"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"
“İnsan ancak tüm nesneler konusunda bilgi sahibi olduktan sonra kendini tanımış olacaktır.
Çünkü nesneler insanın sadece sınırlarıdır.”
Çünkü nesneler insanın sadece sınırlarıdır.”
Nietzsche
Bölüm Beş
-II-
"Şu yerinde duramayan, huysuz, soğuk mu soğuk ışık kümeleri, odanın, karanlığın perde perde aralama işine daha akşamdan başlamışlar gibi, o zamana kadar hiç rastlanmayan şaşırtıcı, bir o kadar da irkiltici saydamlığı kat kat yıkayıp yumaktaydılar", dedi Şehrinaz, "Sanki Kasabı sinir etmek için oradaydılar, meydana toplanmışlar, geçen gecenin nostaljik senfonisine eşlik etmek için yokluklarından çıkıp gelmişler, şimdi de yerlerinde duramayan halleriyle oradan oraya savrulmaktaydılar...."-II-
"Tıpkı beyaz gecelerdeki gibi!” dedim.
"Evet!” dedi Şehrinaz, "Sus da beni dinle!”
"Olur karıcığım!” dedim.
"En anlaşılmazı ise saydamlığın içinde oluşlarıydı." dedi, "Daha fazla vakit kaybetmektense bunları düşünmeyi elinin tersiyle bir kenara iteleyip, üzerlerine gitmişti.. Ş.'nin derin uykusunda rüyalar görmediğini, görse de filmlerle ilgilidir, oradan hemen uzaklaşmak istedi. Neyin nesi olduğunu öğrenmek için bakan Havale Teyze’ye uyumasını söyledi, "Sen uyu!" dedi, "Rahatına bak..., her şey yolunda.." içinden yükselen ses ise "Acaba,” diyordu, "Doğru mu?” Ne bileyim diyecekti ki.. bir cinnet anı geçirmiş, sarı yüzlü ve hayatlarından bezmiş, gelecekten artık bir beklentileri kalmamış insanlar önünü aldılar. Görüntü akıntısı hala sürmekteydi. Bir bakıma korkulası bir şeydi. Kimi yerde parçalanıyor, kimi yerde bölüm bölüm bir araya geliyorlar, kimi yerde uzun ve dar bir kılığa giriyorlar, kimi yerde de kısa ve geniş olmuş ne fark eder der gibi uzayıp gidiyorlardı bu saydamlıkta. Daha fazla üstelemedi. Yalnızlığını başka türlü yenemeyeceğini, dahası onlarla böyle başa çıkamayacağını söyleyen yaşlı pirifaniyi aramadık yer bırakmamıştı...."
"Nasıl?” dedim, "Böyle bir şey nasıl olur ki?”
"Çünkü onlar başka bir dünyadan geliyorlardı!” dedi Şehrinaz, "Onların dünyasına karışmak istemeyen kendini ona teslim etmeli ve içten pazarlıklı olmamalıydı. Zamanın terkibini oluşturan vücutları ayrı bir suda yıkanmış ve cana geldiklerinden insana sadece beklemek düşerdi, Kasap da bu yüzden beklemişti zaten!”
Filmin Camus türüne girdiğini yine laflarının arasında bir yere sıkıştıran Şehrinaz, beni böyle tedirgin görmekten sanki mutlu oluyordu. Camus’la uzaktan yakından ilgisi yoktu. Kafkavâri dese.. az biraz anlaşılırdı. Ya da Beckett.. Camus nere anlattığı öykü nere.. işin kolayına kaçıyor.
Karımın bazen başka bir ruh taşıdığına inanıyordum... "Lanetlik bir adamsın.." diyordum örneğin kendime, baktım olmadı hemen ağız değiştiriyordum.. bir pandomimci gibi "Sırıtan yüzünü Şeytan görsün e mi?...." diyordum ..
"Ne yapıyorsun orada sen?” dedi Şehrinaz, "Beni dinlemiyor musun yoksa?”
Toparlanıp yüzüne baktım, "Seni dinliyordum" dedim, yalvardım, kızmasın, aşağılamasın diye beni. Beni affetmiş gibi yumuşadı, boğazını temizleyip kaldığı yerden anlatmayı sürdürmek için filmin havasına girmeye çalıştı.
"Yüzlerini siyah bir maskeyle kapadıkları için göremediği kişiler otobüsten daha iner inmez, ne olup bittiğini anlamadan, apar topar, karga tulumba misali mıncıklanarak bir eski marka şevrolete bindirerek Kasap'ı kaçırıyorlardı." dedi Şehrinaz, "Kimsenin olmadığı bir yere geldiklerinde de şevroletten indirilerek yerlerde süründürülüyordu. Epeyce yerde süründürülmüştü... Canını feci yakmışlardı o zaman.. Kasapları hiç sevmeyen bir örgütün ele başı olmalıydılar. Canı yanmış bir halde yüzü koyun uzatılmış, yine sopa yemişti, bu sefer tekme tokat girişmişlerdi, "Bu bile az!" diyordu biri, "Deyyusa bunlar azdır.." diye öteki lafa karışıyordu. Akşam karanlığı çökerken yine eski şavrolete bindirilerek şehrin en işlek ana caddelerinden birinde bırakılıyordu Kasap. Üzerine benzin döküp yakmadıklarına şükretmeliydi! Böyle bir şey yapsalar da, gıkının bile çıkmayacağını bilmiyorlardı tabi ki. Allah’tan böyle bir işe kalkışmamışlardı. Kimsenin -karısının bile- göremediği, yalnızca onun farkında olduğu silik bir Kasaptı, aslında. Daha henüz yüzü belirginleşmemiş kadının, karanlık sokakta lapa lapa karın yağdığı bir kış gecesi evinden ayrılışından sonra karanlık yüzlü kişilerle buluştuğu bodrum katındaki o kadını, belki de karısına benzeterek huzurunun kaçtığı gecelerde hep aynı sıkıntıyı çekmiş bir insan olmak istemiyordu artık.. Gezginliğini üzerinden atıp köşke doğru yol alışını tuhaf karşılasa da, amcasının bir şeyler bildiğini, ama ondan gizlediğini düşünüyordu. İçinden çıkamadığı labirentten iğrenç kokular savrulmaya başlamamıştı daha, orada nasıl yaşadığına inanamıyordu kadın, iti bile bağlasan durmazdı, aşığı onu orada beklermiş meğer, orada buluşup koklaşırlarmış...."
"Yaa demek öyle!” dedim, "Aşığını orada beklermiş?!”
"Sana ne?” dedi Şehrinaz, "Burnunu niye uzatıyorsun vara yoka.."
Babaanneden dinledi. Liz’le Şehrinaz'ın anlattıkları pek birbirine uymasa da, bunların üstünde duracak zamanım olmadığından dikkatimi başka bir noktaya vermek için çok acele davranmış sayılmazdım. Karımın yatağa girmesini bekledim, her zamanki gibi şifonyerin karşısında uyku makyajını yapmaktaydı, 'Film Anlatma' sırası bu gün ondaydı, gözlerimi tavana diktim, nasıl geldiğini bile görmedim, perdeler çekiliydi.
"Bakışlarını!” dedi Şehrinaz, "Karanlık sokakta bir başına yürüyen o insana yöneltmelisin!”
"Tamam!” dedim, "Yönelttim!”
"Gördün mü?” dedi, "İkisi de aynı boy bir gölgenin içinde Kaleiçi' nin dar sokaklarından birinde yürüyorlar!”
"Seslerini bile çıkarmıyorlar!" dedim,
"Evet.." dedi Şehrinaz, "Seslerini çıkaramazlar budala!”
"Niye?” diye sordum saf saf.
"Niye olacak, budala?" dedi Şehrinaz, "Filmin gerilimini azaltmamak için! Bir yere davetliymiş gibi geç kalma korkusuyla acele etmeleri gözünden kaçmayan siyah pelerinli kadın da onları takip etmekte, Rüyacı'nın hangisi olduğunu bulacağına, o kadar emin süslü bir tazı gibi süzülerek aynı karanlık sokakları onlar da geçiyor gibi. Ama yaşlı adam Rüyacı’dan söz edecek yerde yine karısından söz açınca, Kasabın morali filmlerdeki gibi sıfır oluyor, çaresiz orada donuyor ve şöyle düşünüyor.. bir hayalden başka bir şey olamam ben artık. Bir hayal kasırgası kasıklarından başlayarak bütün bedenini dolanmış kasabı belki de o karede cezaların en kötüsüne çarptırmaktan, öcünü böyle almaktan yana kullanmıştı oyunu yönetmen!”
"Sabırlı ol!” dedi Şehrinaz, "Bu ne acelecilik böyle?”
Dönüp yüzüne baktım, gözlerinin içinde o ışığı gördüm yine, filmin etkisindeki kadına benziyordu, sigara içme molası verdik, mutfağa giderken "İçecek bir şey ister misin?” diye sordu, "Yok!” dedim, "Sen ne içeceksen iç!”
Mutfaktan geri geldiğinde yüzünde korkulu bir ifade vardı, aklına yeni şeyler gelmiş gibi heyecanlıydı da, yorganı üzerine çekmedi bu sefer, gözlerini benim gibi tavana dikip bir iki dakika bekledi, sonra sabırsızlıkla onu beklediğimi düşünmüş olacak ki..
"Kasap Yaşlı adamı orada boğmak istedi!” dedi Şehrinaz, "Zaten yaşlı adamı kucaklamasıyla boğazına sarılması bir olmuştu, ama sen işe bak ki yaşlı adam debelenirken aynı sözcükleri sıralamaktan vaz geçmemişti: "Karınız sizi aldatıyor, beyefendi!" Kasap'ı asıl çileden çıkaran da buydu, işini bitiren cani ruhlular gibi cesedin başında beş on dakika beklemişti yine de, işin asıl tuhaf tarafı karanlıktan faydalanarak hemen oradan uzaklaşmanın yolunu arayan Kasap, bir tanıdıkla karşılaşma kaygısını da aynı anda yaşıyor, yönetmen oldukça kurnaz davranmış burada öyle değil mi? Sen ne dersin Cemşid?”
Cemşid.. Finamek.. off.. Tanrım! Bu kadın, bu dünya tüm çevre beni delirtmek için sıraya girmiş olmalılar. “Kadın! Kadın.. yetti artık ben Cemşid miyim, Finamek mi?” sözleri içimde büyüdü, büyüdü,"Öyle!” sözcüğüne dönüştü, "Yönetmen çok kurnaz biri olmalı!”yla dönüşümünü tamamladı.
Yüzüne tuhaf bir hüzün gelmişti karımın, o da benim gibi çok etkilenmiş olmalıydı, sesine hüzünlü bir ton katarak.. "Yaşlı adam boğularak ellerinde can vermişti!" dedi, "Tüyler ürpertici sahne gözden kaybolmamıştı ki hasetle, kinle bakan bir çift göz büyüyerek sahneyi kaplıyordu, Kasap da eli kolu bağlı bir halde kurtarıcı meleğini beklediği salonun ortasında o gürültüyle yeniden uyandığında, aradan sanki uzun yıllar geçmiş gibi, başka bir insan kılığında gözlerini dünyaya açmaktan mutlu, karısının sabah kahvaltısını bekliyordu. Hayatının en mühim olaylarından biri gözlerinin önünde cereyan etmiş, Kasap'ı kıskıvrak yakalayıvermişti. Daha birkaç dakika önce ellerinde can vermiş yaşlı adamın yanında duran kadirşinas biri de bir şey görmemiş gibi çok soğuk kanlı "Evet, n'olacak? Ne yapalım?!” diyordu, "İnsanların laf üretmek konusunda üstlerine yoktur! Hele karınız çok güzel olursa, böyle yerlerde, tabii adını çıkaracaklardır!"
Bir sessizlikten sonra kalan yolu yürümek içlerinden gelmese de Kadirşinas adam yine ele başılığını yapıyordu bu işin, az bir yollarının kaldığını, biraz gayretten sonra rahatlayacaklarını, gerginlikten onları çekip çıkaracak aydınlığa kavuşacaklarını söylüyordu.. bu kadar kapris film yıldızlarında bile olmazdı, o kendini ne sanıyordu, dişini sıksa ölürdü sanki?
"Yok, daha neler?” dedim.
"Neyin var?” dedi Şehrinaz, "Dinleyecek misin, dinlemeyecek misin?”
"Sen bana bakma!” dedim, "Anlat!” Sonra Şehrinaz'ın yüzüne bakmadan sigara izmaritini küllüğe bastırdım..
"Amiral battı oyunu daha yeni bitmişti!” dedi, "Eski rüyanın alışkanlığıyla adama rıza göstermesi kaçınılmaz bir şey gibiydi, Kaleiçi tükenmiş, sarp bir yola çıkmışlardı, arkalarından hiç kimse gelmiyordu, ikisinden başka kimsenin olmadığı bir yamaca ulaştıklarında soluk soluğa kalmışlardı, ama hallerinden şikayetçi değillerdi..."
"En sonunda Bahçeli Ev'e vardılar mı?” diye sordum, neden bu kadar heyecanlandığımı Şehrinaz anlamamış gibi yüzüme baktı.
"Bahçede oynayan şempanzeler hemen dikkatini çekmişti!” dedi Şehrinaz, "Evin yaşlı sahibi haftanın belli günleri onları bahçeye salıyor olmalıydı. "Şempanzeleri sever misiniz?” diye sorduğunda, durup yaşlı adamın yüzüne bakarak "Hayır!" demişti Kasap, "Onları daha çok karım sever..." Bir ara uzun bir sessizlik olmuş, ikisi de konuşmadan birbirini süzmüştü. Evde karısının onu beklediğini söylerken, işimizi çabuk tutarsak iyi olur, demeye getirmişti sözü aslında Kasap. "Tamam, tamam!" demişti yaslı adam, öfkelendiği her halinden belli olmaktaydı, tez canlı olması asabını bozmuştu rüya arkadaşının, ama yine de ona son bir fırsat daha tanımanın heyecanıyla akşam yemeğine kalmasını önermiş, Kasap nedense o an aksiliği tutmuş gibi, gitmekte diretmişti..."
Anlamamış gibi.. "Kasap niye diretiyor?” diye sorduğumda, "Bunlar rüyasında oluyor...." dedi Şehrinaz, "Bunda anlamayacak ne var?”
"Yoksa beni iyi dinlemiyor musun?” diye sitem etti karım.
"Yok, yok!” dedim, "Dinlemez olur muyum hiç!”
Yine kaldığı yerden anlatmaya başladı Şehrinaz.. Dedi ki: "Rüya söndü sanmıştı Kasap. Böyle bir fırsatı ona tanımadığı için, bir sırrı açıklıyormuş gibi akşam olanları eğilip de kulağına fısıldayan kadına son bir nazarla daha baktı, bir uyur-gezerden farksızdı. Bu sahnede her şey çözülecekti sanki. Büyük odadaki boy aynasında yüzünün kırışıklıklarına baktığı geçen akşam, yemeğe hiç dokunmamış karısına durup dururken çatmıştı, Büyük H. Hala yine şikayetçiydi, gül gibi kızlarını bir kasaba vermekle iyi etmediklerinden dem vuruyordu Kendirev Bey’e. Saatlerle kafayı bozmuş insan da, koltuğa gömülmüş gövdesini akşamın rehavetine kaptırdığından sessizce dinlediği kız kardeşine, fırsatını bulmuşken, bir iki laf etmeyi uygun bulmuştu ki; olanlardan kimseyi mes'ul tutamayacaklarını söylüyordu, ikisinin de sevişerek evlendiklerini ne çabuk unuttunuz Valide Hanım' diyerek yangına sanki körükle gitmek ister gibiydi. Alkazar Sineması’na gittiklerinde büyük H. Hala’yı ikna etmek için karısı - o zaman Ş. daha genç bir kızdı- ne yalan uydurmuştu ki, bütün hayatı şimdi o yalan üzerine inşa edilmiş gibi geliyordu ona daha çok."
"Eee!" dedim, "Sonra?"
"Bu günlük buraya kadar!” dedi Şehrinaz, "Yarın yine kaldığımız yerden devam ederim!”
Sonra sırtını dönüp uyumak için gözlerini kapadı, poposu neredeyse burnuma değecekti, kalktım, dışarı çıktım, filmin en heyecanlı yerinde uykusu geldi diye öfkelendim...
Cemal Çalık, 07.04.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman