"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."
“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya
BÖLÜM ÜÇ
4
Benim ne suçum vardı? Ne suçum var benim? Hiçbir şeye hiçbir kimseyi zorlamadım! Hele onu her hangi bir şeye zorlayacak kadar aptal olduğumu kimse savlayamaz. Çağırın. Yüz yüze konuşalım! Çağırın yüzleştirin Devletlû Hünkarım!4
O istedi ben reddettim! Onuru kırılmış, gururu zedelenmiş, istenci örselenmiştir belki bu reddedilişten. Bir kadın reddedilemez mi ki Ömer Ağam yalancılığımdan dem vuruyor? Böyle bir yasa mı var yani kadın reddedilemez diye?.. reddettim bu yüzden intikam alıyor aklınca!
Evet açlığını kamçılamış olabilirim! Bu olası. Ve fakat asla zorlamadım. Yapılamazmış öyle söylüyor Ömer Ağam.. bilir kişi huzurunda gösterebilirim.. isterseniz bunca insanın karşısında burada şu anda yapabilirim. Ben değil bu hanım yalan söylüyor. İftira defterini ya da kitabını açmış okuyor. Görenler de hiç duraksamadan anlatışını gerçeğe bağlıyor. Eh madem duraksama yalana öteki hal gerçeğe işarettir işte ben de duraksamadan anlatıyorum.
Ne oldu şimdi? İkimiz de doğruyu söylüyoruz öyle mi? Madem ikimiz de doğruyu söylüyoruz onun hünkâr sofrasında işi ne? Ya da benim bu dört duvar arasında işim ne? Ve uzatılan yağlı urgan neyin nesi? Hadi biri yanıtlasın kolaysa.. değil. Bunun güçlüğünü hepiniz görüyorsunuz yadsımayın.. başlarınızı öne eğmenizden belli yadsımanın olanaksızlığı.
Ben o kadar da aptal değilim değil mi? Yani biraz aptal olabilirim.. ama birazcık.. birazcık aptal olayım gam değil.. ama işte siz de ayrımındasınız ikimizin de doğru söyleyemeyeceğinden.
Birimizden birinin yalan söylediği apaçık ortada. Bunun ortaya çıkarılışı size kalmış Hünkârım! Ömer ağadan yana umudum yok. O benim ölmemi ister. İster çünkü nice edepsizliğine tanık olduğumu seziyor. Evet sezgileri güçlüdür. Bakışlarımdan bile anlamıştır. Aff-ı şahanelerinize uğrasam da bir şekilde beni ortadan kaldıracaktır. Hiçbir şey bulamasa da taşlığın merdivenlerden aşağı yuvarlayacak bir çok fırsat yaratır kendine.
Evet efendim öylesine fırsatçıdır ki.. ah bir bilseniz! Bilseniz fırsatçılıkta ne kadar usta olduğunu gözünüze bir damla uyku girmez. Yok, benim gözüme uyku girmeyişi korkudandır. Benim üzerimden elde edeceği bir şey olmadığından fırsatçılığı korkutmaz beni açıkçası. Ama siz devletluları bence dikkat etmelisiniz. Çok fırsatçıdır. Fırsat icat etmede kimse eline su dökemez. Kaşla göz arası bir anda her şeyi kendi lehine çevirir siz de benim gözlerimi belerttiğim gibi gözlerinizi belertir öyle kalırsınız. Sanırım bu fırsatçılığı sinsiliği kedilerinden öğrenmiş.. öyle olmalı. Sizlerin de bildiği gibi kediler bu işte gerçek mahirdirler.
Bu işin piri kim diye sorulsa yanıtı hazırdır; KEDİLER.. Ömer Ağa da kedilerle fazla haşir-neşirdir. Ki öyle olduğunu saklayacak değildir. Tersine bundan gurur duyduğunu bile söyleyecektir. Azıcık zorlasanız hemen bülbül kesilip şakıyacağını görürsünüz.
Yok kurtuluş için böylesi bir yola baş vurmadım. Bilesiniz istedim. Bilin istiyorum. Çevrenizde neler döndüğünü bilseniz fena olmaz.. ne fırıldaklar çevrildiğini bir bilseniz. Medaha Yenge’nin zamansız ölümü benim sözlerimin havada kalmasına neden oluyor. O hayatta olsa böylesi pişkinlikle duramazlardı.
Kuyucu Murat bile.. evet.. Kuyucu Murat bile. söyledim işte, işte söylüyorum kuyucu Murat’ın Ömer Ağa’dan aşağı kalır yanı yoktur. İkisi güçlerini birleştirmişler yürütüyorlar gemilerini. Siz de her şeye vakıf olduğunuz yargısıyla caka satıyor çim sayıyorsunuz destursuzca.. eğer Serma taşlığa gönderildiyse olup-bitenlerin farkında olmasındandır. Roxelenna ile çatışması da bu yüzdendi. O sadıktı. Ama sadakati yönünde kuşkular ektiler.. ve siz –belki de sizin bundan haberiniz bile olmadı- bu ekilenlere inanıp teslim ettiniz cellada.. siz etmediyseniz bile sizin adınıza teslim edildi. İşte kullanıldınız! Ama bu sizi mazur kılar mı? Başkalarını bilmem de Sermanın gözünde sizi mazur kılmış mıdır? Beni gözümde ya da?
Yok.. ben şimdilik mazur görebilirim sizi.. ama Serma göremez ki.. istese de göremez. Bu olanak alındı elinden O’nun. Ve benim elimden de alınmak üzere. Yani benim mazur görme olanağım da elimden alınmak üzere.. siz ki yedi düvelde at koşturmuş olmakla.. ya en yakınınızda olanlar.. bakın ben yineleyeyim Ömer Ağa’ya dikkat.. işte o kadar.. tanrılar da yanılır.. yanılma olasılığınız olduğunu dikkate alırsanız ayağınız sürçmez.. ben nice tepe taklak edilen tanrılar gördüm.. yok Devletlû Hünkarım tehdit tümceleri değil bunlar.. bu nasıl bir mantık yürütme.. bu nasıl bir yargı.. ben aklımca, dilimin döndüğünce ikaz ediyorum sizleri.. elbet haddime değil ama en yakınlarınız bile ne katakulliler çeviriyor bir bilseniz.. hayır yani nasıl buna yol görmezsiniz?
Sizden öncekinin kemikleri henüz etinden ayrılmadı.. ona baksanız söylediklerime kuşku ile bakmaz önlem alırdınız ve derdiniz “Tiz izlene şu Ömer dedikleri.. her yapıp ettiği kayıt altına alına ve bir rapor halinde sunula.. kim bunu ertelerse bilsin cellat başına teslim etmiştir kellesini!” bunu ilan ederdiniz hem de Ömer Ağa’nın gözlerinin içine bakarak.. evet.. Ömer ağanın gözleri içine bakarak söyler kimin efendi olduğunu da açık etmiş olurdunuz.. zaten bunu unuttuğu için bu azgınlıkta pervasız olabiliyor.. bakın nasıl da gülüyor.. işte.. işte yakalandı. İşte kaçacak bir deliği de yok.. korkum yok ki?
Neden korkacakmışım? Bari giderayak bir iyiliğim dokunsun size! Ben de bir tanrıya hizmet etmenin gönenciyle soluk alıp vermiş olayım.. ama siz dinlemiyorsunuz ki! Dinlemezsiniz ki.. varsa yoksa Roxelenna’nın çimleri.. hem çim yeşil olmaz mı? oysa o saydıklarınız, saydığını söyledikleriniz sarımsı.. sorsanıza niye hep sonbahar diye? Bakalım bir yanıtı olacak mı? bakalım o kadar hazır cevap biri mi? Değil!
Bilirim olmadığını.. siz de bilseniz.. önünde eğilmiş olmasanız bilirdiniz. Bilir ona göre tedbir nedir kurardınız. Ama yok.. siz de savsaklıyorsunuz.. bu benden çok size yönelik bir komplo.. bunu niye anlamıyorsunuz? Niye anlamazlıktan geliyorsunuz desem ya da? Siz bilirsiniz.. evet siz bilirsiniz.. benim kaybedecek bir şeyim yok.. yani canımda öte.. ama sizin mevkiiniz.. belki canınızdan daha fazla yakar kaybederseniz.. bilemem ki.. örneğin SUNDAR’ı kaybettiğimde öyle çok yanmıştı ki canım.. üstüne üstlük benim bile değildi.. düşünün bir bir de benim olsaydı.. ya!
Kim bilsin benim olsa kaybettiğim an oracıkta tükenirdi nefesim.. kayıplar insana pek bir acı verir.. kendi kayıpları.. örneğin ben burulurken Daştan öylece durmuştu. Kılı bile kıpırdamamıştı.. ama kendi erkekliği çalındığında.. ah tanrım.. tanrım nasıl da kıvranmıştı.. belki benden beter olmuştu. İşte kayıp şey kendimize ait olduğunda daha fazla can yakıyor.. sorun Daştan’a.. hani ben yalancıyımdır, ben hilebazımdır.. ama ona güvenirsiniz değil mi? yani benden daha fazla güvenilirdir.. işte sorun ona.. kayıp kişiye ait olduğunda ne denli can yakarmış o söylesin.. işte çekiliyorum aradan.. buyurun çekin sorguya.. hadi hadi.. çekinmeyin. Kendim için bir işe kalkışmış değilim.. sizi düşündüğümü hala görmüyor musunuz?
Her işte kendim için kıvrandığımı sanıp yanılıyorsunuz.. yanılgılarınızı bu zindan bile almaz.. deneyin göreceksiniz.. benim gibi sıska birini bile almazken.. sizin yanılgılarınız nasıl alsın.. balya yapsanız bile almaz.. efendim! Ya niye yalan söyleyeyim? Beni çıkarsanız da almaz.. burası öylesine berbat ki.. öylesine daracık ki.. hayır koca koca insanlarsınız.. mektep medrese görmüşsünüz.. hendese bilirsiniz.. ama şu beni kapadığınız daracık yerin yanılgılarınızı alamayacağını anlayamıyorsunuz.. vallahi yuh olsun size.. yuh olsun ervahınıza!
Cemal Çalık, 10.09.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman