"Müminler, Allah’ın kurtuluş reçetemiz olarak gönderdiği Kur’an’a sımsıkı sarılırlar ve içindekileri düşünürler, anlamaya ve hayatlarına taşımaya çalışırlar. Allah’ın kitabından uzak ve gaflet içinde bulunamazlar. ”
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bizi yaratan ve bize doğru yolu gösteren, kendine imân etme şerefini nasip eden, yediren ve içiren, hastalandığımızda da bize şifa veren, bizim canımızı alacak ve sonra diriltecek olan, hesap gününde, hatalarımızı bağışlayacağını umduğumuz (Şuara, 26/78-82) Âlemlerin Rabbi olan Allah’a sonsuz hamd’ü senâlar olsun. “Üsve-i hasene” olan Resûlü Muhammed Mustafa (sav)’e salât u selâm olsun.
EN’ÂM SURESİNDE MÜ’MİNLERİN VASIFLARI (84-93. Ayetler)[1]
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ كُلاًّ هَدَيْنَاۚ وَنُوحاً هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِه۪ دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَۙ
“Biz ona İshak ve Ya‘kūb’u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nûh’u ve onun soyundan Dâvûd’u, Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u doğru yola iletmiştik. Biz, iyileri böyle ödüllendiririz.” (En’âm Suresi,6/84.)
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَع۪يسٰى وَاِلْيَاسَۜ كُلٌّ مِنَ الصَّالِح۪ينَۙ
“Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve İlyâs’ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi.” (En’âm Suresi,6/85.)
وَاِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطاًۜ وَكُلاًّ فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ
“İsmâil, Elyesa‘, Yûnus ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.” (En’âm Suresi,6/86.)
İnsanlık tarihinde Yüce Allah’ın vahiy ve ilâhî kitap göndermesi bir vakıadır, peygamberlik, fiilen gerçekleşmiş ve Hz. Muhammed (s. a. v.) ile nihâyetlenmiştir. Akıl, mutlak doğruya tek başına ulaşamaz. Toplumda ihtilaf ve çatışmaların ortadan kalkması için bir kural koyucuya, toplumsal hayatı düzenleyiciye ihtiyaç vardır. İbâdetlerin keyfiyet ve miktarını akıl tek başına belirleyemez. Âhiret hayatıyla ilgili bilgilere akılla ulaşmak mümkün değildir. Bu sebeple peygamberlik müessesesi elzemdir.
Peygamberler, beşerî hayata yönelik ilâhî irade ve müdâhalenin görevlileri ve temsilcileridir. Üstelik bu temsilcilik fevkalâde dinamik/amelî/pratik, bütünüyle hayatın içinde bir temsilciliktir. Asla pasif ve teorik bir temsilcilik değildir. Allah’ın elçisi Muhammed Mustafa (sav), söz konusu ilâhî irade ve müdâhaleyi son kez ve evrensel çapta temsil etmiş, şekillendirmiştir.
“Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır.” (Zâriyat, 51/56)[2]
"İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâme, 75/36)[3]
“Ey Peygamber! Biz Seni hakikaten bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı ve kendi izniyle Allah’a bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. Allah (c.c.)’tan kendilerine cidden büyük bir lütuf olduğunu mü’minlere müjdele.” (Ahzâb, 33/45-47)[4]
Uluhiyet, nübüvvet ve âhiret olarak üç noktada özetlenen iman esaslarının ikinci önemli unsuru peygamberlik ve peygamberlere imandır.
“İnsanlar iman üzere bulunan tek bir ümmet idi. Daha sonra kimi iman, kimi küfre varmak suretiyle ayrılığa düştüler de, Allah rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamber ve kitaplar gönderdi.” (Bakara, 2/213)[5]
Allah, insanoğlunun yaratılışından itibaren, tevhidi unutup inanca şirk, küfür, nifâk ve fâsıklık karıştığı, kula kulluğun baş gösterdiği, Rabbimizle ilişkimizin yaralandığı, saflığın yitirildiği, fıtratın bozulduğu, zamanlarda, hassas ve yıkılmaz şahsiyetleri ile ilâhî tebliği sarsılmadan ve korkusuzca ilan ederek insanları, uyuşukluk ve düşük ahlâkî gerilim durumundan, Allah’ı yegane ilâh, rab ve Mevlâ olarak, şeytanı da şeytan olarak açıkça görebilecekleri bir teyakkuz durumuna geçmeleri için vicdanları silkeleyerek uyandıran olağanüstü insanları göndermiştir. İşte bu kulluk terbiyecileri, Allah’ın seçtiği peygamberlerdir.[6]
وَمِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَاِخْوَانِهِمْۚ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
“Onların atalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını, evet onları da seçkin kıldık ve dosdoğru yola yönelttik.” (En’âm Suresi,6/87.)
ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“İşte bu, Allah’ın hidayetidir; O, bununla kullarından dilediğini doğru yola ulaştırır. Eğer onlar Allah’a ortak koşsalardı yapageldikleri iyi şeyler elbette boşa giderdi.” (En’âm Suresi,6/88.)
Araplar’ın ataları olarak bildikleri (Hac 22/78) ve saygı duydukları İbrâhim’le birlikte on sekiz peygamberin ismi zikredilerek hepsinin de hidayet üzere yaşadıkları, iyi ve sâlih kimselerden oldukları, bunların atalarından ve zürriyetlerinden de, Allah’ın fazlu keremiyle, âlemlere üstün kılınmış kimselerin bulunduğu; bütün bu sayılanların doğru yoldan giderek hidayete kavuşturulmuş seçkin insanlar olduğu ifade edilmiştir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/436-437.)
Hidayet ve doğru yol sadece Allah’ın bildirdiğidir. Hidayete, sırât-ı müstakîme ulaştırmada sadece Allah’a aittir.
“Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.” (Kasas,28/56.)[7]
“De ki: “En üstün delil yalnızca Allah’ındır. O, dileseydi elbette sizin hepinizi doğru yola iletirdi.” (En’âm Suresi,6/149)[8]
“De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.” (Bakara,2/142.)[9]
“Doğru yolu göstermek Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.” (Nahl,16/9.)[10]
Allah’ın elçisi Muhammed Mustafa (sav)’e bile vermediği yetkiyi kendilerinde gören, insanları doğru yola ulaştırdıklarını, kendilerine tabi olunca cenneti garantilediklerini iddia eden din simsarı kimseleri Allah böyle yalanlamıştır.
----
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَۚ فَاِنْ يَكْفُرْ بِهَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْماً لَيْسُوا بِهَا بِكَافِر۪ينَ
“Onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şimdi onlar bu söylenenleri inkâr ederlerse muhakkak ki yerlerine, bunları inkâr etmeyecek bir topluluk getiririz.” (En’âm Suresi,6/89.)
Kur’an-ı Kerim bize haber verdiğine göre peygamberlerin karşısına çıkıp direnen grubun, Kur’anî ifadesiyle adı “mele” dir. Mele, bütün milletlerde, bütün toplumlarda peygamberlerin karşısına o toplumun kaymağını yiyen, o toplumda belli sorumlulukları üstlenmiş, o toplumun önde gelenleri diye kendilerini kabul eden kişiler, peygamberlere problem çıkarmıştır. Sade halk vatandaş peygamberlere pek fazla problem çıkarmamıştır. Ama o toplumda çıkarı olan, o toplumun önünde gidip kendisini görenler peygamberlere hep problem olmuşlardır.
Yüce Allah’ın, anılan peygamberlere verdiği kitaptan maksat, peygamberlere gönderilen ilâhî mesajlar bütünüdür. Kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Allah kimseye muhtaç değildir.
“Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.” (Fâtır,35/15.)[11]
“Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed,47/38.)[12]
“Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.” (İbrahim,14/19.)[13]
“Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. Allah, buna hakkıyla gücü yetendir.” (Nisâ,4/133.)[14]
“Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.” (Hûd,11/57.)[15]
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Mâide,5/54.)[16]
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُ فَبِهُدٰيهُمُ اقْتَدِهْۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْعَالَم۪ينَ۟
“İşte o peygamberler, Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Şu halde onların rehberliğine uy. De ki: "Ben, bu görevimden dolayı hiçbir karşılık istemiyorum; bilinsin ki bu, bütün insanlığa bir öğütten ibarettir." (En’âm Suresi,6/90.)
İnsanlık tarihi boyunca bir gerçek var. O gerçekte insanlık tarihinin kaydettiği bütün güzellikler, bütün başarılar, bütün gelişmeler, Peygamberler ve onlara inanan kadroların eliyle gerçekleştirilmiştir. İnsanlık tarihi hangi güzellikleri kazanmışsa, o inanan kadroların eliyle gerçekleştirilmiştir. Bir peygamber gelmiş, ona inananlar, o toplumda bir güzellik oluşturmuş, bir toplum oluşturmuş, zaman içerisinde o güzellikleri birileri istismar etmiş, pörsütmüş, eskitmiş, dağıtmış. Sonra yeni bir peygamber gelip, yeni inananlar, tekran onun üzerine daha güzellerini, daha faydalı şeyleri hediye etmek suretiyle yeniden düzen kurulmuş. Bu hep böyle pörsütülmüş, yenilenmiş, pörsütülmüş yenilenmiş. Ama hep inananlar, inanan kadrolar eliyle gerçekleştirilmiştir.[17]
Burada Araplar’a ve Kur’an’ın muhatabı olan herkese, Hz. Muhammed’in görülmemiş duyulmamış bir din icat etmediğine, aksine, geçmiş peygamberlerin sünnetini devam ettirdiğine ilişkin dolaylı bir hatırlatma da vardır. Ayrıca Resûlullah’a, seleflerinden birini veya bir kısmını örnek almak yerine, hepsinin hidayetine uyması, meziyetlerini kendisinde toplaması emredilmiştir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/437.)
“Allah’a kulluk etmeyi insanlardan istemek ve tağut denen sahte ilahlar ve insanların yolunu kesen sahte bir takım güçlerden uzak kalmayı kendilerine tekin etmek üzere, iki görevi yerini getirmek için gelmiştir bütün peygamberler. “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik.” (Nahl,16/36.)[18]
Müslümanlar Allah’ın gönderdiği kitap olan Kur’an’a ve yine gönderdiği Peygamber Muhammed Mustafa (sav)’in rehberliğine tabi olacaklardır.
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ٓ اِذْ قَالُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذ۪ي جَٓاءَ بِه۪ مُوسٰى نُوراً وَهُدًى لِلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاط۪يسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَث۪يراًۚ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُٓوا اَنْتُمْ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬كُمْۜ قُلِ اللّٰهُۙ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
“Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Nitekim "Allah hiçbir insana hiçbir şey indirmedi" dediler. De ki: "Öyleyse Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği kitabı kim indirdi?" Siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de, atalarınızın da bilemediğiniz şeyler (Kur’an’da) size öğretilmiştir. (Resulüm!) Sen "Allah" de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oyalanadursunlar!” (En’âm Suresi,6/91.)
“O’nun (Allah’ın) benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Şûrâ,42/11)[19]
“Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. (O'nu gereği gibi bilemediler/tanıyamadılar.) Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Hac,22/74.)[20]
“Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır. Gökler O'nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer,39/67.)[21]
Bir şeyler oldu ve gecesi gündüz gibi apaydınlık bir din olan İslâm’ın berrak inancını birileri bulandırmaya çalıştı. Müslüman olmamızın en belirgin göstergesi olan âlemlerin Rabbi olan Allah’a inançta sıkıntılar oluşmaya başladı. Kendilerine göre farklı sebeplere dayandırarak, bilerek ya da bilmeyerek “Allah, Kitâp ve Peygamber” tanımlaması yapıp yeni tasavvurlar geliştirdiler. Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Müslümanların bir kısmı ya hayatlarına –yaratma da hükmetmekte kendisine ait olan, her şeyin yaradanı ve sahibi- Allah’ı müdahil kılmayarak, yok sayarak, varmış gibi yaparak ama Grek – Romen ve Yahudi geleneklerinin Batı Hıristiyanlığı içerisinde kaynaşmasından doğan Batılı/pagan toplumlara ait bir olgu olan seküler[22] ve yabancılaşmış bir zihinle Allah’ı devre dışı bırakarak bir hayat yaşamaya ve bu inancı sürdürmeye başladı.
Sadece Allah’a ait olan özellik ve vasıfları bilerek ya da bilmeyerek yaratılmış/aciz insana/kurumlara da lâyık görerek kendilerine göre bir Allah inancı oluşturdular. Ya da insanın kendi yaşamı üzerinde egemen olma duygusunu öne çıkararak hevâ ve heveslerine uygun, kendi istedikleri gibi bir tanrı inancı oluşturmaya başladılar. Dünyevileşen modern insan, Allah'ı tanımama, Ona karşı istiğna, tekebbür, O'nu unutma, nimetlerini ve ayetlerini görmezlikten gelme, Allah’ı hayatın dışına itme, müdahele ettirmeme ya da varmış kabul edip etkisizleştirme/kurallarını yok sayma ya da Allah’ın vasıflarının bir kısmına sahip olduğuna inanılan varlıklar-mistik/pagan/kabala- üretip kadîm şirkin modern versiyonlarını icat etmiştir.
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
“Bu (Kur’an), Ümmülkurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz, kendisinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını kılmaya hakkıyla devam ederler.” (En’âm Suresi,6/92.)
Önceki ayette (91) Allah'ın kelamının bir insana indirilebileceğini ve nitekim bir insan olan Musa'ya indirilmiş olduğunu gösterdikten sonra, Kur'an bu ayette kendisinin de Hz. Muhammed'e (s.a) indirilmiş Allah kelâmı olduğunu ispata yönelmektedir. Delil olarak da şu dört şey ileri sürülüyor:
1) O mübarek bir kitaptır; insanın gerçek başarısı ve rahatı için en iyi ilkeler sunmakta, doğru itikat esaslarını öğretip tüm fazilet türlerini açıklayarak, temiz bir hayat için insanları ahlâkî değerlere yöneltmektedir. Bunun yanısıra, sizin (Yahudilerin) kutsal kitaplarınıza bol bol soktuğunuz bencillik, dar kafalılık, zulüm, müstehcenlik ve benzeri türde hiçbir kötülüğü salık vermemektedir.
2) Kur'an önceki kitapların ihtiva ettiği hidayetten ayrı herhangi bir şey sunmak şöyle dursun, önceden kendilerine Kitap diye verilenlere sunulanın aynısını doğrulamaktadır. Sapma, tahrîf ve iftiraları da haber vermektedir.
3) Bu kitap, kendisi için önceki Kitapların da gönderilmiş olduğu aynı hedefi yerine getirme yani yaratılış amaçlarını unutmuş olan insanları sarsıp uyararak, gittikleri yanlış yolun kötü sonuçlarını kendilerine hatırlatma amacını taşımaktadır.
4) Bu Kitab'ın mesajı insanlık içinden dünyaya tapanları ve şehvetlerinin kölesi olanları değil, dünya hayatının ötesinde yer alan daha yüce şeyleri görebilenleri kendisine çekmektedir. Ve bu kitabın bağlılarının hayatında gerçekleştirdiği inkilâbın en belirgin yanı, onların çevrelerindeki insanlar arasında dindarlıkları ve Allah'a tapınmalarıyla kolayca belli olmalarıdır. Allah'tan kitap aldığını söyleme cür'etini gösterecek bir yalancının uydurduğu bir kitabın böylesi seçkin ve yüce sonuçlar doğurması hiç mümkün müdür? (Tefhîm, I/576.)
KUR’ÂN-I KERÎM
Kur’an, bütün insanlar için hidayettir.[23] Kur’an, beyyinatin-mine’l-hüda’dır. (Bakara 2/185)[24]. Kur’an’ın kendisine uyanları ruşd/doğruya iletendir. Kur’an, hak ile batılı ayıran furkândır. ( Bakara 2/185[25]; Furkan 25/1.) Kur’an, müheymin’dir. (Gözetleyici, denetleyici, koruyucu.) Kur’an, Burhân’dır[26]. (Huccet, delil, ispat aracı), “Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.” (Nisa 4/174.) Kur’an, nûr’[27]dur. “İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.” (Nisa 4/174; Maide 5/15; A’raf 7/157.) Kur’an, kitab-ı mübindir.[28]-apaçık- ( Maide 5/15; Yusuf 12/1.) [29] Kur’an, kitabın tafsilatını verir.( Yunus 10/37.) [30] Kur’an, mübârektir.[31] Kur’an, besâirdir. [32] “Rabbinizden size besâir -gerçekleri gösteren deliller/idrâk kabiliyeti- geldi.” ( Enam 6/104; A’raf 7/203; Enbiya 17/102; Casiye 45/20.) Kur’an, beyyinedir.[33]” İşte size de Rabbinizden açık bir beyine/delil, hidayet ve rahmet geldi. ”( Enam 6/157.) Kur’an, her şeyin açıklaması ve beyânıdır. [34] “Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”( Nahl 16/89.)
Kur’an, mev’ıze/öğüttür. [35]
“Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik.”( Nur 24/34.)
“Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir mev’ıze/öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.”[36]( Yunus 10/57)
Kur’an, insanların elde etmek için çalıştıkları-biriktirdikleri her şeyden daha hayırlı olandır.[37]
“Bunlar Allah'ın lütfu ve rahmeti iledir. (İnsanlar) sadece bununla (Kur'an'la) sevinsinler. O, bütün toplayıp durdukları dünyalıklardan daha hayırlıdır.” (Yunus 10/58.)
Kur’an, hayata hükmetmesi gereken Hakîm ve hikmet[38] doludur. “(Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.”(Yasin 36/2.) olduğu için Arapça hükümler (Ra’d 13/37.) içerdiği,
Kur’an, en güzel sözdür.[39]
“Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23.)
Kur’an, Peygamber ve kavmi için (Zuhruf 43/44.) bir zikirdir.
“İşte bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir (öğüt). Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?” (Enbiya 21/50)[40]
“Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 15/9) [41]
Kur’an, ayrıca iman edenlerin ve daha önceki insanların tarihi/zikri[42]/şerefi/ olan bir kitaptır.
“Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”[43] (Enbiya 21/10, 24)
Kur’an, Hak’tır.[44] (“Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.”İsra,17/81)
Kur’an, el-Mecîd‘dir. [45] (şerefli,şânı yüce),” Hayır O (yalanladıkları) mecîd/şeref ve kadri pek büyük olan Kur’an’dır.” (Bürûc,85/21)
Kur’an, gönüllere, kalplerdeki şirk- nifak, küfür gibi hastalıklara şifâdır.( Yunus 10/57; Fussilet 41/44[46].)
"Biz Kur' an'dan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin ziyanını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz." (İsra, 17/ 82)[47]
Ey Muhammed! De ki: “Ruhu’l-Kudüs (Cebrail), inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere Kur’an’ı Rabbinden hak olarak indirdi.”(Nahl,16/102)[48]
“Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak/onlara hükmetmek üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma.”(Mâide,5/48)[49]
“(Ey Muhammed!) "Sana mübârek kitabı ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sa'd, 32/29.)[50]
Kur’an’a göre, "Allah'ın kitabını okuyanlar, namazını kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler." (Fâtır, 35/29.)
“Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.”[51] (Bakara,2/2)
Kur’an’ın hidayetinden müminlerin, (A’raf,7/52, 203; Yunus,10/57.) müttakilerin, (Bakara,2/2.) müslümanların ve mûkınunun/sakınanların faydalanacağı (Yunus,10/57; Nahl,16/89, 102; Câsiye 45/20.) ifade edilmektedir.
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ قَالَ اُو۫حِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِه۪ تَسْتَكْبِرُونَ
“Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahiy geldi" diyenden ve "Ben de Allah’ın indirdiği âyetlerin benzerini indireceğim" diyenlerden daha zalim kim vardır? O zalimler, ölümün boğucu dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara "Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O’nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamanızdan ötürü bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!” (En’âm Suresi,6/93.)
Şu zalimlerin, yani müşriklerin çekecekleri cezaya ilişkin ayetlerin akışının çizdiği manzara ürpertici, korkunç, iç karartıcı ve dehşet verici bir manzaradır. Ölmek üzere bulunan ve ölüm sarhoşluğu içinde bulunan bu zalimler için, ayette geçen “gamarat” kelimesi iç karartıcı bir hava meydana getirmektedir. Evet zalimler bu durumdayken melekler, azap etmek için onlara ellerini uzatmış, almak için canlarını istemekte, onları azarlamaktadır. O zalimleri ölümün pençesinde çırpınırken ve melekler ellerini uzatıp “Haydi verin canınızı” Allah hakkında söylemiş olduğunuz asılsız, yakışıksız sözlerden ve O’nun ayetlerine karşı kibirlenmelerinizden dolayı bugün onur kırıcı bir azaba çarptırılacaksınız” derlerken görmelisin! (Fî Zilâl’den Nakille.)
Kur’an’ın ortaya koyduğu temel anlayışa göre insanlar Allah’a kulluk etmek üzere yaratılmışlar ve âhirette bu konuda sorguya çekileceklerdir.[52] Bilerek ve inatla Allah’ın ayetlerini inkar edenler ya da “Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahiy geldi" diyenler zalim kimselerdir.
“Allah’a karşı yalan uyduran”dan maksat, Allah’ın hiçbir insana hiçbir şey indirmediğini ileri sürenlerdir veya bu âyet, müşriklerin “Kur’an Muhammed’in uydurmasıdır” şeklindeki iftiralarına (bk. Furkan 25/4; Hâkka 69/44-46) karşı bir cevaptır. Zira Allah’a ait olmayan sözleri O’na isnat etmek, Allah’a karşı bir iftira ve büyük bir haksızlıktır. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri, II/442.)
Özellikle bâtinî guruplardaki kendisini haşa kainatı idare eden, hidayet veren, tevbe veren, kendi yazdığı kitaplara “bana Allah tarafından yazdırıldı ya da Allah bana ilham etti diyerek” Allah’a iftira eden; kendi batıl görüşlerini bu şekilde meşrû hale getirmeye çalışanlarda “Allah’a karşı yalan uyduran” guruptandır.
Ahmet Hocazâde, 23.02.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Muhâfız ya da Muârız'a dair
Ahmet Hocazâde Yazıları
[1] Bu çalışmada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Meal ve Tefsir çalışması kaynak olarak alınmış olup, zaman zaman açıklamalarla zenginleştirme yoluna gidilmiştir.
[2] وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
[3] أَيَحْسَبُ ٱلْإِنسَٰنُ أَن يُتْرَكَ سُدًى
[4] يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
[5] كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
[6] Ayrıntılı bilgi için bkz. SA4547/KY57-AHCZD23: İslâm'ın Kavramları: Peygamberlere İman
http://www.sonsuzark.com/2017/07/sa4547ky57-ahczd23-islamn-kavramlar.html
[7] إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
[8] قُلْ فَلِلّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ فَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
[9] قُل لِّلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
[10] وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ وَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
[11] يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
[12] وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاء وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ
[13] أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحقِّ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ
[14] إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِآخَرِينَ وَكَانَ اللّهُ عَلَى ذَلِكَ قَدِيرًا
[15] فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
[16] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
[17] Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Toplumda Güven Duygusu,
http://www.kutludogumhaftasi.com/?pnum=39&pt=Prof.Dr.%C4%B0smail+L%C3%BCtfi+%C3%87akan+Konferans%C4%B1
[18] وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ
[19] لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
[20] مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
[21] وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
[22] Sekülerizm, bir düşünce akımı veya bir hayat tarzı olarak Protestan ülkelerde, dinin dünyevilikle olan her türlü aksiyonla bağlantısı kesilerek, dinin özelleştirilmesi, yani dini bireysel hayata havale edip, hayat ile sosyal bağı kalmamış bir ritüeller ve inançlar kompleksi haline getirilmesi olayı olarak görülebilir. Sekülerizm, dinin sosyal yapıdaki otorite ve geçerliliğini yitirmesi, doğaüstü olayların tabii ve dünyevi olaylarmış gibi algılanması, insan aklının dini ve metafizik bağlardan kurtarılması, dinin bir vicdan meselesi haline getirilmesidir. Bkz. İsmail EKİNCİ, SEKÜLERLEŞME VE DİN, Gazi Üniversitesi, Ankara 2006, Seminer Çalışması, s.7-8.
[23] Hidâyet kelimesi (HDY) kökünden bir mastar olup terim olarak; küfür, şirk ve sapıklıklardan kurtularak, İslâm'ın aydınlık yoluna girmektir.
[24] هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ
[25] أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ
[26] يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا
[27] قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ
[28] الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
[29] Bu kitapta kulluk adına ve insanı cennete ve cehenneme götürecek bütün hakikatler beyan edilmiştir. Nahl 16/89.
[30] Yani Alemlerin Rabbi katından kitabın açıklanması şeklinde ifade edilmektedir. (Taberi, Camiu’l-beyan, XV, 90; Zemahşeri, Keşşaf, II, 347).
[31] وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ
[32] Ayrıca o, kendisiyle kalbin aydınlandığı nur şeklinde açıklanmaktadır. Basar da gözün kendisiyle gördüğü nurdur. (Zemahşeri, Keşşaf, II, 55; Razi, Mefatihu’l-gayb, XIII, 104) Onun Allah’tan kullara gönderilen beyan ve delil anlamında olduğu da ifade edilmektedir. Taberi, Camiu’l-beyan, XIII, 43.
[33] فَقَدْ جَاءكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ
[34] تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
[35] وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِّنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
[36] يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
[37] قُلْ بِفَضْلِ اللّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُواْ هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
[38] وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
[39] اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا
[40] وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
[41] إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
[42] قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي
[43] لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
[44] وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
[45] بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَّجِيدٌ
[46] وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ
[47] وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
[48] قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
[49] وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ
[50] كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
[51] ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
[52] Bakara 2/21, 155–156; Âl-i İmrân 3/186; el-Enfâl 8/28; ez-Zâriyât 51/56; et-Teğâbün 64/15; el-Mülk 67/2.
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.