26 Haziran 2012 Salı

SA6/DT1: Tosbağa'dan Caretta Caretta'ya; Dönüşen Duygularım

"Çocukça bir deklarasyondu bu.... Ama kararlı bir duyuruydu. Bir daha hiç kimse kaplumbağalara karıştığımı görmeyecekti ve karışanlara da izin vermeyecektim."


Arabamızla Belek'ten Kadriye'ye doğru denize paralel giden yolda düşük hızda ilerlerken, sağda solda çakılı duran 'Caretta Caretta' uyarı levhalarına takılmıştı dikkatim. Uyarı levhalarını görünce daha da yavaşlamıştım. Yavaşlık zihnimi yıllar öncesine taşımıştı. İçimde tanımı güç bir ağrı oluşmuştu; vicdanım sızlıyordu.

Sekiz yaşında bir çocuktum. Akdeniz'in bereketli topraklarında, Çukurova'da doğmuş ve büyümüştüm. Doğayla içli dışlıydık ve doğanın bütünlüğünde yağan yağmurlarla boğuşur, fırtınalarla savaşır, kaçıp giden uçurtmalarımızın peşinde toza çamura bulanır ve her türlü hayvanla, böcekle iç içe yaşardık.

Çocuklarımıza hayvanat bahçelerinde kafesler ve tel örgüler ardından gösterdiğimiz hayvanların bir kısmı ile bir arada yaşardık. Farklı renklerde kertenkeleler, yeşil , kahverengi ve gri kurbağalar, fareler, jardınlar (büyük fareler), tarla fareleri, rengarenk gözleri ve tüyleriyle kediler, karayılanlar, gri yılanlar, su yılanları, kartallar, baykuşlar, serçeler, kırlangıçlar, leylekler, güvercinler ve turnalarla geçen vahşi günlerin yanında, atların, eşeklerin ve katırların sırtında geçmiş binici günlerimize ek olarak, ahırlarımızda inekler, tosunlar ve danalarla beslendiğimiz organik günler ve bahçemizde tavuklar, hindiler, kazlar ve tavşanlarla dolu kümes günlerimiz, karasineklerle savaşan günlerimiz, sivrisineklerle kaşınan günlerimiz, arı sokmalarıyla kızaran ve şişen günlerimiz ve bütün bunlarla birlikte rüyâlar ve kâbuslarla geçen gecelerimiz vardı.

Ayılar, burunlarında  metal halkalarla sokaklarımızda oynatılır, yetişkin adamlarımız yerlere yatarak sırtlarını onlara çiğnetirlerdi ve bazen de  bakıcıları onları oynatır biz de seyrederdik.

Köpeklerimiz vardı; babalarımız kızdığı için onları uzak mahallelere götürür bırakır gelirdik; akşama dönmelerini hayâl ederek. Bilirdik ki; döndüklerinde onlar gelemeyecekleri daha uzak mahallelere bırakılmak üzere tekrar götürüleceklerdi. Hayvan barınakları yoktu; aşılama yaygınlaşmamıştı ve ailelerimiz onlardan bulaşacak olan hastalıklardan çok korkuyorlardı.
 

Hayvanlarla iç içe geçen günlerimin en büyük iki acısı vardı. İlki bir tosbağa idi, sonradan kaplumbağa dediler okullarda, daha sonra da televizyonlarda turtle...

Yağmurlu bir gündü. Beş altı çocuk koşturuyorduk yoldan yükseltilmiş tren raylarının kıyısında. Raylarla yol arasında bir yamaç vardı. O yamaç kışın yeşeren yazın kuruyan otlar ve dikenlerle dolardı. Otların ve dikenlerin arasından da yılanlar ve kaplumbağalar çıkardı. Güzel bir ilk bahar günüydü. Yılanlara pek rastlamazdık yağışlı günlerde; ama tosbağalar minik adımlarla çıkar gelirlerdi, sessizce...

O gün, yağmur dindikten sonra çıkıp oynamaya başlamıştık ki... İçimizden biri, en büyüğümüz, "Tosbağa var, koşun!" diye bağırdı... Hepimiz koştuk... Zavallı kaplumbağa, gürültülerimizi duyunca kafasını ve bacaklarını içeri çekmişti...

Ellerimize çubuklar aldık ve başının bulunduğunu tahmin ettiğimiz boşluğu dürtmeye başladık. Ayaklarını ve başını çıkarıp yürümesini istiyorduk. Tavşanla olan yarışmaları ve azmi kalmıştı çocuk akıllarımızda... Ve sabrını ve azmini kıskanmıştık; belki de hesap soracaktık ona; belki de onunla yarışacak ve onu yenecektik. Bilmiyorum; nedense ona karşı hepimizin içinde bir dürtme duygusu vardı.

Zavallı kaplumbağa... biz onu çubuklarımızla dürttükçe o daha çok kapanıyordu yuvasına. Aramızdan biri bir taş aldı, en büyüğümüz, belki de bizi doğru yönlendirmesi gereken çocuk... Kaplumbağa'ya fırlattı, taş onun sert kabuğunda sekerek kayboldu gitti. Ona zarar verememiştik. Hepimiz taş aramaya koyulduk... Direnci bizi kışkırtmıştı; dakikalarca taşa tuttuk hayvanı; sırtüstü çevirdik.. Ama o ne başını ne ayaklarını ne de kuyruğunu çıkarıyordu...

Kabuğunu da zedeleyemiyorduk. Neredeyse çıldırmışçasına taş yağmuruna tutmuştuk yeniden... Ben, o hayvanlarla iç içe yaşayan, tavşanlarıyla oynayan, hindileri "Glu glu!" diyerek gaza getiren, evinde güvercin besleyen, ineği, tosunları ve danaları yemleyen, sulayan, tımarlayan ben, köpeği için gözyaşı döken ben elime kocaman bir taş alıp zavallı hayvanın sırtına indirdiğimde ben değildim sanıyorum. O sert kabuk ezilmiş ve hayvanın etleri görünmüştü... Akan kanı görünce öylesine kalakalmış; büyük bir pişmanlıkla donmuştum... Ama olan olmuştu, diğer çocuklar, kabuk kırıldıktan sonra taş yağmuru altında kaplumbağayı linç ettiler...

Kenarda durmuş olanları izliyordum; yaptığımız vahşet beni mahvetmişti... Gidip her birini durdurmak ve kaplumbağanın kırılan kabuğunu onarmak istiyordum; yaptıklarımı geri almak istiyordum; kaplumbağa yaşasın istiyordum... Biraz yaklaştım ve baktım; zavallının bacakları, kuyruğu ve başı dışarıdaydı... Başarmıştık... ama o ölene dek bize uymamıştı, bize oyuncaklık etmemişti...

O  an bağırmıştım: "Bir daha tosbağa öldürmeyeceğim!"

Çocukça bir deklarasyondu bu.... Ama kararlı bir duyuruydu. Bir daha hiç kimse kaplumbağalara karıştığımı görmeyecekti ve karışanlara da izin vermeyecektim.

Uzunca bir süre kendime gelemedim; kâbuslarımda kaplumbağayı görüyordum. Her seferinde yaşıyordu; ölmemiş oluyordu. Ben suçumu geri almış olarak rahatlıyordum. Ama uyanınca bunun bir kâbus olduğunu görüyor tekrar kahroluyordum.

Bu olayın etkisiyle, araba iç lastiklerinden yaptığımız kuş lastiği dediğimiz, çatallı sapanlarımı çöpe attım. Artık elektrik tellerine konmuş kuşlara sapanla taş atmayacak, ağaçlarda kuş avlamayacaktım.

İyi nişancıydım ve sanıyorum bunu sürekli kanıtlamak gerektiğini düşünüyordum. Kaplumbağayı da yapabilirimi göstermek için öldürdüğümü sanıyorum. Diğerleri yapamamıştı çünkü, diğerleri benim kadar iyi sapan kullanamıyorlardı çünkü...

İçimdeki derin acı gözlerimde yoğunlaşarak göz yaşına dönüşmüşken, birdenbire bir caretta caretta'nın aheste aheste yola çıktığını fark ettim, ona zarar vermeyecek şekilde geçtim ve durdum; başka bir aracın onu görmeden ezmesine engel olmak istedim. O yolu geçene dek bekledim, sonra hareket ettim ve yoluma devam ettim. Belki de onun türünden bu şekilde özür dilemek istemiştim...

Rahatlamıştım da.... 

Aşağıya o güzel hayvanları daha iyi tanımak için birkaç not eklemek istiyorum. Umarım siz de onları tanır ve çocuklarınıza tanıtırsınız. Hayvanları ne kadar iyi tanırsak onları o kadar sever ve koruruz diye düşünüyorum.

Bize güzel bir dünya hayatı yaşamamız için bahşedilen doğayı, içindeki hayvanlarla ve bitkilerle birlikte korumamız gerektiğini acı çekmeden ve çektirmeden öğrenmiş olmayı umuyorum. 



Doğa Toprak, Sonsuz Ark, 25.06.2012

Doğa Toprak Yazıları


Not: Öldürdüğüm kaplumbağanın Çukurova yöresine has bir çizgili kaplumbağa olduğunu yıllar sonra öğrendim. Ve Dünyanın her bölgesinde farklı özelliklerde kaplumbağanın yaşadığını, kara ve deniz kaplumbağalarının birbirinden farklı olduğunu da...

Kaplumbağa (ya da tosbağa) Testudines takımını oluşturan çok sert ve kemiksi bir kabuk içinde yaşayan, ağır yürüyüşlü, dört ayaklı, sürüngen bir hayvandır. Hareketleri yönünden ne kadar telaşsız ve ağır hayvanlarsa onların tarih boyunca gelişimi de o kadar yavaş olmuştur. Kaplumbağalar, öteki sürüngenlerle birlikte Mezozoik'in ilk dönemi olan Trias Çağı'nda ortaya çıktılar. 200 milyon yıldan beri kaplumbağaların vücut yapıları önemli hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Hâlbuki kaplumbağalar, dünyada soyu henüz tükenmemiş en eski hayvanlardandır.

Açlığa pek dayanıklıdırlar. Çok uzun ömürlüdürler. Yüz, yüz elli yıl kadar yaşarlar. Kaplumbağa sık sık ölümsü bir uykuya dalar. Yaşadığı çevrede sıcaklık düşmeye başlayınca hayvan iyice uyuşup kalır. Bol Güneş ışığı alan kuru topraklarda kendine bir delik kazıp bütün kışı orada geçirmek üzere içine girer. Günümüzde, soyunu sürdürmekte olan 250'ye yakın kaplumbağa türü bulunmaktadır

Kaplumbağaların başı vücutlarına oranla çok küçüktür. Ağızları bir kuşun gagasına benzer. Dişlerin yerini sert kemiksi bir damak almıştır. Kaplumbağalar, bununla besinlerini yakalar ve ezerek mekanik sindirim yapar. Dil kafasına oranla büyük ve yumuşaktır.

Ayaklarına gelince, bunların uçlarında beşer parmak vardır, karada ve bataklıklarda yaşayan kaplumbağalarda bunlar hareketlidir. Uçlarındaki tırnaklar kıvrık ve serttir. Bataklıklarda yaşayan kaplumbağalarda birbirleriyle bir zar aracılığıyla birleşmiş küreğe benzer bir durum almıştır. Bunların arka ayak parmaklarının sayısı dörttür. Deniz kaplumbağalarında ise parmaklar bitişiktir. Aralarında perdeler vardır. bunları suyun içinde yüzmek ve dengede kalmak için kullanırlar.

Türleri:

1- Mahmuzlu Akdeniz kaplumbağası (Testudo graeca)
2- Hermann kaplumbağası (Testudo hermanni)
3- Benekli kaplumbağa (Emys orbicularis)
4- Çizgili kaplumbağa (Mauremys caspica)
5- Fırat kaplumbağası (Rafetus euphraticus)
6- Yeşil kaplumbağa (Chelonia mydas)
7- Nil kaplumbağası (Trionyx triunguis)
8- Sini kaplumbağası (Caretta caretta )

Akdeniz Bölgesine Has İki Kaplumbağa:

A- Sini kaplumbağası (Caretta caretta), denizlerde yaşar. Yumurtlamak haricinde karaya hiç çıkmaz. Sırt tarafı kırmızımsı kahverengi alt tarafı ise beyazımsı açık sarı renklidir. Bacakları yüzmeye yarayacak biçimde kürek biçimi almıştır ve dış kenarlarında en fazla 2 tırnak bulunur. Oksijeni havadan almasına rağmen uzun süre su altında kalabilir. Yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömerler. Bir defasında 100 yumurta bırakabilir (1000000022'ye kadar tespit edilmiştir). Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize giderler.

Akdeniz sahillerine yayılmıştır. En önemli yumurtlama bölgesi Adananın Yumurtalık ilçesi ve Belek, Anamur, Köyceğiz, Dalyan sahilidir. Belek kıyıları, Caretta caretta'ların Akdeniz'deki ikinci (Yunanistan'ın Zakintos adasının ardından) ve Türkiye'nin en büyük yumurtlama alanıdır. 2006 yılı içinde Belek'te ise 1000 civarında, Anamur'da 2007 yılında 1040 adet yuva tespit edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Kabuk boyları 1 metre kadar büyüyebilir. Balıklar, kabuklular ve su canlıları (özellikle deniz anaları) ile beslenir.
Yaklaşık 106 milyon yıldır yeryüzünde olduklarını düşünülmektedir. İnsanoğlunun yerleşme ve çoğalma kapasitesi yüzünden bugün sayıları giderek azalmaktadır. Nesli tükenme tehlikesi altında olduğu için koruma altındadır.

Benim Sevgili Tosbağam:

B- Çizgili kaplumbağa (Mauremys caspica), göl ve akarsularda yaşayan bir kaplumbağa türü. Türkiye'de Trakya, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'ya yayılmıştır.

Kabuğu gri renklidir. Siyahımsı gri olan boynunda, ayaklarında ve kuyruğunda sarımsı çizgiler vardır. Kabuğu basıktır, genç çizgili kaplumbağalarda kabuğu oluşturan halkalar karinalı olur. Yazın güneşlenmeyi sever. Kışı suyun dibinde kış uykusuna yatarak geçirir. Dişileri su kenarındaki kumluklara 9-20 yumurta bırakabilir. Boyu 25 cm'e kadar büyüyebilir. Balık, kurbağa ve diğer suda yaşayan canlılarla beslenir.




Çizgili Kaplumbağa

Üst Familya                      : TESTUDINATA   


Familya                            : Geoemydidae
Cins                                 : Mauremys
Tür (Bilimsel Adı)             : Rivulata
Sistematikçi/Taksonomist  : Valenciennes, 1833
Türkçe Adı                       : Çizgili Kaplumbağa
İngilizce Adı                      : Western Caspian Turtle
Yayılma Alanı (Küresel)    : Güney Avrupa, Ortadoğu,
Yayılma Alanı (Türkiye)    : Trakya, Marmara, Ege, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, İç Anadolu,
Besinleri                           : Sucul böcekler, Balıklar, Mollusklar ve amfibilerle beslenir.
Habitat                             : Su kenarları
Yükselti                            : 0-1500 m
Toplam vücut uzunluğu      : Maksimum 20 cm
Aktivasyon Zamanı           : Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül,
Açıklama                        : Kabuk oval, düz ve gri veya siyahımsıdır. Plastron siyah veya mavimsidir.  Karapas ile plastron kaynaşmıştır. Baş, boyun yanları ve bacaklar sarımsı çizgilidir.


Seçkin Deniz Twitter Akışı