22 Şubat 2017 Çarşamba

SA4009/KY13-AO111: Türkiye'de Gruplaşmalar; Solcular-Sağcılar-İslamcılar -1; Solcular

"Devlet ideolojisi, kadrosu tümüyle eskiden arındırılmış olsa da toplum içerisinde alttan alta eski / yeni kavgası sürdü ve bu yönde toplum içerisinde farklı fikirlerin ortaya çıkması ve bunların zamanla gruplaşması kaçınılmaz oldu. Bu oluşumlar süreç içerisinde üç ana gövdeye dönüştü; Solcular, Sağcılar, İslamcılar.."


Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı topraklarından arda kalan Anadolu toprakları üzerinde yeni bir devlet olarak kuruldu. Kendini Osmanlı Devleti'nin devamı gibi görmek bir yana geçmişe dair hafızayı silmek için gerekli her şeyi yaptı.

Bunu yaparken Türklüğü öne çıkardı ve tarihi temellerini buralarda aradı. Geniş anlamda da tarihi süreç içerisinde Türklerle birlikle anılan, onlarla birlikte olanlar da Türk kabul edilerek Türklük bir ana kimlik haline getirildi. Kurucu kadro gözünde Osmanlı ile bağımız bu kadarla sabit kaldı.

Kurucu kadronun Türkiye Cumhuriyeti'ni şekillendiren bu görüşüne tepki gösterenler 600 yıllık koca bir imparatorlukla, tarihimizle bu derece derinliksiz irtibatlı olmamızı, hatta yok sayacak şekilde davranılmasını içlerine sindiremiyor ta o günlerde "eski/yeni" kavgası başlıyordu.


Yeni devlet kadrosu kısa sürede eskiyi tasfiye etti ve devlet hakimiyet kayıtsız, şartsız yeni kadronun, yani eskiyi yok sayanların oldu.

Kısaca; Bugünlere gelen eski/yeni kavgası yakın dönemde TC'nin kurulmasına denk düşer.

Devlet ideolojisi, kadrosu tümüyle eskiden arındırılmış olsa da toplum içerisinde alttan alta eski / yeni kavgası sürdü ve bu yönde toplum içerisinde farklı fikirlerin ortaya çıkması ve bunların zamanla gruplaşması kaçınılmaz oldu. Bu oluşumlar süreç içerisinde üç ana gövdeye dönüştü; Solcular, Sağcılar, İslamcılar..

Demokrasimizin çeşitli evrelerinde acı müdahalelerle karşılaşmamıza yol açan, düşünce dünyamızın üç ayrı gövdesini özetleyerek ayrı ayrı başlıklar altında ele almak istiyor, bu konuda sizlerin de katkılar sunmasını bekliyorum.

Solcular;

Bunlar kendilerini yeni devleti kuranların aslı ve devamı olarak görürler. Onlara göre solcular, yeni devletin sahibi ve koruyucularıdır. 

Solcular, TC'nin batı uygarlığını hedefleyen, ilerici, laik ve devrimci, sürekli çağdaş gelişmelere açık, bilime dayalı ve insanlığın, uygarlığın yani batının yolunda ilerleme amacıyla kurulduğunu belirtirler.. 

Solculara göre, devletin öncü kadroları gibi düşünmeyenlerin, aksine çaba sarf edenlerin tümü gericidir. Bunlar Osmanlıya veya daha da geriye özlem duymaktadırlar. Bu bir nevi TC düşmanlığıdır. Onun için bunlarla mücadele etmek gereklidir. Başka türlü devletin çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmış, gelişmiş bir devlet olabilmesi mümkün değildir.

İşte solcular bu iddiaları ve söylemleri nedeniyle kendilerini devletin asıl sahipleri görürler ve devletin kadrolarını ellerinde tutmayı kendilerine bir hak bellerler.

Bunlar Atatürk'ü yeni devletin yani uygarlık devletinin lideri, devrimci önder, onun yolundan gitmeyi de kendilerine şiar edindiklerini belirtirler.

"10 yılda her yaştan 15 milyon genç yaratmak" denilen şey, ülkenin vatandaşlarının çoğunluğunun bu düşünceye sahip hale getirildiğine vurgu yapmak için söylenmişti.

Bu kitleye göre Batı, dini toplum dışına atarak gelişmiştir. Bunlara göre dinle yakın temas kurmak, iç içe olmak demek yeniden geriye dönmek,eskiye özlem duymak demektir. O nedenle dini kurumsal bir yapıya kavuşturarak din alanında hizmetler kurumlaştırılarak devletin kontrolüne verilmeli, diğer kurumlar çağın gereklerine uygun şekilde yapılanmalı, böylece devletin tüm kadroları yeni devletin yani ilericilerin elinde olmalı, bunlar eliyle çağdaş uygarlık yoluna aksamadan devam etmeli,devlet güvence altına alınmalıydı.

Bu ilerici denen kadro gelişme modelini batılı modellerden aldığı için batının dinden uzak yaşamı bu yeni kadrolar için de örnek oldu. Batılı yaşam kısa sürede toplumun geneline yansımaya başladı. Dini hassasiyet vicdanlara hapsedildi. Devlet dini akımların yeşermesine imkan tanımayacak bir pozisyona yerleşti.

Dini kontrolü de elinde tuttuğu için bu cepheden gelebilecek tehlikeleri önleyen batı takipçisi kadro, kısa sürede Batı'da ne varsa onları ülkemize aktarmaya çalıştı. Batılı yasalar ve çeşitli inkilâplarla toplum yapısı ve devletin tüm kurumları batılı bir biçimde yenilendi.

Kalkınma konusunda büyük bir atılım yapan, kilisenin baskısından kurtulan ve düşünce çeşitliliğine önem veren batının kurucu kadro tarafından örnek görülmesi, kutsanması anlaşılır şeydi. Gitgide özgürlüklere kapılarını açan, bilimi önemseyen, insan haklarına sahip çıkan batının , Avrupa ülkelerinin hepsindeki manzara görünürde insanlık için güzel bir örnekti.

Ancak, Batı'nın hızla 2. Dünya Savaşı'na sürüklenilen milliyetçi akımlarla erken karşılaşması ve büyük bir savaş dramının yaşanması zamanla Batı aydınını yeni arayışlara itti. Savaş sonrası daha da vahşileşen kapitalizmin gitgide insanı yabancılaştıran ve sermayenin kölesi haline getirmesine tepki gösteren bu aydınlar daha insancıl, daha çağdaş bir düzen arayışına girdiler.. Böylece kilisenin baskılarından kurtulan batı aydını hümanist düşünceleri marksist düşüncelerle kaynaştırdı ve sol düşüncenin uçlarına doğru hızla yol aldı.. 

Bu ideolojik bütünleşmeyle dinden iyice uzaklaşan ve kapitalizmin kötü etkilerinden sıyrılmak isteyen Batı aydını için Sosyalizm sakin bir liman oldu..Kimi Avrupa ülkelerindeki aydınlar sosyal demokrasiyi üretti. Kimilerinin arayışı ise bununla sınırlı kalmadı. Sosyalizmin daha uç versiyonları savunulmaya başlandı. Marks ve Engels'in düşüncelerine oturtulmuş bir düzenin insanlık için en iyi bir seçenek olduğu işlenmeye başlandı. Bunun ilk aşaması olan proleterya diktatörlüğünün İngiltere gibi ülkelerde kurulabileceğine dair düşünceler gelişti. 

Türkiye'de de bu akımlarının etkisinde kalan gruplar oluşmaya başladı. Böylece devletin kurucu kadroları ve onları benimseyen toplumsal katmanlardan sosyalist sola evrilmeler oldu. Sosyalizm, Kemalizmin doğal bir uzantısı, çağdaş bir model için olması gereken bir olgu gibi görüldü. 

Zira, artık çağdaşlık kapitalizmin vahşiliğine kapı kapayan, insanı önceleyen, insani değerleri öne çıkaran düşüncelere ihtiyaç duyuyordu. 

Avrupa'da bir proleter devletin kurulması düşüncesi yaygınlaşsa da ulaşılabilen merhale ancak karma bir model olan sosyal demokrasi modelleri oldu. Ancak bu yöndeki düşünce akımları bilhassa batının havasını soluyan Türkiye gibi ülkeleri etkisi altına aldı. Sosyalizmin uygulandığı devletlerin daha modern ve daha insancıl, paylaşımcı bir model olduğu yönündeki söylemler bu çevreleri etkisi altına aldı ve Türkiye solcuları için Sovyetler, Romanya, Çin gibi sosyalist ülkeler model olarak görülmeye başlandı. Bu devletlerin dışa kapalı birer kutu olması kolay propagandaya imkan sağlıyor ve bu ülkeler adeta birer cennet görülüyordu..

Bu düşünce sahiplerinin temsilcileri için artık TC'nin ideolojisi yeterli görülmüyor, TC'nin kuruluş hedeflerinin ancak Sosyalizmle sağlanılacağına inanılıyordu.

Böylece, Sosyalizm Kemalizm'in çağdaş bir uzantısı gibi sunulmaya başlandı. Bu alana yayıldı.

Kemalizmden beslenen aydın çevrelerde sosyalistlik, solculuğun ileri/ci safhası görüldüğü için kurucu devlet ideolojisinin bir üst versiyonu olarak dolaşıma sokuluyor, gerektiğinde de aynı bütünün ilerici bir kanadı olarak kendini suna biliyordu.

Özetle Türkiye solculuğu; Batıyı örnek alma hedefiyle var olan TC'nin kendini şartlara göre güncelleyen bir ideolojidir. Çeşitli versiyonlarına rağmen devletin resmi ideolojisidir. Doğuşunda dinden bağımsız, ona mesafeli olan batıyı model alan kurucu kemalist kadro zamanla aynı düzlemde ilerleyerek farklı şekiller alsa da sonuçta aynı merkezden beslenen düşüncelerin farklı versiyonları olmuşlardır.

Böyle olduğu için en merkezden, ucuna kadar sol kendini devletin asıl sahibi, imtiyazlı zümre olarak görür. Böyle gördüğü için diğer tüm düşünceleri yabancı, çağdaşlığa, gelişmeye engel, irticai düşünce olarak değerlendirir. Devletin zaafa düştüğüne inandığında da da askerlerin devreye girmesi,devlete el koyması yerinde ve meşru görür. Bu müdahalelerin ana gerekçesi hep rejim yani kuruluş felsefesinin tehlikeye girmesi olarak gösterilir.

Bu müdahalelerle devlet yeniden merkez düşünceye çekilmek istenir ve aşırı uçları törpülenerek yeniden kemalizm solun ortak değerine dönüştürülür.

Bu özete dayalı olarak genel bir değerlendirme yapıldığında şunu söyleyebiliriz; Solculuk, tüm varyasyonlarıyla TC'nin varoluş mantığıyla özdeş olan modern bir düşüncedir. 

Solculuk çağdaştır ve taleplerini resmi ideolojiyi geliştirme mantığına dayandırır. O nedenle devletin kuruluş felsefesiyle çatışmaz.. Bilakis sistem solculuğun her versiyonuna düşünsel olarak destek sağlar. Ona iç mantık kazandırır.. Böylece solculuk/sosyalizm, Kemalizm'in yeni jargonu olarak değerlendirilebileceği için aynı zamanda resmi ideolojinin, Kemalizm'in imtiyazından yararlanan bir ideoljidir.

Devleti var eden mantık ve ilkeler sürdükçe Kemalist Sol kendini hep imtiyazlı görecek ve kendi yerine başka hiçbir ideolojinin ikame edilemeyeceğine inanmayı sürdürecektir.

Bu imtiyazın sağladığı öz güven farklı düşünenlere karşı küçük görücü, aşağılayıcı olmayı kendine hak görecek, üstenci dilden vazgeçmeyecektir...

(Devam edecek.. gelecek yazı Türkiye Siyasetinde Sağcılar)


1- Solcular          2- Sağcılar           3-İslamcılar




Adnan ONAY, 22.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar

Seçkin Deniz Twitter Akışı