“Erdoğan, 94 yıl sonra tarihin kırıldığı yerden ve tarihten tarihi yeniden başlatıyor”
Erdoğan, 30 Ekim 2012 ‘de Türkiye'nin yurt dışındaki en büyük misyon binası olan
yeni Berlin Büyükelçiliği binasını hizmete açtı. 30 Ekim, özel seçilmiş bir
tarih gibi görünüyor. Osmanlı’nın imparatorluk iflasının tescil edildiği ve
vatan topraklarının, stratejik liman ve işletmelerin işgal edilmesine
anlaşmayla izin verildiği, tarihin en aşağılayıcı silah bırakma anlaşmalarından
biri olan Mondros Mütarekesi de 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı.
Büyükelçilik binası Osmanlı'dan kalan arsaya Selçuklu mimarisi tarzında yapılmış… 1071’den 2071’e uzanan Selçuklu bin yılı, motiflerden algılara ‘Doğu ile Batı’yı Birleştiren Türkiye’ temasıyla yumuşak bir geçiş yapmış görünse de, Erdoğan’ın 29 Ekim 2004’de Campidoglio Sarayı’nın Orazi Curiazi salonunda Papa X. İnnocent’in heykelinin himayesinde Avrupa Anayasası anlaşmasını imzalamış olmasının acısını da içeren bin yıldı. Erdoğan’ın geri dönüşü, göğü gittikçe kararan Avrupa’yı sarsacak kadar güçlü görünüyor.
Almanya’da yayın yapan sol gazete Junge Welt, Almanca ve Türkçe, Suriye’ye askerî müdahale kastedilerek Başbakan Erdoğan fotoğrafı ve 'Savaş Kışkırtıcısı Defol' manşetiyle çıkarken, neo-con ruhu belirgin olan Die Velt daha stratejik analizler yaptı ve Erdoğan’ın kendisine güvendiğini belirtirken de Almanya’daki Alevi Kürtleri kışkırttı; İslamcılıkla ilgili saçma sapan yorumlar yaptı.
İddia edildiği gibi Erdoğan bir savaş kışkırtıcısı mı? Erdoğan’a bu aşağılayıcı yaftayı yapıştıranlar ancak masum bir geçmişe sahip olan bir ülkenin gazeteleri olabilir, ki eğer gerçekten Erdoğan öyle ise. Ama Alman gazeteleri değil, asla değil.
Almanya’nın iflas etmiş olan Yunanistan’a yaptığı mâli yardımlar karşılığında tank ve denizaltı satış anlaşması imzalaması ne kadar utanç verici ise, bu iddia da Avrupa adına o kadar utanç verici olmalı. Merkel’in silah satışlarını savunmak için ürettiği ‘Barış İçin Silah’ doktirini de Almanya soluna ve ırkçı nasyonalistlerine krema olarak ikram edilebilir.
Aşağılık ve ikiyüzlü politikaları ile Türkiye’de iç savaş çıkarmaya çalışan Almanya, kışkırtıcısı olmadığı bir tek savaştan bahsedemez. I. ve II. Dünya Savaşlarını çıkaran Almanya’da basının ahlaksızca böyle bir algıyla düşünüyor olması, insanî reflekslerle izah edilemez, bu ancak büyük bir rekabetin artık gizli dehlizlerde tutulamayan öfkesidir, bastırılmış bir savaş çığlığıdır.
Erdoğan’ın 31 Ekim 2012 günü Merkel’le yaptığı basın açıklamasında Merkel’in şahsında bütün Avrupa’yı üstü örtülü bir şekilde PKK’ya destek vermekle ve AB’ye üyelik konusunda yalancı, tutarsız ve ikiyüzlü olmakla suçlarkenki üstenci tavrı, Merkel’in süklüm püklüm duruşuna iliştirdiği, ‘AB dürüst ortaktır’ özrünü, imtiyazlı ortaklık düşüncesinin yanlışlığını ‘gerçekle yaşamayı ve ilişkilerimizi geliştirmeyi öğrendik’ itirafını ve PKK’ya karşı mücadelede Türkiye’ye yoğun destek taahhüdünü doğuracaktı.
Türkiye - Almanya Stratejik Konseyi’nin oluşturulacak olması ve Erdoğan’ın Berlin’de dominant ses tonuyla AB’yi ve Almanya’yı eleştirmesi, Avrupa’nın korkularını tetiklemeye devam edecek gibi görünüyor. Erdoğan, Rusya ve ABD arasında sıkışan dış politika alanını, ısrarlı bir şekilde Türkiye’yi tartışan ve kıskanan Almanya’yı da masasına çekerek aşmayı planlıyor.
İngiltere’nin gün geçtikçe etkisini hissettiren neo-con çapulcuları Türkiye’nin Suriye, İran , Irak ,Çin ve Rusya olan ilişkilerini sabote etmek ve PKK’yı organize etmekle meşgulken, Türkiye çok ciddi boyutlarda üstenci bir umursamazlıkla bütçe sorunlarıyla kafası karışık olan İngiltere’yi ve onunla birlikte Fransa’yı tarihin dışına itmiş gibi davranarak, dünyanın kuzeyinden tarihî bir set çiziyor.
Türkiye gelecek projeksiyonlarını yavaş yavaş, söylem dozunu daha bağımsız düşünen bir sesle anlatıyor; Avrupa’yı hasta yatağında yakalamanın avantajıyla Berlin Büyükelçiliği’ni açarak büyük bir gösteri yapıyor; 100 yıl öncesinin tam tersine Avrupa’yı kendisi bölüyor ve Mondros Mütarekesi’nin rövanşını alıyor.
Başbakan Erdoğan, 1 Mart 2003'te başlattığı kontrol edilemez pervasızlığını ülkesinin çıkarlarına, hırsına dönüştürürken hiç de tutarsız davranmıyor. Avrupa Birliği’nin tüm politikalarını baskı altına alan Almanya ile ilişkilerini Rus-Çin eksenine taşıyarak tarihî bir adım atıyor. Bu adım İngiltere ve Fransa’yı masanın dışına iterek yalnızlaştırırken, Türkiye’nin de hareket alanını ABD’den bağımsız bir koridora taşıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yıldönümüne denk gelen 2023 yılında AB üyeliğine karar verilmemesi durumunda AB’nin Türkiye’yi kaybedebileceği uyarısında bulunurken de pek umursamazdı, Erdoğan; yetkin ve başına buyruktu. Türkiye’nin üyelikle AB’nin gittikçe ağırlaşan yüküne omuz vereceğini söylerken zengin evine ‘besleme’ olarak giden hizmetçi gibi değil, varlıklı bir damat gibi görünmeyi seçmişti.
Dünya hızla değişiyor. Türkiye, Suriye ile kaosa sürüklenmek üzere kıskaca alınmışken, şimdi, daha büyük bir gövde gösterisi ile tarihe geri dönüyor. Bütün dünyanın farkında olduğu gerçek bu. 30 Ekim 2012 büyük bir gösteri zamanının başlangıcını tarihe kazıyor. Büyük ve ihtişamlı bir elçilik binası, zenginliğin ve gücün de göstergesi olarak Avrupa’nın kalbine Selçuklu mührünü vurmuş durumda. ‘Selçuklu Bin Yılı’ 2071’de tamamlanacak; semboller öyle gösteriyor.
Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 31.10.2012