"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."
“N’olaydı görmeye idi bu macerayı gözüm
Yazuklar ana reva görmedi bu ray’ı gözüm”
Taşlıcalı Yahya
BÖLÜM BEŞ
4
Bunalmıştı insanlık. Görüyordum. Ve ferahlatmak için gönlünü insanlığın kapandım kendime. Çıktım kendimin ululuklarına! Dağarcığımda bilinmedik sözcüklerim var sanıyordum apışıp kaldım. 4
Çalınmıştı sözcüklerim: Kim Çaldı Sözcüklerimi kim?
Kim bu utanmaz hırsız?
İşte dünyanın en tepesindeyim ve fakat yapayalnızım? Sözcüklerim olsa yalnız olur muydum?
İşte şimdi ne yapayım?
Geri mi döneyim? Var mı geri dönüş yolu? Hem ayıp olmaz mı?
Öyle ise işte yeniden kurmalıyım dünyamı! İşte kuruyorum dünyayı hem sözcüklerin dünyasını ve hem de eylemlerin dinleyin ey insanlar dinleyin!
Dinleyin buyruğumdur!
Burun kıvırmayasınız buyruklarıma!
Ola ki kulak tıkamaya kalkarsınız yapmayın bu kötülüğü kendinize!
Ve işte ey kavmım erkekleriniz bundan böyle her türlü iç çamaşırı giyecek!
Ve işte haftanın tek günlerinde dantelalı işlemeli ipek donlar giyecek erkekleriniz!
Ve işte bir boy aynası olacak her oda da. Aynasız oda kalmayacak.. bitecek bu ayrımcılık.
Odalarınızın kuzeye bakan duvarı boydan boya ayna olacak. Aynaları kuyucu Murat yerleştirsin.. ve işte takdis olunmuştur Kuyucu Murat.
Ve işte söylüyorum bundan böyle kimse “güvendiğim dağlara kar yağdı!” sözünü etmeyecek. Çünkü kar zaten dağ önceliklidir. Ve işte söyledim.
“Ey kavmım insanı!” diye ünleneceksiniz bir birinize. Başkaca adlar vermeyeceksiniz.
Ve işte size sesleniyorum; Ey kavmımın insanları konuk odalarındaki aynalarda kutsayın dudaklarınızla iç çamaşırlarınızı.
Ve işte size söylüyorum ey kavmımın insanları, dişilerinizin adı bundan böyle yalnız VİLDAN ve SERMA olacak! Bütün dişilerinizi Vildan ve Serma diye çağırın!
Kuşkusuz bunlar sizin iyiliğiniz içindir! Bir şey biliyorum ki söylüyorum!
Ey kavmım insanları! Aynalı konuk odalarınızda sallanır bir koltuğunuz olsun ve koltuğun yeri aynayı ortalayan çizgi olsun! Ortadan bir çizgi çekin.. tam ortasından! Oturun şimdi koltuklara!
Unuttum söylemeyi.. dışarı çıkın!
Tiz çıkın şimdi odalarınızdan buyruğumdur! Çıkın! Çıkın.. soyunup öyle gelin mabetlerinize.. bir iç çamaşırlarınız olsun üzerinizde. Donlarınızı da kısaltın.. ne o entari gibi donlar.. hadi kış olsa anlarım.. bu bahar gününde.. bu yaz gününde utanmıyor musunuz böyle uzun don giymeye.. çıkın dışarı mabetlerden.. gidin kısaltın donlarınızı.. öyle geçin aynanın karşısına.. bilesiniz sizin iyiliğiniz içindir.. evet işte.. seninki hala uzun Serma.. bak Roxelenna’ya.. bütün donların boyu çakır gözlününki gibi olacak.. Vildanın ki fena değil.. yanlarında dantela fena olmaz!
Benimle inatlaşmayın ey kavmımın insanları!
Sen neye karşı çıkıyorsun Sevgi?
Sen neye karşı çıkıyorsun Serma?
Ve işte söylüyorum dişileriniz ve erkekleriniz başlarındaki tüyleri dışında kalan tüylerini tıraş edecekler.. tıraş edecekler koltuk altlarını ve oralarını. Tıraşlı yerlerine misk-ü amberler sürülecek. Saf leylak, saf gül, saf karanfil, saf kekik kokusu verecek şeyler de sürülebilir..
Ve işte anlamadınız ve bu yüzden hor görüyorum sizleri! Ve öyleyse şunu yapın artık; dişileriniz ve erkekleriniz donlarını değiştirsinler.. değiştirin! Değiştirirken koklayın.. derin derin içinize çekin öyle geçirin kıçlarınıza..
Ne yapıyorsunuz öyle? Ve işte kınıyorum sizi şiddetle! Rüzgarları çarpacağım suratlarınıza.. kırbaç gibi şaklatacağım rüzgarları alnınızın ortasına!
Ve işte çekiliyorum aranızdan.. ne haliniz varsa görün! Şimşekler çaksın, gök gürlesin.. tepenize yıkılsın.. sizi kendimden belledim.. kurtulasınız istedim.. sürünün değmezmişsiniz.. ama işte sizleri uyardığımı inkara kalkışmayın! Daha büyük günahlara girmeyin! Var sizde çünkü bu tıynet.. sizi gidi mendebur köçekler.. insan müsveddeleri..
“Öyle deme evladım! Bağışla sen.. bağışlamak şanındandır kavmının! Uyma sen bu fenalara! Fenalık ederek inme seviyesine onların.. hem onlar cahil.. bilmezler yapıp ettiklerinin niyesini.. öyle görmüşlerdir atalarından.. öyle yapılacağını bellemişlerdir.. durup niyesini sormazlar.. sormak akıllarının köşesinden geçmez..”
Sen de pışpışla dur bakalım.. aklınca ne yapıyorsan.. soytarı kılıklı kocamış mendebur..
“Sen ne kadar öfkelensen de ben sana darılmayacağım.. bilirim ki içinin yangınıdır seni böyle delirten.. öfkelendiren.. bilir onun için kızmam alınmam sözlerine.. ve bağışlamanın erdem bilindiği kavmının hassalarını anımsatırım sana.. benim de görevim bu.. kimliğini anımsatmak sana.. ve kimliğine uygun davranışlar sergilemeni sağlamak!”
Ben kimim Medaha Yenge.. sahi ben kimim?
“Dedim ya.. sen ululardansın! Soyun cin padişahlarının soyuna kadar çıkar..”
Bir sen biliyorsun.. bir sen inanıyorsun bu katmerli yalana.. senden başka inanan var mı? baktın mı çevrene.. kıs kıs gülüyorlar üzerine.. bu gülenler içinde ben bile varım biliyor musun? Evet güldüm.. hep güldüm.. demek hem dedim kendime “Bu da diğerleri gibi davranırdı bana bu söylediklerine inanmasa..” o yüzden sesimi çıkarmadım.. yalanlarını yüzüne vurmadım.. aptal bunak! Kuş beyinli.. kuşlarla haşir neşir olduğun için böyle olmuşsun.. böyle aptalca şeylere inanmışsın.. kurmuş kurduğuna inanmışsın.. oh olsun.. işte söyledim!
“ Şimdi böyle söylesen de ikimiz de başkaları da biliyor.. biliyor ve fakat inkâr ediyorlar işte.. sen de bu acınla o inkâra katılıyorsun.. ama inkâr çözüm değil ki evladım.. inkâr sana hangi kapıyı açar ki? Acın inkâra sürüklüyor seni.. işte bu yüzden alınmıyorum sözlerine.. hem hiç kimse inanmasa da gerçek değişmez ki.. ben biliyorum ululardan olduğunu.. bütün dünya bir araya gelse değiştiremez bu gerçeği.. benim gördüklerim bana yeter..”
Yeter tabi mendebur bunak.. yetmez mi.. sana kedi kovar biri oldu mu niye yetmesin.. ama Roxelenna’ya aç dudaklar gerekir.. yani benim bu halim bir sana yeter.. O’na yetmez ki.. ben herkese yeter miyim? Herkese yetmeli miyim? her kese yetmeliyim.. Ömer Ağama tekmelemesi için gerekenim ben.. Vildan’a Serma’ya.. hekimbaşına otlar bulmak için gerekliyim.. her birinize yetenim.. bir kendime yetmedim.. yetemedim.. yetmeye fırsat bulamadım.. fırsat vermediniz.. her biriniz bir yerden fırlayıp üzerime çullandınız.. abandınız.. soluksuz bıraktınız.. yıldızlarımı çaldınız.. çölümü, obamı, sözcüklerimi çaldınız.. beni bende yoksullaştırdınız.. beni bende erittiniz bir kırtik sabuna döndürünüz.. ve güldünüz.. güldünüz..
Ellerim üşüdü güldünüz. Ayaklarım üşüdü güldünüz. Yürüyüşüme söz söylemelerime bakışlarıma güldünüz. Sizin için bir köçekten farkım var mıydı sahi?
Dediniz mi “Ya belki canı yanıyordur.. canı yanmıştır?” demediniz.. biliyorum demediniz.. canımın yanması bile eğlendirdi sizi.. canımın yanmasında bile gülünecek şeyler buldunuz.. hep güldünüz.. gözyaşlarımı sayarken bile güldünüz.. deki yapmadınız.. hadi utanma söyle.. tanrı şahidimdir hep güldürdüm sizi.. hiç birinizi ağlatmadım.. ya siz! Daha on yaşındaydım.. belki o yaşta bile değildim.. nasıl kopardınız? Nasıl kıydınız.. bunca yaptıklarınızdan sonra.. bir de bağışlayayım öyle mi? sahi bağışlarsam siz de bağışlar mısınız rengimin karalığını.. verir misiniz çaldığınız sözcüklerimi geri.. ağzımdan kaçırırsam yanlışlıkla her hangi bir sözcüğü sırtıma indirmez misiniz kırbaç ya da tekme.. sahi böyle yapar mısınız..
“Şurada SUNDAR olurdu hep.. yok artık!” dediğimde iri elleriniz yüzümde patlamayacak mı bağışlarsam sizi?
İşte bağışladım hadi açın kapıları.. geri verin erkekliğimi.. geri verin sözcüklerimi.. En kutsallarınız üzerine ant içiyorum.. bağışladım her birinizi.. hadi siz de geri verin aldıklarınızı.. hadi!
“Sen her şeyi kıçından anlıyorsun.. işine öyle geliyor.. ille de karşılık istiyorsun.. ne çıkarcı şeysin sen öyle.. yakışıyor mu sana? Bu ne edepsizlik.. bu ne küstahlık.. sen böyle değildin.. böyle miydin yoksa.. hep bir yalan mı söyledin bunca zaman.. bu zavallı ihtiyarla bunca zaman eğlendin demek.. karşılıksız bağışlamaktır erdemli olan.”
Yine bir hinlik peşinde olmalısınız!
Vildan sen söyle.. bu cadalozun aklından geçenler nedir? Sen sezmişsindir.. sana ayan olmuştur. Bak Murat da nasıl alttan alta gülüyor.. yine bir oyun peşindesiniz.. bakışlarınızdan duruşlarınızdan belli oluyor.. çözdüm sizi.. hadi.. hadi saklamayın.. yok çekinmeyin. Çekinecek ne var? söz anlamamış gibi davranıp güldüreceğim her birinizi.. kasıklarınızı tuta tuta.. göbeklerinizi hoplata hoplata gülmenize fırsat vereceğim.. söz.. tanrı şahidimdir. Hangi tanrı sizde kutsal ise.. Süleyman üzerine yeminler olsun.. Ömer Ağamın üzerine yeminler olsun anlamamış gibi davranacağım..
Hadi Serma.. sen söyle.. beni şu çakır gözlüye yalvartma.. Vildan öyle görünüyor ki korkusundan bir şey diyemiyor.. ama seni korkutacak ne kaldı ki.. şuncacık bir şey kaldı mı korkmana neden olacak.. bak yağlı ilmek senin boynuna geçirildiğinde ben günlerce bir şey yemedim.. ağladım. Gizli gizli ağladım. Dövündüm. Acıdım.. hem sanaydı acımam hem kendime. Seni severdim. Ne çok benzerdin Necmi’ye.. hani rengin biraz daha kara olsaydı yeminler bile ederdim.. sen bile inanmazdın. Ama ben inanırdım senin Necmi olduğuna. Ve başım sıkıştığında eteklerine sığınmak için fırsat arardım. Böyle yapardım rengin biraz daha esmer olsaydı.. hadi sen söyle.. bütün bu yaşadıkların bir oyundu de.. mahsusçuktan öldüm ben, de. Cellatbaşı sarayın soytarısıydı.. anlayamadın mı? de. Ne olur yaşadıklarımın gördüklerimin bir oyun olduğunu söyle.. şimdi şu an bir oyun içinde olduğunuzu itiraf et.. hadi vazgeçtim ima et. İma’larla yetinirim ben.. ben yetinmesini bildim. Bilirim. Hala da bilirim. Sen bir göz sözsen anlarım. Beni şu çakır gözlünün dilencisi kılma.. yapma bu kötülüğü bana.. işte senin önünde diz çökeyim.. diz çökmek önünde secdeye kapanmak acı vermez bana.. senin önünde secdeye kapanmak acı vermez bana.. ama.. ama şu çakır gözlüye yalvartma beni.. ne olur? Ne olur yalvartma beni.. bak işte bağışladım hepinizi.. bağışlarım hepinizi.. hiç yalan işittin mi benden? Hiç yalan söyledim mi sana? Hiç eğlendim mi seninle? Ne olur susma artık.. merhamet et!
Vildan’ın boynunu bükmesi aldatmasın seni.. kaybedecek çok şeyi var..
“Sakın hiçbir şey için el açma evladım.. alçalma! Soyuna bu lekeyi çalacak davranışlardan kaçın benim kara yağız evladım.. asla dilenciliğe heveslenme.. cellat satırı görsen de eğilme.. belki iç geçirip kafa sallayacaksın devletlu hünkarımız karşısında eğilmen gerektiğini anlattığım zamanları anımsayıp.. oysa o eğilişler iştir.. işindir.. insan yaptığı işten ötürü utanır mı? asla.. bu nankörlüktür.. efendimiz devletlu hünkarımız bilir önünde eğilenlerin işleri gereği eğildiklerini.. bak nice koca koca adamlar nice bilgeler nasıl elpençe durur eğilirler.. bunu küçüklük belleme.. herkesin önünde eğildiği bir hünkarı devletlusu vardır.. sanma ki yoktur.. onların önünde eğiliş alçalma değildir.. sakın aklından çıkarma.. ve sakın işin gereği dışında kimseye secde etme.. kimsenin önünde eğilme.. unutma ululardan olduğunu!”
Sen bir çık dışarı ya.. defolup git.. görmek istemiyorum.. sesini duymak istemiyorum.. hadi kış kış..
“Yine öfken gözlerini kör etmek üzere.. ben olmasam dilenci olup çıkacaksın.. dilenciliğin en kötüsü en berbatı merhamet dilenciliğidir..”
Sana ne.. ilmek senin için ayaklanmadı değil mi? kim bile sen bu durumda neler yapmazdın.. hadi uzatma defol git.. bir kapı açmayacaksan eğer.. defol.. ama.. ama desen ki.. desem ki.. demiyorum.. defol! Hadi yaşlı şırfıntı.. kart fahişe..
“Ağzını topla deyyus! İki elimle tuttuğum gibi cart diye yırtarım ağzını hayvan..”
Hah.. işte böyle.. göster gerçek yüzünü.. sen de rahat et ben de..
Serma.. bütün bunlar bir oyun mu? Söyleyecek misin?
“Ben de sana geliyordum..”
Ay.. kıyamam sana.. kalbim ne temizmiş değil mi? nasıl da anladım.. nasıl da doğdu içime.. çok beklettin ama.. demek aklımdan geçirmesem aklından geçireceğin yok.. böyle ıpıssız bırakacaktın tek başıma.. fare seslerini duyuyor musun? Kurt gibi kemiriyorlar bir şeyleri.. senin kemiklerin değil, değil mi? öyle olsa canın yanardı.. canı yanıyor mu insanın toprak altında.. yani soluk almaz olunduktan sonra.. yanmaz değil mi? farelerin dişleri mi daha çok acıtıyor kurtların mı? yok köpek neslinden olanları sormuyorum.. hani leş üzerinde beliriyorlar ya birden bire.. işte onlar.. canım tahta kurtları gibi olanlardan.. fareler nereden buluyor yolu da ulaşıyorlar cesedine insanın? Ne soysuz şeyler.. ne soysuz sopsuz şeyler.. toprak altında bile rahat vermiyorlar insana..
Bu arada hiç birinizi bağışlamadığımı söylemekten gurur duyduğumu bilmenizi isterim! Hem ben bağışlasam da çöl bağışlar mı? Sezerin bağışlar mı? Necmi bağışlar mı? Sundar bağışlar mı? Hem diyelim onlar da bağışladı.. peki siz bağışlanacak türden misiniz? Sizi bağışlamamızı bağışlar mısınız? Yapıp-ettikleriniz buna asla diyor! Üzgünüm! Umarım rengimin laneti bütün bir ömür düşmez yakanızdan.. ve boğar bir gün sizi!
***
- Anne abim oyuncak bebeğimi saklamış.. şuna bir şey söyle..
- Murat beni oraya getirme..
- Ben hiç bir şeyine dokunmuş değilim.. anlayıp dinlemeden kızından yana oluyorsun!
- Seni haylaz! Bak beni oraya getirme.. sen de iyi sahip çık oyuncaklarına.. iki de bir mızmızlanıyorsun! Canıma tak ettiniz!
- Ama anne.. boyum kısa olmasa.. tıktığı yerden alırım..
- Murat.. duydun mu beni..
- Tamam.. tamam.. al işte kara mastığını.. bir şeye de benzese bari..
- Yaptığını gördün mü? Bak anne.. yine bacaya tıkmış.. simsiyah olmuş.. ne olacak hayla işte..
Cemal Çalık, 26.11.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman