Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Geçici zevkleri, hazları, zenginliği, gücü huzur sanmayın dostlarım... Bir insanın sonsuz bir hayat için ahmak olma hakkı yoktur bana göre..."
Bitmez
tükenmez gibi görünen şu su kütlesini izlerken her şeyin sudan oluştuğunu
görüyorum. Güvertemde hep rüzgarlı, fırtınalı zamanlarda gördüğüm su dağları,
ovalar, vadiler ve belki de çöl ıssızlığında yakaladığım sonsuz duruluk, sudan
oluşmuş olanları izlememi sağlıyor. Yüzlerce çeşit balığa hayat veren de su,
onlara et-kan olan da. Her şey kendi doğasına o kadar kusursuz uyum sağlıyor
ki, kendi türünün sürmesi için genlerindeki her emri hiç sorgulamadan yerine
getiriyor.
Güverteden
her çekildiğimde, kamarama yürürken aklıma gelen yine insan. Doğayı seyrederken
kendiliğinden akıp gidiyor düşüncelerim, ama doğadan dikkatimi çekip aldığımda
insana bakmaktan kendimi alamıyorum dostlar. İnsan kendi türünü korumak için
bir balık kadar özgül direnişe sahip değil; bugün bunu konuşalım istedim.
İnsanlık
tarihin her döneminde kendi türüne kast etmiştir, bunu hiç şüphesiz
söyleyebiliyoruz elimizdeki keskin tarihî verilere bakarak. Savaşları kastetmiyorum, savaşa
ve devlet gücüne ya da her türlü zorbalığa kurban verilen insanlara bakmıyorum
bu bahiste. İnsanın, kendisini insan yapan değerlerini yaratılışındaki öze göre koruyan,
neslini bu değerlere göre dünyaya getiren ve yetiştiren bir alışkanlığa sahip
olmadığını söylüyorum. Çok mu katıyım bu konuda bilmiyorum, ama beraberce
düşünelim isterseniz.
Bir
insan, bir anneden ve bir babadan meydana gelir. Bu anne ve babanın
koruyuculuğunda doğar ve bir ergin olana kadar da beslenir, yetiştirilir; sonra
kendi başına buyruk bir fert olarak hayatına devam etme hakkı kazanır. Bu
gelişmiş ya da gelişmemiş her toplumda böyledir. İnsan fıtratına uygun olan da
budur. Daha doğrusu insan en az balıklar kadar neslinin devam etmesi için uygun
sistemlerle donatılmıştır. Ama bugün artık durum hiç de öyle değil.
Neslin
devamı, bir tür ahlâk bilincini gerektiriyor. Maalesef bu ahlâk bilinci, dinler
yok edildiği için artık yirmibirinci asrın güçlü-kudretli insanı için bir önem taşımıyor.
Evlilik kurumu dünyanın zengin ve yarı zengin ülkelerinde itibarını yitirmiş
durumda. Pespaye bir şekilde süren yerlerde ise kadın ve erkek için cinsel bir
değerler alanı olarak görülmüyor.
Kadınlar,
evli olsunlar ya da olmasınlar farklı babalardan peydahladıkları çocuklarla
aynı evde yaşarken, çocuklarının gerçek bir kardeş algısı ile büyümelerine
engel oluyorlar mesela. Daha başka bir şekilde evlilik kurumu olmadan birlikte yaşayan
bir kadın ve bir erkek, başka başka erkeklerle ve kadınlarla birlikte olarak
çocuklar dünyaya getirebiliyor ve bu çocuklar anne-baba kavramının normal
anlamından uzakta yetişiyor; evde bulunan erkek babası değil, evde bulunması
gereken baba başka evde.
Kim
zaman evlat edinilmiş bir çocuk, evde iki erkekle birlikte cinsiyet algısı
sıfırlanan bir ortamda yetişiyor ya da aynı evde yaşadığı iki kadından birine
anne derken, diğerinin ne olduğunu anlayamadan büyüyor.
Daha başka
yerlerde ise, bir kadın kimden peydahladığını bildiği ya da bilmediği bir
çocukla tek başına. Ortada bir kedi, bir köpek gibi edinilme ihtiyacı duyan bir
çocuk var ve bu çocuk kendi doğal büyüme alanına sahip değil.
Her
türlü din bilgisinden yoksun eski zaman topluluklarında kişilerin anneleri
bilinir, babalarının kim olduğu, anneleri herkesle cinsel ilişki yaşadığı için
bilinmezdi. Daha sonra dinler, ne kadar tahrif edilmiş olurlarsa olsunlar, bir aile kurumu
inşa ederek insan neslinin beklediği en doğal aile ortamını sağladılar. Birkaç
asırdır insanı hayvandan daha aşağı bir yere indirerek her türlü ahlaki değeri
yok eden bir güç var ve bu güç açıkça insan neslinin bozulması için çalışıyor.
Bir
kadın-bir erkek herhangi bir yerde birbirlerini tanıma gereği bile duymadan,
zevkleri neyi nasıl belirlemişse, bir hayvanın bile ilkelerine uymayacak bir
şekilde çiftleşebiliyorlar ve bunu özgürlük olarak nitelendiriyorlar. Bunu bu kadar gelişmemişken de yapıyorlardı,
yani yirmibirinci asra gelmelerine gerek yoktu, bu kadar asır bunun için
çabalamalarına da gerek yoktu.
Gelişmiş
insan ahlâkî değerleri olan insandır bana göre. Namus duygusu olan insandır
mesela. Çocuk da o meşru duyguyla dünyaya gelme ve yetişme hakkı olan bir
insan. Doğmamış bir insanı dünyaya getiren insanların sorumlulukları vardır; kendi zevklerini, o çocuğun hayat alanını, özgürlük alanını değiştirerek, öne
alma hakkına sahip değiller.
Bir ahlâkî değere göre dünyaya gelme hakkı olmalı insanın, aksi halde kavram kargaşası içerisinde çorba gibi bir hayata gözlerini açacak ve bir kişi olma hakkını elde edemeyecek.
Bir ahlâkî değere göre dünyaya gelme hakkı olmalı insanın, aksi halde kavram kargaşası içerisinde çorba gibi bir hayata gözlerini açacak ve bir kişi olma hakkını elde edemeyecek.
İnsan
insana, sonraki nesle miras olarak ahlâkî değerleri bırakabildiği sürece insan
olarak kalır, hayvani zevkleri değer olarak, özgürlük olarak bıraktığı zaman
kendisinden kalan insan değildir çünkü. Bugün bir diğer insanı kolaylıkla öldüren insanların sayısının artması da işte bu ahlâkî değer yoksunu bir
kültürün, medeniyetin eseridir.
İnsan
cinsel özgürlüğünü sınırsız bir şekilde yaşayabilmek için her türlü değeri yok
ederken, en büyük kötülüğü kendisine yaptığının da farkında değil. Çünkü bütün
mutsuzluklarının kaynağı bizatihi bu ahlaksızlığı. Uyuşturucu ilaçlara
sığınarak bu huzursuz duygulardan kurtulabildiğini sanıyor zavallıca.
Bazen duyuyorum.
Her türlü ahlâkî değeri reddeden ve bir hayvanın bile dikkatine, özenine sahip
olmayan insanların dünyaya bakışını görüyorum. Her türlü ahlâksızlığı yaşayarak
hayatın bütün tatlarını sınırsızca tadan insanların mutlu görünmesi onları
aldatıyor. Haram, günah olarak adlandırılan her türlü şeyi yapanların zengin,
varlıklı, güçlü olmaları onları mutlu yapıyor sanıyorlar. Tabi, ahlaki değerleri önemseyenlerin hep fakir, zavallı ve ezik olmalarına bakarak böyle sandıkları açık. "O halde!" diyorlar: ‘Tanrı zenginleri seviyor ki bu yüzden onlar
mutlu!”
Ne kadar
hazin bir durum değil mi dostlarım. Allah’ın yasakladıklarını yaparken, zengin
ve güçlü olmalarını Allah’ın onları sevdiğine yoruyor olmaları ne kadar da ahmakça. Oysa
Allah’ın ölçüleri belli; o ölçülere uymayanları anında cezalandıracağına dair
bir vaadi de yok; bir gün kesinlikle ölecek olan insan bunun sonuçlarının
olacağını düşünemiyorsa, gerçekten aklı yitirdiğini de göstermiş olmuyor mu
sizce de?
Müslümanlar, mesela yedinci asırdan yirminci asra kadar, on üç asır dünyada kıskanılan bir güce
sahip olarak yaşamışlar, Allah’ın ölçülerine uymadıkları için de bütün değerlerini
yitirerek bugünkü sefil hallere düşmüşler. Bugünkü dinsiz ve ahlâksız Batı
elbette bugün kan ve savaşla yoğrulu, aşağılanmış olmayı hak eden Müslümanları göstererek
ahlâkı aşağılarlar. Çünkü, gözlerine görünen bu. Ama herkes de biliyor ki suçlu
ahlâk değil, bizzat onu bir kenara iten insan. Allah sefil olanı neden sevsin ki?
Bugün
Batı anlık düşünerek sefil olmadığını sanarken de yanılıyor, kendisinden önceki
ahlâksız medeniyetler gibi çökmeye mahkûm bir ahlâksızlık medeniyeti çünkü.
Öncekiler de ahlâksız cinselliği, hırsızlığı, öldürmeyi hak ve özgürlük olarak
anlıyorlardı. Roma, Mısır, Pers, Yunan medeniyetleri nerede hani? Allah onları
çok sevdiği için mi antik harabelerde örnek olarak duruyorlar?
Bu
elbette böyle gitmeyecek, nasıl ahlâksız tüm medeniyetler yıkılarak yerlerine
yenileri gelmişlerse, şu an ki ahlâksız medeniyetlerde çöküp gidecek. İnsanlar
gibi milletler ve medeniyetler de sınanır, ecelleri geldiğinde ölürler. İşte
Batı medeniyeti tek başına yaşadıkları evlerinde hayvanlar gibi ölüp giden yaşlılarıyla
çöküyor. Hayatları sona ererken onları koruyup kollayacak ahlakî değerleri
miras bırakmamışlar çünkü. Her türlü ahlak dışılığı özgürce yaşarken ‘Tanrı’nın
kendilerini sevdiğini düşünerek’ yaşamışlar. İnsan işte böylesine ahmak bir
varlık.
Evet
dostlarım, neslinizi korumak için, en azından balıklar kadar sürsün
istiyorsanız nesliniz, önce siz ahlâklı olmalısınız. Ahlâk derken nefsinize dur diyen ve
her türlü inceliği içeren İslam Ahlâkı'ndan bahsediyorum. Diğer dinlerin ahlâk
anlayışı yeterli olsaydı zaten Allah’ın son Elçisi Muhammed ve Kur’an gönderilmezdi.
Unutmayın,
Allah’ın ölçüleri ancak ve yalnız biz insanlar huzur içinde doğalım, yaşayalım
ve ölelim diyedir. Bunu reddederseniz kaybeden siz olursunuz. Ahlâk insanın dünya ve dünya sonrası için huzurlu olması için var; ahlâksızlık da huzursuz olması için...
Geçici zevkleri, hazları, zenginliği, gücü huzur sanmayın dostlarım... Bir insanın sonsuz bir hayat için ahmak olma hakkı yoktur bana göre...
Yaşlı Bilge, 07.03.2016, 23:53, Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 37
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.