25 Ağustos 2012 Cumartesi

SA43/MB3: Medeniyetin Kırım Tarihi ve Çözümleyici Eşsiz/Tek Teklif


Hümanizmin, ateizm, agnostisizm ve dışavurumcu postmodernizmle birlikte ve 'insan merkezli' ilkelerle birbirine sarılı yoğunluklu iyilik ve güzellikle dolu bir dünya hayâli, insanı ve fikrini kırıma uğratan insan hırsını ihmal ederek, Tanrı'ya ve Tanrısal Gücü kullandığını iddia eden kişi, kurum ve sistemlere başkaldırırken yaşadığı travmalar sistematik bir perspektifle incelendiğinde, hümanistin etkileştiği, -tepkisel olarak da olsa- içinde bulunduğu insanlığa ait kümülatif Medeniyet Algısı'nın ve gerçekleşmiş Medeniyet Kurgusu'nun karşısında tıkanacağı pek çok konu olduğu görülecektir.

Medeniyet, insandan, bilgiden ve insanın bilgiyi kullanarak elde ettiği ürünlerden/eserlerden ve bu üçlü bileşimle birlikte insanların birbirleri ile, diğer canlılarla ve Tanrı (ya da tanrısal feonomenler) ile ilişkilerinden müteşekkildir. Barbarlığın ya da primitif (ilkel) davranış biçemlerinin insana ait kısımlarında bilgi önemli bir faktördür.

Determinize edilmiş Medeniyet Algıları'nın birbirine göre farklılık arz etmeleri, hümanizmin tıkanacağı ilk konulardan biridir. Buna göre insan-bilgi-eser bileşiğinin herhangi bir resmi, kendi gerekçeleri ve sonuçları ile gerçekleşmiş ya da gerçekleşmesi muhtemel bir Medeniyet Kurgusu'na sahiptir. O halde göreli Medeniyet Kurguları'nın birbirine karşı Barbar/primitif ya da çağdaş kalitatif, kantitatif analoji ile üstünlük kuramayacakları tezi güçlü bir tez olarak karşılarına dikilecektir.

Karşılaştırılan Medeniyet Kurguları'nın, hangi Medeniyet Algıları ile beslendiği sorunsalı çözümlenmediği sürece hiçbir medeniyet kurgusu diğerine göre üstünlük sağlayamayacaktır. Hümanizm'in bilgi temelli sorgulamalarının Tanrı'yı dışlayan, insan hırsına odaklanan çözümsüzlüğü beraberinde ek sorunlar da üretecektir, üretmektedir.

İnsanın bilgi ile ilişkisi ürünlere yansıdığında, ortaya konan Medeniyet Kurguları'nın gelişmiş ya da gelişmemiş olmaları net bir şekilde, insan hayatına katılan toplam iyilik ve güzellikle orantılıdır. Hümanizm, içinde bulunduğu Batı Medeniyeti'nin insanlara sunduğu hayatın kötülüğüne ve çirkinliğine göre tepki vermektedir; hümanizmin bu tepkilerine göre, teknolojik bilginin ulaştığı yüksek düzeye rağmen Batı Medeniyeti barbardır, primitif özellikler sergilemektedir.

Batı'nın ve Batı'ya bağlı olarak gelişen Uzakdoğu'nun bilgi ile kurduğu mekanik ilişki, insan için üretilen ve diğer insanlar için de kullanılacak ve tüketilecek birer meta olan ürünler doğurmuştur. Meta Ticareti, örülen kapitalist sistemler dikkate alındığında, insan ticaretini ve köleleşmeyi de içeren bir dizi kötülüğün yanında insanı öldüren ve insan için mümkün olan bütün güzellikleri ve iyilikleri paralize eden bir akıştır, sonuçtur. Bu tasarımda ortaya konan medeniyet için gelişmiş sıfatını kullanmak da mümkün değildir.

Gelişmiş bir medeniyetten söz edebilmenin ilk koşulu medeniyetin üç temel bileşeninden biri olan bilginin içeriğinin niteliği ve kalitesine dair iyilik ve güzellik sağaltımının yapılmasıdır. 19. yüzyılda yine Batı Medeniyeti'ne karşıt olarak, ateist Batılı bilgi ile betimlenmiş ve oluşturulmuş sosyalizm, alt grubunda marksizm, üst grubunda komünizm olarak insanlığın medeniyet tarihine girdiğinde, içerdiği bilgi, iddia olunduğu üzere herhangi bir dogmatik özellik taşımıyordu; ancak insanlığa ilk andan itibaren ikram ettiği tek şey kötülük ve çirkinlik oldu; ironik bir şekilde de kendini yenileyemeyen dogmatik ilkeler bütünü olmaktan kurtulamadı. Yüzlerce yıllık Medeniyet unsurlarını dağıtıp yok ederek de belirgin bir fikir, insan ve medeniyet kırımı uyguladı.

Şimdi, bugün, 21. yüzyılda İnsanın bilgi ile ilişkisini, bilginin yapısını ve içeriğini yeniden sorgulaması gerekiyor. Kuantum bilimsel bilgiyi baştan düzenlerken, insanın, insanla ve kendisi ile olan ilişkilerini düzenleyecek olan bir yeniden değerleme sistemine ihtiyacı var ve bu ihtiyacın açıkça muhtaç olmadığı tek şey de diyalektik materyalist düşüncenin binlerce yıl boyunca ürettiği hastalıklı bilgi. İnsan Medeniyetin temel faktörü olarak var olmaya devam edeceğine, geçmiş, fikrin, insanın ve medeniyetin kırım tarihi olduğuna ve bu geçmiş, insana iyilikler ve güzelliklerle dolu bir dünya hayâli kurduramadığına göre hastalıklı bilgiden herhangi bir partikül kalmayacak şekilde arınmak zorundadır.

İnsanlık tarihi, lokal medeniyetlerle ve bu medeniyetlerin birbiriyle etkileşimlerinden elde edilen bilgilerle toplam bir medeniyet oluşturduğuna göre, insana ait medeniyet tektir denebilir. 21. yüzyıla kadar geçen zamanda, insanın hastalıklı bilgisiyle ürettiği medeniyet, baskı, işkence, katliam, soykırım özellikleri öne çıkan bir insanlık medeniyeti olarak apaçık ortada; böyleyken bu medeniyetin kendisini tükettiği gerçeği de saklı tutulamıyor;başka türlü olması mümkün olmadığı için böyle olmak zorundaydı. İnsan Allah'ın kanunlarını hiçbir şekilde aşamaz; aşamadığını da görüyoruz.

İnsanın hastalıklı bilgiyi kullanarak ürettiği tarih öncesi medeniyetler, Antik Çağ medeniyetleri ve milattan sonra üretilen bütün medeniyetler, insan için iyi ve güzel olanı üretemedikleri için yine başka medeniyetlerin savaşçıları tarafından aynı kötülüğün sonuçları ve nedenleri olarak tarihe gömüldüler.

7. yüzyılda Allah, hastalıklı bilgiyi hastalıklarından arındırmak ve eksiklerini tamamlamak üzere son elçisi ile İslâm'ı yeniden gönderdiğinde, insanlık için son bir uyarı ve iyiliğin ve güzelliğin müjdesi olarak Kur'an miras olarak bırakıldı. Ne yazık ki; Allah'ın Elçisi'nin ölümü ile insanın hırsı ve kirli bilginin baskısı insanların Kur'an'ın iyilik ve güzellik tanımlarına müdahale etmelerine neden oldu. Mistisizm'in kirli bilgisi ile hoyratça savrulan yeni ve arınmış bilgi Şam'da, Kûfe'de, Fergana Vadisi'nde, Bağdat'ta, Mısır'da, Endülüs'te İslâm adı altında yeni sömürü sistemleri ürettiğinde tarih tekerrür etti. Moğollar, İspanyollar ve daha genel anlamda Haçlılar İslâm Medeniyeti olarak takdim edilen bu sömürü sistemini kırıma uğrattılar.

Batılı akıl, Osmanlı Devleti'nin ürettiği sistemin İslâmla ilişkisini sorgulasa da, Osmanlı, dergahların baskın akıl dışılığına boyun eğene kadar insanlara iyilik ve güzellik takdim eden bir medeniyet türetmeyi başardı. Müslümanların ürettiği bir medeniyet olmasına rağmen tasavvufun tahrif ettiği bilgi sebebiyle İslâm Medeniyeti olma özelliğini kazanamayan Osmanlı Medeniyeti de kirli bilgi ile dolan zihnini tarihî tekerrüre kurban vererek daha güçlü organizasyonlar ve sistemler kuran Avrupalılar tarafından yok edildi.

Kur'an, önündeki anlaşılmazlık perdesini yırtarak insanlığa İslam Medeniyeti'ni sunmaya devam ediyor; insan'ın kendisi ile, insanla, diğer varlıklarla ve yaratıcısı ile olan ilişkilerini iyiliğe ve güzelliğe yöneltecek tek/ eşsiz teklif olarak insanın kendisine ulaşmasını bekliyor.

"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyene ve kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir." (Kur'an'ı Kerim/ Bakara 177)

Yeni binyıl, üçüncü bin yıl, bize, fikrin ve medeniyetin yeniden kurulmasının ve buna bağlı olarak insan için tanımlanan iyiliği yeni kitaplarla, düşüncelerle, sanatla idealar dünyasından gerçekler dünyasına indirmemizin sorumluluğunu yüklüyor.



Mümtaz Bahri, Sonsuz Ark, 25. 08.2012
Mümtaz Bahri Yazıları



Seçkin Deniz Twitter Akışı