"Küresel Komplo'nun sahipleri Neocon-Siyonist-Satanist bir çete olarak Pentagon'un askeri gücünü, CIA ile birlikte maşa olarak kullanmaktadır."
Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz, 'Erdoğan ve Ak Parti Düşmanlığı'nın yerel ve küresel arka planını daha net anlamanızı sağlayacak ve Türkiye'nin 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçim Sonuçları'nın Dünya'nın ve İslam Dünyası'nın geleceğini neden doğrudan etkileyeceğini idrak edeceksiniz. "Bu sırada Erdoğan’ın yönetim tarzı gittikçe dengesiz, hatta Donkişotça bir hal alarak gerçekle temasını neredeyse tamamen yitirmiştir." diyen Graham E. Fuller, Eski CIA Ortadoğu Şefi'dir ve Fetullah Gülen'in ABD'de ikamet etmesi için çok ciddi referanslar veren derin bir aktördür.
Kuşkusuz analizin içeriği, konuyu dikkatlice takip edenler için herhangi bir sözcüğüne kadar sürpriz olmayacaktır. Çünkü Fuller'in 7 Haziran seçimlerini Erdoğan aleyhine etkilemek için yaptığı bu analizin tüm parametreleri ve ana tezi, Cemaat'in Zaman, Today's Zaman, Bugün gazeteleri ile Doğan Medya, Taraf, Cumhuriyet gazeteleri ile HDP-PKK eksenli yayın organlarında 2011'den beri organize bir şekilde yayınlanan Erdoğan karşıtı yazılarda yer almaktadır. (Bakınız bugün T24'de yayınlanan Cemil Bayık röportajı: Apo ve PKK, Erdoğan gerçeğini topluma göstermek için sabırlı davrandı, Erdoğan'ı ve AKP'yi geriletti!)
Analizi okumayı tamamladığınızda herhangi bir cemaat üyesinin 2011 sonrası yayınlanan herhangi bir Erdoğan eleştirisinden farklı bir şey bulmamanız sizi şaşırtmasın, Çünkü Fuller, onların söylediklerini tekrarlamıyor, tam aksine onlar Fuller'in dikte ettiklerini 2011'den günümüze dek yüzlerce yalan giydirerek yazdılar, yayınladılar ve ekranlarda konuştular. Vicdanlı çoğunluğun şaşkınlıkla izlediği bu yalanlar, cemaati ve işbirlikçilerini kaybedenler sınıfına sürükledi. 17-25 Aralık darbe girişimini silahsız olduğu için silahlı terör addetmeyen ve yolsuzluk operasyonu olarak tanımlayan Fuller, Ocak 2014'te Mit Tırlarına yönelik operasyonun da asıl organizatörü olan Fuller, Erdoğan girdiği her seçimden zaferle çıkınca,Stratejinin Direktörü olarak bizzat kendisi ortaya çıkmak zorunda kalmıştır.
Aşağıdaki analiz ülkesine ihanet eden bir yapıyı savunmakta ve ülkesine gerçek bir çağ aşımı ve gücünü tattıran Erdoğan'ı aşağılamaya çalışmaktadır. NYT'nin NATO'ya Erdoğan'ı devirmek için yaptığı çağrı ile birlikte okunduğunda, Erdoğan'ın 2011'den sonra uyguladığı politikalarla bulunduğu coğrafyada ve gittikçe genişleyen etki alanlarında ABD'yi gerilettiği için, ABD politikalarının kesintiye uğramasına neden olduğu için, yok edilmesi gerektiği gayet net bir şekilde anlaşılacaktır.
2011'de ne olmuştur? 2011'deki Mısır Devrim'inde Erdoğan, ABD'nin hilafına Mursi'yi ve İhvan'ı desteklemiş, o yaz kuşatma altındaki Gazze'ye gideceğini ilan ederek Batı'ya ve İsrail'e açık bir şekilde meydan okumuştur. (Mayıs 2011'de Mısır'da yönetimi üstlenen Yüksek Askeri Konsey, bazı geçici açılışlar dışında dört yıldır kapalı olan Gazze sınırındaki Refah Kapısı'nı cumartesi günü açacağını ilan etmişti)
Bütün bunlar Erdoğan'ın küresel bir komplo ile yok edilmek istendiğinin açık kanıtlarıdır. Küresel Komplo'nun sahipleri Neocon-Siyonist-Satanist bir çete olarak Pentagon'un askeri gücünü, CIA ile birlikte maşa olarak kullanmaktadır. Bu çete şu anda ABD, İngiltere, Kanada, Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre, İsrail, İran, Kuveyt, BAE, Mısır darbecisi Sisi, Esed ve benzerlerinden oluşan dış piyonlarla birlikte içte Erdoğan karşıtı piyonları bütün riskleri göze alarak oyun sahasına sürmüş durumdadır.
Seçkin Deniz, 02.06.2015
***
Türkiye Erdoğan’dan Kurtulabilecek mi?
Can
Turkey Survive Erdoğan?
Türkiye’nin
demokratik sistemi 7 Haziran’da gerçekleşecek parlamento seçimleri ile derin
bir teste tabi tutulacak; Hukukun ve liberal demokrasinin, gittikçe artan bir
otoriter zihniyete sahip bir Başkan karşısında korunması söz konusu.
Sözün
özü: Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP partisi (Orijinal metinde bu şekilde
çev.) büyük başarı kazanırsa, Türkiye’deki güçler ayrılığı sistemi büyük
ihtimalle kırılma noktasına gelecektir. Erdoğan tek adam formunda ve yarı-meşru
bir sistem içinde, ülkeyi istediği yönde biçimlendirme, şekil verme ve
yönlendirmesini sağlayacak kayıtsız şartsız yetkiyi elde etmiş olacaktır. Ve
tüm bunlar başkanlığının en fazla intizamsız, keyfi, hata yapmaya açık, yozlaşmış,
intikamcı ve dokunulmaz olduğu bir zamanda gerçekleşmektedir.
Bunları
yazmayı şaşırtıcı buluyorum. “Türkiye ve Arap Baharı: Orta Doğu’da Liderlik”
adını taşıyan ve Başbakan Erdoğan liderliğindeki AKP partisinin olağanüstü ilk
dönemini incelemiş olduğum kitabım, bir yıl önce yayınlanmıştı.
2011
yılına kadar bu hükümet, 1950’lerde demokratik düzene geçen Türkiye’nin sahip
oldukları içinde en iyisiydi. Gerçekleştirilmiş olan; daha fazla
demokratikleşme, ekonomi ve refahta hayret verici büyüme, sosyal hizmetlerin
genişlemesi, askerin başarılı bir şekilde siyasetten uzaklaştırılması,
genişlemeci ve vizyoner bir dış politika oluşturulması (Orta Doğu’daki
başarısız Amerikan politikalarından bağımsızlaşma vurgusuyla) ve demokratik bir
düzende İslami eğilimlere sahip bir hükümetin ne anlama geldiği noktasında
yapılan yeni değerlendirmeler göz önünde bulundurularak Erdoğan’ın başarıları
ölçülebilir.
Bu zaman
zarfında Türkiye; liderlik, vizyon ve gelişimden yoksun olan bölge için üstün
bir başarı modeli haline gelmiştir.
Türkiye’nin
dış politika başarıları-Türkiye’nin dış bağlantıları, nüfuzu ve sosyal
yardımlarında görülen olağanüstü büyüme-büyük ölçüde bu politikaların baş
mimarı olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sayesinde gerçekleşmiştir.
Erdoğan’ın
AKP döneminde Türkiye, önemli bir süreçten geçmiştir. Tüm Avrasya, Orta Doğu,
Afrika ve hatta Latin Amerika’ya yönelik eylem ve etkileşimlerini genişleten,
kendisini büyük bölgesel bir güç olarak yeniden şekillendiren Türkiye’nin geri
döndürülemez bir değişim yaşadığını düşünüyorum.
Türkiye,
İslami mirasını kabullenerek normalleştirmiştir. AKP her defasında artan başarı
oranlarıyla üç seçim kazanmıştır-parti başarıları ile beraber geniş bir halk
memnuniyeti Türkiye’nin siyasi tarihinde daha önce görülmemiş bir
durumdur.
Fakat bu
durum sonsuza dek süremezdi. On yıllık iktidarın ardından herhangi bir yerde
bulunan çok az hükümet, kendini yolsuzluktan uzak tutabilir. 2011’den itibaren
Erdoğan’ın politikalarına karşı belirli derecede memnuniyetsizlik belirtileri
ortaya çıkmaya başlamıştı.
İstanbul’la
ilgili yerel bir çevresel sorunla ilgili ilk protestolar, Erdoğan tarafından
tepeden bakan bir kibirle ve protestoların tüm ülke çapında yayılmasına sebep
olan aşırı güç kullanımıyla karşılandı. Bu olay, onun çevresindeki gerçek
dünyadan gittikçe uzaklaştığını gösteren ilk önemli işaretti. Erdoğan şimdi
kendisine, bu sefer Cumhurbaşkanı olarak, ihtişam hezeyanlarını yansıtan,
müsriflik eseri bir saray inşa ettirdi. Şimdi (Erdoğan), Politik düzen
içerisindeki muhalif sesleri sert, hukuk dışı ve hatta illegal yöntemlerle
bastırmaktadır.
Erdoğan
diğer yandan dikkat çekici biçimde, büyük bir kentsel İslami hareket olan ve
dinler arasında tolerans ve diyalogu öğütleyerek, seküler eğitimin gelecekteki
İslam dünyasının ilerleyişinde anahtar role sahip olduğunu vurgulayan Fethullah
Gülen Hizmet hareketine yönelmiştir.
Avrupa
ve ABD’nin de içlerinde yer aldığı 100’den fazla ülkede son derece saygın
okullar kurmuş olan bu hareket, Türkiye’nin dışarıdaki yumuşak gücünün ana
unsurlarından birisidir. Bürokraside yer alan önemli takipçileri ile heybetli
bir medya imparatorluğuna sahip Hizmet hareketi, aynı zamanda zengin ve güçlü
bir yapıdır.
Hizmet
ve Erdoğan arasında bir zamanlar iyi olan ilişkiler, 2011 civarında Hizmet’in
Erdoğan tarafından gerçekleştirilen bazı politikaları ve tarzını eleştirmesiyle
yıpranmaya başlamış; bu durumdan korkan Erdoğan bunu toplumun İslami
değerlerine karşı muhalif bir ses olarak algılamıştır.
Hizmet’in
onu ve politikalarını, hem seküler hem de İslami değerler seviyesinde eleştirme
gücü karşısında Erdoğan, gerçek anlamda bir paranoyaya kapılmıştır. Erdoğan şu
anda Hizmet aleyhinde obsesif bir cadı avı yürütmekte hatta onu “terörizmle”
suçlamaktadır; bu durum Hizmet’in şiddeti tam anlamıyla reddeden bir hareket
olduğu düşünüldüğünde absürt bir suçlamadır.
Erdoğan,
basını büyük ölçüde sindirmiş veya susturmuş, gazetecileri ve muhalifleri
politik baskıyla işlerinden attırmıştır; artık hiçbir muhalife katlanmak
zorunda değildir. Yargıyı temizleyerek onu politize etmiş, yargının kendisini
soruşturma yetkilerini bloke ederek yargı güçlerinin bağımsız hareket etme
imkânını elinden almıştır.
Anayasal
olarak politikalar üstü olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamını, büyük ölçüde
politize olmuş bir makama dönüştürmüştür. Başbakan’ın (önceki Dışişleri bakanı
Davutoğlu) fiili güçlerini kendi üzerine geçirerek onun bağımsızlığını elinden
almış ve Başbakanlık makamını kendi uzantısı gibi kullanarak küçük düşürmüştür.
Entelektüel, dış politika öngörüsüne sahip ve aktivist bir kişilik olan
Davutoğlu ne yazık ki şimdi Erdoğan’ın kuklasından başka bir şey olarak
algılanmamaktadır; itibarı oldukça azalan Davutoğlu için bu durum, mümtaz
kariyerini bitiren üzücü bir sondur.
Bu
sırada Erdoğan’ın yönetim tarzı gittikçe dengesiz, hatta Donkişotça bir hal
alarak gerçekle temasını neredeyse tamamen yitirmiştir. Dikkate değer ekonomik
kazanımları azalmaya başlamıştır. Dış politikada önceki yıllara ait başarılı
ilkeleri terk ederek Beşşar el-Esad’ı devirmeye yönelik obsesyonu - bu, hali
hazırda Türkiye’nin politikalarını ve itibarını zedeleyen bir durumdur -
nedeniyle Türk dış politikasını felce uğratmıştır.
Türkiye
hâlâ farazi anlamda demokrasi ile yönetilmektedir. Bu hafta gerçekleşecek
seçimler reel bir nitelik ve geleneksel olarak dürüst bir geçmişe sahiptir.
Erdoğan’ın diktatoryal tarzı- bazıları onu Putin’le kıyaslamaktadır (onun ülke
yönetimi mutlaklıktan çok uzak olmasına rağmen)- geçmişte gerçekleşen üç dürüst
seçimle elde edilen meşru zaferlerden destek almaktadır.
Hiç
kimse bu seçimlerde AKP’nin kazanacağından şüphe duymuyor- en azından çoğunluğu
kazanma anlamında. Fakat bu Erdoğan için yeterli değildir. Uygulamaya koymayı
istediği yeni başkanlık yetkilerini tam anlamıyla elde etmesini meşru hale
getirecek olan, anayasa değişimine imkân sağlayacak mutlak çoğunluğu kazanmayı
kafasına koymuş görünmektedir.
Türk
politikasında kuvvetler ayrılığını yeniden inşa etme arayışında olanlar için
temel nokta Erdoğan’ın büyük çoğunluğu kazanmasına engel olmaktır. Bu durumda,
Erdoğan’ın hukuk dışı ve hatta illegal güçleri elde etmesine ve tüm muhalif
sesleri ezmesine yönelik hırsına büyük ölçüde engel olacak bir koalisyon
hükümeti ortaya çıkabilecektir.
Yükselen
bir Kürt partisi olan HDP’nin, Erdoğan’ın sınırsız hırslarına engel olmaya
yönelik en yüksek umudu temsil etmesi oldukça ironiktir; HDP şu anda,
Erdoğan’dan korkan oldukça geniş bir Türk seçmeninden destek aramaktadır. Eğer
HDP %10 barajını geçebilecek miktarda yeterli oy alabilirse Erdoğan’ın
yüksek-aslında tehlikeli-hırsları belki frenlenebilir.
AKP’nin
ilk yıllarında sergilemiş olduğu başarı ve değişim geçmişi göz önünde
bulundurulduğunda, şimdi liderinde ortaya çıkan temas, irade ve vizyon kaybı
nedeniyle çarçur ediliyor olduğunu görmek oldukça sıra dışı- ve üzücü-bir
durumdur.
Graham E. Fuller/ 01 Haziran 2015
Tamer Güner, 02.06.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri,
Orijinal Metin: