Sonsuz Ark'ın Notu:
22 yaşında Azerî kökenli İran vatandaşı bir Üniversite öğrencisi olan Hüsameddin Ferzîzâde Şiâ'ya yönelik sistematik eleştirisi yüzünden İran İslam Cumhuriyeti adı ile anılan Faşist Velayet- Ruhbanlık Sistemi tarafından idama mahkum edilmiştir. Aşağıda bu tertemiz delikanlının aziz hâtırâsına ve eserine dair tercümeyi bulacaksınız. (Güncel Not: Hüsameddin Ferzîzâde kardeşimiz, 14.09.2020 günü yayınladığımız aşağıdaki çalışmasını paylaştığım Twitter hesabıma şu mesajı bırakmıştır: "Selam, Hayatımın zor günlerinde beni desteklediğiniz için teşekkür ederim. Husamuddin farzizade" Çalışmasını yayınladığımız zamandan bu yana 5 yıl geçmiş, bu zaman içinde, 1993 doğumlu olan bu genç kardeşimiz İdam'dan kurtulmuş, ancak üniversiteden atılmış, hayatı cehenneme çevrilmiş bir durumda. Umuyorum dost ellerimiz ona uzanabilir Türkiye olarak. Seçkin Deniz)
Seçkin Deniz, 23.01.2016
Bismillahirrahmanirrahim
Ledün İlmi’nin Kaynağı
Şiilerin onlar gibi düşünmeyenleri cehennemlik olarak görmelerinin sebebi kesinlikle İslâm ve Kur’ân değildir. Bu İslâm öncesi Acem-Fars kültüründen kaynaklanan İslâm ve insanlık karşıtı bir tutumdur. Sasaniler zamanında Zerdüştiler başka inançlara mensup olanları ahmak ve kafir olarak görüyorlardı. Sırf bu yüzden bütün Mazdekîleri (45) kafir olarak görüp katletmişlerdir. Maniheist (46) ve Budistlere de buna benzer şekilde davrandılar.
Sasanili Persler kendi aristokratlarını ve şahlarını masum ve mutlak bilgi sahibi olarak görüyor ve onların ledünni ilme sahip olduklarına inanıyorlardı. Sasani şahları ve aristokratlarına karşı farklı düşünceler ileri sürenler günümüz Şialığında olduğu gibi mürtetlik damgası ile damgalanıyor ve hayatlarına son veriliyordu.
Eğer Şiilerin iddia ettiği gibi imamlar ledunni ilme sahiplerse acaba neden ilim öğrenmek için medreselere gitmiş, yazmış-okumuş ve benzeri şeyleri yapmışlardır?
İmamların ledunni ilme sahip olup olmadıklarını görmek için “Nehcu’l Belağa”ya müracaat etmek yeterlidir. Burada Alinin hata ettiği açıkça anlatılmaktadır. Eğer ledünni ilme sahip idiyse nasıl hata edebilmiştir?
Hz. Ali 71. Mektubunda birisine babasının takvasından dolayı güvendiğini ancak bu güveninin boşa çıktığını söyler. Bunun üzerine Ali pişmanlığını dile getirmektedir. (47) Ancak Aliyi hatasız ve masum olarak gören Şia bu tür tarihi gerçeklere aldırış etmeden kökü ve kaynağı imamlar olmayan her türlü bilgiyi mahkum ederek boğup yok etmiştir.
Hariciler de Ali’ye karşı olduklarından Şia tarafından kafir olarak görülürler. Oysa hem Ali’nin hem de Haricilerin haklı olma ihtimalleri bulunmaktadır. Kur’ân’da ise Allah Resulu açıkça “Ben de sizin gibi bir beşerim, Allah'ın yardımı olmasaydı ben de yanlış yola girerdim” (48) demektedir. Bu ayet Peygamber’in kendisini başkalarından üstün görmediğini açıkça göstermektedir.
Şiilerin “Sahifeyi Seccadiye” ve “Kumeyl duası” gibi kaynaklarından hiçbir imamın kendisini masum ve hatasız görmediği rahatlıkla anlaşılmaktadır. Ancak daha sonra uydurulan hadislerle imamlar “Arifu’l Urefa”, “Ekmelu’l Kemâle” ve “Alimu’l Ulema” olarak adlandırmış ve her türlü hata ve kusurdan beri görmüşlerdir!
İmamları bu özelliklere sahip gördüklerinden onlara karşı çıkan her görüşün yanlış olduğuna ve bu görüşü dillendiren kişinin de kafir olarak görülmesi gerektiğine inandılar. Ali’nin alim olduğuna pek çok kaynakta işaret edilmiştir. Ancak onun hatasız, masum ve benzersiz olması İslâmi ilkelerle çelişmektedir. Ali’yi bu şekilde görebilmek için Müslüman olmamak gerekir.
Tarihi kaynaklarda Amr bin Âs’ın Ali’yi aldatabildiği yazmaktadır. Ledünni ilim sahibi olsaydı Ali’nin aldanmaması gerekirdi. Safevî öncesi Şii ve Sünni tarihlerinde Ali ve evlatlarının ledünni ilim sahibi olduklarına dair herhangi bir veriye rastlanmamaktadır. Safevîlerden önce Aliyullahiler (Alinin ilahlığına inananlar) bu şekilde inanıyordu. Safevi sonrası İsnaaşeriye Şiası da bu şekilde inanmaya başladı.
Ali’nin Ömer’le bir sorunu olsaydı veya Ömeri halife olarak reddetmiş olsaydı, Ömer her fırsatta pek çok konuda Ali’nin görüşlerini bildirmesini ister miydi? “Ali, Ömerin katibiydi.” (49)
Tahkik ve Notlandıran: Bülent Şahin Erdeğer
Hüsameddin Ferzîzâde, 23.01.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Metin adresi:
Notlar:
45- Mazdekçilik ya da mazdekizm, İranlı Zerdüşt din adamı Mazdek'in düşünce felsefesine verilen isimdir. Mazdekizm, İsa'dan sonra 5. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan; insan eşitliği ve mal ortaklığını savunan bir akım olarak bilinmektedir. Her türlü özel mülkiyetin kaldırılması ve evliliğin serbest aşk ile değiştirilmesini savunması ile ün saldı. Hava ve su gibi, paranın, malın-mülkün de insanlar arasında eşit olarak paylaşılmasını savunan Mazdek'in gerçekleştirdiği reformlar bir tür erken komünizm örnekleri arasında gösterilmektedir.
46- Mani dini ya da Maniheizm, 3. yüzyılda Pers İmparatorluğu içinde, Mani (kuran kişi) tarafından kurulan ve kısa sürede hızla büyük bir coğrafyaya yayılan bir din. Kutsal kitapları Arzhang'dır. Mani dini en parlak dönemini 8. yüzyılda Uygur Devleti'nin milli dini olarak ilan edilmesi ile yaşamıştır. Mani kelimesi eski Türkçe "Mengü" ve Çağatay Türkçesinde "Tanrı" demektir. (B)
47- 71. Mektup: Sorumlu kıldıgı Münzir b. Carud-i Abdi'nin bazı işlerde ihanette bulunması üzerine yazdıgı mektup:
"Babanın doğru bir insan olması beni aldattı; senin de onun izini takip edeceğini zannettim. Sen, bana söz verdiğin gibi davranmayıp nefsinin arzusuna boyun eğdin ve ahiretini harap ederek dünyanı imar ettin. Dinini de terk ederek asiretini ihya etmektesin. Hakkında ögrendiklerim dogruysa ehlinin devesiyle çarıklarının bagı bile senden hayırlıdır. Senin gibi biri, sınırları muhafaza etmeye, bir sorumluluğu paylaşmaya ehil olmadığı gibi, hıyanetinden de güvende olunmaz, inşallah, bu mektubun sana ulaşırsa hemen yanıma gel."
Seyyid Razi söyle diyor: Münzir, Hz. Ali'nin hakkında, "Kendini beğenerek sağa sola bakar, pahalı iki elbisesiyle yatar ve tozunu almak için ayakkabısına üfler." dedigi kimsedir. (B)
48- Kur’ân, Kehf, 18/110. Ayet. (F)
49- Tarih-i Güzide, s. 186. (F)