"İran'ın Meşhed kentinde 28 Aralık 2017 perşembe günü hiç bir siyasi partinin çağrısı olmadan toplanan grup, ülkedeki ekonomik şartları protesto etmek amacıyla gösteriler düzenlemeye başlamıştı. Gösteriler, rejim muhalifi protestolara dönüşerek birçok kente yayılmıştı ve bir hafta sonra İran Rejimini kuran güçlerin strateji oyunları ve tiyatro gösterileri ile halk yine aldatılmış, birdenbire ortaya çıkan dış düşman gösterilerek evine gönderilmişti..."
İran'da neler oluyor, insanların kafalarını karıştıran ve neyi nasıl
düşünmeleri gerektiği konusunda doğru tutum almakta kararsız kalmalarına neden
olan şeylere ve olaylara dair birkaç şey yazacağım. Bu konu çok geniş ve çok
boyutlu bir konu, doğal olarak kısa bir analizde kapsamı daraltarak, içinde
yaşadığımız 'şey'e odaklanarak anlatmamız gereken bir sorun var. Giriş 'kafa
karışıklığı ve doğru tutum almakta kararsızlık'la başladı, aslında durum bu
kadar net, daha fazlasını anlatmaya gerek yok. Çünkü defalarca denenmiş ve her
seferinde tasarlanan amaçlarına ulaşmış bir yöntem bu.
ABD ve İran bütün iç ve
dış politikalarında 'iki yüzlülük ve aldatma' temelli bir strateji ile hareket
ettikleri için, gerçekten olanla, görünen şeyler arasındaki kopukluk normal
insan mantığını kaosa itiyor. (İngiltere, Fransa ve Rusya dahil) Bu iki devlet,
'kafa karışıklığı ve doğru tutum almakta kararsızlık' inşa ederek dilediklerini
yapma alışkanlığı olan devletler, ben de işe tam buradan başlayacağım. Önce kafa
karışıklığını gidermeye çalışacağım, sonra doğru tutum almaktaki kararsızlığı.
Kafa karışıklığına iyi gelecek bir şeyden bahsedeyim önce. Yıllarca müslümanları 'İslamcılık' ideolojisi ile, İran'ı da ideoloji ihraç etmekle suçlayarak aldatmak ve İran halkını Allah adına baskı altına almak ve diğer müslüman ülkelerle savaştırmak dışında işlevi olmayan 'İran İslam Cumhuriyeti' diye bir cumhuriyet yoktur, İran İslam Devrimi diye bir devrim hiç olmadı...
Olan basit sıradan, İslam adına yapılmış bir
ant-i İslam devrimi idi (İslam'da Velayet diye bir kurum yoktur) etkili
aktörleri masonlardan ve işbirlikçilerinden oluşuyordu. Tıpkı 130 yıl önce
Osmanlı'daki itikadî ve amelî bozunmaya karşı İslam'ın gerçek çerçevesini
yeniden inşâ etmeye çalışan samimi müslümanları, yine masonlardan oluşan Efgani
ve Abduh gibi isimlerin liderliğinde 'İslamcılık' adı altında manipüle etmeyi
ve İslam'ı hızla gündemden uzaklaştırmayı amaçlıyorlardı. Bu hiç değişmedi.
İran, Pakistan, Hindistan, Afganistan ve bütün Arap ülkelerinde bu model
günümüze dek korundu.
1953'te CIA darbesi ile başbakanlıktan indirilen Musaddık
da masondu, 1979'da tahttan indirilen Şah Muhammed Rıza Pehlevi de.. (Bakınız : Grand Orient Arabi) Çünkü İran
çok derin özgeçmişi ve tarihi olan, sanat ve edebiyat mazisi güçlü, düşünceye
özel değer veren bir halka sahipti, sorgulayan bir halk. Musaddık, kısmen
bağımsız politikalar üretmeye başlayınca ve daha sonra Şah petrolü
millileştirmek ve halkına refah sağlamak gibi özel politikalar üretmeye
başlayınca, halkın İslamî hassasiyetleri ile solcuların hak arayışları üzerine
bina edilmek üzere bir 'Humeyni' sahnesi hazırlandı.
1979'dan 2009'a kadar tam otuz yıl İslam'a dair ne varsa manipüle eden, batılı şirketlerle anlaşmalarını devam ettiren ve buna rağmen nedeni belirsiz bir kuşatılmışlık ve ambargo ile halkını boğan bir İran Velayet Sistemi (Velayet-i Fakih; ”Anayasa’ya göre, Gaip İmam gaybeti sırasında İran’ın nihai otoritesi, cesaret göstermesi, becerikliliği ve idari yeteneklerinin yanı sıra, insanların çoğu tarafından tanınan ve kabul edilen bir ”Merci” olması gereken adil ve dindar Fakih’tir”. Referanduma karar vermek, silahlı kuvvetlerin başkomutanlığını üstlenmek, savaş ve barış ilan etmek Velayet-i Fakih’in bazı yetki alanlarını oluşturmaktadır. Bu makamdaki kişiye Veliy-i Emr-i Müminin adı da verilmektedir. Böylece Veliy -i Fakih tüm Müslümanların lideri olarak görülmektedir.) varlığını korudu. 2009'da bu kurum doğası gereği yozlaştığı ve değerini yitirdiği için halk yeni bir arayışa girmişti.
Cumhurbaşkanlığının ve demokratik seçimlerin önemi artıyordu. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın Türkiye-Erdoğan'la kolkola girdiği politik arenada müslümanların güç kazanmasından rahatsız olan ABD, İngiltere ve Fransa 'Yeşil Devrim' adı altında yeni bir 'dindar' ayaklanma deneyi yaptılar, Hamaney'in Ahmedinejad'ı sistem dışına itmesi karşılığında bu 'Yeşil Devrim' aniden gündemden kalktı.
Ahmedinejad ambargonun sorumlusu imiş gibi cumhurbaşkanlığının son yılında gözaltında sorgulandı, etkisizleştirildi ve yerine Batı ile çok sıkı fıkı olan, laikleri de temsil ettiği iddia edilen Hasan Ruhani 2013'te Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Obama çok hızlı bir şekilde İran'ı nükleer silah edinmeme konusunda ikna etti ve ambargoyu kısmen kaldırmak üzere anlaştılar...
Bu Ruhani'nin ve Dışişleri Bakanı Zarif'in zaferi olarak takdim edildi. İran halkı ambargo kalktığı için yoksulluktan kurtulacak diye seviniyordu. ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa kaynaklı petrol şirketleri var olan anlaşmaları yenilediler ve yeni petrol ve doğalgaz yatakları ile ilgili anlaşmalar yaptılar. Oysa kapıda Suriye ve Irak'ta müslümanlarla savaşmakla emrolunmuş bir gelecek vardı Hamaney ve Ruhani için...
ABD ve Batılı koalisyon ortakları Irak ve Suriye'de, Yemen'de daha doğrusu arap yarımadasında ve Türkiye'de yeni haritalar çizmişlerdi, bu haritalar için İranlıların ölmesi gerekiyordu; tabi İran için dört ayrı ülkeye ayrılmış bir harita daha vardı masada. Ahmedinejad'ın daha sonradan sitem ettiği bir dönemde itiraf ettiği gibi "İran yönetimi olmasaydı ABD, Afganistan'a, Pakistan'a ve Irak'a giremezdi". İranlılar emredildiği gibi öldüler Irak ve Suriye'de, müslüman kardeşlerini de öldürdüler.
Geldiğimiz 2017 sonu ve 2018 başında, İran'ın yönetiminin ve devrim muhafızlarının üstlendiği ihanet Irak ve Suriye'de 4 milyona yakın müslümanın ölümüne ve milyonlarcasının komşu ülkelerde veya Avrupa ülkelerinde mülteci olarak yaşamasına neden oldu. Halkta 40 yıldır birikmiş tepkiler biriktikleri yerde duruyordu, Irak'la savaşın getirdiği 8 yıllık psikolojik çöküntü henüz unutulmamışken yönetimin 'Bağdat'ı Şii İmparatorluğunun merkezi" olarak ilan eden Irak ve Suriye'deki masum halkın felaketine sebep olan politikaları, oğullarının ölülerine sarılan İranlı annelerin ve babaların isyan etmesine neden oldu.
Gün geçtikçe kara deliğe dönen savaş bütçesi yüzünden mahvolan İran maliyesi maaşları ödeyemez hale gelmişti. İran büyük bir felakete doğru sürükleniyordu ve ABD'nin kurduğu Velayet Sistemi tehlikedeydi... O halde bu sistemi korumak yine kurucularının göreviydi...
Korudular da; İran halkının acıları bir kez daha bir isyan-protesto aldatmacası ile bastırıldı. Şimdi, bütün samimiyetleri ile kendiliğinden sokağa dökülen ve müslümanları katleden Hamaney ile Ruhani'nin fotoğraflarını indirip yakan o haklı İranlıların isyanlarının nasıl sistemi ayakta tutmak için çarpıtıldığını ve anlamsızlığa sürüklendiğini birlikte görelim.
Uzun süredir Sonsuz Ark'ta yayınladığımız ve sosyal medyada sıklıkla bahsettiğim 'Masonik İran Devrimi ve ABD ile Humeyni Arasındaki İlişkiler' başlıklı yayınlar ve yorumlar doğrultusunda 28 Aralık 2017'de Meşhed'de başlayan ve Velayet'in imalathanesi niteliğindeki Kum dahil İran geneline yayılan protestoların temel nedenlerini görmenizi sağlayacak bir çerçeve çizmeye çalışacağım. Nesnel makale ruhunu da mezceden bir sohbet dili kullanacağım.
Humeyni mason muydu? Bilmiyoruz, ancak masonlarla öğrencilik yıllarından itibaren irtibat halinde olması, İngiliz ajanlardan aylık olarak para alması bir anlam taşıyor olabilir mi sizin için?
Yazarımız Tamer Güner'in SA2577/TG180:1979 Masonik İran Devrimi; Kanıtlar, İlişkiler ve Gerçekler" başlıklı çalışmasından birkaç alıntı yapalım:
Şah’ı Batı hayranı olmak ve Şii inancına zarar vermekle suçlayan Humeyni için Robert Dreyfuss, “Hostage to Khomeini” isimli kitabında şöyle diyor:
“1963’te Şah’a karşı gerçekleştirilen operasyonda Özgürmasonlar, toprak sahipleri ve ruhban sınıfı (mollalar) işbirliği halindeydi. Lider olarak Humeyni gözüküyordu, ancak o sadece bir semboldü… İran’ın Sesi tarafından bildirildiğine göre öğrencilik yıllarından itibaren İngiliz ajanlardan aylık olarak para alan Humeyni, üstatlarla sürekli irtibat halindeydi.”
Belki de çok abartılı gelebilir bu bilgi size... o halde şöyle bir
bilgi, dünyanın her yerinde egemen olan ABD ve SSCB varken ve Batı ile sıkı
işbirliği yapan şahın yönettiği İran'da bir İslam Devrimi mümkün olabilir
miydi, sorusunu cevaplamanıza yardım edebilir:
Bunlar size yetmeyebilir, İran İslam Cumhuriyeti size ideolojik olarak
çok vazgeçilmez görünebilir, peki bu cumhuriyeti, İslam sıfatı olan bu
cumhuriyeti ABD ve ortakları kurmuşsa, halen hülyalı hülyalı bakacak mısınız?
Tamer Güner'in çeviri setinden SA3025/TG195: Amerika ve HumeyniArasındaki Gizli İlişkiler-I başlıklı
yazıları okumanızı tavsiye edeceğim... Çünkü çok detaylı ve yeni açıklanmış CIA
belgelerinin de kaynak olarak kullanıldığı ingilizce metinler bunlar... Uğur
Mumcu tarzı fantastik hikayeler değil yani.
Kısa bir bölüm aktaracağım:
"27 Ocak 1979, İran İslam Cumhuriyeti kurucusu, ABD’yi “Büyük Şeytan” olarak adlandıran Ayetullah Ruhullah Humeyni Washington’a gizli bir mesaj gönderir.
İran devriminin muhalif lideri, Paris’in dış kesiminde sürgün olarak yaşadığı evden Carter yönetimine; “İranlı askeri liderler sizin sözünüzü dinliyor olabilir, ancak İran halkı benim emirlerimi takip eder” diyerek bir öneri sunuyordu. Eğer Jimmy Carter Humeyni’nin önünü açacak şekilde ordu üzerindeki etkisini kullanabilirse kendisi de İran halkını yatıştıracaktı. Böylece istikrar yeniden sağlanacak, Amerika’nın menfaatleri ve İran’da bulunan yurttaşlarının güvenliği korunacaktı.
O tarihlerde İran’da kaotik bir görünüm hâkimdi. Protestocular, askeri birliklerle çatışıyor, dükkânlar kapanıyor ve kamu hizmetleri gerçekleştirilemiyordu. Bu arada işçi grevleri nedeniyle petrol akışı neredeyse durma noktasına gelmişti ve bu durum Batılı ülkelerin menfaatlerini tehdit etmekteydi.
Carter tarafından ikna edilen İran’ın otokratik lideri Muhammed Rıza Şah Pehlevi sonunda yurtdışında bir “tatile” çıkmak üzere ülkeden ayrıldı ve arkasında popüler olmayan bir başbakan ile büyük ölçüde Amerikan silahlarına ve danışmanlarına bağımlı 400.000 kişiden oluşan düzensiz bir ordu bıraktı.
Humeyni gergin durumdaki ordudan korkuyordu: Ordunun üst rütbelileri şaha bağlıydı ve kendisinden nefret ediyorlardı. Bundan daha endişe verici olan şey ise; bu üst rütbeli subayların, Başkan Carter tarafından gizemli bir görev için Tahran’a göndermiş olduğu ABD Hava Kuvvetleri Komutanı Robert E Huyser ile günlük toplantılar gerçekleştiriyor olmasıydı.
Ayetullah, sürgünde geçirdiği 15 senenin ardından İran’a geri dönerek Şah’ın “tatilini” kalıcı hale getirmeye karar vermişti. Böylece bu amacını gerçekleştirmek üzere şahsi bir başvuru yaptı.
Humeyni, Beyaz Saray’a ilk ağızdan gönderdiği mesajla 37 senelik stratejik bir müttefiki kaybetme gibi bir ihtimalden dolayı korkmamalarını bildirerek kendisinin de (ABD ile) dost kalacağı garantisini verdi."
Kısa bir bölüm aktaracağım:
"27 Ocak 1979, İran İslam Cumhuriyeti kurucusu, ABD’yi “Büyük Şeytan” olarak adlandıran Ayetullah Ruhullah Humeyni Washington’a gizli bir mesaj gönderir.
İran devriminin muhalif lideri, Paris’in dış kesiminde sürgün olarak yaşadığı evden Carter yönetimine; “İranlı askeri liderler sizin sözünüzü dinliyor olabilir, ancak İran halkı benim emirlerimi takip eder” diyerek bir öneri sunuyordu. Eğer Jimmy Carter Humeyni’nin önünü açacak şekilde ordu üzerindeki etkisini kullanabilirse kendisi de İran halkını yatıştıracaktı. Böylece istikrar yeniden sağlanacak, Amerika’nın menfaatleri ve İran’da bulunan yurttaşlarının güvenliği korunacaktı.
O tarihlerde İran’da kaotik bir görünüm hâkimdi. Protestocular, askeri birliklerle çatışıyor, dükkânlar kapanıyor ve kamu hizmetleri gerçekleştirilemiyordu. Bu arada işçi grevleri nedeniyle petrol akışı neredeyse durma noktasına gelmişti ve bu durum Batılı ülkelerin menfaatlerini tehdit etmekteydi.
Carter tarafından ikna edilen İran’ın otokratik lideri Muhammed Rıza Şah Pehlevi sonunda yurtdışında bir “tatile” çıkmak üzere ülkeden ayrıldı ve arkasında popüler olmayan bir başbakan ile büyük ölçüde Amerikan silahlarına ve danışmanlarına bağımlı 400.000 kişiden oluşan düzensiz bir ordu bıraktı.
Humeyni gergin durumdaki ordudan korkuyordu: Ordunun üst rütbelileri şaha bağlıydı ve kendisinden nefret ediyorlardı. Bundan daha endişe verici olan şey ise; bu üst rütbeli subayların, Başkan Carter tarafından gizemli bir görev için Tahran’a göndermiş olduğu ABD Hava Kuvvetleri Komutanı Robert E Huyser ile günlük toplantılar gerçekleştiriyor olmasıydı.
Ayetullah, sürgünde geçirdiği 15 senenin ardından İran’a geri dönerek Şah’ın “tatilini” kalıcı hale getirmeye karar vermişti. Böylece bu amacını gerçekleştirmek üzere şahsi bir başvuru yaptı.
Humeyni, Beyaz Saray’a ilk ağızdan gönderdiği mesajla 37 senelik stratejik bir müttefiki kaybetme gibi bir ihtimalden dolayı korkmamalarını bildirerek kendisinin de (ABD ile) dost kalacağı garantisini verdi."
Şimdi İran halkının haklı protestolarının boşa düşürülmesi için her
zamanki ABD ve İran yönetimlerinin yalan
ve aldatma üzerine ustalıklarını nasıl işlettiklerini ve yine başarılı
olduklarını görelim birlikte.
Araya bir not girelim ki, Irak ve Suriye'de müslüman öldürmekten utanan
İranlıların tepkilerini hesaplayan, (hesaplamadığını iddia edenleri kenara
alalım) ABD'nin kanlı terörist medyasından neocon-siyonist-satanist New York
Times adlı medya unsuru, yayınladığı 2 Haziran 2017'deki bir metinde 'Karanlık
Prens' veya 'Ayetullah Mike' lakaplı Michael D'Andrea'nın CIA'in iran
operasyonlarının başına getirildiğini ilan edivermişti.
CIA'in bu ismin deşifre edilmesinden rahatsız olması üzerine "Neden Gizli CIA Yetkilisinin Adını Yayınladık?" başlıklı anlamsız bir açıklama yayınlamıştı.
Düşünün, ABD Başkanı Trump İran'la anlaşmanın çok kötü bir anlaşma
olduğunu söylüyor ve Obama'yı suçluyordu (Ki, Trump'ın son bir yıl da her 90 günde bir Başkan tarafından imzalanması gereken anlaşmayı yaptığı yaygaranın tam zıddı bir tavırla 3 kez imzalamış olduğu gerçeği ortada iken). Trump'ın seçtiği CIA yetkilisinin
adını da yine bir ABD medya unsuru deşifre ediyordu.. komik değil mi? Ya da çok
mu basın-medya özgürlüğü reklamı var bu olayda? Her şeyin planlı olduğu belli
değil mi?
2009'da durdurulan 'Yeşil devrim' ayaklanmaları ne oldu da 8 yıl
sonra yeniden kaldığı yerden devam ettirildi, üstelik İran yönetimi bu kadar
teslim olmuşken? Amaç netti; İran Halkı'nın tepkisi emilecek ve Masonik İran Velayet
Sistemi korunacaktı... Irak ve Suriye'de
ABD'nin izni, onayı ve desteğiyle milyonlarca müslümanı öldüren,
yerinden eden İran Devrim Muhafızları bir dev holding olarak korunacaktı.
Şimdi birlikte okuyalım olanları...
Bakalım herkes ne anlayacak sahnede oynanan tiyatrodan... 28 Aralık'ta başlayan protestolar bütün İran'a yayılmışken, halk tam İran yönetimini suçluluk duygusu ile bastırmak üzere iken, İran halkı sonuç almaya yakın ve herkes sessizken... Trump tweetler atacaktı.
30 Aralık'ta attığı tweet çok etkili değildi: "Rejimin yolsuzluklarından ve ülkenin varlığını yurt dışında terörizme harcamasından bıkmış olan İran vatandaşlarının barışçıl protestolarıyla ilgili bilgiler geliyor. İran yönetimi, kendini ifade hakkı da dahil kendi halkının haklarına saygı göstermelidir. Dünya bu süreci izliyor."
31 Aralık'ta Trump bir tweet kadar önemsiyordu İran'ı: "İran Halkı
nihayet acımasız ve yozlaşmış İran rejimine karşı harekete geçti. İran rejimi,
Başkan Obama'nın aptalca verdiği parayı terörizme harcayıp, ceplerine indirdi.
İnsan haklarının olmadığı İran'daki durumu ABD izlemekte."
İran'a düşman olan ABD'nin desteklediği karşı protestolarını bundan
sonra nasıl sürdürecekti ki samimi protestocular? Trump, Hamaney ve Ruhani'ye
destek vermek için başka ne söyleyebilirdi? Oysa aynı protestocular
'Amerika'ya, Rusya'ya ölüm' diyorlardı.
Trump, ilk iki tweetiyle protestoların ruhunu çalalı çok olmuştu, şimdi üçüncü tweetle İran rejiminin ihtiyacı olan düşmanı somut bir şekilde ortaya koymalıydı, koyuyordu da...
Trump'ın destek tweet'lerinin ardından İran'da gösterilerin seyri tersine dönmüştü. Protestolara katılım azalırken rejim karşıtı sloganların yerini ABD karşıtı sloganlar almıştı. CNN Türk'te canlı yayına bağlanan İHA muhabiri Celalettin Erdus, Trump'ın açıklamalarının ardından, göstericilerin ABD ve Trump karşıtı sloganlar attığını söyledi. Bununla birlikte Tahran'da son 3 gündür yaşanan hareketlilik ve yoğunluk Trump'ın 'Değişimin Zamanı' dediği tweeti attığı gün yaşanmadı.
İşte Trump'ın söz konusu 1 Ocak tweet'i:
Hamaney ancak altıncı gün, 2 Ocak 2018'ta her şey hazır hale gelince konuşmaya başladı,
ama ülke ismi vermedi, siz anlayın dedi halka... İran'daki protestolar
şiddetlenerek sürüyordu; 26 kişi ölmüştü.
'Diktatör'e ölüm' ve 'Ruhani'ye ölüm' sloganları atılırken, "Kanuna
ve halkın isteğine karşı slogan atan ve kutsallar ile devrimin değerlerine
hakaret eden bu azınlık ile ulusumuz
ilgilenecektir" diyen Ruhani, nihayet beşinci günden altıncı güne geçilirken parlamentoda
yaptığı konuşmada günlerdir ülkede protesto gösterilerine neden olan işsizlik,
enflasyon sorunlarının çözümüne yönelik çabaları yoğunlaştırma sözü verdi.
Ruhani, devam eden hükümet karşıtı protesto gösterilerinde Suudi Arabistan’ın
da etkisinin olduğunu belirtti.
Gerekli olan düşman verilmişti... ama şimdilik ABD ve İsrail yerine
Suudi Arabistan'la idare ediyordu Ruhani:
"İran İslam Cumhuriyeti’nin düşmanları, İran ulusunun şerefine, başarısına ve gelişimine kızıyor. Bölgesel sorunlarının içine İran’ı çekmeye çalışıyorlar ama İran İslam Cumhuriyeti’nin halkı ve yetkilileri onlara gereken cevabı verecek"
"Bir grup insan fikirlerini ve sorunlarını aktarmak için sokağa çıktı, bir tehdit değil fırsat... protestocuları sokağa çeken tek şey ekonomik sorunlar değil, insanların daha fazla özgürlük istiyor."
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şamhani yaşananlardan
yabancı ülkeleri sorumlu tutarak isim vermeyi seçmişti. Düşman belliydi... ama
henüz İsrail sistemde yerini almamıştı:
"İran'daki durumla ilgili etiketler ve mesajlar ABD, İngiltere ve Suudi Arabistan'dan geliyor. Durumla ilgili sosyal medya ağlarında yaşanan şey, İran halkına karşı bir vekalet savaşıdır"
"İran'daki durumla ilgili etiketler ve mesajlar ABD, İngiltere ve Suudi Arabistan'dan geliyor. Durumla ilgili sosyal medya ağlarında yaşanan şey, İran halkına karşı bir vekalet savaşıdır"
“Millet yolunu karışıklık ve ayaklanma çıkaranlardan ayırmalı. Birilerinin bu dalgaya kapılması yanlış. Kamu ve şahıs mallarının birileri tarafından yok edilmesine izin vermemeliyiz.”
Oysa Trump ilk tweetini yazmadan önce, yani dış düşman piyasada yokken,
Ruhani ve Hamaney'in koltukları sallanırken ve ölü sayısı 20'ya ulaşırken durum
aynen şöyleydi:
Gösteriler isyana dönüşmeden önce yetkililere
eylemcilere karşı koymaları çağrısı yapıyordu aynı Laricani:
"Ülkedeki tüm savcılardan müdahale etmelerini ve sert tutum takınmalarını istiyorum"
"Ülkedeki tüm savcılardan müdahale etmelerini ve sert tutum takınmalarını istiyorum"
Kronik düşman İsrail devreye girmek için hazırdı...
Bir İsrail radyosuna demeç veren
İsrail Ulaştırma ve İstihbarat Bakanı Yisrael Katz, "İran'ın iç
meselelerine karışmıyoruz ancak İran halkının "özgürlük ve demokrasi
mücadelesini" kazanmasını gönülden temenni ediyorum" dedi.
Bakan, İran halkının özgürlük ve
"demokrasi mücadelesini" kazanması halinde İsrail ve bölge geneline
yönelik tüm tehditlerin ortadan kalkacağını savundu.
Trump'ın tweetleri ile rahatlayan Ruhani işi Hamaney'e yüklemeye
çalışıyordu:
Ruhani: "Basın üzerinden milletin tüm eleştirisini yürütme erkine
bağlamak dikkatsizliktir. Milletin kendini güvende hissetmediği bir ortam
yaratmamalıyız. Bu tarz bir itirazın millete faydası mı olur zarar mı, dikkat
etmeliyiz. Trump’ın yüreği İran halkına yanmaz, hakkı yok."
İran İçişleri Bakanı Abdurrıza Rahmani Fazli: "Protestoların devam
etmesine izin verilmeyecek."
Trump daha işe müdahil olmamışken İran Meclisi İktisat Komisyonu Başkanı
Puribrahimi klasik İran tekniklerini kullanarak şöyle diyecekti, sanki
protestolardan önce görüşmek akıllarına gelmemiş gibi:
“Meclisteki
komisyonların başkanları yarın cumhurbaşkanı Ruhani’yle görüşecek. Ana gündem
ekonomik sorunlar ve bütçe.”
Tahran Valisi Moghimi çok yasaldı: “Herhangi bir toplanma için Valiliğe
gelmiş bir talep yok. Valiliğin de verdiği bir izin yok. Tahran’da yapılacak
her toplantı kanuna aykırıdır.”
İran İçişleri Bakan Yardımcısı Zülfikari çok sertti: “Bu geceki
karışıklıkları daha ciddi kontrol edeceğiz. Gözaltına alınanların %90’ı 25
yaşın altındakilerden oluşuyor.”
Tabi bu arada İran'da hükümet karşıtı gösterilerde iki gösterici
hayatını kaybetti, yetkililer öldürülenlerin polis tarafından değil 'yabancı
ajanlar' tarafından öldürüldüğünü söylüyordu.
ABD’li bir think tank kuruluşu Hudson Institute bir tweet paylaşıyordu o
arada: “ABD, Kuzey Kore’den İran’a kadar daha önce hiç görülmemiş bir tehlike
ile karşı karşıya. Bu tehditle savaşmak için araştırmacılarımızı destekleyin”
deyip takipçilerinden para talep ediyor..
İran'da rejim protestoları devam ederken Tel-Aviv'de de protestocular
Netanyahu'yu istifaya davet ediyordu mesela.
Zaman'a geri dönelim ve dikkatle bakalım:
30 Aralık 2017: Havanın kararmasıyla birlikte sokakların doldurulduğunu
gelen görüntüler gösteriyor. İran’da bazı şehirlerde akşam saatleri için
yapılan çağrılar karşılık bulmuş gibi görünüyor. Henüz tüm gücünü kullanmaya
başlamasa da, polisin müdahale şiddeti artıyordu.
İran’ın devrik kraliçesi Farah Diba Pehlevi, süren eylemlere karşı bir
destek bildirisi yayınlıyor, İran devletinin tutumunu eleştiriyordu: “Anka kuşu
gibi ayağa kalan İran milletinin zorlukları aşacağına, aydınlığın karanlığa galip
geleceğine inanıyorum.”
Tahran Belediyesi Emniyet Dairesi Başkan Yardımcısı Muhsin Nesic
Hemadani de göstericilerin attığı sloganların ülke düşmanlarının işine
yarayacağını öne sürerek, bu amaçla yapılacak gösterilerin kararlılıkla
bastırılacağını açıklıyordu.
Kirmanşah'ta "Ne Gazze, ne
Lübnan canım İran'a feda olsun", "Kahrolsun diktatör",
"Kahrolsun Ruhani" şeklinde sloganlar atan göstericiler, polisin sert
müdahalesiyle karşılaşıyordu
ABD-Rusya ve AB işbirlikçisi Hamaney ve Ruhani suskundu... Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Cihangiri ateşe körükle gidiyordu:
"Sokak gösterilerini başlatanlar, onu durduranlar olmayacaktır. Çıkan duman kendi gözlerini de yakacaktır."
"Sokak gösterilerini başlatanlar, onu durduranlar olmayacaktır. Çıkan duman kendi gözlerini de yakacaktır."
Yorumluyordum:
"İran için çözüm basitti... Hamaney Devrim Muhafızlarını ve Besiç'i lağvedecek, sonra kendisi istifa edecekti, Ruhani de istifa edecekti; hemen bir seçime giderek kurucu meclis oluşturacaklar ve sistem şeffaflaşacaktı; ABD şeytani planlarıyla kös kös yenilecekti.
"İran için çözüm basitti... Hamaney Devrim Muhafızlarını ve Besiç'i lağvedecek, sonra kendisi istifa edecekti, Ruhani de istifa edecekti; hemen bir seçime giderek kurucu meclis oluşturacaklar ve sistem şeffaflaşacaktı; ABD şeytani planlarıyla kös kös yenilecekti.
Türkiye ve İran'ı Suriye ve Irak'ta karşı karşıya getirerek savaştırıp,
birbirine düşürerek halklarını parçalamayı amaçlayan Pentagon değil miydi, bize
Başika'dan çekilin diyen İran değil miydi? Esed'e her türlü desteği vermedi mi?
Türkiye'nin basiretini gösteremedi Hamaney-Ruhani ya da göstermedi."
Türkiye'de tartışmalar giderek can sıkıcı hâle geliyordu, kızmıştım:
Türkiye'de tartışmalar giderek can sıkıcı hâle geliyordu, kızmıştım:
"Türkiye, Kasım Süleymani denen kanlı katilin Devrim muhafızlarını,
Amerikan uşağı mollalarını, Besiç denen zorbaları mı savunsun, ne diyorsunuz
siz yani? Bunlar ABD'nin Rusya'nın kiralık katilleri değil mi? Ne diyorsunuz
siz?"
Peki, New York Times'in deşifre ettiği Ayetullah Mike neredeydi? Trump'ın değişim zamanı diyerek rejimi devirmeye çalıştığı ortaya çıktığı sıralarda şunlar oluyordu mesela:
CIA Operasyonu diyerek tanımladığım bir haber; İranlı Sünni gruplardan Ensar el Furkan örgütünün,
İran'ın batısında petrol boru hattını hava uçurduğu bilgisi var. Örgüt,
geçtiğimiz aylarda yine Devrim Muhafızlarına silahlı saldırı düzenlemişti.
CIA-Mossad böyle çalışır dediğim başka bir olay: "İran'da sürmekte olan eylemlerde
göstericilerin ateş açması sonucu bir polis öldü, üç polis ise yaralandı."
Gerçekten CIA bu kadar zayıf mı çalışıyordu? Yoksa dış düşman için delil mi üretiyordu?
Gerçekten CIA bu kadar zayıf mı çalışıyordu? Yoksa dış düşman için delil mi üretiyordu?
Tabi 2013'te Türkiye'de Gezi Terörü ile İran'daki bu protestoların aynı olduğunu anlatanlarla, bunun farklı olduğunu tartışanlar birbirine girmek üzereydi, haberlerde İran protestolarının simgesi gezideki gibi bir kadının fotoğrafı dolanıp duruyordu. Oysa Gezi Terörü ile İran'daki durumun hiçbir benzerliği yoktu. Türkiye'de Gezi Parkı'ndaki birkaç ağaç bahane edilerek yapay bir terör üretilmiş, tüm terör örgütleri ve ortağı ABD uşağı siyasi partiler buna destek vermişti...
Türkiye'deki tartışmalar ise ilginç ve komikti, ama ciddi bir tehlike de büyüyordu... İran'da dış güçler devreye girerse oluşacak olan kaos durdurulamayabilir, Türkiye'yi de içine alarak genişleyebilirdi. Tepkiliydim ve Trump henüz İran rejimini korumak üzere İran Halkı'nın tepkisini manipüle etmemişti;
"Yani Türkiye şimdi kalksın Katil Hamaney ile Katil Ruhani'yi mi savunsun? ABD ile ortak çalışıp Irak, Suriye, Yemen'i cehenneme çeviren bu ikisi değil miydi? Türkiye ancak İran'ın masum halkına destek verebilir... Kararı o halk verecek" diyordum 30 Aralık'ta.
"Yani Türkiye şimdi kalksın Katil Hamaney ile Katil Ruhani'yi mi savunsun? ABD ile ortak çalışıp Irak, Suriye, Yemen'i cehenneme çeviren bu ikisi değil miydi? Türkiye ancak İran'ın masum halkına destek verebilir... Kararı o halk verecek" diyordum 30 Aralık'ta.
Tekrar son duruma yaklaşalım.
Trump'ın açıklamalarından sonra sabit ABD uşağı Almanya açıklama yaptı...
Potansiyel düşman ülke İngiltere daha sakin bir açıklama yapacaktı.
Rusya, İran'da yaşanan gelişmelerin ülkenin iç meselesi olduğunu vurgulayarak, "İran'daki durumu
istikrarsızlaştırabilecek dış
müdahaleler kabul edilemez." açıklamasında bulundu
ABD eski dışişleri bakanı Kerry: "Mütevazı olmalıyız ve İran’da
olanlar hakkında az şey bildiğimizi kabul etmeliyiz. Bugünler İranlılara ait,
başkasına değil. Ama milletin barışçıl itirazı ve hayalleri dünya çapında bir
hak ve devletler dünyanın her yerinde buna uymalılar.”
Kerry doğru söylüyordu aslında, "İran’da olanlar hakkında az şey biliyorlardı"
İsrailli Katz, protestolarda dış müdahale kuşkusu eksik kalanları tamamlama çabasını sürdürecekti.
İsrail'in üçüncü ülkelerin iç meselelerine müdahale etmeme ilkesine bağlı olduğunu ve bu nedenle ABD Başkanı Donald Trump'ın aksine İran'daki gösterilerin devamını açıkça talep etmeyeceğini kaydeden Katz, "Başkan Trump'ın nükleer anlaşmaya karşı takındığı sert tutum, anlaşmayı gözden geçirmesi ve Tahran'ı yaptırımlarla tehdit etmesi, hiç şüphe yok ki, iç durumu da etkiliyor" diye ekledi.
O aralar medyada şu türden haberler yayılıyor, İran yönetimini destekleyen yerlilerimiz canhıraş bir feryatla anlatıyorlardı:
"Trump'ın yeni İran stratejisi kapsamında CIA'in İran masasına Müslüman
olarak bilinen Michael D’Andrea atandı. Atama kararından 6 ay sonra sokaklar
karıştı... Müslüman bir kadınla evlendikten sonra Müslüman olduğu söylenen ve
"Müslüman Mike" lakabını alan D'Andrea, İran'daki çalışmalarına hızlı
başladı."
İran'daki protestolarda 3 gün içinde 450 kişi tutuklanmıştı.
Türkiye, risklerin arttığını ve durumun kontrol edilemez olduğunu görünce müdahil olmak zorunda kaldı...
İran’da 28 Aralık tarihinde başlayan gösterilerin yayılarak sürdüğü ve çıkan olaylarda ölenlerin olduğu, ayrıca kamu binalarının zarar gördüğü yönündeki haberlerden endişe duyulmaktadır. Türkiye, dost ve kardeş İran’ın toplumsal huzur ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin halkın barışçıl gösteri yapmaya hakkı olduğu, ancak kanunların çiğnenmemesi ve kamu malına zarar verilmemesi gerektiği yolundaki açıklaması dikkate alınarak şiddetten kaçınılması ve provokasyonlara kapılınmaması lazım geldiğine inanıyoruz. Biran önce ülkede sükunetin sağlanmasını ve sağduyunun hakim kılınarak olayların tırmanmasının önüne geçilmesini, gelişmeleri kışkırtıcı söylem ve dış müdahalelerden kaçınılmasını temenni ediyoruz.
Gelinen noktada... 1 Ocak'ta yaptığım yorum:
"Görünen sonuç; İran'da
gösteriler cumartesi gününe kadar bitecek... Hamaney ve Ruhani suçu
birbirlerine atarak halkı 40 yıllık oyunla uyutmaya devam edecekler, Trump ve
israil açıklamalarıyla protestoların ruhunu kirlettiler; ama önemli olan şudur; İran artık halk destek vermeyeceği için müslüman öldüremeyecek, pers ideolojisini sonsuza dek toprağa gömecek."
Dış düşmanlar belirlendikten sonra işler şöyle değişti:
İran’da parti liderleri İçişleri Bakanlığına çağrıldı. Krizin
çözümü için reformist partiler de davet edildi.
"Türkiye, İran’da beş gündür devam eden protestoları yakından ve dikkatle izliyor. Doğu komşusunda yaşanan gelişmelerle ilgili ilk açıklama Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Yeni yılın bir numaralı yazılı açıklamasında İran’daki gösterileri temel alan Dışişleri Bakanlığı, toplumsal huzur ve istikrara vurgu yaptı: “İran’da 28 Aralık tarihinde başlayan gösterilerin yayılarak sürdüğü ve çıkan olaylarda ölenlerin olduğu, ayrıca kamu binalarının zarar gördüğü yönündeki haberlerden endişe duyulmaktadır. Türkiye, dost ve kardeş İran’ın toplumsal huzur ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir.”
VOA yorum haberinde devam ediyor: "Henüz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ya da Başbakan Binali Yıldırım’dan bir açıklama gelmiş değil."
VOA aynı haberde CHP'nin de tutumunu değerlendiriyordu:
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz twitter hesabından yaptığı açıklamada partisinin demokratik reformları desteklediğini duyurdu:
“Komşumuz İran’daki olayları kaygıyla takip ediyoruz. Ülke geneline yayılan protestolarda halkın meşru taleplerinin karşılanması önem taşımaktadır. Demokratik reformları da destekliyoruz. Ancak, bu olaylara sadece ekonomik boyutta bakmak olayları hafife almak olacaktır” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı, İran’daki protestolarda dış etki olduğunu iddia etti. İran’ın; Irak’ta Haşdi Şabi ile Suriye’de Devrim Muhafızları ve diğer milislerle, Lübnan’da Hizbullah’la ve Yemen’de Husi milisleriyle çalıştığını söyleyen Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu, Suudi Arabistan, İsrail ve ABD’nin sinir uçlarına dokunuyor. Bunlara göre İran’ın içine gömülmesi gerekiyordu. Bu olaylar da tesadüf değil. İran bir süre kendi derdine düşecek ve Ortadoğu’daki baskısı dizginlenecek. Bu süre zarfında İran olayları bastırmak için şiddet kullanmayı seçerse o zaman da olayın rejim değişikliğine götürülmesi denenecek. İran’ın Irak ve Suriyeleşmesini istemiyoruz. İtidalle hareket edilmeli.”
Gezi terörü'nde teröre destek veren CHP Türkiye için aynı duyarlılığı göstermemişti ve bu açıklama gerçekten ilginçti, Türkiye'deki müslümanları İran'daki rejimle sürekli ilişkili gösteren CHP ortadan kaybolmuştu. Trump'a karşıydı CHP, Obama ve neocon dostlarını daha çok seviyordu...
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’la yaptığı
telefon görüşmesinde Halkın Mücahitleri Örgütünün İran’daki protestolarda
şiddeti tahrik ettiğini söyleyerek, Macron’dan bu örgüte dair “Kanuni görevini”
yapmasını istedi.
Trump işi büyütmeye niyetliydi. ABD’nin BM temsilcisi Nikki Haley, Washington’ın BM Güvenlik
Konseyi ve BM İnsan Hakları Komisyonunu İran’daki son olayları tartışmak için
acil toplantıya çağıracağını söyledi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sözcüsü açıklama yaptı: “İran’daki durumu inceliyoruz.”
03 Ocak 2018
Hükümete ve rejime karşı yapılan eylemlerin ardından İran devlet televizyonuna göre bugün on binlerce kişi rejime destek için sokağa çıktı. Rejim yanlısı gösteriler, dini lider Ayetullah Ali Hamaney'in olaylarla ilgili olarak 'İran'ın düşmanlarının' savaş çıkartmaya çalıştığı yönündeki açıklamasının hemen ardından geldi.
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, İran'daki protestolarla ilgili açıklama yaptı:
"İran'da huzur, sükun, barış ve istikrarın korunması için iktidarın ve halkın, kışkırtma ve provokasyonlara, kurulan ve kurulacak tuzaklara karşı dikkatli, basiretli ve sağduyulu hareket etmesinin gerekliliğini ve önemini bir kez daha vurgulamakta fayda görüyoruz. Türkiye, dış müdahalelerle veya şiddet kullanarak zorla ya da anayasa ve yasaların çizdiği meşru yol dışında başka bir yöntemle iktidara gelmeye de iktidarı değiştirmeye de karşıdır."
"İran'da huzur, sükun, barış ve istikrarın korunması için iktidarın ve halkın, kışkırtma ve provokasyonlara, kurulan ve kurulacak tuzaklara karşı dikkatli, basiretli ve sağduyulu hareket etmesinin gerekliliğini ve önemini bir kez daha vurgulamakta fayda görüyoruz. Türkiye, dış müdahalelerle veya şiddet kullanarak zorla ya da anayasa ve yasaların çizdiği meşru yol dışında başka bir yöntemle iktidara gelmeye de iktidarı değiştirmeye de karşıdır."
"Donald Trump protestoculara verdiği desteği açıklamak için Twitter'a geçti. Boş sözler sarfetti. Gerçek şu ki, ABD başkanı İran hükümetleri için değil, onlara düşman olarak bakan İranlılar arasında sevimsiz bir özellik taşıyor. İranlılara uygulanan seyahat yasağı, aileleri parçalara ayırdı ve İranlı akrabalarının kendilerini ziyaret edememesi Amerikalıları rahatsız etti. İran'ın içişlerine yönelik dış müdahale, on yıllardır İran halkının bilincinde derin izler bırakmıştır. Trump yönetimi gösterileri istifade etmekten kaçınmamalı ve protestocuları dış rejimler olarak kınamakla ve rejimin muhalifleri gözden düşürmek için kullandığı kolay bir etiket çizgisini kirletme riski taşımalıdır."
3 Ocak: Akşam saatlerinde İran Devrim muhafızları komutanı, yerel kaynaklar halen devam ettiğini söylese de protestoların bittiğini duyurdu, 5 Ocak cuma günü büyük bir miting yapılacağı söylentisi yayılıyor medyada... ve iran'da internet kesik.
Hikaye şimdilik böyle...
İran'ın Meşhed kentinde 28 Aralık 2017 perşembe günü hiç bir siyasi partinin çağrısı olmadan toplanan grup, ülkedeki ekonomik şartları protesto etmek amacıyla gösteriler düzenlemeye başlamıştı. Gösteriler, rejim muhalifi protestolara dönüşerek birçok kente yayılmıştı ve bir hafta sonra İran Rejimini kuran güçlerin strateji oyunları ve tiyatro gösterileri ile halk yine aldatılmış, birdenbire ortaya çıkan dış düşman gösterilerek evine gönderilmişti...
Seçkin Deniz, 03.01.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-11,
Sorgulamalar
Güncel Not 1: Lazım olan dış düşman belliydi baştan, altı ay önce NYT duyurmuştu, kullanım zamanı geldi. İran Başsavcısı Cafer Müntazeri, ülkelerine karşı hazırlanan projenin başında CIA'in İran masasının başında olan Michael D’Andrea'nın olduğunu söyledi. Sabah, 05.01.2018
Güncel Not 2: Daily Sabah Ankara Muhabiri Yunus Paksoy: "Tahran'dan bildiriyorum: Ekonomi darboğazda. Ama ABD ve İsrail desteği insanları evde tuttu, gösteriler kısa sürdü. "Dış müdahalenin farkındayız" dediler." 9 Ocak 2018
Güncel Not 3: Trump İran'la yapılan Nükleer anlaşmayı yine imzalayacak. Beyaz Saray: "Trump, İran'la imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmiyor" Yeni Şafak, The Independent, 12 Ocak 2018
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.