"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"
“Devler balçıktan yapılacak şeyleri öğrendiler.
Bir kalıp hazırlayarak hafif tuğlalar döktüler.”
Bir kalıp hazırlayarak hafif tuğlalar döktüler.”
Firdevsî
Bölüm Dört
-IV-
"Karısı Ş., karşısında durmuş ona bakıyor!” dedi Şehrinaz, "Elinde tuttuğu eski sinema dergilerinden birinde adını bile söyleyemediği kadını görüyor Kasap."-IV-
"Hani sinemanın içi boştu?” dedim.
"Sinemanın içi boş filan değildi!” dedi Şehrinaz, "Bunları nereden çıkarıyorsun?" Kuşkuyla yüzüme baktı, aklın nerelerde senin der gibi.
Uyandım, kendime geldim, anlattıklarını merakla dinlerken kuşkulanmasını istemediğim için "Tamam!” dedim, "Sinemanın içi boş değildi, köşkün içi boştu!”
"Haa öyle!” dedi Şehrinaz, "Köşkteydiler!”
"Yalnızlıktan bunalmışlardı, birbirlerine tahammül sınırlarını aşmışlardı..."
"Yok, öyle değil!” dedi Şehrinaz,
"Karısı karşısında durmuş ona gülümsüyordu da kalmıştık!” dedim,
"Aaa, evet!” dedi,
"Kadın gülümsüyor ve onu küçümseyici pozlara bürünerek, karısının yanında onu küçük düşürmeye çalışıyordu." dedi Şehrinaz, "Köşkün her yeri karanlıktı, insan bir yere gitmek için bütün bildiği duaları okuyup öyle çıkardı dışarı. "Unutma F., sakın unutma emi!” diyordu karısı Ş., "Ben demeden dışarı çıkmak yok!” Köşkte hiç kimselerin olmadığı karanlık bir zamanda saklambaç oynadıklarını sanıyordu Kasap. Yukarıdaki odadan geliyordu ses, sürgüyü kendine doğru çekip kapıyı aralık bıraktıktan, arkasından kimsenin gelmediğine emin olduktan sonra içeriye dalmıştı. Hayretle siyah tül içerisinde işaret parmağıyla onu yanına çağıran kadına bakıyor Gave. Kimle konuştuğunu ayırt edemiyor, onu gördüğünde, "Bana sormadan niye geldin?" diyor iğneleyici, alttan alan ses tonuyla karısı Ş., sonra sinemadaki kışkırtan sesiyle "Çok ayıp!” diyor."
"Niye çok ayıp olsun ki?” dedim, lafa böyle karıştım diye Şehrinaz bana kızdı, sonra her zamanki büyülü sesiyle, "Aynanın karşısındaki yüz belirdiğinde her şey daha da karmaşık bir hale gelmişti!” dedi, "Burada ürkünç bir haldeydi Kasap.. elindeki kesici alet kanlıydı!”
"Çok korkunç!” dedim, "Elindeki kesici alet kanlı bir kasap? Yoksa cinayet mi işlemiş?”
"Hayır!” dedi Şehrinaz, "Sakat adamın birinin gözüne saplanmış aleti çıkarmaya çalışan kasap filmdekinden daha korkunç bir canilik taşıyordu ruhunun derinliklerinde de, siyah tüller içerisinde belirsiz yüzüyle o kadın ondan sakınmayacak kadar bir ruh dalgınlığı yaşamaktaydı. Avuç içinde oynattığı kasabın, yanında siyah bir tülle dolaşması sinirlerini altüst etmişti. Önündeki bulut perdesi iyice açılınca Sinemacı Dayısı’nı görüyordu, kasvetli yüzüyle elinde bir şey tutmuş, ilerde karanlık bir yeri göstermekteydi, günlerdir uykusuz kalmıştı, yeşil tonlarla örtülü bir alanda yürümek canını sıkmış, soluk soluğa yanlarına gelirken insanı Korkutan Afişler boydan boya duvarlarını süslemekteydi daracık odanın.. Bir de o kadının hiç unutulmayacak olan gülümseyişi daha henüz solup gitmemişti rüyanın beyazlığında, doya doya bakamamıştı bile Kasap. Sinemacı Dayısı eliyle işaret ettiği yere kadar giden üç insandan biri, tamam olduğunu haber vermek için geri dönerken yüzündeki ifadeden doğru düzgün bir şey anlaşılamıyordu. Film çektikleri şey, onun da nazarı dikkatini hemen çekmişti ki, gözlerini bir noktaya kenetleyip öylece kala kalmıştı dikeldiği yerde. Arada bir bakışları kadına kaysa da, gözü Ş.,'nin dayısının üzerindeydi. Yaşlı sinema kurdu sette çalışan işçilere bir yandan teknik bilgileri sıralarken, bir yandan da güçlüklerin üstesinden nasıl gelebileceklerinin tekniğini gösteren bu koca çınar, her defasında onu şaşırtmasını biliyordu. Ş., plajdaydı. Yaz bitmek üzereyken onu, böyle mayolu bir halde, elindeyse eski bir sinema dergisi okurken görmek işine gelmediği için canı sıkılmış, kameraların stop etmesini beklemekteydi. Karısının böyle bir yüzle beyaz perdeye yansıtılmasını ucuz bir Hollywood uyarlaması olarak gördüğünden olacak, ‘iki elim yakanda’ der gibi dayısına bakıyordu. Efektlerin harika verildiğinden söz edecek kadar komik bir durumdaydı biri. "Siz onu nereden tanıyordunuz?” diye soran yaşlı Kiyanüs'ü, sonra diğerlerini de buradaki konuşmalarından hareket ederek kişilikleri hakkında az çok bir fikir edinen Kasap, "Bana çırağı bulun!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu, son günlerde hep kaytarıyordu, eşek sıpası, it oğlu it diye kendi kendine söylenirken, onu duyan hiç olmuyordu..."
"Ne biçim bir yer burası?” dedim, Karım Şehrinaz, filmin akışına kendini öyle bir kaptırış kaptırmıştı ki, sözü kesilince bozuldu; dik dik yüzüme baktı.. aklımdan çıkmayan o sahne kimin fikriydi, onun mu, yoksa benim mi?
Baktım karım surat yapıyor, gönlünü almak için her numaraya yatan bir palyaçoyu oynamaya başladım, hatta işi biraz da komediye dökerek, "Filmin adına.. Ş., PİLAJDA dense hiç de kötü olmazdı" dedim, "Nasıl, iyi mi?”
"Yemek boyunca hiç konuşmadan sürekli Ş.,'ye bakıp durmuş, o insanı bir yerlerden daha anımsıyordu, ama.. ne yapmış ne etmişse bir türlü çıkaramamıştı" dedi Şehrinaz, "Bobini yine tersine çevirince Sinemacı Dayı, olayın iki saat öncesine gitmek zorunda kalan Kasap, karısıyla plaja gittikleri sahnenin başında gerilimli anı ayrımsamış, şimdi başını sallamaktaydı iki yanına.... Keyfi yerine gelmiş bir Kasap olarak "Yalan!” diyordu, "Ş.."
"Hayatın gizli senaryosu belki de burada yatmaktaydı." dedim, "Şehrinaz beni anlayabiliyor musun şimdi?”
“Karşısındaki kadına hayranlıkla bakıyordu!” dedi Şehrinaz, "Çırak daha şadırvandan dönmemişti, kollamış, bakmıştı, her şey yolunda, ikisinden de ses çıkmıyordu, ikisi de davetkâr ruhlarının kapılarını sonuna kadar açmışlardı..."
"Bunda anlaşılmayacak ne var?” dedim, "Kanatlanıp uçmak istiyorlardı."
"Kadın tamamen soyunduğunda onu da yanına çağırmaktan çekinmemişti!” dedi Şehrinaz, "Kemiklerinden ayrılmayı bekleyen etlerin arasında onunla sevişmeyi düşünmesi çılgınca bir şeydi, bu sefer affetmeyecek istediğini elde ettikten sonra gözünü kırpmadan onu boğazlayacaktı Cüce Gave. Sınırsız bir rüya coğrafyasında dolaştıklarından böyle bir şeyi hak etmiş gibi görüyordu, kim bilir gazeteler ondan nasıl söz edeceklerdi, böyle bir cinayete kurban gitmiş kadının ardından gözyaşı dökecek olanlar ampirik haz almadan sonra mitlerine yeni bir mit kazandırmanın derin sarhoşluğuyla başları dönmüş o ışığı kutsayacaklardı belki de!”
Filmin burasını beğenmedim, onu sonsuz derinliğine, hazzın kucağına alırken birleşmenin damarlarında dolaşan kanda şifrelenişi bayat kaçmıştı, kişiliğine yansıtmasında yine eski saplantılarından kaynaklanan bir birikimle üzerine gelmiş, onu bir köşeye sıkıştırıvermişti.
"Ama Kadın onu bu sefer istiyordu!” dedi Şehrinaz, "Kaçış yolu elinden alınmış bir kurban, ya da bir İspanyol Boğası gibi mızrak darbelerini şimdiden beklemesinin yerinde bir hareket olacağını unutmuyordu Gave.”
"Kadını kim bilir böyle kimler daha becermiştir!” dedim, "Bitimsizliğin peşinde kıvranan, bir kedi gibi çarşaflara sürünen etin sonsuz çağrısına kulak vermiş bir belleğin dışlaşmasından başka bir şey olamazdı bu kadın.."
"O ne biçim laf?” diye çıkıştı Şehrinaz.
"Bunları nasıl söylediğimi ben de bilmiyorum?” Yanıtladım boynumu bükerek. Ağzımdaki baklayı çıkarmam için yüzüme bakıyordu. "Filmin etkisidir belki de!”
"Mutlaka filmin etkisidir!” dedi, "Yoksa sen bunları akıl edemezdin!”
"Evet, öyle!”
"Sonra bir kamaşma daha oldu!” dedi Şehrinaz, "Çabucak kadının üzerinden kalkıp doğrularak kemerli pencerenin kırık yerinden dışarıya bakmıştı Kasap. Dışarıda yağmur yağmaktaydı, siyah tül içindeki o kadını yağmurun altında ıslanırken görüyordu. Siyah bir kedi de bacaklarının etrafında dolaşıyor, bir yandan da miyavlıyordu.
A- Karanlık bir tünelin içindeyken.. Dahası karanlık tünelin bir ucunda durmuş karısı Ş.,'yi bekliyorken, tünelin diğer ucunda hareketsiz duran siluet de yine onundu.
B- "Buradan F. çiğim, hadi göreyim seni!" sözlerini sarf ettikten sonra geçmesi için kenara çekilen siluet de babasının.. Bıyık altından ona gülümsüyormuş gibi gelmişti daha çok.. Gözlerini bir iyice açarak orayı yoklayan Ş.,'yle karşılaştığı lokanta sahnesinden bir önceki sahneydi bu, yanlış bir şey yapmak istemiyordu.
C- Üç Göz vardı karşısında, Üç Ayna'nın dışında.
D- Yürüdükçe yol açılıyor, ferahlıyordu.
E- Hepsi ona tanıklık yapmak için oradaydılar..
Aynadan yansıyan dünyanın içine nasıl sızdıklarını düşünemeyecek kadar karışıktı her şey... Beyaz tülleri kararmış o pencerenin karşısında kendini de ele verecek bir yolculuğa çıkması kaçınılmazdı sanki konukların eksiksiz gelişi onun için bulunmaz bir fırsattı.
KASAPHANE’nin içi boştu, o kadın nasıl olduysa kimseye görünmeden kaybolmayı başarmıştı. Porsuğu uyanmış, dikliğini koruyordu, Y. yanına geldiğinde kendini tezgâhın arkasına zor atıyordu Kasap, bir yandan da vitrinin önündeki aynada yüzüne bakmaya korkuyordu, bir gören olursa ne derdi sonra, onca insanın yüzüne nasıl bakardı?"
"Dede telefonun var.." dedi çırak Pürmaye, "Kiyanüs seni arıyor...."
"Ne Kiyanüs’ü?” dedim, "Nereden çıktı şimdi bu?”
Şarküterine doğru yürüdüm, reyonların arasında kaybolmak istiyordum, müşterinin kalabalık olduğu saatler böyle olurdum, elimden bir şey gelmezdi, "Öyle değil mi?” dedim, "Havale Teyze sen söyle.."
Beni duymamış gibi yaptı, suratını asıp karşısına bakarak çatık kaşlarla orada donup kaldı, arkın suyu boşa akmakta, çocuklar vırak-vırak.. öten kurbağalara bakıyorlar..."Oynamayın çocuklar...." dedim, "Havale Teyze bugün hiç iyi değil.."
Bilgi İşlem Merkezi’nin aynalı kapısı önünde kendime çeki düzen verdim, Kiyanüs’ün suratı asıktır, kim bilir neye kızmıştır, etlerden şikâyeti olan gelmese bari? Kapıyı araladım, yaşlı Kiyanüs koltuğuna gömülmüş, oturuyor.
"Buyurun!" dedim, "Beni istemişsiniz.."
"Etler hazır mı?” dedi, "Kaç saattir seni bekliyorum!”
Sinsi bakışları üzerimdeydi, bıyık altından bana gülüyordu Dehhak Döngel. Başımı salladım. "Hazır efendim!" dedim, "Çırak paketliyordu!"
"Tamam!" dedi Kiyanüs, "Buzluğa koyun, akşam giderken götürürüm.."
Dışarı çıktım, yürüdüm, yürüdüm, kaybolana kadar yürüdüm...
"Bu ne dalgınlık?” dedi Şekerci, "Kimseyi gördüğün yok.."
"Boş ver!" dedim, "Seninle ilgisi yok!"
Boş arsaya geldim, burunda deniz görünüyor, buralar eskiden bu kadar kirlenmemişti, sessizlikte kalbimin sesini dinleyerek kendime baktım, Şehrinaz'ın dünyasındakiler benden uzak! Aramıza giren uçurumu büyüten kara büyücülerdendir şikâyetim, uzaklardan bir yerden o müziğin melodileri kulağıma çalındı, zıkkımın beşi dedim, insana rahat vermezler....
Cemal Çalık, 17.03.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman