"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."
“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya
BÖLÜM ÜÇ
7
Ayaklarım taşıyamayacak kadar ağırlaştı içim. Canı çıksın elimin.. ellerimin. Daştan olmasa boylu boyunca uzanacaktım yere. Düşüp kalacaktım. Kolumdan tuttu. Zar-zor geldim kendime. Bu ana kadar olan biteni anımsamıyorum.7
Uyanınca bir gün ya da öğrenince bakmasını, anılarımı bir kâğıt gibi buruşturup atmanın gereğine varmışım demektir.
Kim yakacak hınç meşalesini intikamdan koparıp ateşi? Karabasanları kim koparacak kim?
Sözcüklerden övgüler bulamayınca karabasanlar ya da bildik bir rüzgar yetirince BELEMİR kokularını RUHUM’a yolu belirlenmiştir artık çölün.. aydınlanmıştır.
Sarayın artıklarından arınmış bir insan ölümle-dirimi koparmış demektir ölümden.
Beklemekle yitirilen anlara ağlamıyor musun Necmi? Ağlamıyor musun Serma? Ağlamıyor musun Vildan?
Sözcükler yitiriyor kendini siz belirince içimde.
Ve fakat geçip gittiniz, bir “İYİ AKŞAMLAR”ı bile esirgediniz benden.
Ömer Ağam nerdesiniz? Gözdeniz aradı.. sordu.. hem de kaç kere!
İçimin tutsağı olup çıktım şimdi de.. zindancı başı mısınız?
Efendimiz siz yoktunuz turşuları yellendiremedik..
Pek bir şeye benzediği söylenemez.. teşekkürler.. iyi akşamlar..
İyi akşamlar Vildan hanım!
İyi akşamlar Serma hanım!
İyi akşamlar çakır gözlüm!
İyi akşamlar Daştan!
İyi akşamlar Necmi abla!
İyi akşamlar kuyucu beyimiz!
İyi akşamlar Mahmut efendim!
İyi akşamlar devletlu Suleymanım!
İyi Akşamlar Ömer ağam! İyi akşamlar efendimiz, velinimetimiz iyi akşamlar.
Şimdiden sonra.. tek düze bir yaşam söylevleriyle kafamı şişirmeyin olur mu?
Çalınan sözcüklerim peşi sıra koştum ve fakat kullanımdan kaldırıldıklarını bilmiyordum. Harran’la karşılaşınca donup kaldım.
Su, diye inleyen toprağın sesine kulak kesildim. Tütün sardım üfledim yüzüne toprağın.. öksürdü bir süre.. kesilince öksürüğü tükürdü yüzüme. Ve hatta çaldı suratıma balgamını. Göğe baktım, yağmur dilendim.. her yeri gezebilecek bir devem ya da uzun soluklu bir atım olsaydı.. olmadı bir türlü.
Gezelim şu evleri.. kule kule evleri.. kubbeli evleri.. kara taştan yapılmış.. Vildan hanım sizi de alalım şöyle!
Siz şehirli miydiniz? Konar göçer miydiniz Serma hanım? Sizin de bildiğiniz nehir kıyıları var mıydı? Bilip konmayı dört gözle beklediğiniz?
Evet!
Hangisine evet? Hiç açık sözlü değilsiniz! Ben ne anlayacağım bu evetten.. öyle bir evet ki hayırdan beter..
Evet!
Demek iple çektiğiniz bir nehir kıyısı vardı?
Evet!
Acaba oraya konduğunuzda iyileşiyor muydu gerçekten hastalar?
Evet!
Neden?
Nasıl neden?
Yani niçin orada iyileşiyorlardı?
Şifalıydı suyu! Yani öyle derlerdi.. bir keresinde ayağım burkulmuştu da.. suyunda yıkanınca hemen geçti.. hem annem..
Tiz buluna sorumluları!
Bulamadık efendimiz! Pek sinsiler bunlar.. geçmişi deşip duruyorlar.. ve etrafı kötü kokular sarıyor.. küf kaplıyor her bir yanı..
Tiz buluna ve kellesi vurula bu özlemi yakan ya da yakanlar..
Evet efendimiz ben de öyle dedim.. bak dedim kellen vurulur.. evin de ocağında yurdunda burası senin.. ne o öyle iki de bir “Nemi darem!” deyip duruyorsun.. göze başında buluyorsun kendini.. dinletemedim efendim.. babası şehrin dilencisiymiş.. bundan utanır durur.. yok ben şehirli değilim.. ben çölde doğdum büyüdüm.. büyümek denirse.. evet efendim belki on yaşıma bile varmamıştım. Taş bina hiç görmemiştim.. taş binalardan korkardık.. ama bu Daştan taş binaların olduğu bir yerde doğmuş fakat kendileri açıkta yaşarlarmış.. öyle der.. günahı vebali boynuna.. bir de gri pelerinli birinden söz eder durur. Kimdir neyin nesidir.. niye götürürlerken bu adamın adını söylemiştir, kendisi de bilmez.. ben derim ki bu adam sorguya çekile.. ne zaman beni bulsa, ya da ne zaman beni görse hemen açar içinin mahzenini.. yok.. daha önceden tanışıklığımız yok.. prangalarımızın benzerliğinden kendini bana yakın bulmuş olmalı.. gülerek demişti, öyle birden bire.. apansız..
“Nemi darem!” bu söz beni güldürmüştü. O da güldüğüne güldüğümü sanmış.. oysa o söze gülmüştüm.. ne bileyim.. güldürmüştü.. ilk kez duymuştum. İşte itiraf ediyorum ki beni sözcük avına çıkartan da bu olmuştur.. yoksa ben çoktan unutmuştum on yaşımı ve öncesini.. tıpkı çakır gözün içimde yaktığı şey gibi.. beni müfteri kılığına soktu her biri.. ben böyle değildim.. böyle olmayı aklımdan hiç geçirmedim. Yılanın gizli olanları.. beni sokan onlar.. o ikisi.. ama şimdi ikisi de gözükmüyor ortada.. böyle ipullah-keçeküllah bıraktılar zindan ortasında..
Bilmiyorum. Bilemiyorum. Birileri bir şeyler çeviriyor ve fakat bırakın anlamayı sezemiyorum bile. yetişin! Güneş doğmadan yetişin!
Yetişin hanımlar-beyler yetişin!
Sakın ha Vildan hanım! Aman ha! Ömer Ağam yalnızken sakın odasına girmeyin. Sunduğu her hangi bir şeyi yemeyin, içmeyin! Aman ha! Kim kiminle oynuyor, kim kimin rakibi bilmiyorum! Ömer Ağaya dikkat edin Serma hanım! Alır gider seni uzak vahalara.. uyutur yapar seni.. hühü! Atar atının ya da devesinin terkine.. ve sonra ne vaatler.. kaç kişiden duydum bir bilsen! Zaaf noktamızı bilir, bilmese de bulur. Ve sen de ağzında bulursun. Donup kalmaya fırsat bulamazsın!
Dökün lekenin üstüne görün ebenizinkini! Görürsünüz!
Çabuk!
Çabuuuk!
Zil takıp oynayın beyler!
İstismar nedir Suat Ulu?
İstismar mı? şeyy.. kaç harfti efendimiz.. sayısını unuttum da.. sayıları unutmuş da olabilir.. sayıları unuttuğum için sayısını unutmuş olabilirim..
***İSTİSMAR
TANIM BİR: Değişimi, yüreklilikle gerçekleştirmekten kaçınan iki yüzlü kofti kahramanların halka çektiği nutuklar toplamı.
TANIM İKİ: Her hangi bir “ŞEY”e inanmadan o “ŞEY”in nemasından yararlanma “EYLEMİ”nin imgesidir. Bu yararlanmanın sürekliliğini sağlamak için her türlü haltı yemektir.
TANIM ÜÇ: Kafese almanın en adice planlamacılığıdır.
TANIM DÖRT: Tanrılar dünyasının kullarını gütmek için kullandığı maniveladır.
TANIM BEŞ: Geceyi gündüz, gündüzü gece olarak sunma maharetidir.. çakır gözlünün ve dahi Kara Ömer Ağamın bu hususta kimse eline su dökemez..
Bire densiz.. bire it soyu.. Kara Mastık.. de bakalım Suat Ulu istismarcılıkla suçlandığını biliyor musun? Neyle suçlandığını anladın mı? biliyor musun?
Anladım. Anlıyorum elbet! Yaptığımın söylenene uyuduğuna ilişkin kanıt var mı ellerinde? Siz bunu sordunuz mu? Yani böyle bir soru geçti mi aklınızdan?
Böyle adamlar heba ederler kendilerini.. boşuna yaşarlar.. çabuk dolduruşa gelirler.. yaşlılıklarında kendileri doldurur kendilerini.. “Neydim ben be!” der baş sallar, kıkır kıkır gülerler.
Ağlayacak hallerine gülerler.
Mevsimler geçmiştir. Ağarmış bir-kaç saç teli kalmıştır. Torunlarına –varsa eğer, burulmamışsa erkekliği çalınmamışsa eğer- anlatacak ne kaçamakları olmuştur.. ne haytalıkları.. her işten anladıklarına ilişkin inanlarını anlatır dururlar. Anlattıklarını dinleyince dersiniz içinizden: “meğer zati alileri olmasa güneş doğmaz ay çıkmazmış..” alt tarafı kıytırık bir arabayı, sütçü beygirinden farksız atların çektiği arabayı sürmüştür bütün bir ömrünce.. gözleri seçemez koşumları koşamaz hale geldiği için atılmıştır bir kenara.. o halde bile bir şeylere karışmaktan beri durmaz.. işte gözleri seçemiyordur.. elleri titriyordur. Ama deseniz “Ne keskin gözlerin var!” hemen onar bu sözü ve “Nah işte elli fersah ötedeki atı görüyorum!” der. İnanır gördüğüne ve inandırmaya çalışır. Oysa gülmektedir diğerleri.. işte teşnedir istismara.. oysa ben öyle miyim? Her sözde her bakışta bir arka arar bulurum.. söylenmeyeni sezerim. Ve işte böyle olduğunu bilen nasıl kalkışır istismara? Tezat mı bu söylediğim.. sorun neden çelişmediğini söylesin Ömer Ağam.. haha!
Ne yaptım ben? Ben ne yaptım Çakır Gözlüm?
Suçum yok Ömer Ağam! Yalan söylemişler! Yalan söylediklerini kanıtlarım! Evet yaparım. Kendileri utanır.. bak Vildan kesin utanır. Serma da.. ama çakır gözlü yağ gibi çıkar üste. Sever üste çıkmasını.. böyle olduğunu size kanıtlamaya gerek yoktur sanırım! Siz benden daha iyi bilirsiniz devletlu Hünkârım! Hükümdar kızı olmasa da üste çıkmayı sever.. ve sezdirir bunu size.. birden üstünüzde bulursunuz.. üste olmak onun takıntısı sanırım.
Siz zalim, duygusuz bir insansınız!
Sakın yadsıma!
Hayır!
Yadsınacak bir şey yok.
Her şey yerli yerinde!
Öldük!
Öldüler!
İçimiz yanıyor Vildan hanım! İçimiz yanıyor!
Ağlamak çözmez hiçbir sorunu!
Cemal Çalık, 01.10.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman