5 Mayıs 2016 Perşembe

SA2848/KY1-CÇ247: Düşlerin İsyanı/Roman-Bölüm 5-VI

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

İnsan ancak tüm nesneler konusunda  bilgi sahibi olduktan sonra kendini tanımış olacaktır. 
 Çünkü nesneler insanın sadece sınırlarıdır.
Nietzsche

Bölüm Beş
-VI-

"Trabzanlardan sıkı sıkı tutunmuş, merdivenleri birer ikişer atlayarak çıktığı hâlde, onları yakalayamamıştı!” dedi Şehrinaz, "Pürmaye’nin olmadığını, neden böyle kuruntulandığını Ş., kim bilir kaç kez üstüne bastırarak söylemişti de, Kasap, bir türlü gururuna yediremediğinden "Peki hayatım, peki; öyle olsun!", dedikten sonra dışarı çıkıyor, içindeki kuşkuyu yenemediğinden bir zaman kapının önünde duruyor, sonra yine tavan arasındaki Bağdadî Odası’na yöneliyor babaannenin!”

"Yıllar sonra karısı Ş.'nin anlattıklarına kulak asmayıp tavan arasındaki odaya çıktığında, oldukça dikkatli davranmaya çalışıyordu Kasap, ne olursa olsun "Yine tedbirli olalım biz!" diyordu kendi kendine, onu bu halde gören hiç çekinmeden ‘deli’ diyebilirdi.. geçtiği yerlere, gördüğü şeylere eski zamanların hülyasıyla bakmayı bir kenara bırakıp, 'işini bir an önce bitirmesi gereken bir insanmış gibi' hareket eden Kasap.. kilitli duran acem işi sandığı, duvarda asılı duran siyah duvağı, pencere kenarındaki zili, eski somyayı, geyikli duvar halısını, sonra o at nalını, dahası ‘Türk Sineması’nın Sarışını’ diye anıla gelmiş kadını görünce kendini yine eski hayallerin kucağına bırakmaktan korkuyordu.."

"O sandığı oraya niye koymuşlar?” dedim.

"Budalalığın yine üstünde!”, karşılığını verdi Şehrinaz.

"Tamam!”, dedim uysallıkla, "Bir daha olmaz!” 

"Söz mü?”, dedi.

"Söz, söz!”, dedim,

"Uzun uzun bakmaktan kendini alamadığı 'Lake' sandık karşısındayken bütün kuşkuları siliniyordu Kasabın.", diye sözlerini sürdürdü Şehrinaz, "Karısının öncesi ve sonrası o sandıkta kilitli durmaktaydı sanki. Yaşadıkları, yaşayacakları, önüne geçilmez anıları, sonra yaralanmışlıkları, dahası özlemle baktığı yarını, neredeyse incitilmişliği o sandıkta uzun yıllardır uyumaktaydı. Her şey elini oynatmasına bakıyordu. Uyuyan şeyler dışarıya döküleceklerdi!”

"Belki de onları hiç uyandırmamalıydı!”, dedim, "Uyusunlardı, kalkmasınlardı!”

Dik dik yüzüme baktı Şehrinaz, beni öyle yalvarmaklı bir hâlde görünce, “Boş ver!” diyerek başını salladıktan sonra. "Siyah Albüm  de oradaydı!” dedi, "Tozları silkeleyince üzerindeki lekelere gözü kaymıştı Kasabın. Yılların titizlikle ördüğü bir karmaşanın ilk ipuçları olarak da değerlendirilebilirdi bunlar. Üç nergis çiçeği biçiminde leke.... İlginçliği bir yana, belki de bunların hiçbiri gerçek değildi.. o bile şu anda bir hayalin uzantısı olarak var olmuştu, hayal bitince o da sönüp gidecekti.. belki de hiçbir zaman kendi olamayacaktı!”

"Ne demek istiyorsun Şehrinaz?” dedim, "Ben hiçbir şey anlayamadım bunlardan!”

"Bir başkası olarak yaşamını sürdürmek gibi bir yazgıya çarptırılmıştı Kasap!” dedi Şehrinaz. "Anladın mı şimdi?”

"....!”

"Bu ne demek sağır mısın sen?” Neredeyse ağlamaklı olmuştu, çıkışı bulamıyordu artık, “Çıkış nerede anne?”, diyordu. “Elimden tutmayacak mısın anne?”, diyordu.. 

“No Exit!”, diyordu annesi.. “Çıkış yok sana!”, diyordu.. sanki İngilizcesi çok kuvvetliymiş gibi, “Onlarla öyle konuşulmazdı, biraz alttan aldın mı tamamdır iş, kuşu koynunda bil!”

"Hadi göster bakalım!” dedim, "Nasıl oluyor bir de senden görelim!"

"Dur, ilişme!” dedi Şehrinaz, "Kasabın rüya gördüğü bölüme geldik!”

"Kendini Doğu Palas'ın karşısında bulmuştu Kasap!” dedi Şehrinaz, "Üç katlı eski kagir bir binaydı, burada bir acı Cemşid Dram’ı yatıyordu. Sinemacı Dayı’dan oğulları yönetimi devir aldıklarında, ilk iş olarak sinemanın ismini değiştirmekle başlıyorlardı işe.. Adını ŞEN PALAS koyuyorlardı sinemanın, seyircinin dikkatini daha çok çekeceğini düşünmüşlerdi. Seyirci ilk başta yadırgamış, ama zamanla alışmıştı. Ş.'nin annesi Havale Teyze de öyle söylüyordu.. "F.'ciğım sendeki bu pirelenme olduğu sürece bir yere varamazsın!" Sonra dönüp yanındaki yaşlıya, "Öyle değil mi çiçeğim benim!", demeyi unutmuyordu. Havale Teyze -karısının bir yerlere koyamadığı kadın- durmadan kılık değiştirdiği için, onu, rüyalarında bile tanıyamaz bir hale gelmişti Kasap. Rüya bittiğinde, panayır alanının çoktan boşalmış olduğunu görüyordu. Karısı Ş., belki cüceliğinden değil de, bu yönünden iğrenmekteydi. Sürekli pireleniyordu, sürekli kuşkulanıyordu, sürekli, sürekli, sürekli. Ş.,surat yapmaktaydı; eğlenemediği her halinden okunuyordu. ‘Uzun ve bol elbiselerle alanı dolduran palyaço kılıklı insanların içinde ne aradığımı’ bile soramamıştı Kasap. Gülüyorlar ve eğleniyorlardı. Onlar için hayat sanki gülmenin ve eğlenmenin dışında hiçbir şeydi, o da öyle yapmaktaydı!”

"Olayları neden böyle abartıyordu ki?” diye sordum karıma.

"Yeri geldiğinde - belki işine geldiği için, belki başka sebeplerden dolayı kim bilir, kim bilebilirdi ki- olayları çarpıttığından eğlenemiyordu!” yanıtladı Şehrinaz, "Eğlenemediği gibi onları suçlayıcı bir tavırdan da vaz geçmiyordu ama! Babaannenin dizleri dibinde ağlayan Cüce Gave insandan kaçmıştı bunca yıl. Ona yalvarıyor, ne diller dökerek bağışlanmak istiyordu!"

Şehrazat susuyordu.

Cüceyi sorduğumda babaanne mecbur kaldığı için artık, rahmetlinin yüzüne bakarak, sanki göz göze geldiklerinde aynı lanetin ona da tesir edecek bir kuvveti vardı, bunu istemediğinden, küçük torununun aynı laneti taşımasını istemiyordu belki, bunun kadar doğal bir şey olamazdı kim ne derse desin bildiklerini anlatmıştı. Sesimi çıkarmadan, bu yaşlı kadını gece yarısına kadar dinleme zahmetine katlanmıştım, bir ara Şehrinaz'ın boğazı kılçıklanmış, boğulur gibi ince, narin boynunu ovaladığını görmüştüm, boğazına sanki bir şey düğümlenmişti. Annesinin hülyalı gözleri karşısından hiç gitmeyen Gave, cumartesi öğleden sonraları herkesten kaçıp bu tavan arasındaki odaya gizlenmekte ne bulurdu sanki, ailede bir bilen de yoktu, babaanneyi o kadar sıkıştırmama karşın bir şey elde edememiştim. Sarışın İlahe’ye aşık olduğu söylenirdi, onun için gece gündüz yas tutmuş bir insanı gözümde bu kadar neden büyüttüğüme şaşıyordum, şimdi.

"Köpeği için kemik soran kadına ne diyeyim usta!” demişti çırak, Mihri Mah burnunu kaşımaktaydı. Dalgın "Verin, gitsin!" dedim, "Dehhak’ı boş verin siz!" 

Bir an önce kurtulmak istiyordum bu sıkıntıdan. Şimdi içeri de gidemezdim, Büyük Hala’nın imâlı bakışları karşımdaydı; beni küçümsüyorlardı. Vitrinin aynasında yüzüme baktığımda rengimin kaçtığını, bir ölünün yüzü gibi bembeyaz kesildiğini görmüştüm, anamın “Alçıya dönmüş yüzün!” sesi yankılanıyordu içimde.

Büyük Kapı'dan çıkarken A.Kasası'ndaki kızın bakışlarını hiç beğenmedim, kendi halinde, kimseyle pek konuşmayan kızın bakışlarından insana hayır gelmezdi. "Kumkumacı n'olacak!" dedim,” Her şeyden kuşkulanır!” 

Caddenin karşısına geçtiğimde biraz olsun ferahlayabilmiştim, depoya giden geniş yolda yürürken kafam hâlâ karışıktı, “Yüzümden bile okunuyordur!”, dedim. Şekerciye bildiklerimi nasıl anlatacağımı, ona neden bu kadar yakınlık duyduğumu bilemiyordum... aslında o kadar güven verici biri değildi, yine de insanı kendine çeken bir şey vardı onda. 

Deponun bahçesine girdiğimde, çocukların şamatasıyla sinirlerim biraz daha gerilmişti, birisini elime geçirsem bütün hıncımı ondan alacakmışım gibi, top oynayan çocuklara bakmıştım. Bakışlarımdan rahatsız oldukları için yavaş yavaş alandan uzaklaştılar.. "Ne var deyyuslar?" diye bağırdım, "Hiç insan görmediniz mi?!” Deponun kapısına yöneldiğimde, içimin boşaldığını sanmıştım.

Deponun puslu camlarına gözümü daldırdığımda ilk başta hiçbir şey göremedim, Şekerci'nin içerde olduğundan emindim. Mihri Mah "Hayrola!" deyince ürpererek başımı sola çevirip sesin sahibini arandım. Aşçı kadın kuşkulu bakışlarla bana bakıyordu. "Hiç!" dedim, "Şekerciye baktım, ama o da yok herhalde!"

"Gitti!" dedi Mihri Mah. Bakışlarındaki donukluktan korktum; çarpılmamak için geri çekildim. İnsanlardan sakladığı şey gözlerinin içindeydi, o kamaşmayı görüyordum, Şekerci’nin söylediği kamaşma! Tersleyici bir ton sezinlesem de sesinde aşçının, üstelemedim; bu gün herhalde aksiliği üstündeydi herkesin..

"O kadar da önemli değildi!" dedim, "Ben sonra yine ararım!"


<<Önceki      Sonraki>>



Cemal Çalık, 05.05.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman 


Seçkin Deniz Twitter Akışı