“Arınmak
için kirlenmek mi lazım? Meydan Savaşı
ilan edip yenilmek mi lazım? Var bu işte bir terslik ama…”
"Siyaset Pazarında Can Çekişen Cemaat Kan Davası’nın Kapısını Açık mı Bırakacak?"
30 Mart
akşamı bütün dünyanın merakla beklediği sonuçlar, Türkiye adına kaygılanan
samimi insanları rahatlattı önce, sonra da Başbakan’ın balkon konuşması düştü
ekranlara. O gece muhtemelen CHP ve MHP genel merkezlerinde büyük bir yas
vardı; Fethullah Gülen’in Pennsylvania’daki çiftliğinde de bütün ışıklar
hüzünlüydü. Cemaat medyasının haber ve sinir merkezleri sessizdi; zihinler öfke
dolu klavye tıkırtılarıyla acaba bu mağlubiyeti nasıl galibiyet olarak
algılatırız endişesiyle kirli bir karanlığa gömülmüştü.
Cihan Haber Ajansı dipten çekiyordu Ak Parti
oylarını, MHP ve CHP oylarına yukarıdan bir halat uzatıyor, çekiyor, psikolojik
savaşın bütün aksiyomlarını kullanıyordu. Aynı anda Anadolu Ajansı solcu
hackerlerin itiraf/övünç ifadelerine göre iki milyon adet saldırısına uğruyor, Cihan
Haber Ajansı genel müdürü de saldırıya uğradık diye bas bas bağırıyordu.
Fırında seçimlere hile karıştı pastası vardı. Bir haftadır bu pastanın
çıkardığı kokularla meşguldü Türkiye; şükür ki pasta fırında yandı.
Dedim ya
savaş meydanında yaralılar ve ölüler vardı. Kimin ittifak yaptığı kabak gibi
ortaya çıkmıştı. Sandıklarda oy kullanan seçmenlerin tercihleri ilginçti.
Büyükşehirde MHP’ye oy veren seçmen, kendi ilçesinde CHP’ye verebiliyordu;
bazen de tam tersi oluyordu. Yani seçimden önce cemaatin kime destek vereceğine
dair senaryolar hiç aksamadan uygulamaya konmuştu. Ak Parti’nin karşısında en
güçlü parti hangisi ise ona destek vermişti cemaat; İstanbul’u, Ankara’yı
kaybeden bir Erdoğan’ı yıpratmak daha kolaydı.
Türkiye
genelinde subliminal anket sonuçlarıyla Ak Parti için %29 oranını hedefleyen
cemaat, bu oran için elinden geleni yapmıştı. Bütün inkar çabalarına rağmen iki
ayrı itirafla bu apaçık bir şekilde ortadaydı.
Cemaatin
eskiden önde gelen 17 Aralık’tan sonra önde gelenliği ‘turfanda müneccim’
etiketiyle ve Gülen’in önemsemez refleksleriyle tarihe karışan ismi Hüseyin
Gülerce 3O Mart’ın ertesi günü, "CHP adına kapı kapı dolaştık. Çoğunluğun
karşısına, Başbakan'ın karşısına çıktık, kaybettik!" demişti çünkü.
Gülerce
cemaatin hatalarını sıralamıştı:
“Hizmet baştan beri yanlış yaptı.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na savaş açtı. Gezi'den itibaren Başbakan'a
hakaret etmeye başladılar. Üslubumuzu kaybettik. Namus bildiğimiz üslubumuz.
Biz bunu bıraktık hükümetle savaşa girdik, diyalogu bıraktık çatışmacı dil
kullandık. Siyasallaştık. CHP için kapı kapı dolaşıp oy istedik. Hizmet hep
çoğunlukla hareket etti. Hep öyle yoluna devam etti. İlk defa çoğunluğun
karşısına çıktı ve kaybetti. Orijinalini kaybetti, yara aldı.”
Gerçi Fethullah
Gülen ile birlikte Pensilvanya'da yaşayan Herkul.org editörü Osman Şimşek, hemen
Hüseyin Gülerce’ye itiraz etmişti, ama hepimiz biliyoruz ki Gülerce doğru
söylüyordu:
Osman
Şimşek her şeyi yalanlamıştı, cemaatin
alışılageldik basmakalıp cümleleriyle:
“Camia
hiçbir zaman kavga taraftarı olmamıştır; hele kendi hükümetine savaş açtığı
iddiası gerçekleri ters yüz etmekten ibarettir. Aslında, aylardır Hizmet
hareketine yönelik yoğun bir linç kampanyası yürütüldüğü açıktır. En üst
düzeydeki yetkililer ve hükûmete yakın medya tarafından ortaya konan öfkeli
itham, hakaret ve iftiralarla nefret suçu işlenmiştir/işlenmektedir. Camia’ya
gönül verenler, dün olduğu gibi bugün de nezih üsluplarını namusları gibi
koruma gayretindedirler. Maruz kaldıkları tahrik edici dile ve provokatif
söylemlere rağmen akl-ı selimden asla ayrılmamışlardır/ayrılmayacaklardır.
Yaptıkları açıklamalar, kanuni haklar çerçevesinde, isnat ve iftiralara cevap
sadedinde olmuştur. Kimin nasıl bir dil
ve üslup kullandığı miting meydanlarında ve seçim konuşmalarında da açıkça
görülmüştür. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın ve Hizmet gönüllülerinin
defalarca açıkladıkları gibi; Camia’nın herhangi bir partiyle ittifakı
kesinlikle söz konusu olmamıştır; bu iddia büyük bir yalandır. İlk günden beri
Hizmet’in felsefesi çoğunlukla beraber hareket etmek değil hep doğrunun ve
makulun yanında yer almaktır. Dünden bugüne Camia’nın desteği ya da
eleştirileri, manevi buudlu demokrasi, evrensel insan hakları, özgürlükler,
şeffaf ve hesap sorulabilir bir devlet gibi değerler etrafında olmuştur; bundan
sonra da destek ya da tenkitler değerler üzerinde olacaktır.”
Bir
diğer Gülerce muhalifi, cemaatin medya fedailerinden biri olan Fatih
Üniversitesi’nin söz bilmez ismi Doç. İhsan Yılmaz’dı. O, Osman Şimşek’in
hilafına ittifakı itiraf ediyor ve detaylandırıyordu da:
"Hüseyin
Gülerce Ağabeyimiz bu süreçte bu tür eleştiriler getirdi. O, devlet ile
mücadele ettiğimizi zannediyor. Oysa bu kavgayı başlatan biz değiliz. Dershane
kapatmayı gündeme getiren Hizmet değil. 'Çoğunlukla hareket edelim' derken, 40
yıllık prensiplerimizi kenara mı bırakacağız? Öyle bir iktidar var ki,
işadamlarını, medyayı tehdit ediyor. Bizi yok edeceğini her gün her şehirde
söylüyor. Zulmün, baskının karşısında biz ne yapacaktık? Hani savunduğumuz
demokrasi? Hani şeffaflık? Erdoğan'ın karşısında biz tek CHP'yi seçmedik. Her
ilde bizi tehdit görmeyenler arasında daha iyi olanı ya da en az kötü olanı
seçtik. Erzurum'da MHP, Sivas'ta BBP gibi..."
Hüseyin
Gülerce, bedeniyle cemaatleydi, ama ruhu ayrılmıştı güya. Fakat herkesin bir hesabı vardı. Bu saldırıyı
ilk deşifre eden de Gülerce’ydi, twitter’dan yaptığı açıklamayla, Başbakan’ın
dış güçler tarafından alaşağı edilmesini hazmedemediğini söylemişti. Şimdi
ittifakı itiraf ediyordu. Bunu neden yaptığını merak edenler için aşağıdaki
yazı çok anlamlı olmalı. Ben muhtemel bir mağlubiyetten sonrası için stratejik
bir hamle yaptığını düşündüm Gülerce’nin:
“Hizmet
Hareketi’nde, siyaset zeminine kısmi bir kayma olsa da, “Hizmet, siyasetten
farklı bir alan” diye düşündüğünüzde, “yaşananlarla bir tecrübe daha kazanıldı”
diyerek, olgunluk ve bütünlük içerisinde kervan yoluna devam eder. Bir kısım zayiatlar
da kayıp olarak görülmez, sağlıklı yürümenin gerektirdiği arınma olarak
değerlendirilir.”
Kervan yürüsün
diye yani itiraflar, Başbakan’ı düşürme girişimini deşifre etmek falan. Bütün
bunlar olmasa kervan sağlıklı yürüyemez miydi ki? Bazen aklım almıyor bu
ters-yüz etme mantığını. Cemaatten daha iyi beslendiğimi biliyorum oysa.
Arınmak için kirlenmek mi lazım? Meydan Savaşı
ilan edip yenilmek mi lazım? Var bu işte bir terslik ama… Zamanla bunu da
anlarız diye düşünüyorum. Herhalde bütün bu olanlar cemaatin CHP ve MHP’yi ele geçirme
stratejisinin ürünü değildi. Öyle ya; “İnsanlar ikiye ayrılıyordu; şakirdler ve
şakird adayları”
İttifak Adana’yı
aldı, belki de İzmir’i CHP’ye kaybettirmedi, ama hem Türkiye’de hem de dünyada
kaybetti. Mesela kaybedenlerden biri üç dönem üst üste belediye başkanlığı
yapan Artvin CHP adayı Emin Özgün idi ve Kılıçdaroğlu'nun aksine seçimde
ittifak yaptıklarını doğruluyordu:
"Seçimden
önce Gülenciler bana geldi. 'Bizim bin oyumuz var. Sizi destekleyeceğiz'
dediler. Ben de kabul ettim" diyen Özgün, "Gülenciler bana
çalıştılar. Lakin seçim sonuçları açıklandığında o bin oyu hiçbir yerde
göremedim. Artvin'in nüfusu artmadı. Buna göre ben geçen seçimde aldığım oyu
aldım. Yine de kaybettim. Demek ki böyle bir oyları yokmuş Artvin'de. Buradan şu
anlaşılıyor ki, Gülencilerle ittifaka girmekle, onlarla kol kola girmekle büyük
yanlış yaptık. Onların oylarından medet umduk. Bu çok büyük hataydı. Çünkü
sosyal demokrat tabanımız buna tepki gösterdi. Rahatsız oldu. Biz bu tür
hataları yaparak siyasette asla başarılı olamayız" dedi.
Kan
uyuşmazlığı, bünyeler tarafından derinden ve sessizce başkaldırıyordu her
zamanki gibi. Nasıl ki en alt katmandaki bazı şakirdler CHP ve MHP’ye oy
vermeyi kendilerine yedirememişlerse, kemikleşmiş MHP ve CHP’liler de cemaatle
ittifak yapmış CHP ve MHP’ye oy vermeyi kendilerine yedirmemiş olabilirlerdi. 80’den
önce birbirini öldüren CHP-MHP kurbanlarının çocukları yaşıyordu daha.
17
Aralık suikastında Amerikan Elçisi ile sık sık görüşen CHP genel başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu ve ABD’de mûkim olan Gülen’in editörü Osman Şimşek ittifakı inkâr
ediyordu, ama durum buydu.
Zaten Türkiye’nin tüm içişlerini gün gün yaptığı
açıklamalarla kendi içişleri haline getiren ABD’nin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü
Marie Harf, günlük basın brifinginde Fethullah Gülen'le ilgili bir soru
üzerine, "Türkiye bir NATO müttefiki. Bu noktada açık olalım. Türkiye
yakın bir NATO müttefiki. Her zaman her konuda anlaşamayabiliyoruz ama biz
hiçbir zaman herkesle her konuda anlaşmıyoruz. Bu nedenle Pensilvanya'da
yaşayan beyefendiyi unutun. Türk hükümetiyle ikili bir ittifaka sahibiz.
Anlaşmazlığa düştüğümüz zaman bunu ifade ederiz. Aynı fikirde olduğumuz zaman
da bunu dile getiririz. Hükümetleriyle ilgili kararlar vermek kesinlikle Türk
halkına bağlı. Bu bize bağlı değil. Bunun üzerinde bizim herhangi bir etkimiz
olduğuna yönelik her türlü haberler aptalca!” diyerek, mağlup müttefiklerini
bir çırpıda kenara atabiliyordu.
30 Mart
2014 seçim sonuçları şöyleydi. Tairhe not düşmek için ekliyorum:
AK
Parti: 20.519.829, % 45,50; CHP: 12.533.398, % 27,79; MHP: 6.860.493, % 15,21; BDP:
1.885.992, % 4,18; SP: 916.270, % 2,03; HDP: 853.686, % 1,89; BBP: 483.368, %
1,07; Bağımsız Toplam: 180.420,% 0,40; DP: 179.541, % 0,40; BTP: 99.664, % 0,22;
HÜDA PAR: 89.655, % 0,20; DSP: 85.551, % 0,19; İP: 65.762, % 0,15; HEPAR: 46.024,
% 0,10; HAK-PAR ; 43.843, % 0,10; DYP:
33.611, % 0,07; YURT-P: 30.187, %
0,07; HKP: 26.551, % 0,06; MP: 24.040, % 0,05; TKP: 19.245, % 0,04; LDP: 17.802,
% 0,04; ÖDP: 17.676, % 0,04; TÜRKParti: 8.612,% 0,02
Bürokrasideki
ve siyasetteki temsilciler ellerinden geleni yaptılar, çok çalıştılar ve
yenildiler. Benim en çok üzüldüğüm kesim cemaatin açık meydan savaşına doğrudan
katılır görünmeyen akademisyen şakirdleri. Hiç inanmadıkları bir mücadelenin
tarafı olmak zorunda kaldıkları için onların yaşadıkları büyük hüznü görmek beni
gerçekten üzdü. İyi insanlardı, iyi itirazları vardı, ama hükmen mağlup oldukları
için de kahır doluydular.
Hüseyin
Gülerce’nin çabası kervanı yürütmeye yetecek mi bilmiyorum, ama cemaatin Müslümanların,
Ak Parti’nin ve devletin her yerinde çok büyük yaralar açtıkları, bu yaraların da müsebbipler
hesap vermeden kapanmayacağı gerçeği ortada. Hiç kimse suçlu suçsuz ayrımı
yapmadan hesap sorulmasına razı değil, hesap sorulmamasına da sessiz
kalmayacak.
Günün
sonunda Fethullah Gülen’e çok iş düşüyor. Kan Davası’nın kapısını o açtı
bedduasıyla, o kapıyı çok hasar görmeden kapatacak olan da o. Şu anda şeksiz
şüphesiz bir zafer elde ettiği dünya medyası tarafından dillendirilen bir lider
var Gülen’in karşısında.
Gülen cemaat
medyasında bugünü hazırlayan isimleri tasfiye etmeli her şeyden önce. Öz eleştirisini
de hiç geciktirmeden, inkâr yoluna sapmadan, hepimizin gözü önünde yapmalı.
Hiç kimsenin Gülen'i unutacak hâli yok.(*)
Artık
kimse kanmıyor, kimse siyaset pazarında itibar kaybetmiş bir cemaate inanmıyor.
Fethullah
Gülen’in işi zor, ama ona güvenen akademisyenleri düşünürse işi kolaylaşır. Onlar
bu ülkenin değerleri… zor yetişiyorlar çünkü.
Arif Şahin, 05.04.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 43
(*) Not: ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf: "Bu beyefendi Pensilvanya'da yaşıyor olsun ya da olmasın, Türk hükümetinin Twitter'ı yasaklaması hala doğru değil. Türk hükümetinin kendileriyle aynı şekilde düşünmeyenler üzerinde baskı uygulaması hala doğru değil. Bu tür şeylerin, bir Türk vatandaşının Pensilvanya kırsalında yaşamasıyla bir ilgisi yok. Türkiye bir NATO müttefiki. Bu noktada açık olalım. Türkiye yakın bir NATO müttefiki. Her zaman her konuda anlaşamayabiliyoruz ama biz hiçbir zaman herkesle her konuda anlaşmıyoruz. Bu nedenle Pensilvanya'da yaşayan beyefendiyi unutun. Türk hükümetiyle ikili bir ittifaka sahibiz. Anlaşmazlığa düştüğümüz zaman bunu ifade ederiz. Aynı fikirde olduğumuz zaman da bunu dile getiririz." dedi. 01.04.2014