“Rusya dünyayı değiştirmeye karar
vermiştir ve büyük bir risk almaktadır.”
Kartcev Dmitry, Vladimir Shpak, Andrey
Veselov, Nikolai Anischenko ortak çalışması,
18 Mart 2014
Senaryo 4: Kuşatılmış mevkilerden oluşan
bir Dünya
Geliştirmeler: Rusya Kırım’ı ilhak eder ve bu sebeple sadece Batı’nın sert yaptırımlarıyla karşılaşmakla kalmaz aynı zamanda Batılı ülkelerle büyük ticari ilişkileri olan Çin (Çin ihracatının %17.9’u AB’ye, %17.2’si ABD’ye ve sadece %1.9’u Rusya’yadır) tarafından da yalnız bırakılır. Ülke, uluslar arası anlamda izole edilmiştir. Yaptırımlar aşamalı olarak fakat istikrarlı bir şekilde uygulamaya koyulur. Bireysel ve şirketlere ait hesapların dondurulmasıyla başlayan yaptırım süreci birkaç yıl içerisinde Rusya’dan enerji ithalatının durdurulması noktasına kadar gider.
Müzakerelerde
Kırım’a su ve elektrik sağlanması noktasında Ukrayna’nın takındığı sert tutum
bölgede ağır bir enerji sıkıntısına yol açar. Doğu Ukrayna’da Moskova’nın Kırım
senaryosuna bağlı olarak desteklediği Rus yanlısı büyük gösteriler düzenlenir.
NATO tarafından desteklenen Ukrayna ordusunun Rus birliklerini geri püskürtmesi
aşamasında olaylar silahlı çatışmalara dönüşür. Kırım Rusya’nın kontrolünde
kalır fakat Rusya için ekonomik anlamda ağır bir yük oluşturur. Moskova’nın
önceki nüfuzunun ortadan kaldırılması için en temel enstitüler bile revizyona
tabi tutulur.
Jeopolitik: Wallerstein tarafından
kullanılan terminoloji ile bu dünya mafsallı bir çekirdek yapısına sahiptir.
Ara tabaka ortadan neredeyse kaybolurken geriye kalan kısmın, “dışarıdaki
karanlık ve gıcırdayan dişlerin” (1) bulunduğu arka çerçeveyi oluşturduğu bir
dünya. İkiyüzlü devletlerin ideolojisi
“kuşatılmış mevki” konseptine dayansa da gerçekte kendini dünyanın geri
kalanından ayırmak için surlar inşa eden Batı’nın bizzat kendisidir. Bunun
sonucunda yakın gelecekte ortaya çıkacak olan jeopolitik bir siberpunk (2)
hikâyesidir.
Felsefe: Yeni
dünyanın kahramanı, Filistinlilere kendi problemlerinin kendileri tarafından
çözülmesi gerektiği tavsiyesinde bulunan ve İsrail’in kendisini
Filistinlilerden sembolik değil fakat gerçek bir duvarla ayırması gerektiğini
ifade eden Ariel Sharon’dur.
Sürecin
ilerleyen aşamalarında gelişmiş kapitalist ülkeler sınıfına dâhil olmak
neredeyse imkânsız hale gelecek ve Batılı geleneksel modeller ortadan
kaybolurken arkalarında büyük bir politik enerji bırakacaktır. Gelişime yönelik
etkin bir seçenek sunan ülkelerden herhangi biri veya “duvarın” ardında
istikrarlı bir şekilde hayatta kalabilen ülke, liderlik rolüne talip olacaktır.
Bununla birlikte herhangi bir dış gücün yükselişini kendilerine tehdit olarak
gören dünya liderlerinin gözü bu ülkenin üzerinde olacak ve girişimleri ağır
bir şekilde sınırlandırılacaktır.
Politik Ekonomi: Bu senaryoda, dünyanın geri kalanı
“uygar” olan kısım tarafından yağmalanan bir platform işlevi görür.
Bombalamalar, askeri operasyonlar, “insani” savaşlar günlük rutin haline gelir.
Kısıtlamalar: “Jeopolitik siberpunk” dünyası
öyle dizayn edilmiştir ki bir anti-ütopyaya bile sahip olamazsınız. Şüphesiz bu
tür bir izolasyon ortamında ve güneş altında bir yer edinebilmek için süre
giden bu mücadelede asgari şartlarda bir devlet olabilmek için otoriter
rejimler “kuşatılmış mevkiler” şeklinde kurulacaktır. Bununla birlikte bu dünya
sonsuza kadar sürmeyecektir. Çin, “içinde-arasında” tarzında beliren konumuyla
güven telkin etmeyen bir noktadadır: Çekirdeğe katılmak için hem çok büyük hem
de uzaktadır, fakat dışarıda kalmasına imkân vermeyecek şekilde fazlasıyla
gelişmiştir. Eğer Çin ekonomisi için öngörülen muhtemel büyük kriz
gerçekleşmezse lider konumuna gelecektir ki bu durum bizi 3. senaryoya geri
götürür.
Bu
noktada muhtemel başka bir tehlike ortaya çıkıyor: “Duvar” ardındaki dünya,
daha iyi bir yaşam için kendi kaynaklarını acımasız bir şekilde sömürür. Eğer
bu durum çevresel bir felakete neden olursa bütün dünyayı etkileyecektir. Tabi
bu sırada Holywood’ta gişe rekorları kıran türden, cennet misali uzay
istasyonlarını kurmamışlarsa.
Senaryo 5:
Herhangi bir liderin olmadığı bir Dünya
Esas Oyuncu: Yok
Geliştirmeler: Kırım, Rusya’nın bir parçası
haline gelir. Yüksek sesle dile getirilen retoriğin aksine Batılı ülkeler
herhangi bir gerçekçi adım atmaz. Hatta Rusya’ya karşı yaptırımlar bile
görünüşte kalır. Örneğin, ABD “Magnitsky listesini” (3) genişletir, AB
Parlamentosu Rusya’yı kınamakla kalır vs. AB ve ABD’den gerçek anlamda bir
destek bulamayan Ukrayna Rusya ile müzakere etmek zorunda kalır. Sonuçta
milliyetçi bir liderin seçimleri kazanmasıyla, Kiev hükümeti borçları ve
Rusya’nın genel anlamda ülkenin ve özelde de Ukrayna’nın güneydoğusunun
federalizasyonunu hiçbir şekilde desteklememesi karşılığında Kırım’ı vermeyi
kabul eder.
Felsefe: Çok kutuplu bir dünya, çoğulcul
demokrasinin uluslar arası alana taşınmış bir rüyası olmakla birlikte kökleri
modern parlamento fikrinin ortaya çıktığı zamanlara dayandığı için
tartışmalıdır da. Yıl 1648, İngiltere dünyanın ilk parlamento devriminin
ortalarındadır; Avrupa ülkeleri, yıkıcı
Otuz Yıl Savaşları’nı sonlandırarak ve modern dünya düzeninin ilkelerini ortaya
koyarak Westphalia Barış Anlaşması’nı imzalar. Böylece güç dengeleri, kontrol
ve dengeler, koalisyonlar, güçlerden birinin hegemonyasının engellenmesi
kavramlarından oluşan konsept ortaya çıkar. Bu konseptle alakalı herhangi
yanlış bir şey olmamakla birlikte, ilk baştan itibaren “ne olur ne olmaz”
düşüncesinden kaynaklanan çatışmalar ortaya çıkmış ve bariz bir şekilde olmasa
bile yapıyı hegemonya kurmaya yönelik şekillendirme teşebbüsleri ortaya
çıkmıştır. Bugün dünya küçük bir farkla üç yüz yıl önceki eski haline geri
dönebilir: O fark, şu anda kitlesel imha silahlarının mevcut olmasıdır.
Jeopolitik: Çok kutuplu dünya, otoritenin
bulunmadığı, güçlünün hakkının cesurun hakkına baskın çıktığı bir dünyadır.
Kırım örneği benzer olayların baş göstermesine yol açsa da aslında gerçek
olayların önünü keser. Çin, sessizce ve barışçıl bir şekilde gözüken fakat
adada “tek ülke-iki sistem” görüşüne karşı çıkanları orta menzilli füzeler ile
tehdit ederek Tayvan problemini çözmeye çalışır. Rusya’nın hiç hoşlanmayacağı
Moldova ve Romanya’nın yeniden birleşmesi fikri tekrar gündeme taşınır. Dağlık
Karabağ bölgesinde de ilginç gelişmeler yaşanabilir.
Önümüzdeki
çağın reel politiğinde sınırların dokunulmazlığı ve meşruiyeti fikri yanıltıcı
bir ölçüt haline gelir. Yeni çağda bunun yerine “halkların kendi kendini idare
etmesi” ve muhtemelen “tarihi haklar” konuları gündeme gelecektir. Fakat şunu
da unutmamalıyız ki, ancak gerçek bir askeri ve ekonomik güce sahip ülkeler
için yukarıda bahsedilen ölçüt geçerliliğini sürdürecektir. Vyborg’un
Finlandiya’ya geri dönmesi söz konusu değildir. En azından şimdilik.
Politik Ekonomi: Çok kutuplu dünyanın iki yönü
bulunur. İlki, çatışmaya yönelik şiddetli bir temayül ve cephe sayısında önemli
bir artışa bağlı olarak ekonomik istikrarsızlıktır. Aslında böyle bir dünyaya
öncelikli olarak kendi ömürlerinin bitmediğini ve halkların en azından
güçlerini mobilize etmek için onlara ihtiyacı olduğunu ispat etmeye çalışan
endüstriyel çağın ulus devletleri ihtiyaç duyar.
Yeni
diktatörlüklerin çoğalması ve günümüzde ortaya çıktığına şahit olduğumuz
temsilci demokraside yaşanan krizler neredeyse kaçınılmaz hale gelecektir.
Fakat bu durumun diğer bir yönü var; bu tür bir dünya, politik anlamda büyük
fırsatların da ortaya çıkmasını sağlayacak ve kim olağandışı bir politik
ekonomi modeli sunmayı başarırsa kesin bir avantaj elde edecektir. Bu dünya
müthiş korkuların olduğu kadar aynı zamanda müthiş fırsatların da dünyasıdır.
Kısıtlamalar: Bu dünya sisteminin büyük bir
açığı vardır. Burada herhangi bir zamanda, aralarında korkunç bir nükleer
savaşın da bulunduğu her şey gerçekleşebilir.
Tamer Güner, 03.07.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri
Makalenin orijinali ve tamamı için:
Makalenin İngilizce çevirisi için:
Çevirenin Notu:
(1) “The
outer darkness and gnashing of teeth” İncil’de geçen bir cümledir. “Karanlık ve
gıcırdayan dişler” ifadesi muhtemelen cehenneme yapılan bir atıf olarak
gözüküyor.
(2) Siberpunk:
"Yüksek teknoloji, düşük yaşam" şeklinde özetlenen bir dünya şekli
çizen bilim kurgu alt türü.
(3) ABD'nin
Magnitsky Yasası: Hermitage Capital Management Fonu avukatlarından Sergey
Magnitsky'nin, 2009'da Rusya'da gözaltındayken hayatını kaybetmesinin ardından
ABD ve Avrupa ülkeleri, Rusya'nın gözaltı süresince gerekli önlemleri
almadığını savunarak, sorumlu bürokratların cezalandırılmasını istemişti. Bu
kapsamda 2012 yılında ABD'de kabul edilen Magnitsky Yasası, insan hakları
ihlallerinde bulunduğu belirtilen Rus bürokratların ABD'ye girişinin
engellenmesi de dâhil bir dizi yaptırımların hayata geçirilmesini öngörüyor