“Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi?”
(Duha; 7)
-3-
“Git!” diyordu içinden bir ses. “Git!”
Bütün benliğini kaplıyordu, kaplamıştı bu ses. Bu ses
öyle candan, öyle içten, öyle samimi bir sesti ki; ürkmemişti. Hem kendi
sesinden farklıydı bu ses, hem farksızdı kendi sesinden. Farklıydı içinin
derinliklerinden kopup bütün benliğini saran bu ses. Kendi sesini hiç bu denli
ateşli, bu denli hevesli, bu denli şedit görmemişti, duymamıştı. Sanki bu ses
sabırsızdı. Sabırsızlık pınarından beslenmiş gibiydi bu ses.
Yok! Hayır! Bu ses kendi sesiydi. Sabırla beslenmiş
bir sesti. Sabır pınarından kana kana içmiş olan kendi sesiydi. Evet kendi sesiydi, kendi sesinden öte bir şey
değildi bu ses. Aşinaydı bu sese. Bu sesle hasbıhal etmişti kendini bildi
bileli. Bu sesle büyümüştü. Bu sesten emmişti gıdasını. Derinliklerinden
kaynayan, coşan bir sesti bu. Kendi sesiydi. Hem kendi sesiydi hem değil. Tüm
çaresizlerin sesiydi bu yüzden garipsememişti sabırsız gibi gelişini. Sabırsızlığı
andırışı bu yüzdendi, bu nedenle garipsememişti. Tüm öksüzlerin, tüm yetimlerin
sesiydi bu yüzden ürkmemişti.
“Git!” diyordu bu ses. “Git! Korkma git! Tamam, vampirler,
şâkiler, yılanlar, çıyanlar, timsahlar, zehirli yarasalar, örümcekler, kan emen
karıncalar, karamuklar, kana doymayan canavarlar, göbeklerini büyütmekten öte
bir şey bilmeyenler, kitap yüklü merkepler keseceklerdir yolunu, çıkacaklardır
yoluna, yolunu kesmek için hevesleneceklerdir bin bir türlü şâkiler, şâkilerin
beslemeleri ayaklarını parçalayacaklardır, dudaklarını yaracaklardır, dişini
kıracaklardır, sırtına deve işkembesi yükleyeceklerdir evet bütün bunlar
olacaktır, olabilir, olur da. Ama korkma
Git! Git, her rüzgâra kapılmamaktır özü inancının.”
“Git! Senden öncekilerin çektikleri boşuna değildi.
Boşuna kesilmedi başı Yahya’nın! Boşuna ikiye biçilmedi Zekeriya! İbrahim’in
ateşle imtihanı boşuna değildi. Rüzgâra yön verenlerden olmak için çık yola.
Rüzgârlara kapılacak değilsin! Durma Git!”
“Git! Su durduğunda kokar. Duran kokar. Kokmamak için
gitmelisin. Yürümelisin. Git! Hira seni bekler! Diri diri gömülenler seni
bekler! Yolu kesilenler, yol kesenler seni bekler. Git! Mekke seni bekler,
Medine’ye dönüşmek için Yesrib seni bekler. Her bir varlık dört gözle bekler
yürüyüşünü. Her bir canlı, bütün bir kâinat bekliyor mahşere kadar ve mahşerden
sonra da sürecek olan bu yürüyüşü. Git!”
“Git!” diyordu içinden bu ses. Gidecekti elbet.
Yürüyecekti durmaksızın, bıkmaksızın, yorulmaksızın gidecekti. İçindeki sese
kulak tıkamayacaktı. Hiç tıkamamıştı. İçindeki ses daha gençliğinde hiçbir
gücün karşısında eğilme! Demişti, eğilmemişti. Zulme ortak olma, zulüm
karşısında susma! Demişti. O da öyle yapmıştı. Öyle yaparak “Emin” adını
almıştı. Dillere destan olmuştu eminliği. Ve fakat dillere destan olmak için
yapmamıştı. Olması gereken ne ise o olsun için yapmıştı.
“Git!” diyordu içindeki ses. “Git! Hiçbir kınayıcının
kınamasından meyus olma, hiçbir haraminin hırlamasıdan ürkme, hiçbir namerdin
fitnesinden çekinme, hiçbir vahşinin vahşetinden yerinme, hiçbir nankörün
körlüğünden sızlanma, hiçbir korkağın ödlekliğinden alınma, hiçbir kalleşin
kalleşliği seni alı koymasın yolundan. Sen dosdoğru git! Hiçbir engel, hiçbir
engebe yıldırmasın yolunu. Hiçbir yokuş çalamaz dizindeki feri. Hiçbir karanlık
perdeleyemez gözlerini. Yüreğinin gözleriyle git! Yüreğiyle görmeyi
bilenlerdensin, hiçbir karanlık şaşırtamaz seni! Hiçbir set durduramaz seni!
Hiçbir sel köklerinden söküp atamaz seni! Hiçbir rüzgâr savuramaz seni!”
“Git! Kanayan yürekler için, ağlayan gözler için, kırılan
eller-ayaklar için, bükülen beller için, savrulan yaşamlar için git!
Savrulacaklar için sürdür yürüyüşünü. Savrulmuşlar için sürecek yürüyüşün!
Sürmeli yürüyüşün. Sürecektir.”
“Git! Daha çok şey var yapılması gereken. Yapılacaklar
listesi uzayıp gitmektedir. Uzayıp gidecektir. Sen yapılacakların peşinden
değil, yapılacaklar senin peşinden koşsun için git! Yol üstünde durup
kalmışların el edişleri durdurmasın seni. Kesmesin hızını onların yakınmaları,
sızlanmaları. Onlar alışmıştır kokmuşluğa, kokuşmuşluğa alışkındırlar.
Başkaları da kendileri gibi olsun için kıvranırlar durmadan. Davetleri
kokmuşluk içindir, kokuşmuşluk içindir, bataklıklar içindir. Bayındır olandan,
bayındır olacak olandan hazzetmezler. Yesrib Medine olsun istemezler. Gül
kokusundan, gül şerbetinden tiksinirler. Herkes her şey leş koksun isterler.
Her şey durmuşluğun koynunda oynaşıp koksun isterler. Sen bu yola çıkıp sonra
da bu yürüyüşten vazgeçmişlere, vazgeçmişlerin bahanelerine, gerekçelerine,
gerçekliklerine kapılacak değilsin. Yüreğin söyler sana, söyleyecektir sana
albenilerinin ne denli zehirli olduklarını. Bahanelerinin ne denli yersiz
olduğunu bir bakışta görecektir yüreğin, görmüştür. Gerekçelerinin bir örümcek
ağı kadar bile güçlü olmadığını ayrımsatır yüreğin sana. Git! Onların yanında
bir an bile durma. İsa gibi uzaklaş yanlarından. Musa gibi, İbrahim gibi diren
ve diret!”
“Git! Hira dört gözle yolunu beklemektedir. Handiyse
baştan ayağı bekleyiş kesilmiştir Hira. Baştan ayağı bekleyiş kesilmiştir
Dünya. Mekke ve Medine baştan ayağa bekleyiş kesilmiştir. Yetimler, öksüzler,
mustazaflar baştan ayağa bekleyiş kesilmiştir, belleri bükülmüştü her birinin.
Dört gözle beklemektedirler seni. Kıyamete kadar da bekleyeceklerdir. Sen
beklenensin, bekleyişi erteleyemezsin. Ertelemezsin. Ertelemedin. Sen “Emin”
olansın, erteleyemezsin. Sen bekleyemezsin, beklenensin. Git!”
“Git!” diyordu içinden bir ses. “Zorun ve zerin
hükümranlığı son bulsun için git! Zorun ve zerin boyun eğdirdiklerinin silkinip
doğrulması için git! Hakikati söyleyemeyen gönüller dile gelsin için git!
Baldıran zehriyle yanan bağırlar için git! Heveslere kurban edilen canlar için
git! Kibrin murdar ettiği alınlar için git!”
“Hira kollarını açmış seni bekliyor, Git! İbrahim’in
“Allahım burayı emin kıl!” duasına icabettir bu gidiş. İcabet olacaktır bu
gidiş.”
“Git! Musa’yı çağıran ateşin çağrısıdır Hira’nın
çağrısı git! Ey Emin olan git! Git ve o ışığı, o ateşi yeniden indir yeryüzüne!
Yeryüzü hasrettir rahmete, aydınlığa. İnsanlar hasrettir rahmete, aydınlığa.”
Cemal Çalık, 28.06.2014, Konuk
Yazarlar, Sonsuz Ark, Hira