" İdam, ıssızlıktır; idamsız yaşayanların içinde."
Soğuk, buzdan öte bir sözcük. Son nefesin farkında olanın ensesinden girip
boğazından çıkan bir ürperti. Derin, kaygan ve ıssız bir karanlığı çağıran
bilinmeze değil yolculuk; bilinene ve ebediyyen çözülene… Ebediyyen çözülmüş
bir düğümün karanlıklarına çağıran bir ıssızlık. İdam, ıssızlıktır; idamsız
yaşayanların içinde.
İdamsız katiller, idamsız tecavüzcüler, idamsız soykırımlar; idamsız tüm her şey, rengiyle, cesediyle cezalandırılmamış ruhların bayramı mıdır hep? Cezalandırılmamış ruhlar, cezanın ruhtan çekip gittiğini mi sanıyorlar? İdamsız cezalar, hangi ruhun cezasını ebediyyen susturabilir ki?
Nefes nefes sıkılanan ruhun her ânını kemiren, kemirdikçe delirten bir
ıssızlıktır idamsızlık; idam gibi… Yaşarken çekilmiş iyiliğin, ölene dek,
sonsuza dek verdiği ızdırap değildir idamsızlık; her bir maktûlün alınmamış,verilmemiş
her bir nefesine karşılık, acıdır; acınılacak
binlerce haykırıştır.İdamsız katiller, idamsız tecavüzcüler, idamsız soykırımlar; idamsız tüm her şey, rengiyle, cesediyle cezalandırılmamış ruhların bayramı mıdır hep? Cezalandırılmamış ruhlar, cezanın ruhtan çekip gittiğini mi sanıyorlar? İdamsız cezalar, hangi ruhun cezasını ebediyyen susturabilir ki?
Ölülerin durgun yüzlerine sinmiş cezalandırıcı kudret; katilin dudak uçlarına basa basa ruhuna girer her seferinde. Uyurken, nefes alırken, bir ölümü gözlerken, dirilerin içinde yalnızken, ıpıssızken dirilir öylece. İdamsızlık, idamdan daha büyük bir ıssızlıktır.
Bir kez soğuk, sıkı örülmüş yağlı urganın, zehirli iğnenin damarlarında gezindiğini duyar idamlık. Bir kez yitirir korkularının haykırışlarını, bir kez susar seslice… Bir kez korkar ölümden, idamlık bir kez korkar. Oysa idamsız kâtil, sonsuzca kez korkar dirilerden. Dirilerin birbirinden üreyen seslerinden kâbuslar örer geceye, kâbuslar sindirir gündüze.. Her bir el çekilince çevresinden, her bir ayak homurtularla gelince ruhunun üstüne…
Ruhlarının üstünden kopup gidecek yeri yoktur idamsız idamlıkların. Kafalarının içine sıkışırlar. Kafalarının içinde şakırdar celladın ayak sesleri. Her an, her dakika sarsılır ölülerin gözlerinden çıkıp gelerek katilin aklına gömdüğü hak. Sarsıldıkça hak, sarsar kâtilin ruhundaki unutmuş dingin sesleri. Hatırlatır kendine, ölümsüz ölülerin sesleri.
İdamsızlık yıkar geçer insanlığı… Kısasa kısası kesince hesap diyerek, medeniyetin ıslak yularları; ıslak bir hayatın içinde, vıcık vıcık ezilen nefesleri görür medeniyet daima. Dirilerin kendilerine uydurdukları ölüm, her köşede her karanlık yerde, her izbe noktada korkular büyütür. Korkularla katil bekler diriler; idamsız katilleri beklerler.
Tecavüze uğrayarak öldürülmüş masum bir kız çocuğunun alacakları birikir insanlığın tepesinde. Annesinin, babasının,doğrulmamış bebelerinin hikayesi kesilmiştir; ardı ardına doğacak kişiye özel hikayeler sona ermiştir. Tadılacak tatların hiç biri artık yoktur. Ama idamsız yaşar, tadar ve unutur; yeniden tadar. Her bir tat ölümden beter gelse de, idamsızlık tatlıdır.
Bir köşede, bir masum bir bomba ile ölür. Bir köşede bir masum, sıkıştırılmış zihninde uyuşturucularla bağırır, altın vuruşlarla öldürülür, egemenlerin izin verdiği idamlıkların eliyle. Öldürülür masumiyet idamsızlıkların elleriyle.
Elleriyle büyütür acıları devletler, hükümetler. Hâkimler gözlerinden yağarlar sessizce; ağlarlar savcılar. Çaresizliğin kımıldattığı adımlar yürürler cesede doğru, uğursuz dokunuşlarla yapılacak otopsi için. Ölü sessizdir; bedeninden toplanan izler kâtile doğru sürüklerken polisleri, polis çâresizdir.
Kelebekler can çekişirken, kelebeklerin ölümüne medeniyet çıngırağı takarlar kâtiller. Kanunlar, ıssız karanlıkların efendileri…
İdamsız cinayetler, her gün, her dakika korkuyla yürüyenlerin kabusları olduğu zaman o zaman. Organları için çalınan bebeklerin, çocukların ruhları çağrıldığı zaman o zaman. Öylesine bir sesle, ciğerleri, böbrekleri, dalağı, kalbi, gözleri çalınmış bedenleri gördüğü zaman sevenlerinin gözleri, nasıl bağırır, nasıl yırtar gökleri? Nasıl süzülür ölülerin içleri boşaltılmış cesetleri? Nasıl susar akıl, nasıl susar vicdan, o gökleri yırtan sesler yankı yaptığı o zaman?
İdamsız idamlıklar, yankılanan seslerini duyarlar maktüllerinin. İçleri her gece asılır, dudakları her gece son nefesle fırlar yataktan. Karanlık korkutur, aydınlık korkutur. Yaşayan her kes, her canlı, ya öldürülecek kadar alacaklıdır ya da kaçılacak kadar hatırlatan. İdamsız idamlık, bir kez öleceğine binlerce kez ölecektir ya da öldürecektir.
İdamsızlık yeni maktüller getirecektir gelecekten. Sıcak, sımsıcak yatağında, sabah, öğle, akşam yemeklerinde, spor salonlarında, televizyonunda, gazetesinde ve kitabında özgürlük çekmeyecektir mahkum; özgürlüğe dikilmeyecektir aklı…
Allah’ın kanunları işleyecek, idamsız yaşarken idam edilecektir aklının ıssız direnişlerinde. Vicdanı susmayacaktır, huzur bulmayacaktır idamsız idamlık. Çünkü; suçludur, can almıştır, can koparmıştır hayatın içinden. Canı koparılacaktır yaşarken; ölecektir dirilerin arasında. Medeniyet diye direten ve katiller doğuran kanunların arasında ölecektir idamlık.
Acılarına idamla son vermek varken idamlığın, kanunların dudaklarına şehvet biriktirmek neden? Öldürme şehveti; her devrin medeniyeti için varsa eğer; idam adaleti neden olmasın? Kim kurtaracak idamlığı idamsızlığın acılarından.
Adalet, medeniyetin temelidir. İdam, idamlık için adalettir; medeniyet işte budur.
Irmak Elmas, Sonsuz Ark, 18.11.2012
Irmak Elmas Yazıları