Yüce Allah peygamberliği Hz. Adem’le başlatmış, Hz. Muhammed ile noktalamıştır.( Ahzâb, 33/40.) İkisi arasında birçok peygamberler göndermiş,( Nisâ, 4/164-165; Mü’min, 40/78) onların her birine kitap ve hikmet vermiştir.
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bizi hidâyete erdiren ve kendine imân etme şerefini nasip eden, küfür ve şirkten nefret ettiren, modern tâğutlara boyun eğdirmeyen âlemlerin rabbi olan Allah’a kâinattaki zerreler adedince hamd’u senâ, üsve’i-hasene olan Resûlü Muhammed Mustafa’ya salât u selâm olsun.
KUR’ANA GÖRE HZ.PEYGAMBER [1]
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
“Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için-her bakımdan en mükemmel- güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21)
GİRİŞ
Yüce Allah peygamberliği Hz. Adem’le başlatmış, Hz. Muhammed ile noktalamıştır.( Ahzâb, 33/40.) İkisi arasında birçok peygamberler göndermiş,( Nisâ, 4/164-165; Mü’min, 40/78) onların her birine kitap ve hikmet vermiştir. Söz konusu Peygamberlere verdiği dinleri de Fıtrat dini, (Rum 30/30.) Hanîf dini,( Âl-i imran, 3/67.) Hak din (Tevbe, 9/33; Fetih, 48/28.) ve İslâm isimleriyle zikretmiştir.( Âl-i İmran, 3/85; Mâide, 5/3.) Bu isimlerin her biri tevhidi ifade etmekte,( Bakara, 2/135; Âl-i İmran, 3/67; Rum, 30/30) bunun dışında kalan dinler ise kabul edilmez bulunmaktadır.( Âl-i İmran, 3/85.)
Peygamberler, Allah’ın seçkin kullarıdır. Onlar insandır fakat Yaratıcının kontrolünde özel olarak büyük göreve hazır hale getirilmektedir. Bu vesileyle, diğer insanlardan farklı yönleri bulunur. Bütün Peygamberlere verilen emir ve hükümler temel konularda aynıdır.( Şûra, 42/13; Nisa, 4/163-164.)
Yaratıcı, Peygamberler konusunda bir ayrımın yapılamayacağını, hepsine inanılması gerektiğini belirtmiştir.( Bakara, 2/285; Âl-i İmran, 3/84.) Son olarak gönderilen Hz. Peygamber, önceki Peygamberlere inanılmasını istemiş,( Âl-i İmran, 3/81.) önceki Peygamberler de O’nun geleceğini haber vermişlerdir.[2] İlâhi bir bağ ile bir birine bağlanan Peygamberler arasında bir ayrımın yapılması, ilâhi dinler açısından yanılgı olarak kabul edilmektedir. Yüce Allah, son Peygamberin vasıflarını daha önce gönderilen kitaplarda haber vermiş,( Ârâf, 7/157; Fetih, 28/29.) bu özellikleri taşıyan peygamberin geldiğinde, O’na inanılmasını ve yardımcı olunmasını istemiştir.( Âl-i İmran, 3/81.)[3]
Kur’ân-ı Kerîm’e göre İnsanoğlunun yaratılış ve dünyaya gönderiliş sebebi, Yüce Allah’a kulluk etmektir.[4] Eğer insan dünyada tek başına bırakılsaydı ve dünyada niçin bulunduğunu kendisi bulmaya çalışsaydı, bu arayış belki bütün ömrünü alabilirdi. Ayrıca kesin ve doğru bir sonuca ulaşıp ulaşamayacağını da bilmek mümkün değildir. Peygamberler işte tam bu noktada bütün insanlık için bir rahmet olmuşlar ve onlara yaratılış gayelerini hatırlatmışlardır.
Peygamberler insanlığa sadece Yüce Allah’ın dinini tebliğ etmekle kalmamışlar, aynı zamanda bu dinin nasıl yaşanacağını da öğretmişler ve kendi yaşantılarıyla örnek olmuşlardır. Hz. Muhammed ( s. a. v. ), 23 yıllık tebliğ döneminde, yaşadığı toplumun değerler sistemini tamamen değiştirmeyi başarmış bir insandır. Tabî ki bu başarıda onun referansının (Kehf 8/110; Fussilet 41/6.) da büyük payı vardı. İlkelerin koyucusu Yüce Allah, uygulayıcısı da oydu. O bu yeni değerler sisteminin yaşanması konusunda - ki o sistem bizâtihî İslam Dini’dir - Hz. Muhammed ( s. a. v. ) mükemmel bir model ortaya koymuştur.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm de hem o toplumu hem de o toplumun başındaki şahsı tüm insanlığa örnek göstermektedir. Kur’ân’da:
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz…"[5] ( Âl-i İmrân 3/110.)
“Böylece, sizler insanlara birer şahit ( ve örnek ) olasınız ve Peygamber de size bir şahit ( ve örnek ) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık…" [6] ( Bakara 2/143.)
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” [7] (Ahzâb 33/45-46.) şeklinde buyrulmaktadır.
Bütün bu âyet-i kerîmeler, sadece Hz. Muhammed[8] ( s. a. v. )’in kendisinin değil, oluşturduğu toplumun da örnek ve önder bir toplum olduğunu ve Müslümanların tüm insanlık için numûne-i imtisâl olduklarını ortaya koymaktadır.[9]
KUR’ANA GÖRE HZ.PEYGAMBER
لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
“Andolsun size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, O son derece izzet ve şeref sahibidir. Sizin sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” ( Tevbe, 9/128.)
Hz. Peygamber’in nübüvvetinin tanımı kendisine vahyedilene uymak[10], vahyi tebliğ edip[11] insanları uyarmak ve tebşir etmek[12] ve örnek bir ahlak ile rehberlik yapmaktır.[13] Onun toplum içerisinde yüklendiği misyon, dini tebliğle halkı irşad etmek, iftâ (fetva vermek), kazâ (yargıçlık), siyasi liderlik, sulh (arabuluculuk), rehberlik, öğüt verme ve eğitim, dini açıklama ve yorumlama gibi unsurlardır.[14]
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in inananlar için güzel bir örnek olduğunu “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır." [15] ( Ahzâb 33/21.) âyeti kerîmesiyle getirmektedir.
Yine Kalem Sûresi’nde (Kalem,68/6.) de Yüce Allah Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in aklı başında bir insan olduğunu ısrarla vurguladıktan sonra onun yüce bir ahlâka sahip[16] olduğunu belirtir. Kur’ân’a göre; bu insanlara örnek olma durumu, sadece Hz. Muhammed ( s. a. v. ) için geçerli bir durum değil, aslında bütün peygamberler için söz konusudur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de peygamberler için “İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Sen de onların tuttuğu yola uy." [17] (En’âm 6/90.) ve “… Onların hepsi Salih kimselerdendi." [18] ( En’âm 6/85.)
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e uyulması gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Yüce Allah Âli İmrân Sûresi’nde bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" [19] (Âl-i İmrân 3/31.) gibi onların insanlığa örnek olduklarını gösteren ifadelere rastlamak mümkündür. Bu durum peygamberlerin birer model olduklarının Kur’ân tarafından teyit edilmesinden başka bir şey değildir.
Haşr Sûresi’nde de “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir." [20].( Haşr 59/7.) şeklinde buyurmaktadır. Nisâ Sûresi’nde “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik." [21] ( Nisâ 4/80.)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir"[22] (Nisâ 4/59.) Buyrulmaktadır.
Yine Ahzâb Sûresi’nde de “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır." [23] (Ahzâb 33/36.) buyrulmaktadır.
Görüldüğü gibi Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in örnekliğini teyit etmekle kalmıyor ayrıca ona uyulması gerektiğini, emir ve yasaklarının uygulanması gerektiğini de vurguluyor.[24]
Kur’ân-ı Kerîm’in konuyla ilgili âyetleri incelendiği zaman geçmişteki bütün peygamberlerin ve son olarak da Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in insanlık için bir model olarak gönderildiği açıktır. Ancak Kur’ân, bu ‘İslâm’ı yaşama ve insanlara örnek olma’ misyonunu sadece son peygambere yüklememektedir; aynı zamanda ona tâbi olan insan topluluğuna da bu önemli vecibenin yüklendiğini göz ardı etmemek gerekmektedir.
A- Hz. PEYGAMBERİN BEŞER OLMASI
İslam’ın ihtiva ettiği Peygamber anlayışı, diğer Ehl-i Kitap dinlerden farklıdır. Kur’an’a göre Peygamber, Ehl-i Kitap inancında olduğu gibi ne kral,[25] ne günah işleyen bir insan,[26] ne de Allah’ın oğludur.[27] Peygamberler insandır ve Allah’ın elçisidir. Hz. Muhammed de son nebi olarak bir beşer ve kuldur. Diğer insanlardan farkı, O’na vahy vermesidir. Beşer olması yönüyle diğer insanlarla aynı özellikleri taşır. Doğmuş, büyümüş, belirli bir süre yaşamış, evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve ölmüştür.
Yüce Allah, Hz. Peygamber’in bir insan olduğunu, bir gün öleceğini belirtirken şöyle buyurmaktadır.
“Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür yahut öldürülürse siz ökçelerinizin üzerine geriye mi döneceksiniz?" [28] ( Âl-i İmrân, 3/144)
“De ki’ ‘Ben de sizin gibi bir insanım; bana Allah’ın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın." [29]( Kehf 18/110; Krş. Fussilet 41/6),
Hz. Ebûbekir, Hz. Peygamber’in ölümü üzerine ümitsizliğe kapılan insanlara; “Muhammed’e tapanınız varsa iyi biliniz ki o ölmüştür. Ama Allah ebedidir. O, yok olmaz.”[30] diyerek onları yatıştırmıştır. Son Nebi de, kendisinin zaman zaman insan olduğunu hatırlatarak; “Ben de sizin gibi bir insanım, sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum”[31] buyurmuş, bir defasında aralarındaki problemin halledilmesini isteyen iki kişiye, kendisinin insan olduğunu, kim davasını iyi anlatırsa ona göre hüküm vereceğini, gaybı bilmeyeceğini açıklamıştır.[32] Başka bir olayda “Ben de insanım, diğer insanlar gibi ben de bazen sevinç duyar hoşnut olurum, bazen de öfkelenirim”[33] sözlerini hatırlatmıştır.[34]
Yaratılan, kendisini yaratana muhtaçtır ve ihtiyaçlarını O’nun yardımıyla karşılayabilmektedir.( Âl-i İmran, 3/26-27.) Buna göre, yaratılan bir insanda bulunan hasletlerin başında yeme, içme, zaruri ihtiyaçlarını giderme, uyuma, üzülme, sıkıntı çekme, evlenme, çocuk sahibi olma gereksinmeleri bulunur. Nitekim, Hz. Peygamber bir anne ve babadan dünyaya gelmiş, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemi geçirmiş, su içmiş, yemek yemiş, yaşadığı dönemde ve kendisinden sonra gelecek nesillere örnek teşkil eden bir hayat geçirmiştir.
Ehl-i Kitap ve Müşriklerden hiçbir insan Hz. Muhammed e vahy verilmeden önce olumsuz isnatta bulunamamış, tam aksine, her inançtan insanların takdirini kazanarak “emin” lakabını almıştır.[35] Sürekli oruç tutmak, evlilikten uzaklaşma arzusunda olmak, uyku uyumadan ibadet etmek isteyenlere gerekli ikazda bulunarak; “Allah’tan en fazla takva üzere olanınız benim, Bununla beraber bazen oruç tutar bazen iftar ederim. Gecenin bir kısmını ibadetle geçirir, bir kısmında yatar uyurum. Kadınlarla da evlenirim.”[36] buyurarak, bir insan olarak yapması gereken hasletleri terk etmeyi, sünnetinden ayrılma olarak izah etmiştir[37].
Pek tabî olarak Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in örnekliğinden bahsedildiği zaman ilk akla gelen kavram ‘sünnet’ kavramıdır. Yüzyıllar boyunca İslam Dünyasında Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e uyma bu kavramla ifade bulmuştur. Bu kavramın İslâm’ın ikinci kaynağı olması, Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in örnekliğinin İslâm Dini açısından ne derece önemli olduğunu ortaya koymak için yeterlidir.
Sünnet kelimesi sözlükte iyi olsun, kötü olsun yol ve devamlı gidiş anlamına gelmektedir.[38] Arapça’da fiil olarak, yeni bir şey ortaya koymak, iyi veya kötü çığır açmak anlamlarına gelen sünnet, isim olarak âdet, gidişat, davranış tarzı, kural gibi mânâları içerir.[39]
Bu kelimenin aynı mânâ çerçevesinde, Kur’ân-ı Kerîm’de de ‘öncekilerin sünneti’ ( Yüce Allah’ın öncekilere uyguladığı yasa )[40] ve ‘sünnetullah’ ( Yüce Allah’ın değişmeyen yasaları )[41] gibi ifadelerle çeşitli şekillerde kullanımı söz konusudur. Bu kavramın Hz. Muhammed ( s. a. v. ) için özel olarak kullanılması ve ıstılâhî bir anlam kazanması Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in vefatından sonra olmuştur.[42] Istılâhî anlamda sünnet[43], Hz. Muhammed (s.a.v. )’in söz fiil ve takrirlerinden ibarettir.[44] “Edille-i Şer’iyye[45]” den [46] olan Sünnetin İslâm’ın ikinci temel kaynağı oluşunda[47] İslâm âlimleri arasında hiçbir tereddüt söz konusu değildir[48]. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm âyetleri bunu açıkça ortaya koymaktadır.[49]
Bununla beraber, Müslümanların hemen hepsi tarafından kabul edilen anlayışa göre, Kur’an’dan sonra ikinci kaynak sünnet olduğu için, Kur’an dışında kaynak kabul etmeyenlerin en çok üzerinde durdukları şey, sünnetin hüküm kaynağı olduğunun reddedilmesidir.[50] Sünnetin hüküm kaynağı oluşu hakkında modern çağda önemli tartışmalar yaşanmıştır.
Sünnetin hüküm kaynağı olduğunu reddeden görüş Hindistan, Pakistan ve Mısır’da bir dönem güçlenmiş ve sadece Kur’an’ı kaynak olarak kabul eden çeşitli gruplar oluşmuştur. Günümüzde bu gruplar eski güçlerini kaybetmekle birlikte varlıklarını sürdürmektedirler.[51]
Sonuç itibariyle, ilk dönemlerde olduğu gibi günümüzde de sünnetin hücciyetinin tamamen reddedilmesi ve bu görüşün yol açtığı sonuçlarla birlikte benimsenmesinin oldukça marjinal bir tutum olduğu söylenebilir.[52]
B- HZ. MUHAMMED ( S. A. V. )’E YÖNELİK HİTAPLAR
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e yönelik olarak “Ey Resûl” (Mâide 5/41, 67.) “Ey Nebî” (Enfâl 8/64, 65, 70; Tevbe 9/73; Ahzâb 33/1 - 28.) gibi hitapların daha ziyade kullanıldığı görülmektedir. Dikkat çekici noktalardan bir tanesi de Kur’ân-ı Kerîm’de diğer peygamberlere isimleriyle hitap edilmiştir. Örneğin “Ey Adem”( Bakara 2/35.) “Ey Nuh”( Hûd 11/48.) “Ey Musa” (Kasas 28/30; Tâhâ 20/11.) “Ey Davud”( Sâd 38/26.) “Ey İbrahim”( Saffât 37/104.) “Ey Lût”( Hûd 11/81.) “Ey Zekeriyya”( Meryem 19/7.) “Ey Yahyâ”( Meryem 19/12.) hitapları göze çarpmaktadır. Ancak Hz. Muhammed ( s. a. v. ) için böyle bir hitaba rastlanmaz. Onun için daha çok risâlet ve nübüvvet vasfını ön plana çıkaran hitaplar kullanılmıştır.
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir."[53] (Mâide 5/67.)
“Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü’minlere Allah yeter"[54].(Enfâl 8/64.)
“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür.” (Fetih 48/29.)
“Muhammed, ancak bir peygamberdir." [55] (Âl-i İmrân 3/144.)[56]
Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in isminin geçtiği bütün âyetler onun peygamberlik vasfına vurgu yapmaktadır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’deki peygamberlerden bahseden ayetler incelenirse onlara kendi kavimlerinin de isimleriyle hitap ettikleri görülecektir.( Hûd 11/32; Hûd 11/62; Hûd 11/87.) Oysa Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e saygılı olmaları, onun önüne geçmemeleri, onun yanında seslerini yükseltmemeleri,( Hucurât 49/1 - 5.) onu birbirlerini çağırdıkları gibi çağırmamaları (Nûr 24/63.) konularında Kur’ân-ı Kerîm inanan insanları uyarmaktadır. Dolayısıyla Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in ümmetinden hiç kimse, ona sıradan bir hitap şekliyle hitap etme ve onun huzurunda saygısızlık yapma hakkına sahip değildir.( Es-Sâbûnî, Safvetu’t-Tefâsîr, 3/232 - 233.)[57]
Muhammed Mustafa (a.s.)'in, fakir ve yetim bir çocuk iken yakınlarının himayesinde büyütülüp ardından da son peygamberlik makamına yükseltilmiş olması, kendisi için büyük bir nimet ve hatta her peygamberin elde edemeyeceği büyük bir payedir. Ayrıca onun sürekli olarak Rabbanî bir destekle düşmanları karşısında yalnız bırakılmaması da bu çerçevede kendisine verilen bir başka ayrıcalıktır. Öyleyse herkese verilmeyen bu nimetlerin bahşedildiği peygamberin de başkalarına tevdî edilmeyen bir takım görev ve sorumlulukları olmalıdır.[58]
Kur'an'ın tamamı aslında Hz. Peygamber' e ve onun şahsında bütün muhataplara yöneltilen bir hitaptır. Bu kutsal hitabın gerek içeriğinde gerekse sunuluş biçimindeki çeşitlilik İlahı iradenin bir tasarrufu ve dünyada olup bitenlere yaptığı birer müdahalesidir. Tenzil sürecinde sıkça başvurulan bu yöntem, toplumdaki bazı yanlışlıkların düzeltilmesi hususunda muhataplar açısından birtakım kolaylıklar da sağlamıştır. Muhtevalarında birer müdahaleyi taşıyan bu hitapların üzerinde durdukları konular, yöneltildikleri hedeflere göre çeşitlilik arz etmiştir.[59]
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan hitap şekillerinden bir tanesi de emir şeklindeki hitaplardır. Bu emir şeklindeki hitaplara Kur’ân’ın ilk emri olan “Yaratan Rabbinin adıyla oku!" [60] (Alak 96/1.) “-Ey Muhammed-! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme."[61] (Hicr 15/94.)
Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok yerde kullanılan bu tür emir hitaplarının bir kısmı doğrudan peygamberin şahsına yönelik olarak kullanılırken, bir kısmı da onun şahsıyla birlikte diğer insanlara da yönelik olarak kullanılmıştır. Örneğin; “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." [62] Ahzâb 33/59.)[63]
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e yönelik ikaz şeklinde hitaplar da vardır. Bu ikaz şeklindeki hitaplar bazen ona yönelik bazen de onunla birlikte diğer mü’minlere yöneliktir. Ahzâb Sûresi’ndeki; “Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." [64](Ahzâb 33/1.)[65]
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed ( s. a. v. )’i teselli etmeye yönelik hitaplar da vardır. Tûr Sûresi’ndeki “( Ey Muhammed! ) O hâlde, sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde, sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.”( Tûr 52/29.)
Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e hatırlatmalar, tehditler, tavsiyeler, bilgilendirmeler şeklinde de çeşitli hitaplar bulunmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’deki bütün bu hitaplar sadece Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e yönelik hitaplar olarak algılanmamalıdır. Aslında bu hitapların tüm inananlar açısından büyük önemi vardır. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm tüm inananların ilâhî kitabı, Hz. Muhammed ( s. a. v. ) de tüm inananların peygamberidir.[66]
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e çeşitli uyarıların yapıldığını da görmek mümkündür. Hz. Muhammed ( s. a. v. )’e yapılan uyarılar genelde onun tebliğ görevi ile ilgili uyarılardır. Örneğin En’am Sûresi’nde “Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun[67].” (En’am 6/52.)
Bu ve benzeri âyet-i kerîmelerde Hz. Muhammed ( s. a. v. ), fakir, güçsüz ve köle olan ihlâs sahibi mü’minleri incitmeme konusunda uyarılırken aynı zamanda müşriklerin Yüce Allah’ın iradesine ters düşecek isteklerine iltifat etmeme konusunda da uyarılmaktadır.[68]
Hz. Muhammed ( s. a. v. ) Ahzâb Sûresi’nde de kâfir ve münâfıklara itaat etmeme konusunda “Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." [69] (Ahzâb 33/1.)[70]
Âyetler tebliğ sürecinin Yüce Allah tarafından şekillendirildiğini ve İslâm dışı unsurlara karşı teyakkuzda bulunulması gerektiğini açıkça ifade etmektedir. İslâm elbette bir teslimiyettir dinidir; ancak bu teslimiyet, sadece Yüce Allah için sergilenmelidir. Onun dışındaki tüm varlıklara - özellikle de kâfirlere ve münâfıklara - itâatten uzak durma, ona itâati kuvvetlendirecektir.[71] İnsân Sûresi’nde de söyle buyrulur:
“Şüphe yok ki, Kur’ân’ı sana elbette biz indirdik biz. O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme." [72](İnsan, 76/24.)
Nitekim Kâfirûn suresinde de İslam’ın inanç sistemiyle diğer inanç sistemleri arasında bir uzlaşma ya da sentezin olamayacağı, herkesin dininin kendisi açısından bağlayıcı olduğu, belirgin bir şekilde vurgulanmaktadır. (Kâfirûn 109/1 - 6.)
Hz. Muhammed ( s. a. v. ) müşrikler ve münâfıklar konusunda da çeşitli uyarılara muhatap olmuştur. Örneğin Tevbe Sûresi’nde “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, - yakınları da olsalar - Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de mü’minlere.[73]” (Tevbe 9/113.) şeklinde buyrularak Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in müşrikler için - ki kaynaklarda o kişinin amcası Ebû Tâlip olduğu (Buhârî, Sahîh-i Buhârî, 5/208; Taberî, Taberî Tefsiri, 2/843) ifade edilir - istiğfarda bulunamayacağı ifade edilmiştir.
Yine Hz. Muhammed ( s. a. v. ), oğlunun isteği üzerine münâfıklardan Abdullah İbni Übey’in cenaze namazını kıldırmak istediği zaman (Buhârî, 5/206.) “Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler."[74] (Tevbe 9/84.)
Hz. Muhammed ( s. a. v. ), Tebük Savaşına katılmamak için yalan söyleyip asılsız mazeretler ileri süren münâfıkların mazeretlerini kabul etmesi sebebiyle de uyarılmıştır. Hz. Muhammed ( s. a. v. ) münâfıklara karşı bu yumuşak tutumu tasvip edilmemiştir. Çünkü Hz. Muhammed ( s. a. v. )’in onlara izin vermemesi durumunda savaştan geri dursalardı nifakları ortaya çıkmış olurdu. (Ebu’l Al’â Mevdûdî, Tefhîmu’l Kur’ân, 2/232.) Bu durum şu âyet-i kerîmede şöyle ifade edilmektedir:
“Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?" [75] ( Tevbe 9/43)[76]
Hz. Muhammed ( s. a. v. ) Mekke’nin ileri gelen müşriklerine İslâm’ı anlatırken âmâ bir sahabe olan Abdullah İbnu Ümmü Mektum gelmiş ve onun sözünü keserek kendisini İslâm konusunda bilgilendirmesini istemiş, Hz. Muhammed ( s .a. v. ) de onunla ilgilenememiş ve kavminin ileri gelenleriyle konuşmasına devam etmişti.( Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl Ve Esrâru’t-Te’vîl, 2/568.) Bunun üzerine Hz. Muhammed ( s .a. v. ) Abese Sûresi’ndeki “Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed! ) Ne bilirsin, belki de o arınacak, Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; Sen, ona yöneliyorsun. (İstemiyorsa ) onun arınmamasından sana ne! Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu ( Kur’an ) bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır.” (Abese 80/1 - 12.) bu ayeti kerimelerle uyarılmıştır.[77]
Hz. Muhammed ( s .a. v. ), sahabesiyle istişârede bulunarak bedir esirlerini fidye karşılığı serbest bırakmıştı. Bunun üzerine “Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."[78] (Enfâl 8/67.) ayetleriyle Hz. Muhammed (sav) ve Müslümanlar, ganimetten çok İslâm Dini’nin geleceğini ve ahiret hayatını düşünmeleri konusunda uyarılmışlardır.[79]
Yine Nisâ Sûresi’nde Hz. Muhammed ( s .a. v. ) ve Müslümanlar Ensâr’dan zırh çalan Tu’me İbni Ubeyrik isminde kişi sebebiyle uyarılmışlardır. Tu’me, zırhı kendisine bıraktığı Yahûdi’yi suçlamış, Yahûdiler de onun lehinde şahitlik etmişler bunun üzerine Tu’me’nin kabilesindekiler olayı Resûlullah ( s. a. v. )’e götürmüşler ve Tu’me lehinde şahitlik ederek Resûlullah ( s. a. v. )’den onu müdâfaa etmesini istemişlerdi.( es-Sâbûnî, Safvetu’t-Tefâsîr, 1/299.) Resûlullah ( s. a. v. ) de onların dediğini yapmak isteyince “( Ey Muhammed! ) Biz sana Kitab’ı ( Kur’ân’ı ) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma[80].”( Nisâ 4/105.)[81]
Görüldüğü gibi Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’in bazı âyetlerinde Hz. Muhammed ( s. a. v. )’i manevî olarak destekleyip teselli ederken, bazı âyetlerinde de çeşitli sebeplerle isabetli davranmaktan uzaklaştığı zaman - ki bu durum oldukça nadirdir - onu uyarmakta ve düzeltmektedir. Zira unutmamak gerekir ki; Hz. Muhammed ( s. a. v. )’de bir beşerdir ve desteğe ihtiyacı vardır. Onun herkesten fazla vahiyle desteklenmeye ihtiyacı vardır. Çünkü O Yüce Allah’ın dininin tebliğcisidir ve tüm insanlık için numune-i imtisâldir. Bu sebeple daima Yüce Yaratıcının murakabesinde olmuştur.[82]
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’in uyarılmasına sebep olan hususlar, ilahî bir emre muhalefet etmek veya insanlardan sadır olan İslam’ın temel umdelerine aykırı fiiller türünden değildir. Ancak O, hakkında açık bir hükmün bulunmadığı durumlarda kendi tercihine göre hareket etmiştir. Bu durum nübüvvet makamına halel getirmediği gibi Kur’ân-ı Kerim’in güvenilirliğine de gölge düşürmez. O’nun karar vermeden önce ayrıntılı bir şekilde ashâbıyla istişarede bulunması, düşünce ve ifade hürriyetine ne kadar önem verdiğini ortaya koymaktadır.
İfk hadisesinde olayların tesiri altında kalması, O’nun duygu yüklü bir insan olduğunu göstermekte ve münafıkların mazeretlerini dikkate alarak, onlara izin vermesi de ğaybı bilmediğinin açık bir delilidir. Hz. Peygamber’in yaptığı tercihlerden dolayı kendisini eleştiren âyetleri hiç endişeye kapılmadan, çekinmeden, insanların ne dediklerini ve ne diyeceklerini dikkate almadan tebliğ etmesi, Kur’ân’ın beşer kaynaklı bir kitap olmadığını, evrensel niteliklere sahip olduğunu gözler önüne sermektedir.[83]
Aynı şekilde Hz. Peygamber tebliğ vazifesinde pes etmemek üzere dirençlidir: “[Ey Peygamber!] Rabbinin sana yüklediği elçilik görevinin zorluklarına sabret. Sakın balığın yuttuğu kimse [Yunus] gibi sabırsız olma…" [84] ( Kalem, 68/48.)
Buna göre Allah’ın elçisi tebliğ görevini yürütürken kendisinden beklenilen asla vazgeçmemesi, kavmine beddua etmemesi, her türlü zorluğa rağmen onları terk etmemesi ve son olarak korkup çekinerek tebliğinde geri durmamasıdır. Ayrıca öfkelenmemesi, bunalıma girmemesi ve kendi yaşadıklarına hüzünlenmemesi gerekmekte, eğer üzüntü duyacaksa –bir şefkat ve merhamet örneği olarak- sadece içinde bulunduğu toplumun akıbetine tasalanmalıdır.( Maturidî, Te’vilât, c. XVI, s. 38.)[85]
Öte yandan Hz. Peygamber’in özellikleri konusunda abartılı tasvir ve kabullerin erken dönem düşünürlerinde de revaç bulduğunu söylemeliyiz. Mesela Maturidî siyer ve meğâzî eserlerinde geçen rivayetlere dayalı olarak Hz. Peygamber’in birtakım fiziki ve manevi özelliklerini onun ayrıcalıkları arasında zikretmiş, bu konuda ilgili literatürden etkilenmiştir.[86] Aliyyü’l-Kâri’nin de Hz. Peygamber’in nübüvvetten önce de diğer peygamberlerin sıfatlarını taşıdığı, cesetler yaratılmadan önce ruhlar aleminde de peygamber olduğu biçimindeki ifadelerini abartılı peygamber tasavvuruna örnek gösterebiliriz.[87]
C- HZ. MUHAMMED ( S.A.V. )’İN PEYGAMBERLİK YÖNÜ VE BEŞERÎ YÖNÜ
Kur’ân-ı Kerîm’in ısrarla vurguladığı konulardan bir tanesi de peygamberlerin birer beşer olduklarıdır. Kur’ân-ı Kerîm bu durumun gerekliliğini açıklayarak en makul olanın, insanlara gönderilen peygamberlerin yine onların hemcinslerinden seçilmesi olduğunu belirtir. Kur’ân-ı Kerîm’deki ifadelere göre bir çok inkarcı topluluk peygamberlerinin sıradan bir insan değil de melek ya da sıra dışı bir varlık olması gerektiğini belirtmiştir.( Bkz: Mu’minûn 23/23 - 25; Mu’minûn 23/33 - 36; Mu’minûn 23/45 - 48.) Aynı bahâneler ve talepler Hz. Muhammed ( s. a. v. ) içinde kullanılmıştır.
Kur’ân’da Furkân Sûresi’nde “Dediler ki: ‘Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!’ ‘Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!’ Zalimler, (inananlara ): ‘Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz’ dediler. (Ey Muhammed! ) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de ( haktan ) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar. Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah’ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır." (Furkân 25/7 - 11.) [88]
Burada Yüce Allah gayet sade bir mantıkla insanlara gönderilen peygamberlerin niçin melek ya da başka bir varlık değil de bir insan olmaları gerektiğini açıklamaktadır. Peygamber Yüce Allah’ın tebliğcisi olarak geldiği toplumla iletişim kurmak zorundadır. Onlara ibadet ve ahlâk konusunda örnek olmalıdır. Farklı güç, yetenek ve yapıya sahip olan bir varlığın insanlarla iletişim kurması, onları anlamsı ve onlara rehberlik etmesi oldukça zordur. İnsanlarında onu örnek almakta zorlanacakları muhakkaktır.
Ayrıca Yüce Allah peygamberlerin melek olarak gönderilmesi durumunda da yine insan kılığına girmek zorunda olduklarını bu durumda inkarcıların tereddütlerinin zâil olmayacağını şu şekilde ifade eder; “Eğer onu ( Peygamberi ) bir melek kılsaydık yine onu bir adam ( sûretinde ) yapardık ve onları yine içinde bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk.” (En’âm 6/9.)
Bütün bunların neticesinde kâdir-i mutlak bir varlık olarak Yüce Allah peygamberlik vazifesinin kimlere verileceğini ve peygamberlik konusunda tek merciin kim olduğunu veciz bir şekilde dile getirir; “…Allah, elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir...” ( En’âm 6/104.) Peygamberlik konusunda karar verme işinin, sınırlı olan insan aklının işi değil, insanları ve tüm varlıkları yaratan Yüce Allah’ın işi olduğu muhakkaktır.[89]
Kur’ân-ı Kerîm’e göre Hz. Muhammed ( s. a. v. ) ve diğer peygamberler her şeyiyle birer insandırlar. Diğer insanlar gibi onlar da Yüce Allah’ın emir ve yasaklarından sorumludurlar.( Ankebût 29/45; Hicr 15/98 - 99) Bütün insanlar gibi onlarda ölümlüdürler.( Zümer 39/30 - 31.) Yüce Allah bildirmediği sürece onlar da gaybı bilemezler.( En’âm 6/50; A’râf 7/188.)
Ne var ki onların diğer insanlardan bir farkları vardır. Peygamber olmaları sebebiyle Yüce Allah’tan vahiy almaktadırlar. Bu fark Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifade edilir; “De ki: ‘Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay hâline!” (Fussilet 41/6.)
Asrımızda Yaratıcının son nebisi için kullandığı vasıflarındaki evrensellik o günkü gibi tazeliğini korumaktadır. Görüldüğü gibi Hz. Muhammed ( s. a. v. ), bütün özellikleriyle diğer insanlar gibi bir insandır. Onu farklı kılan, Yüce Allah’ın insanlar arasından onu kendisine son peygamber seçip görevlendirmesi ve onu ilâhî vahyi ile desteklemesidir. Bu seçim ve destek ona ‘rahmeten li’l-âlemîn’ sıfatını kazandırmıştır. O da risâlet görevini layıkıyla yerine getirmiş, Yüce Allah’ın Dinini hakim kılmış ve mükemmel bir örnek hayat sergilemiştir.[90]
Tarihi süreç içerisinde Allah insanları hidayete erdirmek ve onlara doğru yolu göstermek amacıyla peygamberler göndermiştir. Bunlar, gerek getirdikleri mesajlarla ve gerekse de yaşam tarzlarıyla içinde bulundukları topluma model insan davranışlarını sunarak pek çok kişinin takdirini kazanmışlardır. Peygamberlik halkasının son zincirini oluşturan Hz. Peygamber hem vahye muhatap olması, hem de insan olması açısından söz, fiil ve takrirleriyle önemli bir konuma sahiptir. Hz. Peygamber’den sadır olan eylemler Müslümanları yakından ilgilendirmektedir. Hakkında ilahî hüküm bulunan her hangi bir konuda hem O’nun, hem de Müslümanların ona uymaktan başka tercih hakları bulunmamaktadır.[91]
SONUÇ
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde geçen muhtelif âyetler Hz. Peygamber’e uymayı,( A‘râf 7/158.) Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e başvurmayı,( Nisâ 4/61.) Allah’a ve resulüne itaat etmeyi,( Nûr 24/51) Allah ve resulünün hükümlerine tereddütsüz biçimde uymayı ve Allah ve resulüne karşı gelmemeyi, (Ahzâb 33/36.) Hz. Peygamber’i örnek almayı (Ahzâb 33/21.) ve Hz. Peygamber’in verdiği hükme karşı bir sıkıntı duymayıp tamamen teslim olmayı(Nisâ 4/65.) emretmektedir. Başka âyetlerde Kur’an’ın Hz. Peygamber tarafından açıklanmak üzere indirildiği ifade edilmektedir.( Nahl 16/44, 64.) Hz. Peygamber’e itaat etmeyi emreden, ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek anlamına geldiğini bildiren ve Hz. Peygamber’e karşı gelmeme konusunda uyarılar içeren başka birçok âyet bulunmaktadır.[92]
Sa’d İbni Hişâm'dan rivâyet edildiğine göre şöyle dedi: Ben Âişe radıyallahu anhâ'ya; “Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in ahlâkını (yaşayışını) anlatır mısın?” dedim. Âişe ; "Peygamberin ahlâkı (yaşayışı), Kur‘ân'dan ibâretti[93]" cevabını verdi.[94]
“En güzel örnek”, “şâhid”, “müjdeci”, “korkutucu” olan Muhammed Mustafa (sav)’in hayatı Kur'ân olunca, yaşayışını onun yaşayışına uydurmaya çalışmak da Kur'ân'ı yaşamaya çalışmak demek olacaktır.[95]
Ahmet Hocazâde, 10.07.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Muhâfız ya da Muârız'a dair
Ahmet Hocazâde Yazıları
Takip et: @hocazadem
[1] Salih Yanıkkaya, Kur’ân Çerçevesinde Peygamberlik ve Hz. Peygamber, Yüksek Lisans Tezi, Ankara-2010, Tez Danışmanı: Prof. Dr. İdris Şengül, s.102.
[2] Bk. Konuyla geniş bilgi için bk: Tesniye 18/18; Krş. Kur’anı Kerim, Ârâf, 7/157; Âl-i İmran, 3/81; Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, XIV/16; XV/26-27; Krş. Kur’an-ı Kerim, Saf, 61/6; Bk. Percy Smith, Did Jesus Foretell Ahmed, M.W. XII 1912, P. 71; James Robson, Does The Bible Speak Of Muhammed, M.W. XXV 1935, Vol 8-9/6-7 Makkah, P. 13-19.
[3] Remzi Kaya, Kur’an’da Hz. Peygamberin Beşer ve Ümmi Oluşu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Cilt: 11, Sayı:1, 2002, s.30.
[4] Zâriyât, 51/56.
[5] كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
[6] وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ
[7] يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٤٥﴾ وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا ﴿٤٦﴾
[8] Hz. Peygamber’i en doğru biçimde tanımanın yolu önce Kur’an-ı Kerim’de ilgili ayetleri incelemekten geçer. Ardından onun sahih sünneti ve son olarak siyer ve meğazî eserleridir. Geniş bilgi için bk. Adem Apak, “Günümüzde Hz. Peygamber’in (sav) Doğru Anlaşılması Üzerine Düşünceler”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 19, sayı: 2, 2010, Bursa, ss. 59-72, s. 60-1.
[9] Mevdûdî, Tefhîmu’l Kur’ân, 1/122-123; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, 1/523 - 525.
[10] En’âm, 6/106; Yûnus, 10/109; Zümer, 39/11-2; Cin, 72/20-2.
[11] Mâide, 5/67, 99; Hicr, 15/94; Nahl, 16/82; Cin, 72/23
[12] Furkan, 25/56; Fâtır, 35/23-4.
[13] Ahzâb, 33/21. Hz. Peygamber’in nübüvveti dahilinde temel misyonuna ilişkin diğer ayetler için bkz. Özsoy-Güler, Kur’an’da., s. 551-569.
[14] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ünverdi, Hz. Peygamber’in Ayrıcalıklı Yönlerinin Tevarüs Etmesinin İmkânı (İsmet Sıfatı Örneği), Kelam Araştırmaları 13:1 (2015), s.378-379.
[15] لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
[16] وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
[17] أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُل لاَّ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرَى لِلْعَالَمِينَ
[18] وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَى وَعِيسَى وَإِلْيَاسَ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ
[19] قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
[20] وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
[21] مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
[22] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
[23] وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
[24] Salih Yanıkkaya, Kur’ân Çerçevesinde Peygamberlik ve Hz. Peygamber, s.105.
[25] Yahudi inancına göre Hz. Davud kraldır. Bk. Kitab-ı Mukaddes, II. Samuel, 2/4; 6/12,16; 7/ 18; Hz. Süleyman’la ilgili olarak bk: I. Tarihler, 23/1.
[26] Bk. Kitab-ı Mukaddes, II. Samual, 11/25. Krş. Kur’an-ı Kerim, Mümtehıne, 60/4-6; Kalem, 68/4.
[27] Kur’an-ı Kerim, Tevbe, 9/30. Krş. Kitab-ı Mukaddes, Matta, 3/17. Markos, 1/1; Luka, 3/22; Yuhanna, I/34.
[28] وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
[29] قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
[30] Buhari, Cenâiz 3; İbn Mace, Cenâiz 65; Ahmed b. Hanbel, Müsned VI/220.
[31] Buhari, Salât 31.
[32] En’am, 6/50; Müslim, Akdiye 5; Tirmizi, Ahkâm 11.
[33] Müslim, Birr 95.
[34] Bkz. Remzi Kaya, Kur’an’da Hz. Peygamberin Beşer ve Ümmi Oluşu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Cilt: 11, Sayı:1, 2002, s.31.
[35] Geniş bilgi için bk: Ahzab, 33/21; Kalem, 68/4. Buhari, Daavât, 6,7,9; Müslim, Zikr, H. 56,57.
[36] Buhari, Nikah, 1; Müslim, Nikah, H. 50.
[37] Bk. Başaran Selman, Bir Beşer Olarak Hz. Muhammed. İslâmitische Stıchtıng Nederland, 1987, Hollanda Diyanet Vakfı, Sayı 1, s. 36-37.; Remzi Kaya, a.g.m., s.31.
[38] Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1985, s. 399.
[39] İslâm’a Giriş, Diyanet İleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007, s. 68.
[40] Enfâl 8/38; Hicr 15/13; Kehf 18/55.
[41] Ahzâb 33/38, 62; Fâtır 35/43; Gâfir 40/85; Fetih 48/23.
[42] İslâm’a Giriş, s.69.
[43] “Sünnet; Kur'andan ayrı ve bağımsız, Kur'ana ilave bir şey değil, Hz.Peygamber ve islam toplumlarının Kur'andan aniayıp pratiğe aktardıklarıdır. Fakat sünnet bizim zihnimizde ürettiğimiz sanal bir varlık değil gerçek bir varlıktır.Kim ne kadar inkar ederse etsin Hz.Peygamber hayattayken de sonrasında da Peygamberin sünneti diye bir tabir ve kavram vardır ve bu toplumsal bir olguya referansta bulunur. Hatta sünnet islam tarihinde öyle itibarlı bir gerçekliktir ki her fraksiyon kendini bir şekilde ona bağlamak istemekte, geniş halk kitleleri bu kavram ile aktüaliteyi meş rulaştırmaktadırlar. Sünnetin toplumsal gerçekliği değil,algılanması ve içselleştirilmesi sübjektiftir.” Bkz. Prof.Dr. Selahattin Polat, “Din, Vahiy Ve Peygamberlik Işığında Hadis Ve Sünnetin Mahiyeti”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları /324, Ankara 2003, s.21.
http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_POLATS.pdf
[44] Talat Koçyiğit, s. 401; Muhammed Ebû Zehrâ, İslâm Hukuku Metodolojisi, ( Çeviren: Abdülkadir Şener ), Fecr Yayınevi, Ankara, 1990 s. 99.
[45] “Edille-i erbaa” olarak da anılan Kur’an, sünnet, icmâ ve kıyas. Bk. Mehmet Boynukalın, a.g.m., s.180.
[46] Şâfiî, er-Risâle (nşr. Ahmed M. Şâkir), Kahire 1399/1979, s. 39; İbn Kudâme, Ravzatü’n-nâzır (nşr. Abdülazîz es-Saîd), Riyad 1408/1987, s. 6; Şehâbeddin elKarâfî, Şerhu Tenkīhi’l-fusûl (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Kahire 1414/1993, s. 445; Beyzâvî, Minhâcü’l-vüsûl (Takıyyüddin es-Sübkî-Tâceddin es-Sübkî, el-İbhâc içinde, nşr. Şa‘bân Muhammed İsmâil), Kahire 1401/1981, I, 40; Sadrüşşerîa, et Tenkīh (a.mlf., et-Tavzîh içinde), I, 19; Teftâzânî, Şerhu’t-Telvîh, I, 19.; Dr. Mehmet Boynukalın, Dinî Hükümlerin Kaynağını Kur’an ile Sınırlandırma Eğiliminin Fıkıh Usulünün Kaynak Anlayışı Açısından Değerlendirilmesi, İSAM, s.180-181.
http://isamveri.org/pdfdrg/D192878/2010/2010_BOYNUKALINM.pdf
[47] “Okumalarım sonunda vardığım kanaat odur ki, sünnetin kaynak değerini toptan reddetme modern zamanlara özgü, arızi bir durumdur. Bu arızî durum, marazi bir durumu beraberinde getirmiştir. Zira, İslâm tarihi boyunca, Hz. Peygamber'in örnekliğini ve rehberliğini, vefatından sonra bu örneklik ve rehberliğin ifadesi olan sünnetini ve sünnetin yazılı ve sözlü malzemeleri olan rivayetleri / haberleri / hadisleri, toptan reddeden hiçbir fırka olmamıştır.” Prof. Dr. Mehmet Görmez, Sünnet'in Kaynak Değerini Temellendirme Sorunu, www.mehmetgormez.com/dosyalar/1_19298532_5806684.doc
[48] Prof. Dr. H.Yunus Apaydın, Hz. Peygamberin Fonksiyonu ve Sünnetin Değeri, s.154.
http://sbedergi.erciyes.edu.tr/sayi_7/Hz.%20Peygamber%27in%20Fonksiyonu%20ve%20S%C3%BCnnetin%20De%C4%9Feri%20-%20Do%C3%A7.Dr.%20H.%20Yunus%20APAYDIN.pdf
[49] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.106.
[50] Dr.Mehmet Boynukalın, Dinî Hükümlerin Kaynağını Kur’an ile Sınırlandırma Eğiliminin Fıkıh Usulünün Kaynak Anlayışı Açısından Değerlendirilmesi, İSAM, s.182.
[51] Mehmet Boynukalın, a.g.m., s.183.
[52] Mehmet Boynukalın, a.g.m., s.184.
[53] يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
[54] يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
[55] وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ
[56] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.108-109.
[57] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.109.
[58] Muhammed Fatih Kesler, “Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e Hitaplar ( II )” AÜİFD, (2003), Cilt XLIV ( 2003 ), Sayı 1, s. 20.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/726/9182.pdf
[59] Muhammed Fatih Kesler, “Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e Hitaplar ( II )” AÜİFD, (2002), Cilt XLIII ( 2003 ), Sayı 2, s. 92.
[60] اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
[61] فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
[62] يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
[63] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.109.
[64] يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
[65] Muhammed Fatih Kesler, “Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e Hitaplar ( I )” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt XLIII ( 2002 ), Sayı 2 s. 100.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/725/9158.pdf
[66] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.110.
[67] وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ
[68] Kurtubî, El-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 6/278 - 279.
[69] يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
[70] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.111.
[71] Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, 11/543 - 544.
[72] فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا
[73] مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
[74] وَلاَ تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِّنْهُم مَّاتَ أَبَدًا وَلاَ تَقُمْ عَلَىَ قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُواْ وَهُمْ فَاسِقُونَ
[75] عَفَا اللّهُ عَنكَ لِمَ أَذِنتَ لَهُمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُواْ وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ
[76] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.113.
[77] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.114.
[78] مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَكُونَ لَهُ أَسْرَى حَتَّى يُثْخِنَ فِي الأَرْضِ تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللّهُ يُرِيدُ الآخِرَةَ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
[79] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.114.
[80] إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا
[81] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.115.
[82] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.115.
[83] Yrd. Doç. Dr. İhsan Arslan, Kur’an’da Eleştiri Kültürü: Peygamber Örneği, Ekev Akademi Dergisi, Yıl: 15, Sayı: 48, (Yaz 2011), s.104.
[84] فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ
[85] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ünverdi, Hz. Peygamber’in Ayrıcalıklı Yönlerinin Tevarüs Etmesinin İmkânı (İsmet Sıfatı Örneği), Kelam Araştırmaları 13:1 (2015), s.382.
[86] Bunların arasında Hz. Peygamber’in dünyaya gelinceye kadar atalarında nesilden nesile devam eden nurun bulunması, iki omuzu arasındaki mühür, orta boylu olmasına rağmen her kiminle olursa olsun boyunun uzun görünmesi, vahye mazhar olmadan önce de bir gölgeyle güneşten korunması, göğsünü yarılarak iç organlarının yıkanması zikredilebilir. Maturidî, Kitabu’t-Tevhid, s. 295-6.; Mustafa Ünverdi, a.g.m. s.384.
[87] Aliyyü’l-Kârî, Fıkhu’l-Ekber.,s. 167-9. Geniş bilgi için bkz. H. Musa Bağcı, “Ulaşılamaz Örnek Peygamber Tasavvurunun Tarihsel Teşekkülü” D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı XIX, İzmir 2004, ss. 103-136.; Mustafa Ünverdi, a.g.m. s.384.
[88] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.116.
[89] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.119.
[90] Salih Yanıkkaya, a.g.t., s.121.
[91] İhsan Arslan, Kur’an’da Eleştiri Kültürü: Peygamber Örneği, s.92.
[92] Âl-i İmrân 3/31-32, 132; en-Nisâ 4/13-14, 59, 64, 69, 80; el-Mâide 5/92; el-Enfâl 8/20-21, 24, 46; el-Ahzâb 33/71; Muhammed 47/33; el-Haşr 59/7; et-Tegābün 64/12.
[93] عَنْ سَعْدِ بْنِ هِشَامٍ قَالَ سَأَلْتُ عَائِشَةَ فَقُلْتُ أَخْبِرِينِي عَنْ خُلُقِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ : كَانَ خُلُقُهُ الْقُرْآنَ
[94] Ahmed b. Hanbel, Müsned V, 163. Aynı mânadaki diğer rivâyetler için bk. Müslim, Müsâfirin 39; Ebû Davud, Tatavvu' 26; Nesâî, Kıyâmu'l-leyl 2; Dârimî, Salat 165; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 54, 91, 188, 216.
[95] Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Peygamber Çözümdür, http://www.sonpeygamber.info/peygamber-cozumdur
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.