19 Aralık 2013 Perşembe

SA503/AŞ31: Hakikat Hainleri ya da Yolsuzluk Çamurundan Hakikat Heykelleri Yapmak

“Hiç kimse yolsuzluk çamurundan hakikat heykelleri yapamaz. Hiç kimse yolsuzlukları kendi ihanetinin gerekçesi sayamaz.”

“Muhterem Fethullah Gülen'in bu soruşturmalar ve bunları yürüten kamu görevlileriyle en küçük bir ilgi ve bilgisi bulunmamaktadır.” 
Orhan Erdemli, Fethullah Gülen’in avukatı.

Bir hakikat hainin kendisini nasıl savunduğunu öğrenmek istiyorsanız yargılama sonucunda ölüme mahkum edilen Sokrates’in öğrencisi Platon’un yazdığı Sokrates'in Savunması (Apología Sokrátus)’ndaki Meletos’u dinleyin. İsterseniz daha yakına gidin, mahallenizdeki meşhur bir yalancının yanına oturun, biraz sohbet edin. Eğer hakikat haini iseniz aynaya bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Ben bir türlü beceremedim bu ustalığı ve hep direndim; direndiğim için de hainler bana pek güvenmezler onlara ortak olmayacağımı bildikleri için. Hainin dostu da haindir çünkü.

Bu günlerde nedense öyle hissediyorum. İçim acıyor, tahammül edemiyorum ortada sırtlan gibi dolaşan riyâkârlığa. Hakikat hainlerinden daha hüsn-ü zannıma uyan bir cümle de bulamadım.  Hakikat hainlerinden kimi kastettiğimi söylemeyeceğim. Siz bulacaksınız; yüzümüze baka baka hakikate ihanet etmelerine bir türlü alışamadım. Tabi bu hakikat mevzusu biraz karışık. Karışık ki hem nasıl.

17 Aralık sabahı İstanbul Başsavcılığına bağlı iki savcı, cemaate ait BugünTV’de neredeyse yirmi dört saat dönen haberleriyle verdiği bir operasyon başlattı. Üç ayaklı, birbirinden bağımsız üç ayrı olayın bir arada kotarılmaya çalışıldığı bir operasyondu bu. Adını da Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu koydular. Gün bitmeden operasyonun bütün gizli bilgileri Radikal Gazetesi’nden, BugünTV’den an be an yayınlandı. OdaTV ikisinin hızına bile yetişemiyordu. Ben habercilik yaptıklarını düşünmeyi tercih ettim.

On dört aylık teknik takibin ürünü olan ve polisin en gizli delil sandığında kilitli olması gereken, soruşturmayı yürüten savcıların sorumluluğu altındaki resimler ve bilgiler Facebook’da, Twitter’da, internet sitelerinde ve BugünTV’de yayınlandı. Hani adalet diyorduk ya; işte böyle bir adalet.

İşin bu kısmı mizansenin maksadını anlamaya yeter aslında daha fazlasını irdelemeye gerek yok. Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyon’unda yargılama olmadan karar verilmiş, işin subliminal kısmı halledilmişti. AK Parti Hükümeti’nden üç-dört bakan ve üç bakanın oğulları bu operasyonun reklam pastasına dikilen, yakılmış üç mumdu. Mumların ışıklarının yetmediği diplerinde gömülü bir başka hakikat daha vardı. Halk Bankası Genel Müdürü’ne yönelik iddialar.

Halkbankası Müdürü’ne atfedilen ayakkabı kutusu hikayesini bir tarafa bırakalım. Halk Bankası sıradan bir banka değildi. Star Gazetesi yazarı Cemil Ertem’in Halk Bankası’nın İran’la ticarette Neoconları ve İsrail’i rahatsız ettiğini anlatan yazısını okumak,  Sonra da Halkbank’ın 21 Nisan 2013’te Amerikalı Kongre üyelerinin Halkbank’la ilgili yaptırım taleplerine karşı yaptığı açıklamaya bakmak lazım. 

ABD Hazine Bakanlığı’nın Terörizm ve Finansal İstihbaratından sorumlu müsteşarı David S. Cohen ve selefi Stuart A. Levey’nin Türkiye’ye yaptıkları ziyaretlerde başta Halk Bankası olmak üzere Türkiye’deki diğer finansal kurumlara, İran ile finansal ilişkilerinin, kendileri için ABD’nin finansal sisteminden izole etme riski taşıdığı yolundaki ikazları, hem Amerikan hem de Türk gazetelerine yansımıştı.  Zaten önümüzdeki hafta David S. Cohen Tüürkiye’ye gelecekti. Birileri ona bir armağan mı vermek istediler, hepimiz merak ettik.

Biraz daha detay aramak isteyenler için Sabah Gazetesi yazarı Şeref Oğuz’un operasyondan bir gün sonra yazdığı ‘Okyanus ötesinden...’ başlıklı yazısından alıntı yapalım:

“Vasat ülkeler liginden çıkıp büyük devlet olmaya karar vermiş, yetmemiş gibi bunu dünyaya haykırmışsan, başının belaya sokulması, rakiplerin için kabul edilir olmasa da anlaşılabilir bir durumdur. Anlaşılmaz olan, bu belaların içindekilere yaptırılmasıdır. İran'ın Batı ile anlaştığı gün, içimizden bazıları bu gelişmeyi "tehlikeli" bulmuştu. Zira Batı'daki 7, Doğu'daki 37 milyar $'ı serbest kalacak İran'ın, büyümemize olumlu katkısı, onlara göre "tehlike" idi. Zira daha hızlı büyüme, iç ve dış muhalefetin işine gelmiyordu. Peki, okyanus ötesi? Halkbank'a yapılan bunun somut göstergesi... ABD'nin neocon'ları öteden beri halkın bankasının petrol ve İran dâhil, farklı alanlardaki faaliyetlerini, Türkiye için muhteşem olsa da kendileri için tehlikeli buluyorlardı. Tecelliye bakın ki talimat okyanus ötesinden geldi ama çelmeyi atan bizim insanlarımız oldu. Türkiye'yi faiz cenneti olmaktan çıkaracak, büyütecek, küresel oyuncu haline getirecek, yeni alanlarda güçlü kılacak, ballı ihaleleri kesecek kısaca büyük oyuncu olma kararı verip uygulayacaksın... Yok, öyle, burası Türkiye... Okyanus ötesi dalga, bürokratik oligarşisiyle sabahın köründe tepene biner.” 

Başbakan’ın, operasyonda oğlu gözaltına alınan İçişleri Bakanı’nın, İstanbul Valisi’nin, İstanbul Emniyet Müdürü’nün ve MİT’in haberinin olmadığı, ancak içeriğine dair Twitter’daki hemen herkesin altı aydır haberinin olduğu bir teknik takip sonucu ortalık dağıldı. Devletin bu kadar âciz kalmasını başka bir yazıya bırakalım. Kendisi veya ailesi hakkında soruşturma ve teknik takip yapılan bakanı operasyondan haberdâr etmemek konusundaki ‘titiz adalet anlayışını’ da bir kenarda tutalım- Keşke dünya bu kalitede bir adalet seviyesine gelebilse- ve konuşalım, aslında neler oluyor?

Çocuklarımız bile soruyorlardı, “Neler oluyor?” diye. Facebook’ta paylaşılan ‘bakan ve oğlunun telefon dökümleri’ yargıçtan önce sosyal medyadaydı çünkü. Yani maksat hâsıl olmuş, operasyonun psikolojik boyutundan elde edilen sonuç operasyonun aktif tarafını memnun etmişti. Operasyonun pasif tarafı olan Hükümet ise şaşkınlık içindeydi.

Başbakan ilk şoku atlattıktan sonra meselenin yolsuzluk olmadığı kanaatine varınca, 17 Aralık ‘tan 18 Aralık’a dönen gece yarısı İstanbul’a gitti, doğrudan operasyonu yapan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki beş Şube Müdürü’nü ‘görevlerini kötüye kullanmak’tan dolayı görevden aldırdı, ertesi gün Türkiye genelinde, geniş bir karşı operasyonla cemaatten oldukları iddia edilen Şube Müdürleri’ni tasfiye etti. Sonra da İstanbul Emniyet Müdürü merkeze alındı. Cemaatin önceden iddia ettiği gibi emniyette tasfiye gerçekleşmiş olsaydı, bugün Başbakan’ın ‘kirli’ diye nitelendirdiği bu operasyon yapılamayacaktı. Belki de Başbakan iyi niyetinin ve yıllardır süren cemaat kalkışmasında uzlaşma beklentisinin kurbanı olmuştu.

Başbakan’ın öfkesi de büyük oldu:  "Öncelikle ortada çok çok kirli bir operasyon söz konusu. Şunu bir defa bilmemiz gerekir biz 11 yıldır iktidarız. 11 yılda Türkiye'nin nereden nereye geldiği malumdur. Türkiye'de biz, 2023 yılının Türkiye'sinin dünyada ilk on içerisinde alması için mücadele ederken birileri de Türkiye'nin bu hızlı gidişini nasıl durdururuz hevesi içindeler. Biliyorsunuz gezi olayları ile ilgili başlayan bir süreç oldu ve onlar istediklerini elde edemediler. Şimdi yeni bir adım attılar. Şunu çok açık ve net söylemek zorundayım ki 14 ay dinleme, izleme bu tür şeyler yapılıyorsa ve bu konuda kendi üstlerine haber verilmeden görevli kişiler bunlar yapılıyorsa, buradaki mühendislik yolsuzlukla değil siyasi mühendisliğin bir başka versiyonudur. Bu da bir nevi çetelerdir. Bu çeteler şu anda devletin içinde devlet olma ve böyle bir anlayışla süreci istedikleri gibi yönetme yönlendirme gayreti içerisine girme olayıdır.  Şu anda kamu bankalarımız bizim iktidarımız öncesinde görev zararları ile açılıp kapanan bankalardı. Ama şu anda bizim bankalarımız Avrupa’daki bankalar arasında derece yapan bankalardır. Böyle bir konumda olan bankalardır. Şimdi bu bankaları yaralama hedefleri de aynı şekilde yer almıştır. Bunlar dikkat çekicidir. Bunların Türkiye'deki uzantıları var. Uluslararası boyutları var. Bunları tespitimiz var ve tahminimiz de var. Ama aynı zamanda da tabi Türkiye'de bunun uzantıları var ve bu uzantılar şu anda maalesef devlet içinde devlet gayreti ile bu adımları atıyorlar. Fakat bu örgütlenmeyi kesinlikle meydana çıkaracağız. Babamızın oğlu olsa dinlemeyeceğiz. Bizim namazımızdan ve abdestimizden şüphemiz yok. Burada bir çok şeyi farklı bir şekilde algılama olayı ve milletin algısını değiştirme olayı var. Yapılan bir çok olumlu faaliyeti olumsuza dönüştürme gayretleri var. Bunlar yine aradıkları beklediklerini bulamayacaklar.Bazı medya gruplarında çıkan emniyetteki yapılan değişiklilerle alakalı haberlerle ilgili olarak, görevi kötüye kullanma anlayışından hareketle, valilerimizin bir tasarrufu vardı. Valilerimiz de bu tasarrufu kullanmışlardır."

ABD kaygılarını açıklamakta bu kez gecikmiş, bir tedbir süresi biçerek Erdoğan’ın  alacağı tavrı beklemişti. Erdoğan açıklama yaptıktan hemen sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf kameraların karşısına geçti: "Türkiye'nin yargı sisteminde şeffaflık, zamanlılık ve adalet için en yüksek standartları karşılamasını bekliyoruz. Elbette konuyu yakından takip ediyoruz. Özel olarak bu konularda spesifik bir yorumumuz yok. Elbette Türkiye'nin yargı sisteminde şeffaflık, zamanlılık ve adalet için en yüksek standartları karşılamasını beklediğimizi tekrarlamak isteriz." 

Avrupa Birliği (AB) Komisyon'unun Genişleme ve Avrupa Komşuluk Siyaseti'nden sorumlu üyesi Stefan Füle'nin Sözcüsü Peter Stano, ‘Hükümetin soruşturmaya müdahale etmeyeceği ve soruşturmada yargıyı destekleyeceğine dair teminatının da not edildiğini” açıkladı.

Konu gün 17-18 Aralık günlerinde iyice tartışıldıktan sonra Fethullah Gülen’in avukatı . Orhan Erdemli panik hâlinde bir açıklama yaptı, medyada müvekkili hakkında çıkan 'hükümete savaş açma', 'operasyon başlatma', 'kirli oyunlar oynama', 'tuzak kurma' gibi iddiaların kötü niyetli ve hayal mahsulü olduğunu belirtti ve alışıldık açıklamayı yaptı: "Muhterem Fethullah Gülen'in bu soruşturmalar ve bunları yürüten kamu görevlileriyle en küçük bir ilgi ve bilgisi bulunmamaktadır."

Tarih not düşmek babında yaptığım alıntıların uzunluğu sizi sıkmasın, bunlar önemli şeyler. Gülen’in avukatının 'hükümete savaş açma', 'operasyon başlatma', 'kirli oyunlar oynama', 'tuzak kurma' gibi iddiaların kötü niyetli ve hayal mahsulü olmadığı artık çok net. Çok uzun zamandır, cemaat konulu yazılar yazıyorum, uyarıyorum; bu yazılar olmayan şeylerden üretilerek yazılmadı. Hepsi tek tek Fethullah Gülen’in bu olaylarla ilişkisini belgeleyen kendi sitelerinden yapılan alıntılarla dolu.

Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı  Bülent Arınç ''Eğer devlet içerisinde kümelenmiş, yuvalanmış illegal bir örgüt söz konusu ise bunları ortaya çıkarmak da boynumuzun borcu olsun. Dün başkasına, bugün bunlara, yarın bir başkasına yapılacak şey hukuk devleti olan Türkiye'ye yakışmaz. Ellerindeki imkanları sadece kendi çıkarları için kullanan, bir kişiden, bir örgütten bahsetmemiz gerekiyorsa onu da en kısa zamanda halkımızın önünde ilan edeceğiz." dedikten sonra cemaatle ilişkili bir soruya  Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Yedi kere yedi kırk dokuz / elde var Ayten / beş kere beş yirmi beş / elde var Ayten. dizelerini aktararak  "Bu kadar laf söyledikten sonra 'Siz cemaati mi kastediyorsunuz' derseniz zikriniz ve fikriniz sup surette bununla meşguldür anlamına gelebilir.  Eğer bir alçaklık söz konusu ise bu alçaklığı onlara hamletmek bence çok büyük bir yanılgı olur. Bunları yazabilirsiniz ama bana bunu soru olarak sorarsanız, incinirim. Bu sözlerimle cemaati hedef aldığım anlaşılamaz. Onlar, kendilerini hedef yaparlarsa, bazıları, onu ayrıca tartışırız." diyerek cevap vermesi, benzer ikinci soruya izin vermemesi hedefteki kitleye işaret ediyordu.

Arınç'ın açıklamasından hemen sonra cemaate ait Zaman Gazetesi 19 Aralık günü bir açıklama yayınladı

"Üzülerek görmekteyiz ki yakın tarihimizin en önemli soruşturmalarından birini akamete uğratmak, en azından sulandırmak için yoğun bir çaba sarf edilmektedir. "Bu işin arkasında Cemaat var' gibi mesnetsiz iddialar, görülmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken büyük fotoğrafı örtme çabasıdır. Çok ciddi suçlamalara konu olan adlî bir vakayı kara propagandalarla örtmeye çalışmak, tarihî bir vebal altına girmektir. Herkesin hukuka saygı duyması ve soruşturmanın selametine gölge düşürmeden gerçekleri araştırması şarttır. Soruşturmaya konu edilen iddiaların içeriği ile ilgili tek bir kelime etmeden komplo teorilerinin peşine düşen ve hiç ilgisi olmayan insanları zan altında bırakarak hedef şaşırtmaya gayret gösterenler, sadece kendilerine değil Türkiye'mize de zarar vermektedir. Bu sürecin hukukun üstünlüğüne olan inancı pekiştirecek şekilde yürütülmesi ve sonlandırılması herkesin beklentisidir."

Zaman (ve Bugün) adlî bir vak'a'yı yasalara aykırı bir şekilde sızdırılan bilgilerle ateşli bir şekilde savunurken aynı hassasiyete sahip olmadığını yukarıdaki açıklaması ile de itiraf etmekte ve bir nevi taraf olduğunu deklare etmektedir. Artık ruh mu çağırırlar, vantrilok mı olurlar bilemiyorum. Her şey apaçık ortada; karar adaletin. ABD ve AB ile birlikte hareket ediyor olmamak, aynı cümleleri kurmamak anlamına gelmiyor.

Cemaatin ve Gülen’in artık kimseyi ikna kabiliyeti yok; açıkça hakikate hasretlik içindeler. Ama Meletos kadar da ikna edici olduklarını kendileri kendilerine anlatabilirler. Hepimizi Sokrates gibi ölüme mahkûm edebilirler, Başbakan Erdoğan’ı, MİT Müsteşar’ı Hakan Fidan’ı, Halkbankası’nı, İsrail’in, Amerikalıların,  Neoconların, tüm masonların istediği gibi itibarsızlaştırabilirler,  ama hakikate, Allah’a karşı yüzleri olabilir mi, bilmiyorum bu artık onların meselesi; Allah’a havale edildiler.  

Arınç öyle diyor: "Yerel seçimler öncesinde ve önümüzdeki seçimlere yönelik, Türkiye'nin ekonomik gücünü yıpratmak amacıyla birtakım girişimler yapılıyor. Bir komplo teorisi olarak söylemiyorum, bundan kesinlikle uzağız ama ulaşabildiğimiz bazı bilgiler ve bulgular bu amaçların bu olaylarla, bu operasyonla ilgili örtüştüğünü ve at başı gittiğini gösteriyor."Bu işi yapanlar diyelim ki emniyetteki şube müdürleridir. Şube müdürünün bir üstüne haber vermesi emir, yönetmelik ve yönergelerle istenir. Arkadaşlar, şube müdürünün başlattığı bir operasyondan başındaki müdür habersizdir, daire başkanı habersizdir, İstanbul Emniyet Müdürü habersizdir, Ankara Emniyet Müdürü habersizdir. Şunu söyleyebilirsiniz, 'haber verselerdi önlem alırlardı, madem ki bakan ismi geçiyor haber vermemek de onların hakkıdır. En azından bir operasyon yapılacak ama isimleri gizli tutabilirsiniz, bunu kendi uhdenize almaz, üstünüzdeki amirle paylaşarak 'şu saatte biz önemli operasyon yapacağız' dersiniz. Bir İçişleri Bakanının oğlunun gözaltına alındığını basından duyması kadar acıklı bir şey olabilir mi? Bir İstanbul Emniyet Müdürünün, bir İstanbul Valisinin yapılanlardan ta saatler sonra haberdar olması neyle izah edilebilir? 'Efendim Batı da böyle oluyor.' Batı'da böyle oluyor mu bilmiyorum ama bizim kolluk güçlerimizin görevlerini ifa ederken üzerlerine aldıkları görevle ilgili sıralı amirlerine bilgi vermesi gibi bir mükellefiyet var. İyi midir kötü müdür farklı bir şey ama rütbene bakarak bir üst rütbedeki insanın senin görevinle ilgili bir kanaate ulaşması gerekebilir. İşte bu yüzden bazılarının hakkında görevi kötüye kullanmak iddiasıyla soruşturma açılmış ve soruşturmanın selameti bakımından de görev yerleri değiştirilmiştir."

Yolsuzluk konusuna gelince. Ellerinde ikna edici deliller olmasaydı- delillerin piyasada gösterilen kısmı değil, gerçek kısmı önemli- buna cesaret edemezlerdi. Eğer Bakanların böyle bir suçları varsa bunun bedelini de ödemeliler. Erdoğan ve kurduğu Ak Parti kişilerin malı değil, Bosna’dan Arakan’a kadar Müslümanlara umut vaat eden bir yapı. Mursi bile Erdoğan’la kurduğu işbirliği kontrastı yüzünden şu anda idamla yargılanıyor.

Hepimiz Allah’ın huzuruna gideceğiz ve hepimize hesap sorulacak. Bu amansız hesaptan kaçışımız olmayacak, amennâ. Ama bir de Allah’ın adaletinin yeryüzünde tecelli edeceğine dair bir vaadi daha var. Şimdilik bu adalet hakikate ihanet edenler için hızla itibar kaybı demek. FBI-CIA şantajıyla kendi ülkesini kaosa sürükleyenlerin maksadı yolsuzlukları açığa çıkarmak olsaydı, bu iş böyle yapılmazdı. Hiç kimse yolsuzluk çamurundan hakikat heykelleri yapamaz. Hiç kimse yolsuzlukları kendi ihanetinin gerekçesi sayamaz.

Dünya’nın her yerinde müslümanlar olarak her gün her dakika öldürülüyoruz. Bunu konuşmamız gerekirken, Gülen ve cemaati Müslümanlar dışındaki her türlü otoriteye itaat ederken kendi ülkesindeki otoriteye karşı neden böyle açıklamalar yapmak mecburiyetinde kalıyor?  Neler oluyor?

Allah bütün müslümanlara merhamet etsin. Dört yüz yıllık sefâletimizden kurtulmamız için de yardımını esirgemesin.



Arif Şahin, 19.12.2013, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 31





Seçkin Deniz Twitter Akışı