"Türkiye'den ajanlarının ve casuslarının yargılanmamasına karşı güvence isteyecek kadar küçülmüş bir ABD'nin 1928'deki gibi davranmak zorunda kalması, tarihin durduğu yaklaşık 90 yıllık geçmişten bugüne yeniden canlandığı gerçeğini de somut bir şekilde yansıtmaktadır."
12 Nisan 1861-9 Mayıs 1865 tarihleri arasında süren Amerikan İç Savaşı ya da diğer adıyla
Eyaletler Savaşı, Washington'daki yönetim ile bu ülkeden ayrılmak isteyen 11
Güney Eyaleti arasında çıkmış geniş kapsamlı bir iç savaştır; savaşın görünür
nedeni Afrika'dan kaçırılıp köle tacirleri tarafından geniş topraklara sahip
beyaz göçmenlere satılan siyah derili insanlara özgürlük ve eşit haklar vermek
gibi ulvî bir neden olsa da, asıl neden yerleşik kölelik düzeninin getirdiği
sınırsız zevk ve güçten vazgeçmek istemeyenlerin yönettiği bağımsız devlet
güdüsünü sürdürmek isteyen eyaletlerin ulaştığı gücü kaybetme kaygısı ile bu
gücü sorgulayan merkezi hükümete başkaldırmaları ve bu başkaldırıya Washington'un
verdiği sert ve tavizsiz tepkiydi.
Tarafların planlayarak çıkardıkları bu iç savaşta köleleri de bir araç olarak kullandıkları 100 yıl sonra bile siyah-beyaz ayrımının sürmesinden anlaşılacaktı. Nihayetinde günümüzde Cumhuriyetçi olarak konumlananların ataları geçmişte Birleşik Devletlerden ayrılmak isteyen o çiftçilerdi ve henüz gelişmekte olan sanayinin patronları olan günümüz demokratlarının atalarına karşı büyük bir çıkar savaşı veriyorlardı.
İç savaş
devlet gücünü sanayinin patronlarına verdi ve Amerika Birleşik Devletleri
günümüze kadar ayrılık tartışmalarını rafa kaldırarak dünyaya açılma imkanı
buldu. Birleşik Devlet yöneticileri o günden sonra da dünyanın bütün
ülkelerinde -buna Çarlık Rusyası da dahil- kaos ve huzursuzluk çıkarmak için
çok çaba sarf ettiler, 1. ve 2. dünya savaşlarının altyapısını titiz bir şekilde
inşa ettiler ve bu iki savaş sonrasında da Avrupalı sömürgecileri dünya
sahnesinden silerek bütün sömürgeleri yönetecek güce kavuştular. Osmanlı
İmparatorluğu'nun güçsüzleştirilmesi ve yıkılması için gerekli olan yerli
devşirmeleri açtıkları okullarda yetiştirdiler. Mesela, Merzifon’daki Amerikan
Koleji, 1892- 1893 Merzifon ayaklanmalarında Ermeni Hınçak Komitesi’nin
karargâhıydı.
1927 yılında patlak veren olayda 144 öğrencinin okuduğu Bursa
Amerikan Kız Koleji’nin üç Türk öğrencisi, Amerikalı öğretmenleri Miss Edith
Sanderson’ın etkisiyle Hıristiyan olmuşlardı ve Bursa Amerikan Kız Koleji
kapatılmıştı. 31 Ocak 1928'de Millî Eğitim Bakanlığından yapılan açıklamada,
Bursa’daki Amerikan Koleji’nde aktif din propagandasının yapıldığının kesin
olarak tesbit edildiği, okulun kapatıldığı ve sorumlular hakkında da adlî kovuşturma
yapılacağı bildirilmekteydi.
1925
ten beri devam edegelen, Türkiye’deki Amerikan okulları sorunu, 1928 Ocak ayı
sonunda, Türk -Amerikan ilişkilerinde tam bir “kriz” niteliğini kazandı. Şimdi
sorun, Amerikan okullarının “yeniden açılması” değil, “kapatılması” sorunu
haline gelmiş bulunmaktaydı.
ABD
Büyükelçisi Joseph C. Grew, Dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Bey’den şu isteklerde
bulunmuştu:
1)
Türkiye’deki Amerikan eğitim kuruluşlarına karşı Türk basınında yürütülen
kampanyayı durdurmak için, Dışişleri Bakanı elinden gelen her çabayı
harcamalıdır.
2)
Dışişleri Bakanı, Bursa olayının, kendisinin de belirttiği gibi, münferid bir
olay (“sporadic”) olduğu ve bu olayın Türkiye’deki diğer Amerikan eğitim
kuruluşlarını etkilemeyeceği hususunda teminat vermelidir.
3) Bursa
Koleji öğretmenleri hakkında adlî kovuşturma yapılmamalıdır.
4) Kamu
oyunun tepkilerinin kaybolması için gerekli bir zamanın geçmesinden sonra, Türk
Hükümeti, Bursa Kız Koleji’nin yeniden faaliyete geçirilmesi hususunu “iyi
niyetle” (“with good will”) inceleyeceğini bildirmelidir.
1927
öncesi okullar: Sivas Amerikan Kız Lisesi, Sivas Amerikan Erkek Koleji, Maraş
Amerikan Kız Lisesi, Gaziantep Amerikan Kız Lisesi, Gaziantep Amerikan Erkek
Koleji, Talaş Amerikan Kız Lisesi, Talaş Amerikan Erkek Lisesi, Kayseri Ana
Okulu. 1927 yılında, bu okulların durumu şöyledir: İzmir’de Milletlerarası
Yüksek Öğretim Enstitüsü (International College – İzmir) ile, 8 ilk ve orta
okul düzeyinde Amerikan kurumu mevcuttur. Bu 8 okul şunlardır: Adana, Merzifon,
İzmir, Tarsus ve Bursa ile İstanbul’da 3 tane okul- (Detaylı bilgi için prof.
Dr. Fahir Armaoğlu'nun Türkiye’deki Amerikan Okulları Krizi 1927-1928 başlıklı
akademik çalışmasına bakabilirsiniz; http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-37/turkiyedeki-amerikan-okullari-krizi-1927-1928),
Lozan
Konferansı’nda, yabancı okulların Türk topraklarından tümden çıkarılması için
mücadele verilmiş, ancak istenen düzeyde başarılı olunamamıştı.
Türk-Amerikan
ilişkilerinin nasıl başladığı yukarıda anlatıldığı gibi açık, iç sorunlarını
kanlı bir savaşla çözen tarihin yeni emperyalist gücü, sadece ve sadece
sömürmek ve dilediği gibi yönetmek üzere Osmanlı'ya yönelmiş, Osmanlı'nın
yıkılmasını sağladıktan sonra da kurulan tüm yeni devletlerde olduğu gibi
Türkiye'de de yönetebileceği bir sistem üretmeyi planlamıştı.
Cumhuriyet'in
ilk dönemlerinde direnen bir Milli Mücadele ruhu olsa da sonraki yıllarda bu
ruh gün geçtikçe gücünü yitirmiştir... O günlerde milli politik bir duruşun
somut bir örneği olacak olan bir olay şöyle gerçekleşmişti:
"31 Ocak 1928
günü,ABD Büyükelçisi Grew, kendi elçiliğinden bir meslektaşı ile Ayazağa’daki
golf sahasında golf oynarken, bir Türk süvari subayı gelerek, kendilerinin
burada manevra yapacaklarını, dolayısıyla golf oynamayacaklarını bildirmiştir.
Bu golf sahası, İstanbul’un işgali sırasında, İngiliz işgal kuvvetleri,
tarafından kurulmuştur. Grew’ya göre, süvari manevralarının yapılması için daha
çok geniş alan vardı."
1945
Kahire toplantıları ve sonra muzaffer Amerikalıların 'teşviki' ile 1946'da
geçilen çok partili sistem ve 1950'den sonra Demokrat Parti'nin 'Küçük Amerika'
olacak olan Türkiye'si, ABD'ye bütün organlarıyla bağımlı, bağlı, kişiliksiz,
derinliksiz ve kimliksiz bir kukla devlet olarak darbeler, terör, iç savaş,
ayrımcılıkla dolu 62 yıl geçirmiştir; bu devletin 1923'te kurulan Milli
Mücadele Ruhu'na sahip bir devlet olmadığı açıktır. Bu devlette siyasetçi, bürokrat,
yargıç, savcı, işadamı, akademisyen, mühendis, gazeteci, şeyh-hoca olarak iş yapan -günümüz
özgür Türkiyesi'ne giden yolun taşlarını döşeyen istisnalar dışında- hemen herkes
ABD'nin en sadık çalışanı olarak ülkesinin yararını dikkate almadan 62 yıl
görev alanlarında rol yapmışlardır.
2002
yılı ve sonrasında ABD'nin Türkiye'nin varoluş mücadelesini nasıl
baskıladığını, 1861'de kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı gibi en sert
yöntemleri deneyerek önce Ergenekon formatlı, sonra onun alternatifi olarak
tasarladığı FETÖ maskeli operasyonlarla vahşice saldırdığını, PKK, DHKP-C-DAEŞ(IŞİD)
vb terör örgütleriyle hemen her ay büyükşehirlerde bombalar patlattığını ve en
son direnen hükümeti dize getirmek ve yıkmak için 15 Temmuz 2016'da FETÖ'ye
askerî darbe yaptırdığını, darbenin bastırılması sonrasında darbeci askerlere
sahip çıkış biçimini, FETÖ liderini açılan davalara ve suçlu iade anlaşmasına
rağmen iade etmeyip CIA ve FBI tarafından yüksek güvenlikli standartlarla
koruduğunu, darbe ve diğer FETÖ ilişkili operasyonlarda irtibat elemanı olarak
çalışan Türkiye vatandaşı ABD İstanbul konsolosluk görevlilerinin
yargılanmasını engellemek için Vize'leri iptal edişini ve bugün kendisine
aynıyla karşılık veren Türkiye'ye karşı vize başvurularının sınırlı bir şekilde
yeniden kabul edilmeye başlandığını ilan ediş biçimini Türkiye'de yaşayan
herkes beraberce izlemekte ve değerlendirmektedir.
Vize
başvurularını sınırlı bir şekilde de olsa kabul edeceğini ilan eden ABD, bu
kararına gerekçe olarak kendi elçilik ya da konsolosluk çalışanlarına dair
yargısal güvence aldığını ima eden açıklamasını Türkiye'nin Washington
Büyükelçiliği, Türkiye ile ABD arasındaki vize işlemlerinin kısıtlı şekilde
yeniden başlaması sürecine ilişkin, "Türkiye bir hukuk devletidir ve yargı
süreci devam eden dosyalarla ilgili olarak Hükümetimizin herhangi bir güvence
vermesi söz konusu değildir." karşı açıklaması ile yalanlamıştır.
Türkiye'den
ajanlarının ve casuslarının yargılanmamasına karşı güvence isteyecek kadar
küçülmüş bir ABD'nin 1928'deki gibi davranmak zorunda kalması, tarihin durduğu
yaklaşık 90 yıllık geçmişten bugüne yeniden canlandığı gerçeğini de somut bir şekilde
yansıtmaktadır. Türk-Amerikan İlişkilerinde Cumhuriyet öncesi, 1923-1928,
1928-2002 ve 2002 sonrası olmak üzere bu
yüzden dört dönem vardır. Türkiye Cumhuriyet'inin Milli Ruh'a sahip her evladı,
ABD'ye, Türkiye ve bölgesinde artık kendilerinin manevra yapacaklarını,
dolayısıyla artık golf oynamayacaklarını bildirmiştir.
Seçkin Deniz, 07.11.2017, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-4,
Sorgulamalar
Seçkin Deniz'in Notu:
-İlk olarak 1810 yılında Boston’da kurulan “American Board of Commisioners for Foreign Missions” kısaca ABCFM veya BOARD adlı protestan teşkilatı misyonerlik çalışmalarını başlatmıştır. Bundan başka, 1868 yılında kurulan “Woman’s Board of Missions” ve “Woman’s Board of Missions of the Interior” gibi kadın dernekleriyle “American Bible Society”, “The Near East Relief” gibi cemiyetler ve örgütler, İslam coğrafyasında ve bilhassa Anadolu topraklarında misyonerlik faaliyetleri yürütmüştür.-
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.