilerken onlara kolaylıklar vadeden bir saadet alanı sunmaktadırlar. Bu türden grupların insanları etkileme ve kazanma teknikleri aynıdır. Her bir grup kendi hayat süresini uzatmanın yeni bireylerle mümkün olacağını bilir. Her yeni üyeye vaat edilen şeyler o üyenin ihtiyaç duyduğu şeylerle başlangıçta doğrudan ilgilidir. İnsan’ın Allah, Peygamber, Kitap, Ahiret inancı, genel olarak içsel sorgulamanın getirdiği kaos ve bu kaosta ortaya çıkan sorular, bu sorulara aradığı cevaplar, insanın doğal psikolojisinde büyük boşluklar oluşmasına bağlıdır.

İnsanı oluşturulan özel ve geleneksel atmosferde cevaplanma vaadine sürüklemek o insanın kendisini daha özel hissedeceği bir alanın varlığından haberdâr etmekle mümkün olabilir. Kur’an’la ilişkisi olmayan, ancak Kur’an’ın kesin bilginin tek kaynağı olduğuna inanan insanların bu kesin bilgiye ulaşmasının yollarının öğretileceği bir grup bir cemaat bir tarikat daima câzip olacaktır. Tarikatler ve cemaatler, insanı, kendileri olmadan kaos ve korku psikolojisine yakalanmakla tehdit ederler ve vaatleri bu karmaşanın sona ermesinden başka bir şey olamaz. Çünkü; insan’ın başlangıçtaki sorunları ve bu sorunlardan kaynaklanan öğrenme ihtiyacı masumdur; insan aslında samimi bir inanan olmak istemektedir.

İnsan’ın inancıyla ilgili temel değerleri öğrenirken takındığı samimi tutumlar, cemaatlerin ve tarikatlerin yeterli bulduğu bir av psikolojisinin özelliklerini taşır. Av, tuzağa yakalandıktan sonra onun samimi duyguları üzerine hiyerarşik bir sistem yerleştirilir. Grubun ve üyelerin uyacağı kıstaslar, esaslar ve ritüeller bireyin belli bir süre sonra daha üst bir katmanda soluklanacağı umuduyla beslenir. Her bir kademe, grup liderinin- şeyh, imam- onayı ile gerçekleşecek olan geçici bir hedeftir. Ve birey liderine karşı mutlak itaat duygusuyla hareket ettiği sürece kendisine vaat edilen basamakları hızla tırmanacağına inanır. Bu tipik bir lider sultasıdır.

Cehennemlik olma korkusu ve cennet vaadi, samimi bir inanan olma derdiyle kavrulan insan için yeterince sahici baskı unsurlarıdır. Lider’e itaat etmeme olasılığının getireceği herhangi bir sonuç, aslında cemaatler ve tarikatler eliyle oluşturulan korku imparatorluğundan başka bir şey değildir. Cemaatler ve tarikatler insanın samimi kaygılarını korku psikolojisi formatına dönüştürerek yönetmekten çekinmezler. Zaten kullandıkları en büyük silah budur.

Korkuyu yönetme stratejisi, lider sultası altında yaşayan insanın gerçekte samimi bir kul olduğu inancıyla örülür. Gösterilen hedef Allah’a kul olmaktır; ancak uygulanan yöntem ve tekniklerin tamamı, kişiyi lider sultasına tabi kılmaktadır. Allah’a kul olmanın kesin ölçülerini koyan Kur’an, bireyin yaklaşamayacağı uzaklığa konmuştur ve Kur’an’ın tefsiri olduğu iddia edilen cemaate ve tarikate ait öğretiler bütünü, Kur’an’ı anlamak için yeterli ve yetkindir. Kur’an’ı ve hükümlerini değiştiremeyecek olanların yeni ve etkili stratejisi budur. 

Anlaşılmazlık zırhı, Kur’an’ı anlamak üzere cemaate ve tarikate katılan insanın idrâkine zamanla ve hissettirmeden yerleştirilir. Kur’an’ın sade ve anlaşılabilir bildirilerini algılayan ve sorularının cevaplarını bulabilen insana, eğer cemaat ve tarikatin etki alanında ise, yeni bir çerçeve dayatılır; Kur’an’ın görülen anlamı ve içerdiği gizli anlam. 

Bu çerçeveye göre Kur’an’ın görünen ve anlaşılan anlamı, gerçekte hedeflenen anlam değildir. Anlamı saptırılmış bir ayete dikkat çekelim:”O, sana Kitab’ı indirendir. Onun bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar” (Âli İmran 7) Hedeflenen anlam gizlidir ve bu gizli anlamlar ancak ve yalnızca bu işte ustalaşmış olanlar tarafından anlaşılabilir. Bunun için de itiraz etmeyen, soru sormayan meraklıların tâbii olacağı bir lider şarttır, vazgeçilmezdir.

Oluşturulan yeni çerçeve kişiyi tamamen kuşatmayı hedeflemiştir. Yanılmaz olan ve her şeyi bilen liderin onayı alınmaksızın herhangi bir irâdî eylemde bulunmak yasaktır. Her şeyi bilen, gaybı da bilmektedir. İnsan, gaybı yalnızca Allah’ın bilebileceğini Kur’an’dan öğrenebilecek iken bu yol kapatılmıştır. “Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am 59)  Cinler vasıtasıyla haber alma dönemi de kapanmıştır.”(Cinlerden bir grup) Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.” Halbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.”  (Cin 8-9)

Özel hayatının her bir ayrıntısının dahi liderinin bilgisi dâhilinde cereyan ettiğine inanan grup üyesi, kendisi için yeni korkular üretildiğini fark etmeyecektir. Allah’tan korkmayı hedef edinen kul, herhangi bir yanlış düşünce ve davranışı dolayısıyla, önce bu davranışını bilen ve gözleyen liderinin öfkesinden korkmaktadır. O artık liderinin 'kul’udur. O’nun seçebileceği bir ferd olabilmesi için gerekli olan özellikleri taşıyor olması gerekmektedir. Zihinsel devinimlerinin tamamına yakını bu hedefe konsantre olmuş durumdadır. 

Ne yazık ki; o bunu fark etmemekte, samimi düşünce ve davranışları dolayısıyla kendisini Allah’a kul oluyor zannetmektedir."İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi" (Bakara 165)

İtiraz noktalarına karşı şu mantıksal zinciri kullanalım. Allah’ın emirleri Kur’an’dadır. Allah’ın emirlerine uymak için Kur’an okunmalı ve Kur’an’ın açık beyânına itibar edilmelidir. Allah’ın emir ve nehiylerinin anlaşılması, aracılar gerektirmeyecek kadar kolaydır. Allah, Kur’an’da batınî anlamlar ile insanı sorumlu tutacağına dair herhangi bir kısıtlayıcı hüküm bildirmemiştir. Buna karşılık, Lider’in emirleri, liderin algı ve yeteneklerine göre tertip edilen emirlerdir ve bilhassa batinî anlamlar üzerine bina edilmişlerdir. 

Lider her ne kadar Kur’an’ın emirlerini temel kıstas kabul ettiğini iddia etse de, dayattığı hemen her şey kendi öğretilerini dikkate almaktadır. “Elleriyle Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara 79) Bundan dolayı kişi, Lider’e- şeyh’e, imam’a-katıksız itaatle Allah’a kul olmamakta, tam tersine lidere kul olmaktadır.

Lider’in kullandığı bir diğer sacayak, Kur’an’da sıklıkla akıl ve ilim sahiplerine yapılan vurgudur. Yine bu sacayak yanlış ve aldatıcı bir örtüyle korunmaktadır. Akıl ve İlim sahipleri ayetlerin batınî anlamlarını araştırmakla görevli değillerdir; bilakis onlar, ayetlerin diğer ayetlerle ve ayetlerin kainât ve insanla ilişkilerini anlamak babında öne çıkarılmaktadırlar. Biz buna bu çağda aklın ürettiği önermelerle elde ettiği külliyat olduğu için bilim diyoruz. 

Bu sirkülasyonda esas çarpıcı nokta, tarikat ve cemaatlerin ısrarla akla vurgu yapmaktan kaçınmaları ve bilime karşı düşmanlık geliştirmeleridir. Sahip oldukları bilgi örüntüsünün esas kaynağının akla dayalı olmayan ruhânî ve gaybî keşifler olduğunu iddia etmeleri de ayetlerde kastedilen kişilerin kendileri olmadığına dair açık kanıtlardır. "O, sana Kitab’ı indirendir. Onun bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar" (Âli İmran 7) Bu sebeple tarikat veya cemaatte lidere tabi olan kişi, aslında lidere kul olmaktan başka bir şey yapmış değildir.

Şeyhini veya İmamını kendisinin varlık sebebi sayan cenderedeki kul, sürekli gergindir. Sürekli gözetim altında tutuluyor olmanın getirdiği şizofrenik tepkiler, bireyin kendisiyle, ailesiyle, toplumla ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Her an hesap verebilir bir konumda olmak onaylanabilecek bir davranış kalıbını gerektirmektedir. 

Lider, kişinin kendisinden bağımsız davranma özgürlüğünü elinden almış olmakla, ona kendi nefsinin elinde oyuncak olmaktan kurtulmak gibi bir yüksek değer bağışlamıştır. Kişi şeyhine borçludur. Borçlu her insan gibi tedirgin ve minnet dolu olması da olağandır. Doğal olarak kendisi ve şeyhi gibi düşünmeyen herkes yanlış yoldadır. Hatta tekfir edilebilecek bir cehennemliktir.

Bütün bunlara rağmen tarikat atmosferinde programlanmış bulunan sürecin tüm basamaklarında sadece ve sadece nefsin ilgi duyacağı kişiye özel payeler vaat edilmektedir. Başlangıçta nefsinin kışkırtmalarından korkan insan bu süreçte nefsinin yeni isteklerine doğru yönlendirilmektedir. 

Beklentiler zincirinin her bir halkası, her bir basamakta şeyhin onayı ile tatmine ulaşan insanı büyük bir kıskaca almaktadır. Kişinin benlik, bencillik merkezleri sofistik süslerle yeniden tanımlanmakta, kişi daha kutsal bir meşgale perdesi altında nefsinin derinliklerinde saklı duran ve her an büyümeye hazır halde bekleyen kibri hareketlendirmektedir. 

Kendi şeyhinin büyüklüğü, kendisinin müstakbel büyüklüğüne çizilmiş bir hedeftir. Fakat unutulmaktadır:” Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır. Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.”Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir” (Bakara 166-167)“Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resül’e itaat edeydik” diyecekler. Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.” “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanete uğrat” (Ahzab 66-68)

Şeyhin kerametleri ve gaybden verdiği haberleri ile Allah ile olan teklifsiz diyaloğu ve yaşadığı olağanüstü haller mürid için ulaşılması güç mertebelerin getirdiği nimetlerdir. Bir gün o da bu mertebeleri elde edebilme umuduyla kulluğunu sürdürür. Bu umut, onu iflah olmaz bir derde düçar eder. Ömrü nefsi için vaat edilen bu mertebe için çalışmak ve şeyhini memnun etmekle geçer. Bu gerçek bir efendi-köle ilişkisidir. 

Bu ilişkide Kur’an akla gelmez, Allah’ın gerçek emirleri ve nehiyleri görünür/anlaşılır anlamlarından uzaklaştırılmış, kişi tahrif edilmiş anlamlar üzerinde belirsiz bir zihinsel helezona yakalanmıştır. Uyarıların hiçbirini ciddiye almayacak ve adım adım sürüklendiği kaosun içinden çıkmayı idrâk edemeyecektir. “O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.” (Furkan 27-29)

Tarikatler ve cemaatler, 21. Yüzyıl başlangıcı olan bugünlerde, geçmiş yüzyıllarda olduğundan daha fazla iç içe ve daha güçlüdürler. Her bir cemaat, ruhsal beslenmelerini bir tarikat ile yapmaya devam etmektedir. Cemaat’in korku psikolojisini aldığı maya ve ısrarla büyüttüğü tüm değerler, öğretiler, tarikatlerin karanlık odalarında pişirilmektedir. 

Bununla birlikte her bir tarikat cemaatler üstü mevkiini korumaya ve cemaatleri yönetmeye devam etmektedir. Bir tarikat bazen birden çok cemaatin ruhsal enerji kaynağıdır. Bundan çıkarılacak basit sonuç, tarikatlerin çeşitli cemaatler yoluyla daha da güçleneceği ve bireyleri daha kapsamlı bir şekilde kontrol edip yöneteceği gerçeğidir. “O, kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir” (En’am 61)


Seçkin Deniz, 01.09.2009, Sistematik Analizler, 95. Analiz

Seçkin Deniz Yazıları


Not: Bu yazı, herhangi bir Müslüman’ın ihtiyaç duyduğu sosyal birliktelik alanı olan cemaat kastedilerek yazılmamıştır. Özellik olarak bu türden cemaatler temel Kur’an’î değerlere tâbii olmakla mükellef olanların oluşturacakları cemaatlerdir. Bu cemaatler kişiye, ailesine ve düşüncelerine saygı duyan fertlerden oluşmaktadırlar; Kur’an’da ve sahih hadislerde emredilenler dışında özel ritüelleri yoktur. Amaçları Allah’a kul olmaktır.

Seçkin Deniz Twitter Akışı