"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."
“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya
BÖLÜM BİR
5
Kan mı tuttu?İrin mi bağladı kıvrımları beyninin?
Vurdumduymazlık mı tüketti direncini?
Aymazlık mı?
Yalnızlık mı?
Kof muydu direniş türkülerin?
Ya da kalp mı?
Neydi ellerinde büyüttüğün?
Kırbaçlar iniyor sırtlarına insanların kırılıyor sopalar kollarında, salt izlemekle yetiniyorsun gözlemci misin?
Hani her mabette terin saklıydı? Hani ehramlar renkdaşlarının kanlarıyla yükseltilmişti? Necmi.. Necmi nerdesin? Yine bir ehram dikiliyor.. benim kanımla yükseltiliyor Necmi?
Ve işte bilin ki ölümdür konuk olan annelere.
Yastır tutundukları annelerin.
Ve işte ağıttır dökülen ağızlardan. Çölde yakılan ağıttır annelere düşen.. yer yanıyor ölümlerden. Toprak kaynıyor ölümlerden.
Kan mı tuttu?
Dardayım Vildan!
Başım “anahtar” ya da “ter”le belada. Kayıp yazı imlerim de.
Doğru-dürüst sözcük kalmamıştı dağarcığımda. Bir sabah, yabancı bir taş odada uyandığımda sözcüklerim yoktu. İşgaline uğramıştım sayıların ve “DIT..DIT..DIT!” seslerinin.
Daraldım!
Bunaldım!
Boğazıma bir ateş düştü yutkunmaktan!
Korktum! Korkuyorum.
Artık giysiler üzerine düşler kuramıyorum! İç çamaşırlar üzerine; ipek ya da pazen..iç çamaşırlar üzerine düşler kuramıyorum Sevgi.
Giysilerin Vildan: 8 6 9 0 0 4 2
Gözlerin Vildan: 0 4 2 0 0 6 8 9
Gözlerinden rengini almıyor mu çamaşırların?
Tıkandım Vildan!
ODA KİLİTLİ DEĞİLMİŞ VİLDAN!
Beni soluksuz bırakacaklar Sevgi.
Beni solduracaklar Yelda.
Beni koparacaklar Necmi!
Beni boğacaklar!
Beni boğacaklar Medaha Yenge! Beni boğacaklar. Kuşları kedilerden kim koruyacak? Kuşların muhafızsız kalacak Medaha Yenge! Bütün üzüntüm bu yüzden. Bu yüzden kederim. Acım, pervasızlığım.. ağlayışım. Yok! Ağlayışım iftiradan. Pervasızlığımın kaynağı meçhul Medaha Yenge. Kaynağı meçhul! Ben gibi meçhul! Ben gibi yitik pervasızlığım da. Yine de kuşlarının muhafızsız ne yapacağı aklımı kurcalamıyor değil. Seni dinlerler! Dinlenir senin sözün! Korkum ölmekten değil, korkum senin acı çekecek oluşun. Bir tek kuşun bile kalmayabilir. Hem sen de söylemez miydin:
“Sen olmasan bir tek kuş bırakmayacak şu mendebur kediler!” yalan mıydı bu söz? Söylediklerin yalan mıydı Medaha Yenge? Yalan mıydı? Nerdesin Medeha Yenge?
Ölmen mi gerekti hemen? Biraz daha dişini sıksan.. bak işte neler geldi başıma. Bunları hiç hesaba katmamıştın değil mi? Oysa ben sana gece yarıları karanlıkta bir bardak soğuk su getirmek için nelere katlanmazdım. Ne engeller aşar, ne kıvraklıklar gösterir eder-neder bulur buluşturur yetiştirirdim. Hem Ömer Ağa gibi de yapmazdım.
Ah bilsen Medaha Yenge! Utanıyorum. Yüzüm kızarıyor inan ki. Kahvenin köpüğü tam olsun diye kahveye tükürürdü. Gözlerimle gördüm. Hem de kaç kez. Göz kırpardı bana. Kulağımı çeker, “Kimseye söylersen başına gelecekleri hayal bile edemezsin!” derdi. İçimi çeker, bir köşeye sinerdim. Ya şerbete yaptığını.. susuyorum.
Hayır! Söyleyemem. Sen de dünyada bilemezsin. Hem artık dünyada değilsin ki, bilesin dünyada. Keşke ölmeseydin Medaha Yenge! Keşke. Bak o zaman belki söyleyebilirdim. Her şeyi göze alıp söylerdim. Bir çıkış yolu bulurdun bana. Şimdiki halime bulacağın gibi. Bulurdun değil mi? Engel olurdun boynuma geçirilecek ilmiğe.. boynuma ilmik geçireceklere.. çok can yakar mı ilmek? Canı fazla acır mı insanın? Burulurken duyduğum acının kaç katını duyarım Medeha Yenge?
Neden hep acılar dikili yolumda? Rengimi ben seçmedim ki! Burada olmayı ben istemedim ki! Alın beni götürün, denizler aşırın, taş bir odaya kapayın demedim ki! Çölde bıraksalardı ya beni! Çölde insanın dizi hiç acımazdı düştüğünde. İnan ki. Çölde düşüş acıtmaz canını insanın.
Şu kırkmerdiven yok mu? Ah! Nasıl da yüreğim ağzıma gelirdi. Nasıl da gelir. Merdiven başında biri varsa asla yanaşmazdım. Sofada ayağıma tekme takıp düşürenlerin yüzümü buruşturuşuma savurdukları çığlığın kim bilir kaç mislini savururlardı.
Sahi niye akıl etmediler bunca zaman? Demek bunun için. Olur a merdivenlerden yuvarlanıp boynumu kırsaydım ne olacaktı? O zaman yağlı ilmek bir başkasını aramak zorunda kalacaktı. Bunun için olabilir! Evet var böyle bir ihtimal. Bak neleri de hesaplıyorlarmış! Ben de akıllarına gelmediği için böylesi bir işe kalkışmadıklarını sanmıştım. Kendimi görürdüm düşerken. Ve kulağıma çarpan kahkahalar. Durup öylece bakardım merdivenin başında. Yuvarlana yuvarlana ta en aşağıya.. ellerimle de başımı koruyorum. Salaklık! Korudun da ne oldu?
Medeha Yenge korkuyorum! Terliyorum! Korkumdan terliyorum. Gülüyorlar. Hiçbir şey olmamış gibi, olmayacakmış gibi bakıp-gülüp geçiyorlar. Oysa gün ışımadan -rengi kara da olsa- biri için kıyamet kopacak. Dağlar yerinden oynayacak. Gök dürülecek. Yüklü develer yüklerini yere çalıp hızla koşacaklar. Denizler kaynayacak. Dereler azacak. Biri –yinelemekten zarar gelmez, rengi kara da olsa- için bugün güneş tam tepeye varmayacak. Batmayacak. Yıldızlar da olmayacak. Bu hale karşı bunca duyarsızlık! Bunun izahı var mı Medaha Yenge?
Bari sen bir şeyler söyle Vildan!
Ya da sen Sevgi!
Biriniz bir şeyler söylesin!
Roxelenna’dan umudum yok. Siz bilmezsiniz o ne ikiyüzlüdür. O ve annesi. Kendisi söyledi. Annesinin hinliğine bizim hekimbaşı bile akıl erdiremez. Reisülküttabın hayali bile erişmez. Gözlerinde gördüm. Gözlerinde gördüklerimi O bilmedi. Bilmesine fırsat vermedim. Kafamı hep eğdim. Hep sustum. Sustum. Yine de izlemiş beni. Benim ele vereceğim kaygısıyla yapmıştır bunu. Yoksa kime ne? Öylesine de umursamazdır. Kendinden uzak olanlar için. Kendi ilgi alanına girmeyen hiçbir şeye kulak asmaz. Kayıtsız, sinik olur. Gören de her şeye öyle olduğunu sanır. Değil! Tanığım. Tanıklığımın geçersiz oluşu bu gerçeği değiştiremez. Var mısın bahse! Ya! İşte böyle tırsarsın! Tırsıtırım adamı ben! Öyle eciş-bücüş bakarsan olacağı budur.
Beni bir dinleseniz! Bir izin verseniz.. hem de bir kereliğine.. ne fırıldaklar çevrildiğini, hangi fırıldağı kimin çevirdiğini an be an, saat be saat ve yer göstererek gözler önüne sererim. Bilirim izin vermezsiniz. Veremezsiniz. Her birinizin açığı konuğumdur hafızamın. Ne konuğu ev sahibidir. Hünkarınızın bile.. ya.. hani aslandı! Hım! Nasıl da saçı uzun-aklı kısanın önünde iki büklüm diz çöküp bahçenin çimlerini saydı.. nasılmış! Ben ise bir tehdit sonucu yaptım.. evet.. o beni tehdit etti. Bunun böyle olduğunu siz de biliyor ama domuzluğunuzdan itiraf edemiyorsunuz.
Efendim!
Ya demek biber sürersiniz dilime.. acı duymam ki. Nasılsa koparacaksınız başımı. Dilim de başım da değil mi? Hem koparmadan önce yapsanız ne olacak? Ölümden öte ne var? Hani bağışlayacak olsanız belki çözülür dilim.
Evet!
Bak bu çözdürür dilini insanın. Gerçekten! Önce ölüme mahkum edersiniz. Hatta yağlı ilmeği boynuna geçirir usul usul sıkarsınız. Kurbanınızın gözleri büyür. Nefes alamaz, suratı morarmaya başlar. Siz durursunuz. Ölümün eşiğine kadar gelmiş kişi, ölümü görmüş kişi, azıcık ucundan ısırmış kişi bülbül kesilir. İstediğinizden öte nice istemediğiniz şeyleri de bahşiş olarak sunar size. Belki işkence altında konuşmaz eğer öldürmeyeceğinizi sezmiş ise.. ama ilmeği bir kez dolayıp biraz sıkıp sonra durursanız iş değişir.
Ölüm karşısında suskunluk yalnız masallarda olur. İnanın bana. Kurmaca insanlar susmaya güç yetirir. Hiçbir dem soluk almamış, gözleri ışığı görmemiş biri susabilir ölüm karşısında. Masallarda olur suskunluk. Bakın nasıl da dili çözüldü kara marsığınızın! Hem de sözcükleri çalık biri olan kara marsığınızın! İşte bu bile yeter kanıt değil midir?
Yine de ilmek takmadan boynuma, dışarı yansımayacaktır bunlar. Kim bilir belki de, “Şuna bir oyun oynayalım da gitsin sıkıntısı canımızın!” diye kurmuş olabilirsiniz. Evet aslına bakarsanız oldukça eğlenceli bir oyuna benziyor.. işte hem bütün vücudum buz gibi hem de terliyorum.
Komik.. evet! Gülünç. Bu buluş her kime aitse takdir ediyor ve hatta kutsuyorum. Diz çökün kutsayayım sizi. Hadi nazlanmayın! Vallaha güzel bir buluş Ömer beyim! Gerçekten enfes! Başka sözcükler de gelse aklıma.. onlarla taltif ederim de.. gelmiyor. Unutkanlıktan. Nasıl da inandım.. güzel oynadınız pes doğrusu. Hayret ya! Ah Roxelenna! Seni gidi hınzır seni! Nasıl da inandırdın! Aslında sanki biraz anlamış gibiydim. Yani tam kestirememekle beraber.. sanki Ömer Ağam gülüyor gibiydi. Hem tekme savurmuş hem de gülmüş gibiydi. Gözlerinde öfke yoktu. Nasıl da görmezden geldim gözlerindeki sevinci.. o sevinç ışıltılarını nasıl da atladım. İyi bir sopayı hak ettim doğrusu.
Ah sen Vildan! Azıcık ip ucu verseydin ya!
Ah Sevgi seni gidi kurnaz seni. Bir göz kırpsan şıpınişi çözerdim oyun olduğunu. Ben de katılırdım bu oyuna. Sezdirmezdim anladığımı.. tufaya gelmiş numarasını benden daha iyi kim yapabilir ki? Hadi hadi.. işte anladım.. işte yakaladım.. hala sürdürecek misiniz? Evet itiraf ediyorum ki çok, hem de pek çok korktum. Yüreğim ağzıma gelmedi.. dışarı fırladı zorla alıp yerine yerleştirdim. İşte itiraf ediyorum ki korktum. Hem de ne korkmak! Bakın ayaklarımın önünde biriken sıvı size korkumun boyutlarını göstermek için duruyor öylece. Bu da mı yeterli kanıt değil?
Hadi ama! Lütfen! Ya ödüm patlarsa korkudan..ya.. o zaman nasıl da vicdan azabı çekersiniz değil mi? Kara mastığınız olmadan gününüz nasıl eğlenceli olabilir ki? Kim eğlendirecek her birinizi? Hadi uzatmayın.. hem affettim her birinizi.. gerçekten..
Cemal Çalık, 11.06.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman