SAHNE
YEDİ
Tülay
Hanım - Evvelkiler
(Tülay Hanım yaşına uygun olmayan bir akşam kıyafeti ile sağdan
telaşla girer. Etrafa bakınır. İzleyicileri yeni fark etmiş gibi davranır,
yapmacık bir gülüşle izleyicileri selamlar. Anlatıcı tekrar koltuktaki Uşağa yönelir. Uşak başını geri atar. Anlatıcı
sırıtmaktadır. Hizmetçi, Tülay Hanım’a doğru koşar.)
Tülay Hanım- (Yapmacık bir öfke ile) Neler oluyor burada? Çığlık atmak da neyin
nesi?
Hizmetçi- (Anlatıcı’yı işaret eder, ağlamaklı) Tülay
Hanım görüyor musunuz şu kaba adamı? Bilseniz...
Tülay Hanım- (Hizmetçinin sözünü keser, şaşkın ve öfkelidir)
Bu ne cüret.. bana adımla hitap etmeye nasıl cesaret ediyorsun? Bu küstahlığın
yanına kalır mı sanıyorsun? Hep benim pısırık Avni yüzünden bunlar!
Hizmetçi- (Durur. Tuhaf tuhaf bakar Tülay’a) Aaa.. üstüme iyilik sağlık.. olan
bitenin farkında değil misiniz? Baksanıza Macit Bey’in haline!
Tülay Hanım- (Sert) Evinde çalışanla yüz göz olursan seni nadan da bilir, kör de
sayar.. Macit Bey de kim?
Hizmetçi-
(Koltuğa yığılmış Uşağı gösterir. Anlatıcı Uşağın ağzını açmaya
çalışıyordur. Bunu bir oyuna çevirmiştir.) İşte koltukta kalp krizi geçiren
adamcağız.
Tülay Hanım- (Ayaklarını yere vurur) Uşak desene sersem.. (Eliyle izleyicileri gösterir) bunca
nezih bir topluluk karşısında beni öfkelendirmekten utanmıyor musun? Yazıklar
olsun sana.
Hizmetçi- (Sesini yükseltir) Ahmaklığın da bu kadarı.. Uşakların bir adı yok mu
Hanımım? (Anlatıcıyı işaret eder)
Şu densiz vahşi, gaddar, nobran (Anlatıcı Uşağı bırakır Hizmetçiye
bakar, göz göze gelirler) işte şu zalime mani olacak yere nelere dikkat
ediyorsunuz? Uyanın henüz oyuna başlamadık bu sefil yüzünden.
Anlatıcı- (Katıla katıla güler, izleyicilere döner, gülerek) Hizmetçinin kullandığı sözcükleri duydunuz mu? Nobran.. (Tülay Hanım’a döner, yapmacık bir
reverans yapar) Efendimiz, hem Uşağınız, hem Hizmetçiniz müthiş..
eğitimleri mükemmel. Tavırları da öyle.. yerli mi ithal mi bunlar..
Tülay Hanım- (Bir Anlatıcıya, bir
koltuktaki Uşağa, bir Hizmetçiye
bakar) Aa.. şey.. Ya.. böyle konuşmalar.. bunlar oyunda var mıydı? Bütün bunlar
ne demek oluyor vallahi aklımı..
Anlatıcı- (Alaycı) Ne oyunmuş be.. gelen aynı teraneleri söyleyip duruyor.
Tamam oyun başlamadı.. o zaman gidin arkada kuliste bekleyin.. ne diye yırtık
çoraptan fırlar gibi fırlayıp duruyorsunuz?
(Tülay
Hanım Hizmetçi kadın yan yana dururlar. Korku ile Anlatıcı’ya bakarlar.)
Tülay Hanım- (Kısık bir sesle) Ya şekerim bu nasıl iş?..
Hizmetçi- (Kaygılı) Sormayın hanımım. Birileri müdahale etmeli.. adamın gözü
dönmüş. Macit Bey’in durumu daha da kötüleşti gibi.
Tülay Hanım- (Anlatıcıya korka korka) Beyefendi Macit Bey iyi
görünmüyor gibi.
(Anlatıcı Koltuktaki Uşağa bakar. Uşak derin derin nefes alıp
vermektedir. Gözleri iri iri açıktır. Anlatıcı
uşağa doğru yürür. Elindeki bardağı cam sehpaya bırakır. Uşağın sol elini alır.
Nabzını sayar.)
Anlatıcı- (Kadınlara dönerek) Korkacak bir şey yok. Nabzı düzgün. (Uşağa) Moruk kalbin düzgün atıyor.
Astımın falan yok değil mi? (Hizmetçiye) Kokona bu moruğun astımı
falan var mı? Biliyorsundur. (Hizmetçi başını yok anlamında sallar.) Korktu herhalde. (Uşağa, sevecen bir sesle) Azıcık şaka
yapalım dedik ya.. hemen su koyuverdin. Nasıl biraz daha iyi misin? (Hizmetçiye)
Hey kız kurusu adamcağıza bir bardak su getirsen ya!
(Hizmetçi cam sehpaya yönelir. Bardağı alır, Uşağın
yanına koşar. Eliyle suyu içirir. Uşak
gülerek suyu içer. Anlatıcı şaşkın
şaşkın onları izler.)
Anlatıcı- Ama.. ama antfiriz..
Uşak- (Uşak doğrulur. Tok bir sesle Hizmetçiye)
Teşekkür ederim bayan. (Anlatıcıya alaylı) Bardakta sadece su vardı delikanlım. Ne kadar da ahmakmışsın.
SAHNE
SEKİZ
Avni
Bey - Öncekiler
(Avni
Bey’in üzerinde eski Romalı
senatörler gibi beyaz bir giysi, bir elinde tuval ayağı, bir elinde bitmemiş
bir tablo sağdan sahneye gelir. Sahnedekileri fark etmemiş gibi davranır. Tuval
ayağını pencerenin sol tarafındaki koltuğun önüne koyar. Tabloyu yerleştirir.
Diğerleri şaşkın şakın onu izler. Tuval ayağını koyduğu koltuğa oturur. Bir
süre resme bakar. Ayağa kalkar. Tabloya daha yakından bakar. Sahnenin önüne
doğru yürür. Diğerleri bir heykel gibi Avni
Bey’i izlemektedir.)
Avni Bey- (İzleyicileri eski Romalı senatörler gibi selamlar. Sağ elini göğsüne
kadar kaldırır, ahenkli bir sesle izleyicilere konuşur, konuşurken sahnenin
önünde ağır ağır dolaşır) Ey ulular! Ey ulu dağlar! Ey ulu ağaçlar! Ey ulu
çınarlar! Ey sözün en güzeline uyanlar! Ey sözden medet umanlar! Ey söze,
sözlere kuru bir yaprak gibi kapılanlar! Ey söze uyanlar, söz uyduranlar, sözde
kalanlar, sözden ötesine koşanlar! Ey sözden geri kalanlar, söz ekenler, söz
derenler, söz ekip söz biçenler! Ey söze sözlere kızıp kendine küsenler,
kendinden küsülenler! Bilirim, bilirsiniz önce söz vardı. Söz deyince akan
sular dururdu, söz teminattı, söz âb-ıı hayattı. Söz tüm kapıları açandı. Ve
fakat kapılar kapansın isteyenler vardı. Tüm kapılar kapansın insanlık havasız
kalsın, diye kuranlar vardı. Onlar dahi söze dadandı ve her birimizin
kulaklarına, gönüllerine “söz gümüş ise sükût altındır” sözü fısıldanıp katline
girişildi sözün, sözlerin. Yani sözün katli için ilk adım yine bir sözle
atıldı. Sözün beli yine sözle büküldü. Sözün kanı yine bir sözle döküldü. Halk,
yani sen, yani beni, yani biz, yani hepimiz ortağız bu katliamda. Her birimizi
katiliyiz sözün, sözlerin. Çün inandık kulaklarımıza, gönüllerimize
fısıldanana. İnandık ve sırtımızı döndük söze, sözlere. Söz zaten bir senetti
sözü yetmez kılıp “sözüm senettir” sözü eklendi. Bir kâğıt parçasına yüklendi
tüm güvenler. Bir kâğıt parçasından medet umar olduk. Bir kağıt parçasına bel
bağlar olduk. Sözümüz yerlerde sürünse de umursamadık. Umursamaz kılındık.
Falan kişi sözünü tutmamış sözünü duyunca kendimiz kızarırdık. Kendimiz
utanırdık. Bir kâğıt parçası nasıl utandırır ki insanı?
(Biraz duralar)
Ey
ulular! Ey ulu dağlar! Ey ulu ağaçlar, ey ulu çınarlar! Ey kavak ağacı ekip
gazoz ağacı umanlar! Ey sözden kaçıp söze bel bağlayanlar! Ey sözü, sözleri
yalanlarına ortak koşanlar! Yalanlarıyla koşanlar, yalanlarıyla coşanlar,
yalanlarıyla yatıp yalanlarıyla kalkanlar! Ey gün doğmadan günü yalana
boğanlar, günü yalanla boyayanlar, günü, günleri yalana boyayanlar rahatlığınız
pes dedirtir cinsinden. Ama bilin ki, (Sağ
eliyle bütün izleyicileri işaret eder) sözden, sözlerden hakikati
devşirenler dimdik duruyor karşınızda. Selamlıyorum sizi ey isimsiz
kahramanlar. Ey ‘önce söz vardı’nın künhüne varıp yalanla boğuşanlar, yalana karşı
duranlar, yalana dünyayı dar edenler en içten saygı ve sevgiyle selamlıyorum
sizleri. Sizler söze kapılan kuru bir yaprak değilsiniz! Sizler sözlerin
ardından koşan değilsiniz! Sizler ladin ekip portakal bekleyen değilsiniz. Ey
ulular, ey ulu çınarlar hepinize en içten teşekkürler. (Eğilir. Bir süre durur. Doğrulur. Kırılmıştır. İzleyicilere.)
Sizin alkışınızı beklersem sabaha kadar rükûda kalırım. (Sahnedekilere bakar. Uşak
koşar adım yanına gelir. Diğerleri kaskatı oldukları yerde dururlar.)
Uşak- (Kaygılı) Efendim.. (İzleyicileri
başıyla işaret eder, Avni Bey’in
kıyafetini işaret eder) Bu hiç hoş olmamış. Zaman ve mekâna uygun değil.
Avni Bey- (İlk kez fark ediyormuş gibi) Üstüme iyilik sağlık.. sizler burada
mıydınız? (İzleyicilere döner. Üzgün)
Bağışlayın değerli konuklar. Bunlar buradayken alkışlamanız yakışık almazdı
zaten. Lütfen bağışlayın.
Tülay Hanım- (Şaşkınlığını üzerinden atmıştır. Avni
Bey’in yanına gelir. Avni’nin giysisini kolundan çekiştirir. İzleyicileri
işaret eder) Seni sünepe seni.. Bunca insana rezil ettin beni. Bu ne
biçimsiz kıyafet böyle? Çocuk gibisin. Giyinirken, soyunurken ille yanında
olmalıyım!
Avni Bey- (Ürkek. Kısık bir sesle) Giyinirken neyse de, soyunurken yanımda
olsan fena olmaz.
Uşak- (Avni Beyi uyarmak için öksürür.) Ehm.. Efendimiz
uygun bir ortamda değiliz.
Avni Bey- (Uşağa) Senin uygun ortamını bir bulsam.. (Anlatıcıya doğru yürür) Kuzum ne oluyor burada?
Anlatıcı- (Şaşkın) Bir bilsem. Ah bir bilsem. Bir yerde bir tuhaflık, bir
yanlışlık var, ama bir türlü çıkaramadım. Elime tutuşturulan yemek
tarifelerinden bir hinlik olduğunu çıkarmalıydım ya.. geç kaldım.
Avni Bey- (Uşağa) Macit Bey bunlar benim repliklerim değil mi? Beyefendi kendi
sözlerini mi unutmuş? Eh.. ben dedim yönetmene suflörsüz olmaz.. ama
dinletemedim. (Anlatıcıyı taklit eder)
Bir yerde bir tuhaflık, bir yanlışlık var, ama bir türlü çıkaramadım. Evet;
işte bunlar benim sözlerim. Gerçi benim repliğimde ele tutuşturulan yemek
tarifesi yok. Burayı kendisi akletmiş demek ki. Ben “elime tutuşturulan bu
tuvalden bir hinlik olduğunu çıkarmalıydım ya.. geç kaldım”, diyorum. Beyefendi
yemek tarifeleri diyor.. (Dudak büker, Anlatıcı’ya) hani benim kadar yaşlı
da değilsin, onca provalarda bulundun aklında kalmadı mı?
Tülay Hanım- (Avni’yi çekiştirir.) Sözün üstüne söz getirme. Bu ne palyaçolar
gibisin. (Hizmetçi’ye) Niye engel
olmadın bunları giymesine? Son sıralar her şeyi savsaklıyorsun.
Hizmetçi- Ama siz beyefendi giyinirken
yanında bulunmamı yasakladınız. (Uşağı
işaret eder) Macit Bey ilgileniyor bildiğiniz gibi.
Uşak- (Tülay Hanıma) Bayan doğru
söylüyorlar Hanım Efendi. Bağışlayın ben aksattım.
Anlatıcı- (Gülerek) Daha şu (Avni’yi
gösterir) palyaço gelmeden önce (Uşağı
işaret eder) bu moruk için meraktan kıvranıp, kaygılanıyordunuz. Şimdi
birden bire giysiler üzerine hararetli bir tartışma. Kuzum siz manyak mısınız?
Kafayı mı yediniz? Ne içip geldiniz buraya?
Avni Bey- (Sert bir tonla) Beyefendi sizi böyle konuşmaktan men ederim.
Edebinizi takının!
Anlatıcı- (Avni Bey’in üzerine yürür) Nasıl men edersiniz, gösterebilir
misiniz majesteleri?
SAHNE
DOKUZ
Birinci
İzleyici - Öncekiler
Birinci İzleyici- (Orta sıralardan 20’li yaşlarda iyi giyimli, kirli sakallı Birinci İzleyici ayağa kalkar. Öfkelidir.
Sahneye doğru yürür. Bağırır ) Olduğunuz yerde durun. (Sahnedekiler öne doğru yürürler. Telaşlıdırlar. Birbirleriyle telaşlı
telaşlı konuşurlar.)
Hizmetçi- (Korkuyla Tülay Hanıma
sokulur.) Aman Allah’ım!
Uşak- (Başını sallar) Hiç uygun değil, hiç.
Avni Bey- (Geri çekilir gibi yapar) Benim sözlerimden alındı galiba.
Anlatıcı- (Başını iki yana sallar.) Yok.. yok ya bu Suat’ın dediği gibi bir
kâbus ve kâbusun sahibi benim.
Birinci İzleyici- (Birinci İzleyici hızla sahneye çıkar. Diğerleri kapılara doğru yürümeye çalışırlar. Birinci İzleyici elini arkasına götürür, silahını çeker. Diğerleri kısık çığlıklar savurur. Kızgın bir sesle) Bana bakın asabımı bozmayın.. olduğunuz yerde kalın. Katil olmaya niyetim yok. Ama zorlarsanız o da olurum. (Silahlı eliyle pencereyi işaret eder) Şöyle sahte pencerenin önüne doğru geçin. Ve sessiz olun. (Birinci İzleyicinin telefonu çalar. Anlatıcı elini cebine doğru götürmeye kalkışır Birinci İzleyici) Sakın ha! Eline ayağına sahip ol.. yoksa ben olurum. Bu telefon bana! (Telefonu cebinden çıkarır. Kulağına götürür.) Alo.. tamam mı? Giriş çıkış tam kontrol altında. Ha.. dur, kulise de birilerini gönderdin mi. Tamam! Yo seni niye hafife alayım.. (Güler) öpüldün.. (Pencere kenarında duranları bir süre izler) Kendimi nasıl sabırla tuttuğumu bilseniz bana madalya verirdiniz. Ağız tadıyla bir oyun izleyelim dedik, dünyanın parasını verdik.. gel gör ki.. yani burada bir sözün yeri, ama terbiyem müsaade etmiyor. Sizden bunun hesabını şiddete başvurmadan soracağım. Asıl hesabı günlerce sizin reklamınızı yapan çakallarla göreceğim. Ama ben bu gece bu oyunu izleyeceğim arkadaş. (Salondaki izleyicileri gösterir.) Hepimiz bunu hak ettik. Şimdi salon bina tamamen kontrol altında. Giriş çıkış bizim iznimize bağlı. (İzleyicilere döner) Ya kusura bakmayın. Ama ben de sizlerden biriyim. Biz buraya oyunu izlemeye geldik. Ve öyle de olacak. (Anlatıcı’yı işaretle çağırır) Sen Anlatman mı, Anlatıcı mı her ne halt isen gel buraya. (Anlatıcı ürkek ürkek yanına gelir. Gözlerini tabancadan alamaz. Birinci İzleyici tabancayı gösterir) Nasıl çok mu beğendin? Smith & Wesson iyi oyuncaktır ha.. neyse senin adın ne?
Birinci İzleyici- (Birinci İzleyici hızla sahneye çıkar. Diğerleri kapılara doğru yürümeye çalışırlar. Birinci İzleyici elini arkasına götürür, silahını çeker. Diğerleri kısık çığlıklar savurur. Kızgın bir sesle) Bana bakın asabımı bozmayın.. olduğunuz yerde kalın. Katil olmaya niyetim yok. Ama zorlarsanız o da olurum. (Silahlı eliyle pencereyi işaret eder) Şöyle sahte pencerenin önüne doğru geçin. Ve sessiz olun. (Birinci İzleyicinin telefonu çalar. Anlatıcı elini cebine doğru götürmeye kalkışır Birinci İzleyici) Sakın ha! Eline ayağına sahip ol.. yoksa ben olurum. Bu telefon bana! (Telefonu cebinden çıkarır. Kulağına götürür.) Alo.. tamam mı? Giriş çıkış tam kontrol altında. Ha.. dur, kulise de birilerini gönderdin mi. Tamam! Yo seni niye hafife alayım.. (Güler) öpüldün.. (Pencere kenarında duranları bir süre izler) Kendimi nasıl sabırla tuttuğumu bilseniz bana madalya verirdiniz. Ağız tadıyla bir oyun izleyelim dedik, dünyanın parasını verdik.. gel gör ki.. yani burada bir sözün yeri, ama terbiyem müsaade etmiyor. Sizden bunun hesabını şiddete başvurmadan soracağım. Asıl hesabı günlerce sizin reklamınızı yapan çakallarla göreceğim. Ama ben bu gece bu oyunu izleyeceğim arkadaş. (Salondaki izleyicileri gösterir.) Hepimiz bunu hak ettik. Şimdi salon bina tamamen kontrol altında. Giriş çıkış bizim iznimize bağlı. (İzleyicilere döner) Ya kusura bakmayın. Ama ben de sizlerden biriyim. Biz buraya oyunu izlemeye geldik. Ve öyle de olacak. (Anlatıcı’yı işaretle çağırır) Sen Anlatman mı, Anlatıcı mı her ne halt isen gel buraya. (Anlatıcı ürkek ürkek yanına gelir. Gözlerini tabancadan alamaz. Birinci İzleyici tabancayı gösterir) Nasıl çok mu beğendin? Smith & Wesson iyi oyuncaktır ha.. neyse senin adın ne?
Anlatıcı- (Cılız bir sesle) Polat!
Birinci İzleyici- (Yapmacık bir öfke ile) Ne dedin? Dalga mı geçiyorsun lan?
Anlatıcı- (Büzülür) Olur mu öyle şey efendim. İsterseniz nüfus cüzdanımı
göstereyim.
Birinci İzleyici- (Anlatıcı’nın göğsünü namluyla dürter) Tamam inandık. Yalnız
ellerine sahip ol! Şimdi bu oyunda kaç kişi var? Bana anlat!
Anlatıcı- (Düşünür, sağ elini kaldırır sayar gibi yapar, Birinci İzleyici’nin bakışlarıyla elini aşağı indirir.) Şey..
sanırım on kişi..
Birinci İzleyici- Ne demek sanırım. Sabahtan beri
bir provadır gidiyor.. provaları kaç kişi yapıyordunuz? Hem evde unuttuğun
metinde de mi yok kesin sayı..
Anlatıcı- (Biraz rahatlamıştır.) Yok yani.. kesin on kişi de..
Birinci İzleyici- De’si ne? On kişi mi değil mi?
Anlatıcı- Sizi de sayarsak on bir kişi..
Birinci İzleyici- Şimdilik ben kalayım. Şimdi
kimdir neyin nesidir bu kişiler, onu anlat. Kulistekileri de çağır. Sonrasını
hallederiz. Evet.. hadi.. ne duruyorsun? (Silahla
göğsüne bastırır. Anlatıcı geri
gitmeye çalışır. Olduğu yerde pencere tarafındakilere döner)
Anlatıcı- Yazarımız var, Ahmet
Raci, onu gördünüz. Sonra yönetmenimiz Suat Soylu. Uşak,
Hizmetçi,
Tülay
Hanım, Avni Bey. Bunlar şuan karşınızdalar. Eşref diye bir isim var.
Sadece isim. Güya evin oğlu.
Birinci İzleyici- (Kızgın) Yorumlamadan anlat, parmaklarım kaşınıyor!
Anlatıcı- (Titrek bir sesle) Evin oğlu kendi yok adı var Eşref, Figen var Eşref’in
sözlüsü, bir de Tülay Hanım’ın yeğeni Talat var. Bir de ben.. Hepsi on
kişi
Birinci İzleyici- Kendi yok adı varı niye adamdan
sayıyorsun?
Anlatıcı- (Kekeler) Evin Beyi, Hanımı, sözlüsü Figen onunla telefonda
konuşuyorlar. Adı geçiyor ister istemez.
Birinci İzleyici- Replikleri var mı?
Anlatıcı- (Omuz silker) Maalesef
sadece adı var!
Birinci İzleyici- Neyse. (Pencere önünde duranları gösterir) Geç onların yanına. (Telefonu çıkarır. Konuşur) Seydo
kulisteki arkadaşa söyle kulistekileri buraya göndersin. Birer de sandalye
getirsinler. Beş sandalye.. Kalabalığa gerek yok. Nasıl? Anlamadım! Yazar,
Yönetmen, bir kadın bir erkek kuliste değiller mi? İyi baksın, saklanmışlardır.
Sen dediğimi yap arkadaş. Ya arkadaşım oyunu kaydedeceğim sen meraklanma. (Yutkunur) Bir de boğazım kurudu ki
sorma. Yok ya ne heyecanı. Sıcaktan bunalmıştım zaten. Su da getirsinler. Ha..
soğuk olsun. Tamam.
Işıklar
söner
PERDE
Cemal Çalık, 23.07.2014, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark,
Oyun, İsyan