“Hiç kimse
yolsuzluk çamurundan hakikat heykelleri yapamaz. Hiç kimse yolsuzlukları kendi
ihanetinin gerekçesi sayamaz.”
“Muhterem Fethullah Gülen'in bu soruşturmalar ve bunları yürüten kamu görevlileriyle en küçük bir ilgi ve bilgisi bulunmamaktadır.”
Orhan Erdemli, Fethullah Gülen’in avukatı.
Orhan Erdemli, Fethullah Gülen’in avukatı.
Bir
hakikat hainin kendisini nasıl savunduğunu öğrenmek istiyorsanız yargılama
sonucunda ölüme mahkum edilen Sokrates’in öğrencisi Platon’un yazdığı Sokrates'in
Savunması (Apología Sokrátus)’ndaki Meletos’u dinleyin. İsterseniz daha yakına
gidin, mahallenizdeki meşhur bir yalancının yanına oturun, biraz sohbet edin. Eğer
hakikat haini iseniz aynaya bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Ben bir
türlü beceremedim bu ustalığı ve hep direndim; direndiğim için de hainler bana
pek güvenmezler onlara ortak olmayacağımı bildikleri için. Hainin dostu da
haindir çünkü.
Bu
günlerde nedense öyle hissediyorum. İçim acıyor, tahammül edemiyorum ortada
sırtlan gibi dolaşan riyâkârlığa. Hakikat hainlerinden daha hüsn-ü zannıma uyan
bir cümle de bulamadım. Hakikat
hainlerinden kimi kastettiğimi söylemeyeceğim. Siz bulacaksınız; yüzümüze baka baka hakikate
ihanet etmelerine bir türlü alışamadım. Tabi bu hakikat mevzusu biraz karışık. Karışık
ki hem nasıl.
17
Aralık sabahı İstanbul Başsavcılığına bağlı iki savcı, cemaate ait BugünTV’de
neredeyse yirmi dört saat dönen haberleriyle verdiği bir operasyon başlattı. Üç ayaklı, birbirinden bağımsız üç ayrı
olayın bir arada kotarılmaya çalışıldığı bir operasyondu bu. Adını da Yolsuzluk
ve Rüşvet Operasyonu koydular. Gün bitmeden operasyonun bütün gizli bilgileri
Radikal Gazetesi’nden, BugünTV’den an be an yayınlandı. OdaTV ikisinin hızına bile yetişemiyordu. Ben habercilik yaptıklarını düşünmeyi tercih ettim.
On dört
aylık teknik takibin ürünü olan ve polisin en gizli delil sandığında kilitli
olması gereken, soruşturmayı yürüten savcıların sorumluluğu altındaki resimler
ve bilgiler Facebook’da, Twitter’da, internet sitelerinde ve BugünTV’de yayınlandı.
Hani adalet diyorduk ya; işte böyle bir adalet.
İşin bu
kısmı mizansenin maksadını anlamaya yeter aslında daha fazlasını irdelemeye
gerek yok. Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyon’unda yargılama olmadan karar verilmiş,
işin subliminal kısmı halledilmişti. AK Parti Hükümeti’nden üç-dört bakan ve üç
bakanın oğulları bu operasyonun reklam pastasına dikilen, yakılmış üç mumdu.
Mumların ışıklarının yetmediği diplerinde gömülü bir başka hakikat daha vardı.
Halk Bankası Genel Müdürü’ne yönelik iddialar.
Halkbankası
Müdürü’ne atfedilen ayakkabı kutusu hikayesini bir tarafa bırakalım. Halk Bankası
sıradan bir banka değildi. Star Gazetesi yazarı Cemil Ertem’in Halk Bankası’nın
İran’la ticarette Neoconları ve İsrail’i rahatsız ettiğini anlatan yazısını
okumak, Sonra da Halkbank’ın 21 Nisan 2013’te Amerikalı Kongre üyelerinin Halkbank’la
ilgili yaptırım taleplerine karşı yaptığı açıklamaya bakmak lazım.
ABD
Hazine Bakanlığı’nın Terörizm ve Finansal İstihbaratından sorumlu müsteşarı
David S. Cohen ve selefi Stuart A. Levey’nin Türkiye’ye yaptıkları ziyaretlerde
başta Halk Bankası olmak üzere Türkiye’deki diğer finansal kurumlara, İran ile
finansal ilişkilerinin, kendileri için ABD’nin finansal sisteminden izole etme
riski taşıdığı yolundaki ikazları, hem Amerikan hem de Türk gazetelerine
yansımıştı. Zaten önümüzdeki hafta David S. Cohen Tüürkiye’ye gelecekti. Birileri ona bir
armağan mı vermek istediler, hepimiz merak ettik.
Biraz
daha detay aramak isteyenler için Sabah Gazetesi yazarı Şeref Oğuz’un operasyondan
bir gün sonra yazdığı ‘Okyanus ötesinden...’ başlıklı yazısından alıntı
yapalım:
“Vasat
ülkeler liginden çıkıp büyük devlet olmaya karar vermiş, yetmemiş gibi bunu
dünyaya haykırmışsan, başının belaya sokulması, rakiplerin için kabul edilir
olmasa da anlaşılabilir bir durumdur. Anlaşılmaz olan, bu belaların
içindekilere yaptırılmasıdır. İran'ın
Batı ile anlaştığı gün, içimizden bazıları bu gelişmeyi "tehlikeli"
bulmuştu. Zira Batı'daki 7, Doğu'daki 37 milyar $'ı serbest kalacak İran'ın,
büyümemize olumlu katkısı, onlara göre "tehlike" idi. Zira daha hızlı
büyüme, iç ve dış muhalefetin işine gelmiyordu. Peki,
okyanus ötesi? Halkbank'a yapılan bunun somut göstergesi... ABD'nin neocon'ları
öteden beri halkın bankasının petrol ve İran dâhil, farklı alanlardaki
faaliyetlerini, Türkiye için muhteşem olsa da kendileri için tehlikeli
buluyorlardı. Tecelliye bakın ki talimat okyanus ötesinden geldi ama çelmeyi
atan bizim insanlarımız oldu. Türkiye'yi faiz cenneti olmaktan çıkaracak,
büyütecek, küresel oyuncu haline getirecek, yeni alanlarda güçlü kılacak, ballı
ihaleleri kesecek kısaca büyük oyuncu olma kararı verip uygulayacaksın... Yok,
öyle, burası Türkiye... Okyanus ötesi dalga, bürokratik oligarşisiyle sabahın
köründe tepene biner.”
Başbakan’ın,
operasyonda oğlu gözaltına alınan İçişleri Bakanı’nın, İstanbul Valisi’nin, İstanbul
Emniyet Müdürü’nün ve MİT’in haberinin olmadığı, ancak içeriğine dair Twitter’daki
hemen herkesin altı aydır haberinin olduğu bir teknik takip sonucu ortalık
dağıldı. Devletin bu kadar âciz kalmasını başka bir yazıya bırakalım. Kendisi
veya ailesi hakkında soruşturma ve teknik takip yapılan bakanı operasyondan haberdâr
etmemek konusundaki ‘titiz adalet anlayışını’ da bir kenarda tutalım- Keşke
dünya bu kalitede bir adalet seviyesine gelebilse- ve konuşalım, aslında neler
oluyor?
Çocuklarımız
bile soruyorlardı, “Neler oluyor?” diye. Facebook’ta paylaşılan ‘bakan ve oğlunun
telefon dökümleri’ yargıçtan önce sosyal medyadaydı çünkü. Yani maksat hâsıl
olmuş, operasyonun psikolojik boyutundan elde edilen sonuç operasyonun aktif
tarafını memnun etmişti. Operasyonun pasif tarafı olan Hükümet ise şaşkınlık
içindeydi.
Başbakan
ilk şoku atlattıktan sonra meselenin yolsuzluk olmadığı kanaatine varınca, 17
Aralık ‘tan 18 Aralık’a dönen gece yarısı İstanbul’a gitti, doğrudan operasyonu
yapan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki beş Şube Müdürü’nü ‘görevlerini kötüye
kullanmak’tan dolayı görevden aldırdı, ertesi gün Türkiye genelinde, geniş bir karşı
operasyonla cemaatten oldukları iddia edilen Şube Müdürleri’ni tasfiye etti. Sonra
da İstanbul Emniyet Müdürü merkeze alındı. Cemaatin önceden iddia ettiği gibi emniyette
tasfiye gerçekleşmiş olsaydı, bugün Başbakan’ın ‘kirli’ diye nitelendirdiği bu operasyon
yapılamayacaktı. Belki de Başbakan iyi niyetinin ve yıllardır süren cemaat
kalkışmasında uzlaşma beklentisinin kurbanı olmuştu.
Başbakan’ın
öfkesi de büyük oldu: "Öncelikle ortada
çok çok kirli bir operasyon söz konusu. Şunu bir defa bilmemiz gerekir biz 11
yıldır iktidarız. 11 yılda Türkiye'nin nereden nereye geldiği malumdur.
Türkiye'de biz, 2023 yılının Türkiye'sinin dünyada ilk on içerisinde alması
için mücadele ederken birileri de Türkiye'nin bu hızlı gidişini nasıl
durdururuz hevesi içindeler. Biliyorsunuz gezi olayları ile ilgili başlayan bir
süreç oldu ve onlar istediklerini elde edemediler. Şimdi yeni bir adım attılar.
Şunu çok açık ve net söylemek zorundayım ki 14 ay dinleme, izleme bu tür şeyler
yapılıyorsa ve bu konuda kendi üstlerine haber verilmeden görevli kişiler
bunlar yapılıyorsa, buradaki mühendislik yolsuzlukla değil siyasi mühendisliğin
bir başka versiyonudur. Bu da bir nevi çetelerdir. Bu çeteler şu anda devletin
içinde devlet olma ve böyle bir anlayışla süreci istedikleri gibi yönetme yönlendirme
gayreti içerisine girme olayıdır. Şu
anda kamu bankalarımız bizim iktidarımız öncesinde görev zararları ile açılıp
kapanan bankalardı. Ama şu anda bizim bankalarımız Avrupa’daki bankalar
arasında derece yapan bankalardır. Böyle bir konumda olan bankalardır. Şimdi bu
bankaları yaralama hedefleri de aynı şekilde yer almıştır. Bunlar dikkat
çekicidir. Bunların Türkiye'deki uzantıları var. Uluslararası boyutları var.
Bunları tespitimiz var ve tahminimiz de var. Ama aynı zamanda da tabi
Türkiye'de bunun uzantıları var ve bu uzantılar şu anda maalesef devlet içinde
devlet gayreti ile bu adımları atıyorlar. Fakat bu örgütlenmeyi kesinlikle
meydana çıkaracağız. Babamızın oğlu olsa dinlemeyeceğiz. Bizim namazımızdan ve
abdestimizden şüphemiz yok. Burada bir çok şeyi farklı bir şekilde algılama
olayı ve milletin algısını değiştirme olayı var. Yapılan bir çok olumlu
faaliyeti olumsuza dönüştürme gayretleri var. Bunlar yine aradıkları
beklediklerini bulamayacaklar.Bazı medya gruplarında çıkan emniyetteki yapılan
değişiklilerle alakalı haberlerle ilgili olarak, görevi kötüye kullanma anlayışından
hareketle, valilerimizin bir tasarrufu vardı. Valilerimiz de bu tasarrufu
kullanmışlardır."
ABD kaygılarını
açıklamakta bu kez gecikmiş, bir tedbir süresi biçerek Erdoğan’ın alacağı tavrı beklemişti. Erdoğan açıklama
yaptıktan hemen sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf kameraların
karşısına geçti: "Türkiye'nin yargı sisteminde şeffaflık, zamanlılık ve
adalet için en yüksek standartları karşılamasını bekliyoruz. Elbette konuyu
yakından takip ediyoruz. Özel olarak bu konularda spesifik bir yorumumuz yok.
Elbette Türkiye'nin yargı sisteminde şeffaflık, zamanlılık ve adalet için en
yüksek standartları karşılamasını beklediğimizi tekrarlamak isteriz."
Avrupa
Birliği (AB) Komisyon'unun Genişleme ve Avrupa Komşuluk Siyaseti'nden sorumlu
üyesi Stefan Füle'nin Sözcüsü Peter Stano, ‘Hükümetin soruşturmaya müdahale
etmeyeceği ve soruşturmada yargıyı destekleyeceğine dair teminatının da not
edildiğini” açıkladı.
Konu gün
17-18 Aralık günlerinde iyice tartışıldıktan sonra Fethullah Gülen’in avukatı .
Orhan Erdemli panik hâlinde bir açıklama yaptı, medyada müvekkili hakkında
çıkan 'hükümete savaş açma', 'operasyon başlatma', 'kirli oyunlar oynama',
'tuzak kurma' gibi iddiaların kötü niyetli ve hayal mahsulü olduğunu belirtti
ve alışıldık açıklamayı yaptı: "Muhterem Fethullah Gülen'in bu
soruşturmalar ve bunları yürüten kamu görevlileriyle en küçük bir ilgi ve
bilgisi bulunmamaktadır."
Tarih
not düşmek babında yaptığım alıntıların uzunluğu sizi sıkmasın, bunlar önemli
şeyler. Gülen’in avukatının 'hükümete savaş açma', 'operasyon başlatma', 'kirli
oyunlar oynama', 'tuzak kurma' gibi iddiaların kötü niyetli ve hayal mahsulü
olmadığı artık çok net. Çok uzun zamandır, cemaat konulu yazılar yazıyorum, uyarıyorum; bu yazılar olmayan
şeylerden üretilerek yazılmadı. Hepsi tek tek Fethullah Gülen’in bu olaylarla
ilişkisini belgeleyen kendi sitelerinden yapılan alıntılarla dolu.
Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ''Eğer devlet içerisinde kümelenmiş, yuvalanmış illegal bir örgüt söz konusu ise bunları ortaya çıkarmak da boynumuzun borcu olsun. Dün başkasına, bugün bunlara, yarın bir başkasına yapılacak şey hukuk devleti olan Türkiye'ye yakışmaz. Ellerindeki imkanları sadece kendi çıkarları için kullanan, bir kişiden, bir örgütten bahsetmemiz gerekiyorsa onu da en kısa zamanda halkımızın önünde ilan edeceğiz." dedikten sonra cemaatle ilişkili bir soruya Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Yedi kere yedi kırk dokuz / elde var Ayten / beş kere beş yirmi beş / elde var Ayten. dizelerini aktararak "Bu kadar laf söyledikten sonra 'Siz cemaati mi kastediyorsunuz' derseniz zikriniz ve fikriniz sup surette bununla meşguldür anlamına gelebilir. Eğer bir alçaklık söz konusu ise bu alçaklığı onlara hamletmek bence çok büyük bir yanılgı olur. Bunları yazabilirsiniz ama bana bunu soru olarak sorarsanız, incinirim. Bu sözlerimle cemaati hedef aldığım anlaşılamaz. Onlar, kendilerini hedef yaparlarsa, bazıları, onu ayrıca tartışırız." diyerek cevap vermesi, benzer ikinci soruya izin vermemesi hedefteki kitleye işaret ediyordu.
Arınç'ın açıklamasından hemen sonra cemaate ait Zaman Gazetesi 19 Aralık günü bir açıklama yayınladı:
"Üzülerek görmekteyiz ki yakın tarihimizin en önemli soruşturmalarından birini akamete uğratmak, en azından sulandırmak için yoğun bir çaba sarf edilmektedir. "Bu işin arkasında Cemaat var' gibi mesnetsiz iddialar, görülmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken büyük fotoğrafı örtme çabasıdır. Çok ciddi suçlamalara konu olan adlî bir vakayı kara propagandalarla örtmeye çalışmak, tarihî bir vebal altına girmektir. Herkesin hukuka saygı duyması ve soruşturmanın selametine gölge düşürmeden gerçekleri araştırması şarttır. Soruşturmaya konu edilen iddiaların içeriği ile ilgili tek bir kelime etmeden komplo teorilerinin peşine düşen ve hiç ilgisi olmayan insanları zan altında bırakarak hedef şaşırtmaya gayret gösterenler, sadece kendilerine değil Türkiye'mize de zarar vermektedir. Bu sürecin hukukun üstünlüğüne olan inancı pekiştirecek şekilde yürütülmesi ve sonlandırılması herkesin beklentisidir."
Zaman (ve Bugün) adlî bir vak'a'yı yasalara aykırı bir şekilde sızdırılan bilgilerle ateşli bir şekilde savunurken aynı hassasiyete sahip olmadığını yukarıdaki açıklaması ile de itiraf etmekte ve bir nevi taraf olduğunu deklare etmektedir. Artık ruh mu çağırırlar, vantrilok mı olurlar bilemiyorum. Her şey apaçık ortada; karar adaletin. ABD ve AB ile birlikte hareket ediyor olmamak, aynı cümleleri kurmamak anlamına gelmiyor.
Cemaatin
ve Gülen’in artık kimseyi ikna kabiliyeti yok; açıkça hakikate hasretlik içindeler. Ama Meletos kadar da ikna edici olduklarını kendileri kendilerine
anlatabilirler. Hepimizi Sokrates gibi ölüme mahkûm edebilirler, Başbakan
Erdoğan’ı, MİT Müsteşar’ı Hakan Fidan’ı, Halkbankası’nı, İsrail’in, Amerikalıların,
Neoconların, tüm masonların istediği
gibi itibarsızlaştırabilirler, ama
hakikate, Allah’a karşı yüzleri olabilir mi, bilmiyorum bu artık onların
meselesi; Allah’a havale edildiler.
Arınç öyle diyor: "Yerel seçimler öncesinde ve önümüzdeki seçimlere yönelik, Türkiye'nin ekonomik gücünü yıpratmak amacıyla birtakım girişimler yapılıyor. Bir komplo teorisi olarak söylemiyorum, bundan kesinlikle uzağız ama ulaşabildiğimiz bazı bilgiler ve bulgular bu amaçların bu olaylarla, bu operasyonla ilgili örtüştüğünü ve at başı gittiğini gösteriyor."Bu işi yapanlar diyelim ki emniyetteki şube müdürleridir. Şube müdürünün bir üstüne haber vermesi emir, yönetmelik ve yönergelerle istenir. Arkadaşlar, şube müdürünün başlattığı bir operasyondan başındaki müdür habersizdir, daire başkanı habersizdir, İstanbul Emniyet Müdürü habersizdir, Ankara Emniyet Müdürü habersizdir. Şunu söyleyebilirsiniz, 'haber verselerdi önlem alırlardı, madem ki bakan ismi geçiyor haber vermemek de onların hakkıdır. En azından bir operasyon yapılacak ama isimleri gizli tutabilirsiniz, bunu kendi uhdenize almaz, üstünüzdeki amirle paylaşarak 'şu saatte biz önemli operasyon yapacağız' dersiniz. Bir İçişleri Bakanının oğlunun gözaltına alındığını basından duyması kadar acıklı bir şey olabilir mi? Bir İstanbul Emniyet Müdürünün, bir İstanbul Valisinin yapılanlardan ta saatler sonra haberdar olması neyle izah edilebilir? 'Efendim Batı da böyle oluyor.' Batı'da böyle oluyor mu bilmiyorum ama bizim kolluk güçlerimizin görevlerini ifa ederken üzerlerine aldıkları görevle ilgili sıralı amirlerine bilgi vermesi gibi bir mükellefiyet var. İyi midir kötü müdür farklı bir şey ama rütbene bakarak bir üst rütbedeki insanın senin görevinle ilgili bir kanaate ulaşması gerekebilir. İşte bu yüzden bazılarının hakkında görevi kötüye kullanmak iddiasıyla soruşturma açılmış ve soruşturmanın selameti bakımından de görev yerleri değiştirilmiştir."
Yolsuzluk
konusuna gelince. Ellerinde ikna edici deliller olmasaydı- delillerin piyasada gösterilen
kısmı değil, gerçek kısmı önemli- buna cesaret edemezlerdi. Eğer Bakanların
böyle bir suçları varsa bunun bedelini de ödemeliler. Erdoğan ve kurduğu Ak Parti
kişilerin malı değil, Bosna’dan Arakan’a kadar Müslümanlara umut vaat eden bir
yapı. Mursi bile Erdoğan’la kurduğu işbirliği kontrastı yüzünden şu anda idamla
yargılanıyor.
Hepimiz
Allah’ın huzuruna gideceğiz ve hepimize hesap sorulacak. Bu amansız hesaptan
kaçışımız olmayacak, amennâ. Ama bir de Allah’ın adaletinin yeryüzünde tecelli
edeceğine dair bir vaadi daha var. Şimdilik bu adalet hakikate ihanet edenler
için hızla itibar kaybı demek. FBI-CIA şantajıyla kendi ülkesini kaosa
sürükleyenlerin maksadı yolsuzlukları açığa çıkarmak olsaydı, bu iş böyle
yapılmazdı. Hiç kimse yolsuzluk çamurundan hakikat heykelleri yapamaz. Hiç kimse
yolsuzlukları kendi ihanetinin gerekçesi sayamaz.
Dünya’nın
her yerinde müslümanlar olarak her gün her dakika öldürülüyoruz. Bunu konuşmamız gerekirken, Gülen ve cemaati Müslümanlar
dışındaki her türlü otoriteye itaat ederken kendi ülkesindeki otoriteye karşı neden böyle açıklamalar yapmak mecburiyetinde kalıyor? Neler oluyor?
Allah bütün müslümanlara merhamet etsin. Dört yüz yıllık sefâletimizden kurtulmamız için de yardımını esirgemesin.
Allah bütün müslümanlara merhamet etsin. Dört yüz yıllık sefâletimizden kurtulmamız için de yardımını esirgemesin.
Arif Şahin, 19.12.2013, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 31