"Kindi uzlaşı; sonsuz sonraya doğru uzanan bir seri, asla ‘bir’e yakınsamayan bir karanlık seri."
Adı üstünde; vazgeçiştir uzlaşı… İnce ince örülmüş sonsuz bir zincirin ucuna çekilmiş teslim parağrafı; çatışan, ayrışan ve dudaklarından alev fışkıran tarafların ilkelerini tek tek yontması, eritmesi ve kalıplara dökmesidir.
Toprakla, suyla, havayla uzlaşmayan ateşin, ihânetle soğuması belki de… uç uca eklenmiş pazarlıkların çağ yerinde, çağların ardından sürüklenerek gelen, ölülerin külleri arasından görünen dayatmalara kurban verilen bir dirlik, dirilik… canı çekilmiş bir var oluş. Yeni biçimlere, biçemlere kesilen tiz bir hesap çığlığı.
Ve ölen; inim inim inleyerek can çekişen doğrular. Ayrık bütün doğrular adına, kesişmemek üzere binbir ihtimamla korunan, beslenen doğrular adına her bir doğruyu kendi ruhundan koparıp bir tek düzlemde eğrilerle kesiştiren tozsuz, sessiz ve kokusuz bir ihânet.
Uzlaşılardan habersiz görünüp güvenle yelken açanlar; okyanuslarını boğdurtan, onları daracık derelerden beslenmeye sürükleyenlerin verdiği tâvizlerle ışıltılarını yitiren teslimiyetçiler, ihânetin uzağında asla değiller. İhânete, vekalet vererek ortak olanlar onlar çünkü. İhanet olasılığını uzlaşılara sığınmak için göz ardı edenler; onlar, ihânetin başlangıç nedenleridirler… asıl hâin onlardır.
Geçici çıkarların parlaklığına vurgun binlerce, milyonlarca ölgün dudaklının sayıkladığı hâz, uzlaşısız takdim edilemezdi. Takdim edenlerin gözlerinden dudaklarına inen mistik sihir, şiirlerin, masalların, efsanelerin ve romanların damarlarında gezinirken avladı onları… putperest sunaklarda boyunları kesilirken inkâr ettiler tanrılarını. Uzlaşı isteyen onlardı; delireceklerdi de.
Pîr seslerin pazarlıklı, cızırtılı akislerinden yürüyen kukuletalıların, eteklilerin, sarıklıların, külahlıların ve takkelilerin cübbelerinde saklanan ihânet karasıydı; uzlaşı kiniydi. Kindi uzlaşı; sonsuz sonraya doğru uzanan bir seri, asla ‘bir’e yakınsamayan bir karanlık seri.
‘Bir’ ve ‘Benzersiz’e doluşan, ona hayasızca yaklaşan, birliğini ve benzersizliğini, kendi ifritten akıllarınca kendileriyle dolduran ve karanlığı büyük bir iştahla çağıran mistik rahiplerin kadınların kadınlığına tav olduklarında gözlerinde büyüyen vahşet, hâz alevlerine dönüştüğünde her şey açığa kavuşur, her şey bir anlık hâz çığlığı ile apaçık görünür; dudaklar söner ve gerçek doğar.
Gerçek, kıskanç bir tanrı hayâli ile çiftleşen alçakların dudaklarından dökülür. Ve parıldar uzlaşının alnındaki çirkinlik. İnanılmaz görünür binlerin, milyonların peşlerinden koştukları çirkef. Ancak geri dönüş imkansızdır, ruhunu iblise satmışların uzlaşıyla buldukları devlet; sadece ihânettir, sadece cehennemdir.
Uzlaşı bir ihanettir; sadece ve sadece tapınılmak için dosdoğru olandan parça parça ödün vermektir, mistik rahiplere. Bir gün göklerin efendisi olmak için, bugün hakikatin tek tek ayet ayet örtülmesine izin vermektir; hakikatin asla vaat etmediği bir karanlığın, içine dolmasına izin vermektir.
Irmak Elmas, Sonsuz Ark, 21. 10. 2012
Irmak Elmas Yazıları