Kızlarından Uzakta Olanlara Adanmış Sözler
Seni sevdiğimi söylediğimde bir şey söylemiş olmuyorum. Sevmek dokunmak ise ki, dokunmaktır, sana dokunamıyorum. Sarıp sarmalayamıyorum. Seni kucaklayamıyorum. Sözden başka bir şey bulamıyorum. Sözden ötesine geçemiyorum. Söz! Sözcükler!
Elin yansa, parmağın yansa suya soktuğunda yanan uzvu, azıcık bir ferahlama duysan da daha şedit bir acı duyarsın, daha bir acı duyulur, daha bir yanarsın. Sözde, sözler de işte su gibi. Yanan yüreğimi suya sokuyorum çıkardığında daha bir acıyor, daha bir sancıyor, daha bir yanıyor. Beni sözcüklerin eline bırakmayacaktın! Sözlere salmayacaktın beni. Şimdi söze bile razıyım. Söze razı olacağım günlerin kapımı çalacağını bilmiyordum.
Sözleri buyur etmeyi, dört gözle bekleyeceğim hiç gelmemişti aklıma. Sözden, sözlerden medet umacağım, yaramı onlarla saracağım, bağrıma sözleri basacağım hiç geçmemişti ucundan aklımın. Sinsi ayrılığın kişiyi söze bile razı eder seciyede olduğunu bilemedim. Sinsi ayrılığın kişiyi çöllere salıp; “Gelmiyorsun, yüzün göstermiyorsun, sesin duyur bari!” dedirtecek kadar zalim olduğunu sezemedim. Sezginin kırıntısı, serpintisi bile geçmemişti yanımdan.
Söze vardım. Söze kaldım. Söze kaldın. Söze varmadın. Söze vardın bari ses ver. Sözlerinin gözleri sürmeli olsun. Sürmeli sözlerin sükun salsın gönlüme. Sevdiğini söyle. Soluk aldığını söyle.
Sevdiğini söylemek farzdır, demiştin. Ya söylememek? Sadaka mı? Söyledim, farz olanı yerine getirdim işte. Şimdi sussam mı? Susup ağlasam mı? Ağlayışlara mı sarılsam? Susunca sabır taşı çatlamaz mı? Sabır taşı çatladığında mı söze sarılır insan? Sözlere mi kapılır insan?
Sussam mı söylesem mi? Söylemsem dilim sayrılıklara düşüp solmaz mı? Ben söylüyorum, ben haykırıyorum, ben sesleniyorum, sen susuyorsun muradın soldurmak mı? Ben getirdim yerine farzı sıra sende değil mi? Hep sadaka vermekle mi yetineceksin? Ben razıyım yine de. Hamlıktır söze sarılmak, dediğinde susacağın aklımdan geçmemişti. Aklıma yer etmemişti. Suskunluğun reva mıdır? Muradın hep sadaka da kalmak mıdır? Gönlümü sadakalarla oyalamak mıdır muradın?
Ah bebeğim! Ah ballı kızım, can kızım, şirin kızım, tatlı kızım sitemkâr sözlerim seni bungunluğa salmasın! Ayrılık sınınca insanın içine, ayrılık sırnaşıp yer edince içinde sitemler birikiyor, sitemler saçılıyor yürekte. Sitemler yer buluyor yürekte. Yer ediyor gönülde. Yer ediyor dilde. Sitemler sırdaş oluyor kişiye. Sitemler yoldaş oluyor yangınlığına yüreğin.
Yüreğinde bir yangın başlatmak için değildir sözlerim. Bir nebze de olsa ferahlamak, bir nebze de olsa soluk almak içindir yüreğimdeki yangını ifşa edişim. Serapa yangın yeridir gönlüm bilesin. Savmak zor, savuşmak zor bu yangından. Savuşmak, kurtulmak istiyorum bu yangından. Yoksunum ama başımı dinlendirecek bir omuzdan. Sırrımı söyleyebileceğim ne kör kuyular var bu çölde ne sırrımı dinleyecek balıklar kalmış denizlerde. Pınarlar kurumuş, dereler susuzluktan kavrulmuş, toprağın sinesi dahi şerha şerha olmuş. Sırra kadem basmış aşina olduğum suretler. Kaybolmuş, bir perdenin ardına sinmiş aşina bildiğim sekineler, sefineler.
Susma bari! Bir şey söyle sesini duysun bu paslı kulaklar, kendine gelsin. Gönlüm şenlensin, gönüller şenlensin. Bir şey söyle gönüllerimizi sevindir. Minicik ellerin artık sesindir boynumuza sarılacak. Bizi kucaklayacak sesindir artık. Acı da olsa bunu bildik. Sancılı bir biliş te olsa bunu öğrendik. Buna bile razı geldik.
Bari suskunluğuna alıştırma! Suskunluğu kendine yakıştırma. Yakışmıyor sana suskunluk. Sesini olsun sakınmak sana seza mıdır? Değildir. Muvafık olan sesini duyurmaktır. Sana yakışan kulaklarımızı, gönüllerimizi sesinle yumaktır. Biliyorsun ki, gönlümüzün, dilimizin, guşumuzun satrabı sesindir. Sesin kokunu getirecek, sesin virane bağları imar edecek, viran haneye dönmüş yuvamızı kâşaneye çevirecek. Sesin çağrımıza ses versin. Sesin gönlümüze sükunet eksin. Sesin gönlümüze sühunet versin.
Ses ver sümbülüm, ses ver nergisim, menekşem ses ver! Ses ver yediverenim, bülbül-ü şeydayız sesine bildin. Evet bildin, bu bilişin hakkını ver. Bu bilişe hayat ver. Bu bilişe bir omuz ver, bir el at bu bilişe, dikilebilsin, durabilsin ayakta. Kalkabilsin ayağa. Dağlar aşsın, yollar geçsin, göklerde uçabilsin. Göklerde uçabilsin de bize uçmayı öğretsin. Beklemeyi öğretsin. Beklemeyi belletsin.
Hadi bir şey söyle. Sesini esirgeme!
Cemal Çalık, 24.03.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Kızıma Mektuplar,