11 Mayıs 2018 Cuma

SA6116/ÇY4-DB128: Thukididis'in Peloponez Savaşı Tarihi'nin Riskleri ve Kazanımları

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıda çevirisini yayınladığımız analiz Çin-ABD çatışmasının önlenmesine dair, Antik Yunan Tarihini -Thukididis'in Peloponez Savaş Tarihi- esas ve merkez alarak düşünen Amerikan strateji ve diplomasi mantığının terk edilmesi gerektiğine dair sorgulamalar yapmaktadır. Çünkü Çin ile olabilecek bir savaş aynı zamanda ABD'nin de çıkarlarına zarar verecektir. 
Seçkin Deniz, 11.05.2018

THE RISKS AND REWARDS OF THUCYDIDES’ HISTORY OF THE PELOPONNESIAN WAR

Çok uzun süredir ölü bir adam olduğundan, Thucydides (Thukididis) 
haberlerde nadiren çıkar. Yakın tarihli bir Politico makalesinde, Graham Allison’ın “Savaşın Kaderi: Amerika ve Çin Thukididis’in Tuzaklarından Kaçabilir mi?” adlı yeni kitabıyla ilgili, Allison'ın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde kısa süre önce yaptığı brifinge değinerek, Trump'ın Beyaz Sarayı’nda Thukididis ve Peloponez Savaşı’nın etkisi ele alınmaktadır. Beyaz Saray Thukididisçilerinden bazılarının Stephen Bannon, James Mattis, H.R. McMaster ve Michael Anton olduğu söyleniyor.



2011'den bu yana, ABD ve Çin arasındaki beklenmedik bir savaşın politika yapıcıların fark ettiğinden daha muhtemel olmasından dolayı, Thukididis tuzağı, Allison’ın tweetlenebilen argümanlarından biri oldu. “Tuzak” uydurması, Thukididis'in Peloponez Savaşı'nın patlak vermesiyle ilgili ünlü -“Atina'nın gücünün büyümesi ve bunun Sparta'ya saldığı alarm (veya korku), savaşı kaçınılmaz… ya da gerekli ya da mecburi hale getirdi”- satırlarından alınmıştır ve 500 yıldan fazla bir süre boyunca güçlenen ve yöneten etkin güçler arasındaki savaşın örneklerini izleyen Allison’ın Thukididis Tuzağı Projesi tarafından beslenmektedir. Kitap, etki dalgaları üretiyor ve neredeyse eşit ölçülerde saldırıya uğruyor ve övülüyor.

Bir Thukididis uzmanı olmanın yanı sıra bir Amerikan dış politikası öğrencisi ve öğretmeni olarak, herhangi bir sebepten dolayı birisi Thukididis'i okuduğunda genellikle memnun olurum. Ancak, daha önce Peloponez Savaşının - Savaşın Başlangıcındaki Thukididis’in: Karakter ve Mücadelesi'nin nedenleri üzerine bir kitap yayınlamış olan biri olarak- Thukididis’in “gerçekten” ne anlama geldiğini açıklayan makalelerin çoğunu savaşın kökenleri açısından en azından problemli buluyorum. Şimdi, bunun bir kısmı akademik azınlıkların narsisizmidir (bu konuyu iyi biliyorum ve bu konuda güçlü görüşlere sahibim), fakat aynı zamanda daha asli bir sorun ortaya çıkarmaktadır. Thukididis kamu politikasını nasıl etkileyebilir veya etkilemelidir? Aslında ne sunmaktadır? 


Bu konuyu genelde anladığım kadarıyla Peloponez Savaş Tarihi'nin karakterini ve amacını çizerek ve daha sonra Allison'ın Thukididis tuzağında bir meditasyonla sonuçlandırarak tartışmak istiyorum. (Bu bağlamda belirtmeliyim ki, on beş yıl önce bir araştırma asistanı ve araştırma görevlisi olarak Allison'ın yanında çoğunlukla nükleer güvenlik meseleleriyle ilgili çalışmış olsam da onunla daha yakın bir zamanda Savaşın Kaderi- Peloponez Savaşı hakkındaki araştırmalarımla ilgili de yazışmıştım.)


Dikkat etmediğimiz medya ortamı, söylem detaylarıyla olduğu gibi, Peloponez Savaşı'nın Tarihi, eski kitapların en zor ve zengin biçimde ödüllendirilmesiyle meşgul olduğu için; bir şekilde seçilmiş tek bir satırı ele alıp – ki uluslararası politika hakkında dikkat çekici ve çelişkili ifadelerle doludur - bir noktayı önemsemek veya bir tartışmayı desteklemek için yayılan biri tarafından kolayca “güvenilir” antik bilgeliğin bir stoğu haline geldi. Y
orumcular Thukididis’i alıntılayarak, sofistike bir iletişim kurarken, “eski bilge adamın düşündüğü şey budur ve ben de buna inanıyorum” gibi bir şeye işaret etmek isterler. Her zamanki kurban, kaçınılmaz olarak acı çektirilen zavallı Melian diyaloğudur.


Yine de, Tarih onları onaylamaktan ziyade okuyucuyu huzursuz etmekle ilgilenir. Benim görüşüme göre, kitabın bir tür siyasi kırılma yaratması amaçlanıyor, çünkü bu politikayı sonsuza dek rahatlatacak çok sayıda hatayı ortaya koyuyor. Başka bir deyişle, amacının bir kısmı, okuyucunun olasılıklar hakkındaki vizyonunu, aynı zamanda politik yaşamın sınırlarını şekillendirmektir. Bu, çalışmanın politik teorisyenlere duyduğu ilginin nedenlerinden biridir. Aynı zamanda, Tarih'in, Thukididis'in dediği gibi, şiddetli bir öğretmen olduğu, felaketlerle dolu bir savaşın örnek olarak incelenmesi aracılığıyla iletilen, vatandaşlar, askerler ve devlet adamları için vesayetli bir politik eğitim olarak tasarlandığına da inanıyorum.


Tarihle daha derinden bir bağlantı kurmayı teşvik etme kaygısıyla, ciddi siyasi insanların, asker ve sivillerin, Thukididis'e kârlı olarak nasıl yaklaşabileceğine dair bir giriş sunmak istiyorum. Bazılarının, Thukididis'in çalışmasını açık bir şekilde karakterize edilmesinde güçlü bir anlaşmazlık olduğu konusunda, aşağıdaki açıklamalara katılmayacağını söylemeye gerek yok.


Bazı çerçeve bilgiler okuyucu için faydalı olacaktır.


İlk olarak: Thukididis kimdi? 


Thukididis bir Atina vatandaşıydı, daha genç bir Sokrates türü, bir asker adam, bir politik sürgün ve 
derinden sarsıcı insani olayların  bir gözlemcisiydi. Günümüzde Peloponez Savaşı'nın Tarihi olarak bilinen kitabı, muhtemelen Yunan siyasal düşüncesinin bir başyapıtı olan, Yunanistan'da gelişen ve savaşta demokrasiyi  ilk ortaya koyan, büyük beşinci yüzyıldan kalma en büyük düzyazı eseridir. Thukididis genel olarak uluslararası ilişkilerin ilk alimi olduğu anlaşılmaktadır… avant la lettre (adı henüz konmamışken): Thukididis, paleorealist veya ur-realist'tir. Thukididis’in tam olarak ne tür bir realist olduğuna dair, Machiavelli ve Hobbes'u da içeren benzer endüstrilerle eşleştirildiği bir makaleler endüstrisi var. (Thukididis ve IR'de, bkz. David Welch'in kışkırtıcı çalışması, “Neden Uluslararası İlişkiler teorisyenleri Thukididis'i okumayı bırakmalılar?”. Disiplinler arasında Thukididis'in kabulü hakkında yapılan derin tartışmalar için, bkz. Thukididis Tuzağı ve diğer pek çok şeyden bahseden Neville Morley'nin Sphinx blogu).


Peloponez Savaşı neydi? 


Günümüzde Peloponezyan dediğimiz savaş - tarihçilerin bazen ikinci Peloponez Savaşı dediği (bu, Thukididis'in yaşam çalışmasının konusu ve yaşamının belirleyici olayı) - eski Yunanistan'ın iki önde gelen şehir devleti olan 
Atina ve Sparta arasında 27 yıl süren bir çatışmaydı: 431 ila 404 yılları arasını kapsayan büyük bir savaştı ve muazzam derecede yıkıcıydı. Bu uzun savaş Atina'nın Sparta tarafından yenilgiye uğramasıyla sonuçlandıysa da, Thukididis, Atina'nın nihayetinde düşmanlarının eylemlerinden ziyade sivil uyuşmazlık yoluyla savaşı kaybettiğini iddia ediyor; demokratik “kutuplaşma”, o zaman yeni bir şey değil ve açıkça devletin dış politikasını etkiliyor. Belirsiz nedenlerle, Thukididisin eseri, savaşın fiilen sona ermesinden yedi yıl önce, M.Ö.411'de aniden sona eriyor; yine de belirttiğim gibi, Atinalı, yenilginin nedenlerini teşhis ediyor. (İç metinsel referanslara dayanılarak, Thukididis'in M.Ö 399-396 arasında öldüğüne inanılmaktadır.)


Savaşın tarafları kimlerdi ve mücadelenin karakteri neydi? 


Milattan önce beşinci yüzyıl Yunanistan'ında Sparta, başlıca oligarşik şehirlerin savunma merkezli bir ittifakı olan Mora Ligi'nin lideri, önde gelen bir kara gücü idi. Öte yandan Atina, önde gelen bir deniz gücüydü, demokrasisi, ilk demokrasi olarak büyük bir imparatorluğa sahipti. Bununla birlikte, Atina demokrasisi bugünkü gibi bir temsilci demokrasi değil, doğrudan demokrasiydi, illiberal demokrasiye daha yakın bir şeydi. Atina donanması eşsizdi ve büyük surları nedeniyle - askeri limanı korumakiçin çevrelenmişti - Pire şehri karadan etkilenmezdi. Atina o zamanlar bir deniz imparatorluğu idi ve imparatorluk genişlemesine ihtiyaç duyduğu için Ege adalarına hâkim olmuştu. Tarafların karşılaştırmalı maddi avantajlarına ek olarak - şimdi güç olarak adlandırılan güçleri ile- şehirler de derin karşıt karakterlere sahipti. Spartada uzun süredir devam eden iktidar savunmacı veya muhafazakar bir güç olmasına rağmen, Atina iktidarı nispeten yeniydi ve Atina ilerici, birleşik bir şehirdi; cüretkar, genişlemeci bir güçtü.


Bu savaşın rekreasyonunda Thukididis'in girişimi nedir? 


İlk etapta neden yazdı? 


Herkesin “Peloponez Savaşı'nın Tarihi” başlıklı kitabını ücretsiz olarak kullanmasına karşı ne düşünebileceğinin aksine, Thukididis “tarih” başlıklı bir çalışma yazmadı. Bu sadece bize kadar ulaşan bir başlıktır. Gerçekten de, (antik tarihçilerin çoğunluğu tarafından ilginç bir şekilde paylaşılmayan) benim görüşüme göre, “tarih” kelimesine katılan kavramsal yük, kendisini anladığı gibi, Thucydidean (Thukididian) projesinin karakterini engelleyen riskleri de beraberinde getiriyor. Thukididis, kitabının, geleceğin geçmişi andırdığı gerekçesiyle “her zaman için sahip olmak” anlamına geldiğini yazar. Fakat geçmişteki bir düşünür, çalışmasının tüm zamanların ya da “sonsuza dek” Thomas Hobbes'un anahtar satırın felsefi çevirisi gibi kullanılmasının bir zorunluluk olabileceğini gerçekten nasıl iddia edebilir?


Thukididis'e göre, farklı tarihsel anları karakterize eden farklılıkları yansıtan, insan doğasının bazı parlak çizgileri vardır. Tekil olaylar zinciri olarak tarih, elbette kendini tekrar etmeyecektir. Bununla birlikte, Tarihin bazı bölümleri evrensel fenomenleri açıklamayı amaçlamaktadır. Örnek olarak bir masal düşünün: Hikaye ve çıkarılacak ders neredeyse ayrılmazdır. Benzer şekilde, Thukididis'teki bölümler içgörüler ya da çıkarılar dersler için araçlardır, fakat onlar gerçekten anlatının kendisinden ayrılamazlar; Thukididis'ten (ya da daha sık olmamakla karakterlerinden) yapılan alıntıların bu kadar sorunlu olmasının bir nedeni de budur. Birisi Thukididis'in söz konusu görüşünü - Melos'taki Atinalı büyükelçilerinki gibi - nasıl tanımlayabilir ve bununla bağlantılı olarak, tek bir çizginin anlamını, içine gömüldüğü siyasi durumdan nasıl ayırabilir?


Eser, kendi siyaset deneyimimize karşılık gelen konuşma ve eylemlerden (veya anlatıdan) oluşur. Bir an için düşünün: Siyasetin kendisi, yerel veya uluslararası, konuşmadığı zaman, eylemde ve karşılıklı ilişkilerde nedir? Ve konuşmak kolay-ucuz olabilir, ama her zaman kolay-ucuz olması gerekmez. Üstelik, tıpkı sıradan ifadede olduğu gibi, “eylemler sözcüklerden daha yüksek sesle konuşur” da olduğu gibi, Tarih'in konuşmalarını belgeler ışığında incelemeliyiz ve bunun tersi de doğrudur. Bir politik retorik şaheser olan eserde, Thukididis retoriği, karakterlerinin konuşmalarında gerçek olanı gerçek olmayandan ayıran okuyuculara yardımcı olur.


Tüm bunları bir araya getirirsek, Thukididis, Peloponez Savaşı'nın nedenlerini açıklamayı, savaşın tekrarlayan insani nedenlerine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Ve bu benim kendi son araştırmamın konusudur: 


Metin, bu genel öğretiyi bir dizi özel olay veya bölümler aracılığıyla iletmek için nasıl çalışır? 


Metin, Tucydides'in Peloponez Savaşı'nın kökenleri ile ilgili konuşmaları ve eylemleri arasındaki dinamik ilişkiler aracılığıyla ya da Tarih'in insan davranışlarının, planlarının, umutlarının ve korkularının, çoğunlukla kontrol edilemeyen politik gerçeklik dünyasıyla nasıl karşı karşıya kaldığının parlak bir araştırma doğrultusuyla çalışır.


Konuyu biraz farklı bir şekilde ifade etmek için, Thukididis'in ilk önemli kitabında - Peloponez Savaşı'nın fitilini ateşleyen kıvılcım - tasvir ettiği olaylar dizisi, onun hakkında karakteristik veya temsil edici olanı ortaya çıkarmak için tasarlanmıştır. Çağdaş karşılaştırmalara göre, savaşın nedenlerinin savaşın patlak vermesinde oynadığı belli temel dinamikleri açığa çıkartan ustaca yapılmış bir örnek olay çalışmasıdır. 


Ve aslında, vak'a çalışması yöntemi, karar vericileri eğitmek için kullanılmaya devam ediyor. Niye? Çünkü bazı aktörler, belirsiz koşulların ortasında iyi kararlar verir, çünkü bahisler yüksek ve sonuç belirsizken, diğerleri bunu yapmaz. Ve biz o zamanlarda taleplere zekice (veya uygun şekilde) karşılık verenlerden değil, aynı zamanda bunu yapamayanlardan da öğrenmek istiyoruz. Bu pedagojik amaç için, Thukididis'in Peloponez Savaşı Tarihi gibi çok az kaynak vardır.


Şimdi, Thukididis'le ilgili en iyi şeylerden biri, bölümümüzün akademik uzmanlık - tarih, uluslararası ilişkiler, politik teori, vs. - önceliği olmasıdır. Ancak, Thukididis'in en kötü yanlarından biri şudur: dünyanın aynı özelliklerle bölünmesi. Thukididis’in çağdaş siyaset biliminin diline çevrilmesi özellikle zordur. (Burada, Thukididis üzerine siyaset bilimci Ned Lebow'un eseri, onurlu bir sözü hak ediyor).


Thukididis, Peloponez Savaşı'nın “kaçınılmazlığı” konusundaki ifadesini - bu, Allison'ın Thukididis tuzağı için ilham kaynağı olmuştur - sosyal bilimcilerin terimlerine benzer bir genelleme olarak ifade ediyor mu? 


Tam olarak değil. Yakın ve derin sebepler arasında - yani savaşa ve Atina iktidarında daha temel meselelere neden olan kesin olaylar arasında - faydalı bir ayrım yapıyor olduğunu düşünüyorum, ama aynı zamanda okuyucuya, aktörlerin vizyon açılarının çatışmaya nasıl yol açtığını da gösteriyor. Hikaye, Atinalıların ve Spartalıların çıkarları hakkındaki algıları ile ilgili olduğu kadar iktidar dengesindeki sistemik değişimlerle de ilgilidir.


Thukididis (Thucydides)’in etkili nedensellik olarak kaçınılmazlığı ya da ilgili kuvvetlerin aktörlere tamamen yabancı olduğunu gösteren herhangi bir anlam ifade etmediğini iddia ediyorum. Bunun yerine, bir Peloponez Savaşının nesnel kaçınılmazlığının aslında, Atina'nın ve Sparta'nın son derece muhalif karakterlerine dayanan aktörlerin kendilerine ait öznel görüşlerinin ürünü olduğunu veya şehirlerin güvenlik, onur ve ayrıcalıklara farklı şekillerde yaklaştığını iddia ediyorum. 


Karmaşık bir hikayeyi özetlemek için, Thukididis'in zorunlu olarak ne anlama geldiği sorusu önemlidir; belki de en iyi haliyle, 
Thukididis ulusal çıkarların getirdiği zorunluluklar olarak anlaşılmaktadır, çünkü söz konusu aktör, söz konusu çıkarları anladığı için, bu çıkarlar, dünya görüşleri ya da farklı kültürel bakış açıları tarafından yönlendirilmektedir.


Bu konuları bir araya getirdiğimizde, aktörlerin kendilerine alternatif görmedikleri bir zamanda Peloponez savaşının “gerekli” hale geldiğini görürüz. Bu, savaş kararı vermek için haklı oldukları veya savaşa herhangi alternatif olmadığı anlamına gelmez. Bunun yerine, Thukididis, kahramanların ölümcül bir biçimde karşı karşıya geldiği, karşılıklı olarak yıkıcı bir savaşa yol açan eylemlerinin ya da politikalarının mantıksızlığına sıkı sıkıya inandırılan kahramanların izlediği yolun kilitlendiği olaylarda interaktif zinciri aydınlatır.

Burada Amerika Birleşik Devletleri ve Çin için dersler var mı? 


Sanırım var. Allison, güç dengesiyle ilişkili yapısal streslerin, hem beklendik hem de beklenmedik şekillerde ABD-Çin ilişkisini test edeceğini iddia etmek konusunda kesinlikle haklıdır. Aynı zamanda bu dinamiklerin 21. yüzyılda küresel düzen için hayati bir öneme sahip olacağı ve politika yapıcıların, açık ve mevcut yanlış hesaplama tehlikesine veya küçük çatışmaların beklenmedik şekilde tırmanmasına karşı hayatta kalabilecekleri doğrudur.


Amerika Birleşik Devletleri ve Çin, ABD ve Çin’in zorlu çıkarlarına dair zorunlulukları - ihtiyaçları- Thukididis dilinin uygulanması - somut stratejik alanların elde edilmesi gibi - ile tehlikeli yolun bağımlılıklarına kilitlenerek riske atıyorlar. 


Örneğin, Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki adalar üzerindeki egemenlik iddiası, sözde Spratly zinciri ve Birleşik Devletler'in aynı bölgedeki diğer hararetli konularda davranış özgürlüğüne eşit derecede bağlılığı. Ya da son zamanlardaki bir örneği vermek gerekirse, Kuzey Kore’nin görünüşe göre Alaska’ya ulaşabilen bir füzeyi test etmesi.


Ama elbette, hiçbir Thukididis sorunlarımızı  
bizim için çözmeyecek. Tarih, insanların varlık koşullarına cevap vermek için başarısız olduklarından ya da başarısız olmalarından daha çok, karakteristik yolları açığa çıkarır; hatalar, maalesef, insan ilişkilerindeki mantıklı bir yargıya göre, baskındır. 


Graham Allison, ABD ve Çin'i, gereksiz stratejik hatalardan kaçınmak için teşvik ederken, Thukididis’i tavsiye ediyor. Her iki ülkede de karar alıcılar, onu duymak için ellerinden geleni yapardı. İktidar dengesinde yaşanan kaymaların gölgesinde çıkar çatışması tehlikesine karşı uyarının yerine - tercih edilen bir Yunan terimini, ılımlılığı - çıkar çatışması tehlikesine karşı bir başka terimi kullanmak ne kaybettirir?


Büyük güç politikalarında, önlem için harcanan bir ons kesinlikle bir pound değerindedir, çünkü eğer tedavi edilen veba salgın ise, hastalık zaten çok ilerlemiştir.



S.N. Jaffe, 6 Temmuz 2017, War On The Rocks


Jaffe, John Cabot Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Profesörü ve Savaşın Başlangıcında Thucydides'in yazarıdır: Karakter ve Mücadele (Oxford University Press, 2017).



Derya Beyaz, 11.05.2018, Sonsuz Ark, Çırak-Çevirmen Yazar, Çeviri 





Ek Okuma 1:


Tukidides’in Gözünden Peloponezya Savaşları ve Uluslararası İlişkiler


Tukidides ve “Peloponezya Savaşları”


Tukidides’in “Peloponezya Savaşları” adlı eseri MÖ 431-404 tarihleri arasında Atinalılarla Spartalılar arasında Antik Yunan coğrafyasında yapılan savaşların anlatıldığı bir eser olarak dünya tarih klasikleri arasında hak ettiği yeri almıştır.


Antik Yunan coğrafyasında yapılan ve dönemin büyük şehir devletlerinden Atina ve onun imparatorluğunun Sparta ve Peloponez Birliği’ne karşı yer aldığı tüm savaşlar Atinalı soylu bir ailenin çocuğu olan Tukidides tarafından kayıt altına alınmıştır. İyi bir eğitim gören Tukidides Peloponezya Savaşları’na bizzat katılmış ve başarı göstermeyerek Spartalılara yenilmiştir.


Atina’da gıyabında mahkeme edilen Tukidides sürgüne gönderilerek cezalandırılmıştır. Hayatının bundan sonraki döneminde Peloponezya Savaşları’nı yazmak için belge toplamaya adamış ve hayatının tek eserini vücuda getirmiştir. Kitabın orijinal bir adı olmamasına karşın günümüzde uzmanlar tarafından Peloponnesos Savaşları (Peloponnessos Wars) olarak anılmaktadır. Eser aslında tamamlanmamış olup sadece İÖ 411 yılına kadar anlatmaktadır. Tukidides’in ölümünden sonra Ksenophon “Hellenika” adlı kitabında Tukidides’in kaldığı yerden devam etmiştir.  


Tukidides Herodot’la birlikte kendinden önce gelen tarihçiler gibi tarih bilimine çok önemli yenilikler kazandırmıştır. Tarihsel monografiyi oluşturmuş olayları kronolojik bir sıra takip ederek numaralanmış paragraflarla anlatmış ve sadece savaşlar değil aynı zamanda bölgede yaşanan ay tutulması, deprem ve yanardağı patlaması gibi doğa olaylarını, veba gibi dönemin en ciddi bulaşıcı hastalıkları, bölgede yaşayan halkların dini ve kültürel pratikleri gibi detaylara girerek olaylara çok geniş bir perspektiften görebilmemize olanak vermiştir. Her bir paragrafta seçtiği belli bir konuyu anlatmış ve okuyucunun konuyu rahat bir şekilde izlemesine olanak vermiştir. Kronolojik sıra takip ederek anlattığı olayların neden sonuç ilişkilerini ortaya koymuştur.


Bu yazımıza konu olan Tukidides’in kitabı Türkçe’ye Belge Yayınları’nın Siyasal Düşünce Klasikleri Dizisi’nde “Peloponnesos Savaşları” adıyla yayınlanan kitaptır. Kitap sekiz bölümden oluşmaktadır

.
Sürekli göç alan ve bugünkü Türkiye’nin ege kıyıları ve Yunanistan toprakları kitaba konu olan Antik Yunan coğrafyasını teşkil eder. Bölgede yaşayanlara Helenler denilmekte ve dönemin büyük imparatorluğunu kuran Persler ise Barbarlar olarak adlandırılmaktaydı. Bölgede yaşayan Atinalılar İÖ 485-464 yılları arası hüküm süren Pers kralı Kserkses’e karşı savaşmışlardı. Pers Savaşları bölgede hem karada hem denizde yapılan en büyük felaketler sayılırken kitap bölgede aynı zamanda yaşanan kuraklıklar, kıtlıklar, depremler, güneş tutulmaları ve veba salgını gibi felaketlerden de yer ve mekân göstererek bolca bahseder.

Kitaba konu olan öyle bir dönemden bahsediyoruz ki her bir şehir kendi devletini kuruyor ve yaşadıkları bölge adıyla anılıyor. Monarşilerin, krallıkların, ulus devletlerin olmadığı Sparta ve Atinalılar dışında bu bölgede kimler yaşamıyor ki. Tegealılar, Kleoneliler, Ornealılar, Mantineialılar, Skriteler, Neodamodesler, Heraialılar, Maenialılar, Palleneliler, Phliunteliler, Argoslular, Epidauroslular, Dolaplar, Malialılar, Patraslılar, Sikyonlular, Deloslular, Boiotiolılar, Sicilyalılar, Lakrisliler, İtonlar, Medmalor, Edoneliler, Elisliler, Epidamnoslular, Korkyralılar, Korinthoslular ve burda adını zikredemediğim diğerleri.


Kitabın ilk bölümünün 23. paragrafı aslında Tukidides’in ağzından neden böyle bir eserin meydana getirildiği ifade edilir. “Atinalılar ve Peloponnesoslular arasında Otuz Yıl Barışı’nın bozulması savaşın başlangıcına işaret ediyordu. Gün olurda insanlar gelip bu savaşın nedenini merak eder diye anlatıyorum. Ancak hiç kimsenin itiraf etmediği asıl neden Atinalılar’ın aşırı derecede güçlenmeleri ve Spartalılar’ın da onlardan çekinmeleriydi.”[1]


Tukidides’in işaret ettiği gibi Atina savaşlarla gittikçe zenginleşmiş ve güçlenmiş önce Sparta ve daha sonra bölgedeki tüm şehir devletleri tarafından tehdit olarak görülmeye başlanmıştı. Bu tehdit bölgede tam bir gerilim yaratmış ve demokrasiyle yönetilen Atina ila oligarşi bir yönetime sahip Sparta arasında kıyasıya bir güç mücadelesine dönüşmüştü. Genel olarak baktığımızda Mora Yarımadası ve Makedonya’daki devletler Sparta’yı, Teselya ve Batı Anadolu’daki tüm şehir devletler ise Atina’yı destekledi. Daha sonra Perslerin de Sparta’yı desteklediği ve buna karşılık olarak İoanya’yı istediğini biliyoruz.   


Yazar Atina ile Sparta arasında yaşanan gerginliğin ilk başlangıç noktasını Korinth ve kolonilerinden Korkyra arasındaki savaşa götürür. Adriyatik Denizine komşu ve Batı Yunanistan topraklarında bulunan zamanlan zenginleşip gelişen Epidamnos kenti bir iç savaş yaşamış ve kentin bir bölgesi yine aynı bölgede ada şehir devleti olan Korkyralılardan yardım istemişti. Bekledikleri yardımı alamayan Epidamnoslular Delphoi’deki kahinlerin de yönlendirmesiyle Sparta birliğine bağlı Korinthoslulardan yardım istedi. 


Korkyralılar Korintosluların Epidamnoslulara yardım edeceklerini öğrenince hazırladıkları savaş gemilerini bölgeye yolladılar ve şehri kuşattılar. Korinthoslularda kendi müttefiklerinden topladıkları gemilerle savaş alanına doğru yol aldılar. Korkyralılar Korinthoslulardan geri çekilmelerini istediler. Aksi takdirde kendilerine yeni müttefikler bulacaklarını söyleyerek şartlarının kabul edilmesini istediler. Korinthoslular da onlardan geri çekilmelerini istedi. 


Karşılıklı restleşme sonunda herkesin savaştan önceki yerlerine çekilmesi koşuluyla hakeme başvurulması konusunda bir anlaşma sağlandı. Fakat Korinthoslular kararlarından dönmediler ve yetmiş beş gemi ve iki bin hoplit[2] ile birlikte Epidamnos’a doğru yola koyuldular. Kırk gemiyle zaten Epidamnos kentini kuşatmış olan Korkyralılar seksen gemi ile Korinthoslulara karşı savaş vaziyeti aldılar. Yapılan savaşı Korkyralılar kazandılar. Korinthoslular yenilginin kızgınlığıyla daha büyük bir hazırlığa giriştiler. Korkyralılar bu hazırlıkları duyunca korkmaya başladılar çünkü ne Atinalılar ne de Spartalılar arasında bir ittifakları vardı. Antik Yunan coğrafyasında ittifak olmayınca savaş kazanılmazdı. Atina’dan yardım istemeye karar verdiler.


Yapılan bir toplantıda Atinalılar hem ittifak talep eden Korkyralıları hem de bunu istemeyen Spartalıları dinlediler. Buradaki detaylardan savaşlar öncesi tüm şehir devletlerinin ince bir diplomasi mücadelesi yürüttüğünü görüyoruz. Savaş öncesi yapılan diplomatik çabaların detaylarını okuyoruz. Sparta ile Otuz Yıl Barış anlaşması imzalamış olan Atinalılar bir yandan Sparta ile eninde sonunda bir savaşa sürükleneceklerini düşünüyor ve böyle bir durumda Korkyra donanmasının onlarla birlikte hareket etmelerini engellemek istiyordu. Anlaşmayı bozmak istemeyen Atinalılar Korkyralılar ile bir anlaşma yaparak onların tarafına geçti ve ilk saldıran olmayarak ta kendilerince Spartalılar ile yaptıkları anlaşmaya karşı gelmiş olmadıklarını göstermeye çalıştı. Atinalılar ile Korinthoslular arasındaki ilk savaş hem Atina ve Sparta arasındaki Otuz Yıl Barışı’nın bozulmasına hem de bundan sonra tüm Ege’de hiç bitmeyecek savaşların başlangıcını teşkil edecekti.


Peloponezya Savaşları tüm bölgede yaklaşık 30 sene sürmüştür. Atina ve Sparta dışında bölgedeki diğer şehir devletlerinin kimi zaman Sparta ya da Atina’ya karşı kimi zaman da kendi aralarında yaptığı irili ufaklı savaşların tüm ayrıntılarını kitapta okuyoruz.


Atinalıların sonunu hazırlayan savaşlar Sicilya seferleri ile başlamıştır. Peloponessos’ta yaptığı savaşlar gibi zorlanmadan Sicilya’yı da alıp halkı köleleştireceklerini ve böylelikle güçlerine güç katacaklarına inanan Atinalılar çok yanılmıştı. Atinalıların Sicilya’ya seferler düzenlemesini fırsat bilen Spartalılar da Argos’a saldırılar düzenlemişlerdi. Korkyra adasında buluşan tüm Atina ve müttefikleri büyük bir ordu toplayarak ikinci bir sefer düzenleyerek Sicilya’yı tamamen ele geçirmek için yola çıktılar.  Sicilya halkı Syrakusailılar yaşadıkları adayı savunmak için kendi donanmalarını hazırlamış ve kentlerini kahramanca korumuşlardı. Savaşın ilk zamanlarında Atinalılar kazanır gibi olmuşlarsa da Tukidides’in anlattığı savaşların on yedinci senesinde Atinalılar Peloponnesosluların desteklediği Syrakusailılara yenildi. Savaşların 18. yılı sonrasında da Spartalılar Attika’ya saldırarak Atinalıları iki ayrı savaşta bırakarak hem ekonomik hem de siyasi alanda iyice zayıflamalarına sebep olmuştu.     


Peloponezya Savaşları’nın galibi Sparta olmuş ve Atinalılar hem Sicilya’da hem de Ege denizlerinde savaşlardan dolayı çok darbe almışlardı. Ayrıca Ege denizinde Khioslular, Erythrailılar, Klazomenaililer gibi Atina birliğine dahil olan ada devletleri zaman zaman taraf değiştirerek Atinalıları epeyce uğraştırmışlardı. Atina savaş sonucunda daha despot bir yönetime geçmiş ve Spartalılar yönetimde söz sahibi olmuşlardır. Atina zamanla eski demokratik yönetimine kavuşmuştur. 


Kitap Peloponnesos ya da Atinalıların kendi ittifaklarına dahil olan kentlerle ve bu kentlerin kendi aralarındaki çatışmaları kronolojik sırayla yer ve zaman göstererek detaylı bir şekilde anlatıyor. Her türlü çatışmanın hem neden sonuç ilişkilerini hem de savaş sonrası yapılan anlaşmalar hakkında fazlaca bilgi paylaşmaktadır. Hatta kitapta, yapılan anlaşmalar maddeleri ile birlikte verilir. Kitap, çatışmalar esnasında taraflar arasında gelip giden elçilere kendi ağızlarından konuşturarak yer verir. 


Denizcilikle daha çok uğraşan Atina denizlerde daha üstün konumdayken toprakla meşgul olan Sparta kara savaşlarında daha iyiydi. Nüfus olarak Spartalıların bir üstünlüğü varken kara savaşlarından özellikle kaçınan Atinalılar bölgedeki ada müttefikleriyle deniz savaşlarında daha üstün durumdaydılar.    


Kitap sayesinde her bir savaş sonrası zafer anıtı dikilmesi uygulamasının düzenli bir şekilde uygulandığını görüyoruz. Kimin kesin olarak kazandığı belli olmamasına rağmen zaman zaman savaşan tarafların karşılıklı olarak zafer anıtları diktiğini öğreniyoruz. Ayrıca kazanılan savaşlardan sonra tanrılara kurban kesildiği de yer yer anlatılır. Bazı anlaşmalar tüm maddeleriyle ve imzalayanların isimleri de dâhil olarak detaylı bir şekilde anlatılır. Anlaşmaların Zeus tapınağı gibi önemli yerlere mermer taşlar üzerine kazıldığına da ayrıca şahit oluyoruz.


Spartalıların Atinalılara karşı yapılacak savaşta pozisyonlarını öğrenmek ve görüş almak üzere müttefikleriyle toplantılar yaptıklarını ve savaş üzerine hem güç hem de stratejik yönden çalışmalar yaptıklarını gözlemliyoruz. Kitabın her iki tarafın ve müttefiklerinin sahip oldukları ordu ve donanma istatistikleri gibi bilgileri paylaştığını da görüyoruz. Ayrıca bölgede adı geçen şehir devletlerinin mali durumları, yönetim biçimleri ve askeri durumları da değerlendiriliyor.


Uluslararası İlişkiler ’de Realist Okulun Öncüsü


Tukidides’in kitabının uluslararası ilişkiler disiplini açısından ayrı bir önemi vardır. Kendilerini Hellen üyesi olarak gören eski Yunan’daki Atina ve Sparta şehir devletleri uluslararası ilişkilerin ilk prototipi olarak görülür. Atina ve Sparta istilacı Perslere karşı birlik olup savaşmışlar ve yenmişlerdi. Tarihteki diğer büyük savaşlar sonrasında olduğu gibi eski müttefikler beraber kazandıkları savaştan sonra yeni düşmanlar olmuştur. 


Atina ve Sparta arasındaki 30 yıl süren savaşları anlatan Tukdidides’in bu yapıtı uluslararası ilişkilerin ilk tarih notlarını oluşturmuştur.


Tukidides eserinde güçlülerin canının istediğini yaptığını ve zayıfların da bunu kabul etmek zorunda kaldığını savaşın taraflarının ağzından yazar. Yani gücü olan istediğini gücü ile alır. Barışı istiyorsan savaşa hazır olmalısın. Yani güçlü gücün dilini kullanır ve zayıf ise hukuk ve ahlak gibi kavramlara sarılır. Güçlünün karşısında zayıfın hukuktan başka tutunacak dalı yoktur. Zayıf ya gücünü arttırmalıdır ya da müttefiklere sahip olmalıdır aksi takdirde köleleştirilecektir.


Atina şehir devletleri gevşek ve yatay konumdadır. Aktörlerin birbirine karşı eşit konumda olduğu bir sistemdir. Uluslararası ilişkilerde aktörler organizmanın parçaları gibi anarşik bir ortamdadır. Bu görülen ilk anarşik ortam yapısı uluslararası ilişkilerin felsefi tarafını anlatmak için kullanılır. Birbirine eşit olan şehir devletlerinin varlığı özellikle anarşik ortam yapısına vurgu yapan realist teorisinin ilişkilendirildiği bir ortamdır. Realistlere göre devletlerarası ilişkiler bir uyum ya da harmoni ilişkisi değil bir çatışma ilişkisidir. Her devlet kendi çıkarını önde tutacaktır. Realistler insan doğasının kötü olduğu ve barışı getirmenin mümkün olmadığı inancını taşır.


Tukidides’in kitabına en çok alıntı yapan uluslararası ilişkilerin realist paradigmasının varsayımları şöyle özetlenebilir. Devlet uluslararası ilişkilerde temel aktördür ve uluslararası çıkar ön plandadır. Devletler güç peşinde koşar ve bu yüzden savaşlar kaçınılmazdır. Uluslararası sistem anarşik bir yapıdadır. Devletler tek sesli konuşurlar ve rasyonel kararlar alırlar ve insan doğası doğuştan kötüdür.


Realist okulun ilk mensubu Tukidides, Peloponezya savaşlarını güç mücadelesi ile açıklarken savaşın asıl sebebinin Sparta ve müttefiklerinin güçlenen ve güç dengesini bozan Atina’dan duydukları kuşku olduğunu belirtir. Gittikçe güçlenen Atina’nın daha da ilerlemesini önlemek için Sparta’nın bu savaşa zorlandığını belirtir. Murat Kandemir, 28 Mart 2015


1] “Peloponnessos Savaşları” Sayfa 17


[2] Ağır silahlı asker




Ek Okuma 2:


MÖ 460-404 PELOPONNESOS SAVAŞLARI


Parantez içindeki [] bölümler yeniden tekrarlanan olayların altını çizmektedir.


I. THUCYDİDES: NE ADAM AMA!


Thucydides’in Peloponnesos Savaşları eserini yüzyıllar sonra okuyan birçokları, Thucydides’in kendi zamanlarının trajedilerini anlattığını düşünmüştür. Bu kitap, zamanın ve olayların ötesine geçen savaş halinin genel geçer kurallarını mı anlatıyor?


Her bir okuyucunun kitaptan farklı bir anlam çıkardığı aşikar. Bazıları, demokrasi karşıtı Thucydides’in halkların budalalık yapmaya eğilimli olduğuyla ve halk yönetiminin kötü olduğuyla ilgili uyarılar yaptığını düşünür. Bazıları, uluslararası politikada güç kullanımının acımazsızca taçlandırılması olarak görür bu kitabı. Bazıları da, eserin savaş karşıtı olduğunu iddia eder. Bu yaklaşım, güç kullanımının önceden görülemeyecek ve istenmeyen sonuçları hakkında Thucydides’in bizleri uyardığını; güç kullanımının en son çare olarak başvurulması gerektiğini anlattığını düşünür. Hangisi haklıdır?


II. SAVAŞIN SAFHALARI


A. MÖ 480 Yunanistan-Pers İmparatorluğu

B. MÖ 460-445 Atina-Sparta (1. Safha)
C. MÖ 431-421 Atina-Sparta (2. Safha) – Arkademiya Savaşları
D. MÖ 415-404 Atina-Sparta (3. Safha)
Thucydides’in kitabının konuları savaşın 2. ve 3. safhalardır.

III. ASKERİ GÜÇ: ÖZELLİKLERİ VE DAĞILIMI


A. Atina ve Sparta, Yunanistan’da ittifaklara/imparatorluklara liderlik eden en güçlü iki devletti.

B. Atina’nın askeri gücü Sparta’nınkine oranla artmaktaydı.
C. Atinalılar’ın KMİ (Karşılıklı Mahvolma İlişkisi) benzeri bir stratejileri vardı. Eğer Sparta karadan saldırırsa, halkını Atina’nın güvenli duvarları arkasına çekip (topraklarını savunmasız bırakarak), donanmasını Sparta’nın kıyı şehirlerini yakmaya göndermek Atina’nın stratejisiydi.

IV. SPARTA VE ATİNA TOPLUMLARI


A. Sparta: Sparta, oligarşik bir köle devletiydi. Küçük bir Spartalı grup, büyük bir köle toplumunu yönetiyordu. Spartalılar’ın kendisi de oligarşik bir rejimle yönetiliyordu.

B. Atina: Yarı-demokratik bir devletti. Nüfusunun yarısı oy kullanamayan kölelerden oluşurdu. Kadınların da oy hakkı yoktu. Bütün özgür erkekler oy kullanma hakkına sahipti. Kamuyu ilgilendiren kararlar, halk meclislerinde alınırdı.

V. ANTİK YUNAN’DA GÜVENLİK İKİLEMİ


A. Sparta İmparatorluğu, eğer düşman güçleri topraklarına sızarsa, büyük köle nüfusunun düşman güçlerine yardım edeceğinden endişeleniyordu. Bu yardımla, ülke kolayca işgal edilebilirdi [1914’te Avusturya gibi, Hitler’in 1941’de SSCB ile ilgili düşünceleri gibi]

B. Atina İmparatorluğu’nun gücü donanmasına bağlıydı; donanmanın gücü de imparatorluğun müttefiklerinden (ama aslında imparatorluğa bağlı vassallardan) 2 gelecek yardıma bağlıydı. Atina, bu vassalları kendi tarafında tutmak için sert tedbirler alıyordu. [1755’te merkantalistlerin dünyayı görmesi gibi – imparatorluk birikimli kaynaklara sahip bir yapıydı.] Dolayısıyla, iki devlet de güvenliklerinin tehlikede olduğunu ve güvenlik için bir imparatorluğa sahip olmaları gerektiğini düşünüyordu.

VI. KRONOLOJİ


A. Yunan-Pers Savaşı: Atina, savaş sonucunda bir imparatorluk kurdu [1945’te SSCB’nin yaptığı gibi]


B. 1. Safha: 460-445’teki Atina-Sparta savaşları hakkında az şey biliyoruz. Thucydides de olayların üzerinden kısaca geçiyor (ç.n. sayfa sayıları veriyor. Ancak bu kitabın baskısına göre değişeceğinden buraya eklemedim).


C. 2. Safha: Başlangıç:


1. MÖ 433’te Epidamnus’taki anlaşmazlık. Epidamnus, Korfu’nun küçük bir sömürgesiydi. Korfu da Korinthos’un sömürgesiydi. Korku, Korinthos’a düşmandı ve Atina-Sparta savaşında tarafsız kalmıştı. Korinthos, Sparta’nın müttefikiydi. Epidamnus’ta bir iç savaş patladı. Savaşı kaybedenler, yardım için önce Korfu’ya başvurdular ama reddedildiler. Sonra da Korinthos’a başvurdular. Korinthos, yardım etmeyi kabul etti ve güçlerini Epidamnus’u ele geçirmek için gönderdi. Böylece daha önce kaybettikleri bir sömürgeye yeniden sahip olabilecekti.


Korfu, Korinthos’un kendi sömürgesini ele geçirmeye çalışmasını protesto etti ve Atina’dan yardım istedi. Atina yardım etmeyi kabul etti çünkü önemli bir donanmaya sahip Korinthos, Korfu’nun donanmasını ele geçirip, denizlerdeki güç dengesini Atina aleyhine bozabilirdi. Dolayısıyla, Atina Korfu’ya bir savunma ittifakı önerdi.


Ancak denizlerde savunmaya yönelik ve saldırıya yönelik davranışları birbirinden ayırt etmek zordu. Korinthoslular, Sparta’ya gidip Atina’nın saldırgan davranışlarıyla 460-445 savaşını bitiren 30 yıllık ateşkesi bozduğunu bildirdiler. Bu yerel anlaşmazlık büyük bir savaşı tetikledi [1914’te Saraybosna’da olduğu gibi].


2. MÖ 432’de Potidaya’daki anlaşmazlık. Sparta ve Korinthos ile bir savaştan korktuğundan, Atina Potidaya üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı. Şehir duvarlarını yıkmasını ve kendisine rehin verilmesini talep etti. Potidaya, Atina’ya isyan etti. Atina’nın gücünün artmasından endişe eden Sparta Potidaya’ya yardım göndererek 445’te kararlaştırılan 30 yıllık ateşkesi ihlal etti. [Atina’nın

Potidaya’ya yaklaşımı =G.W. Bush’un diğerlerine yaklaşımı: ‘Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle birliktesiniz!’] 

D. MÖ 431’de Sparta’nın savaş kararı alması.


1. Sparta, Atina’nın artan gücünün farkındaydı ve eninde sonunda bu güçle kendisini yok edeceğinden korkuyordu. [1914’te Almanya’nın yükselen Rusya karşısındaki korkusu]


2. Korinthos, Sparta’ya yalan söyledi – ‘Atina 30 yıllık ateşkesi bozuyor! Savaş başlatıyor!’ – Atina, bunların yalan olduğunu Sparta’ya kanıtlayamadı [Dinwiddie, Shirley ve Duquesne, 1754] 3


3. Sparta’nın savaş bahaneleri – rahipler, tanrıçalar, lanetler. Savaşın en gerçek sebebi, yani Atina’nın yükselen gücü, dışında bütün bahaneler söylendi [Vietnam, 1964 Tonkin Körfezi]


E. Atina’da Perikles öldü ve yerine şiddet yanlısı Kleon ve Alkibiyades politik gücü ele geçirdiler. Sparta’da, Arşidamus ölümüyle Brasidas liderliğe geldi. [1914-18 yılların arasında Almanya’da Ludendorff/Hindenburgh gibi şahin ‘sessiz diktatörler’in yükselmesine benzer]


F. Atina’nın savaş amaçlarının önce genişleyip sonra daralması


1. Atina, Sfekteriya’da büyük bir zafer kazanmıştı ancak barışın koşullarını uygulamakta gönülsüzdü [1855 Sivastapol gibi]. Ta ki gelecek olayla ayılana kadar...


2. Atina, Deliyum ve Amfipolis’te ciddi yenilgiler aldılar. Bu yenilgiler, Atina’yı MÖ 421-415 yılları arasında Nikias Barışı’nı sağlayan ateşkesi kabul etmeye zorladı.


G. Bir Atina sömürgesi olan Mitilini (Midilli adası), Atina’nın diğer sömürgelere nasıl davrandığını görüp aynı kaderi engellemek için isyan başlattılar. Ancak bu Atina için kabul edilemez bir isyandı. Bu düşünceyle, sömürgeler üzerindeki baskıyı ve zülmü arttırdı. Atina, bütün Mitilini halkının öldürülmesini bile düşünmüştü ama bundan caydı.


H. 3. Safha: Başlangıç: ateşkes bozuldu.


I. Atina, isyan eden Melos sömürgesini yok etti. Askerlik yaşındaki tüm Melos erkeklerini katletti, kadın ve çocukları köleleştirdi. Mitilini Tartışmalarıyla ve Melos Diyaloğunu karşılaştırın: İkincisi daha çirkindi. Ahlaki duyarlılıklar ortadan tamamen kalkmıştı. Atina, Meloslular’a şunu dikte etti: ‘Güçlü olan gücünün yettiğini yapar; zayıf olansa neyi kabul etmesi gerekiyorsa onu kabul eder!’ (Thucydides).


 (Thucydides, ahlaki değerlerin önemine inanır mıydı? Evet. Şunları da söylemişti: ‘Övgüye en layık olanlar, gücü kullanabilecek kadar insansalar, konumunun gerektiğini yaparken adalete de önem verenlerdir.’)


J. Atina’nın Serakuza’ya (Sicilya) seferleri [1917’de Almanya’nın sadece düşman donanmasını değil, sivil gemileri de hedef alan denizaltı seferleri]


1. Atinalılar, seferden önce Sicilya’nın nüfusu ve büyüklüğü hakkında çok az bilgi toplamışlardı.


2. Atina’nın büyük amaçları vardı; Sicilyalılar’ın da amaçları aynı oranda büyüdü [1755’te İngiltere ve Fransa, 1941’de ABD, 1950’de ABD ve Çin]


3. Atina, seferin güvenli olduğunu düşünerek kolay bir zafer beklentisi içindeydi. Bu beklenti şunlardan kaynaklanıyordu:


a. Atina’nın Serakuza’nın gücü hakkındaki bilgisizliği

b. Atina’nın, Sparta ve diğer Sicilya devletlerinin, Atina’yı dengelemek yerine ona katılacakları gibi yanlış bir beklentiye girmesi [Hitler ve Mihver İttifaki]
c. Egasta’dan yardım geleceğine dair yanlış beklenti (aşağıda)

4. Atina’nın eğlenceli ve ucuz bir savaş beklentisi [1914 gibi]. Alkibiades, Atinalılar’a şunları söylemişti:


a. Bu sefer, ‘yeni deneyimler kazanmak’ ve ‘tembelliğin’ getirdiği ‘yıkımı’ silmek için gerekli

b. Eğer işler beklediğimi gibi gitmezse, Atina güçleri ‘kolayca geri dönebilir.’ 4

5. Atina stratejisi çelişkiliydi. Bir yandan, Serakuza’nın ciddi ve güçlü bir tehdit olduğunu söylerken, diğer yandan yenilmesinin kolay olacağını iddia ediyorlardı.


6. Egesta Atina’yı yanlış yönlendirmişti:


a. ‘Atina’ya yönelen Dor (ç.n. Antik Yunan’da göçebe bir halk) komplosuna karşı uyanık olun. Dor olan Serakuze de bu komplonun bir parçası!’

b. ‘Eğer Serakuze ile savaşırsanız Sicilya’daki diğer devletler size katılacaktır.’
c. ‘Biz Egestalılar’ın büyük maddi olanakları var. Size yardım ederiz.’

7. Sefer kötüye gittiğinde, Atina komutanı Nikidas, şahin Atinalılar tarafından yok edileceği korkusuyla, ihtiyatlı bir barış yapmaktan çekindi. Sonuna kadar savaşmaya devam etti.


8. Sefer, Atinalılar için yıkım oldu. MÖ 413’te Serakuza’ya gönderilen güçler yok edildi ama Atina 9 yıl daha yaşamaya devam etti (MÖ 413-404)! [1914-18 Almanya gibi]


VII. SAVAŞIN BAŞLAMASI, TIRMANIŞI VE DEVAMI İLE İLGİLİ OLASI NEDENLER


A. Fırsat ve kırılganlık pencereleri:


1. MÖ 413’te Sparta’nın başlattığı önleyici savaş; kırılganlık penceresi.

2. MÖ 414’te Sparta’nın Atina’nın gücünü engellemek için savaşı tırmandırması; fırsat penceresi

B. Saldırı ve Savunma Durumları


1. Güvenlik bütün tarafların ortak amacıydı:


a. Atina’nın amacı: Yunan deniz devletleri arasındaki politik bölünmenin devamını sağlamak. Eğer birleşirlerse Atina’yı tehdit edebilirlerdi.

b. Sparta’nın amacı: Kendi baskıcı sosyal yapısının yardımıyla gerçekleşecek bir işgal ile ilgil endişelerini gidermek.
c. Sparta ve Korinthos’un amacı: Yükselen Atina gücünü kendilerine tehdit haline gelmeden durdurmak

2. Atina ve Sparta müttfefikliklerindeki zincirleme etki:


a. Korinthos, Sparta’yı savaşa çekebildi çünkü Sparta Korinthos’un kendi yardımı olmadan yenileceğini, bu yenilginin Megara’nın yenilgisini getireceğini, bunun da Sparta’nın düşüşünü getireceğini düşünüyordu.

b. Atina da benzer sebeplerle savaşa girdi. [Sırbistan ve Avusturya’nın 1914’te Avrupa’yı savaşa çekmesi gibi]

3. Saldırı ve savunmaya yönelik hareketlerin birbirlerinden ayırt edilememesi [1914].


4. Saldırının askeri olarak kolay olacağı düşüncesi. Bu düşünceyle, Teb, Korinthos, Sparta ve Atina sefer üstüne sefer düzenledi. Bunun güvenli olacağını düşünüyorlardı.


5. Her iki taraf da diğerlerinin kendisine katılacağına inaniyordu.


C. İki taraf da birikimli kaynaklara sahip olmak ve inanılırlıklarını korumak istiyordu.


D. Savaşın sarmal bir hal alması:


1. Sparta 431’de savaşı başlattı çünkü Atina’nın 30 yıllık ateşkesi bozduğuna inanıyordu. Bu düşünüş, ‘düşmanın davranışını abartma’nın bariz bir örneğidir.


2. Atina-Potidaea: Potidaea, Atina’nın sıkılaşan kontrollerine isyan etmişti. Atina’nın baskıcı tavrı, isyanları azaltmak yerine çoğaltmıştı.5


3. Atina-Mitilini: Atina, Mitilini’deki isyanı kışkırtmıştı ama bunu göremiyordu. İsyanın sebepsiz ve kışkırtılmamış olduğunu düşünüyordu. Sonuçta, sömürgeleri üzerindeki baskıyı arttırdı.


4. Atina-Serakuza: Atina, Serakuza’nın bir Dor komplosunun parçası olduğuna dair düşüncelerini abarttı ve savaş ilan etti. Bu savaş da Serakuzalılar’ın düşmanlığını körükledi.


E. Esnek bir stratejinin eksikliği, başlangıçtaki amaçların Atina’da unutulmasına yol açtı. Örneğin, Atina, seferin önkoşullarından biri olan Sparta’nın Atina’nın karşısında savaşa girmemesi koşulu gerçekleşmediğinde bile Serakuza seferine devam etti.


F. Savaş zamanında fikirlerin eleştirel bir değerlendirmeye maruz kalmaması. Thucydides’in kendisi Atinalılar’ın söylemlerinin zayıflığı ve basitliği karşısında dehşete düşmüştü. Örneğin, yukarıda bahsi geçen Serakuza seferinin kolaylığı ilgili söylemler veya Komutan Nikidas’ın Atinalılar’ın korkusundan savaşa devam etmesi.


G. Perikles’in gururu: ‘Herşeyi ben yaparım. Benden sonrakileri eğitmeme gerek yok!’ [Bismarck gibi?]


H. Bu dersten çıkarabileceğimiz, Peloponnesos Savaşları’nın diğer sebepleri:


1. Savaşın sonuçları ile ilgili yanlış iyimserlik

2. Ucuz ve eğlenceli savaş beklentisi
3. Özellikle Atinalılar’ın yaptığı gibi, şovenist mitler yaratmak.
4. Müttefiklerin manipülasyonu: Korinthos Sparta’yı, Egesta Atina’yı manipüle etti.

I. Savaş --- > Savaş


1. Savaş ile ulaşılmak istenen amaçların bütün taraflar için büyümesi

2. Savaş sırasında aşırı şahinlerin güçlenmesi
3. Savaştaki ekonomik zaiyatın ağırlığı: Alkibiyades: ‘Böyle bir donanmayla buradan ayrılıyorlarsa, gösterecek hiçbirşeyleri yokken Atinalılar şehirlerine gidip kendileriyle alay ettirmesinler’ (Thucydides)
4. Görüşme talebinin zayıflık göstergesi olarak görüleceği korkusu. Perikles: ‘Sparta’ya elçi göndermeyin. Bu, baskıya boyun eğeceğimizin bir göstergesi olur!’ (Thucydides)

5. McCarthyizm: Savaşa eleştirel yaklaşanlar ya susturuldu ya da başlarına daha kötü şeyler geldi (Thucydides’in ilgili sayfalarına bakınız). Savaş sırasında, Yunanlılar, ‘şiddeti destekleyen kim varsa güvenilebileceğini, başka fikirler savunanların da şüpheli’ olduğuna inanmaya başladılar. Ayrıca, ‘fanatik bir savaşma isteğinin erkekliğin göstergesi’ olduğu gibi bir düşünceye kapıldılar. Şu fikirler de yaygınlaştı: ‘Gelecek hakkında düşünmek ve beklemek ben korkağım demenin başka bir yolu; ılımlılıkla ilgili herhangi bir yaklaşım erkek olmamanın göstergesidir; bütün tarafları anlamaya yönelik bir yaklaşım savaşmaya değer olmamanın bir göstergesidir’. Bu fikirlerin yaygınlaştığı bir ortamda sakin bir değerlendirmenin yapılması çok da olası değildi.


VIII. HİKAYENİN AHLAKİ BOYUTU: ASLA GÜÇ KULLANMA?


Önce tarihteki başarılı güç kullanımı örneklerine bakalım:


Amerikan yerlilerine karşı İspanyol/Fransız/İngiliz/Amerikan ‘Yerli Savaşları’ – son derece vahşi ama başarılı savaşlardı; 1846-48’de ABD’nin Meksika’ya karşı savaşı –kazançlı bir maceraydı; ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve Japonya ile savaşması; 6


Bismarck’ın Almanya’yı birleştirme savaşları; 1989’da ABD’nin Panama’yı işgali; ve 1982’de İngiltere’nin Falkland adaları için Arjantin ile savaşması. Bazıları, şunları da listeye ekleyebilirler: 1991’de ABD’nin Körfez Savaşı; İsrail’in Araplar ile yaptığı 1948 ve 1967 savaşları; ve Araplar’ın İsrail ile yaptığı 1973 Savaşı. Bu savaşlarda, kazananlar bataklığa saplanmadan amaçlarına ulaştılar. 


Soru: hangi savaşın iyi güç kullanımı hangisinin de kötü bir güç kullanımı olduğunu nasıl bilebiliriz? Günümüzde, ABD’nin Afganistan (2001-) ve Irak (2003-) savaşları iyi güç kullanımı mıdır?



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı