27 Kasım 2012 Salı

SA110/ME11: Kirli Çorba/ Tam Olarak; Sadece, Öylece…

"Niye kurulmuş ayetlerden mahkemeler Kur’an’da? Niye kınanmış zâniler? Niye tahdit edilmiş zâni?"


Bir şeyler oluyor. Kötü bir şeyler. Kötü fiilleri yontuyorlar. Yontup yumuşatıyorlar. Yumuşattıktan sonra da insanların şuurlarının altına yediriyorlar. İnsanlar en hazmedilmeyecek kötü fiilleri bu yolla, yavaş yavaş hazmediyorlar. Sonra bu fiillerle meşgul olanları yadırgamamaya başlıyorlar. Sırası gelince de kendileri yadırganmayacaklar. Topluca herkes kendi çocuğuna iyi-kötü fiiller arasındaki ayrımı silinmiş bir miras bırakacak.

Ahlâk gayreti, itile kakıla utanılacak bir muhafazakârlık tipi oluyor. Muhafaza eden geri kafalı. Muhafaza eden gelişememiş, ilkel beyinli. Cahilliğin muhafazası ile ahlakın muhafazası nasılda aynı tekneye konup yüzdürülüyor. Laiklik adı altında, en diptekilerin her türlü fiili muhafaza ediliyor. Dindârlık adı altında yapılan her türlü muhafaza eylemi, kirli hurafelerle doldurulup duvara asılıyor. Muhafaza edenlerle muhafaza edenleri yerenler aynı göğün altında aynı çorba leğenine kaşık sallayabiliyorlar. Bu kirli çorbadan herkes kendi kaşığının alabildiği kadar alıp içiyor.

Anneler ve babalar çoluk çocuk toplanıp haber izliyorlar. Televizyondaki kır saçlı adam, bir vakit evvel dedikodu sayfalarında çırpılmış. Nikâhlısı olmayan bir kadınla gizli bir köşede her ne yapmışsa, her ne günah işlemişse bu günah herkese âşikâr olmuş. Özel hayat denmiş, üstü örtülmüş. Adam haberleri vermeye devam etmiş. Anneler, babalar ve de çocuklar bilmiş ki; özel hayatta ne yapılırsa yapılsın saygı duyulacak. Kötü fiil, özel hayat yontusuyla insanlara afiyetle yedirilmiş. Ahlâk’ı muhafaza derdi olmayan adam, haber sunma ahlâkına nasıl sahip olacak; kimse düşünmemiş. Bu adamın yaptıklarını sadece meslek etiği ile yargılayıp, özel hayat masuniyetine zırh giydirerek, küçük bir kasıtlı haberin nice yuvaları yıktığını, nice hükümetleri dağıttığını, nice şirketleri batırdığını bile bile onu çalıştırmaya devam edenler en az onun kadar yüce ahlâka sahip olduklarını ilan etmişler. Hangi meslek etiği toplumsal etiğe aykırı olacakmış, kimse düşünmemiş. Yalan söyleyen bir adamı, işletmesinin duvarlarına bile yaklaştırmayan Avrupalı adamı bile hatırlamamışlar. El ele vermiş herkes. Ya kulaklarını tıkamış ya da kirli çorbadan bilerek ve isteyerek içmiş.


Bir adam din soluyup, din dillendirmiş, televizyon televizyon gezip hangi şartta zina tesbit olunur, merakıyla düşünceler ilan etmiş. Celalli vakitlerini ilerlemiş yaşına doğru kontrol edemeyip çirkin bir çocuk tacizi davası ile mahkemelere, oradan cezaevlerine düşmüş. Beraberce yazı yazdığı gazete yoldaşları yaştan girip, ergenlikten çıkmışlar sonra yaşlı adamın muktedir olamayan bedeninden mazeret aramışlar. Özel hayat yontusu bu meyanda işe yaramamış. Kimileri İslam’da evlilik yaşının esnekliğine, birden fazla eş müsaadesine kılıf diye sarılmaya kalkmışlar. Dini muhafaza eden bazı adamlar ise, gıybet ediliyor diyerek şartsız şurtsuz hesabı kapatıvermişler. Hangi din hangi ahlaksızlığı şartsız şurtsuz kapatmış deyivermedikleri halde. Herkes sus puş olmuş. Kir gitmiş dindâr görünen herkese yapışmış kalmış. Gıybet korkusuyla kirli fiili yadırgamaktan korkmuşlar, korkutulmuşlar insanlar. Gazetelerde, televizyonlarda gezinen bu adam, acaba başka daha neler yapmıştır da ocaklar söndürmüştür dememiş kimse. Herkes ya kulaklarını tıkamış ya da kirli çorbadan bir gün kendisine lâzım olur diyerek biraz istiflemiş.

Torun sahibi, yetmişi aşmış kırklı yaşlarında gibi görünen siyasetçi bir adam, evli bir kadınla parti binasında kötü fiillerle eğlenmiş. Kayda alınmış görüntülerle şantaj yemiş, dayanamamış siyasi hesap kitap yaparak, işle alakası olmayan hükümeti suçlayıp istifa etmiş. Gün geçmiş laik zihniyetin özel hayat soğuğu esmiş. Havalar dağılmış, yeniden ve tekrardan ekranlarda görünmüş bu yaşlı adam. Partisine dönecekmiş. Yüzü varmış, yüzü herkesin yüzüne bakacak kadar safmış. Bir siyasi ayak oyunu imiş nedense derdin tümü. Gücense de, koşa koşa gitmiş yeni genel başkana. Tüm kameralar oradaymış yine. Ne konuşuldu acaba diye gıybetlenmiş yine herkes. Herkes hiçbir şey olmamış gibi peşinden koşmuş öylece. Tam olarak sadece, öylece. Çocuklar görmüş, duymuş; kime ne? Çocuklar büyüyünce, dede olunca böyle şeyler yapılırmış diye bilmiş, öğrenmiş; kime ne? Herkesten birazı kanıksayamamış, bulanmış midesi. Fakat, aynı şarkının nakaratlarını söyleyenler aynı ahlak düşkünlüğünün muhafızlığına soyunmuşlar. Laiklik cankurtaranı olmuş ahlâk katillerinin. Dememiş kimse, siyaset, meclis, anayasa mahkemeleri bu türden adamların bilinmedik hangi günahlarına şahittir? Hangi başka tür düşkünlüklerle bu vatan, bu vatanın kızları ve oğulları telef edilmişlerdir? Kirli çorba, kimden ne biriktirmemiş ki? İçmek isteyen için hazırda tutulmamış mıdır hep?

Bir kadın konuşmuş televizyonlarda. Aşk demiş, sevdim demiş; fikrimce. Evliyken,iki tane çocuk sahibiyken. Evli bir polis müdürünü sevmiş. Evli polis müdürüne duyduğu aşk yüzünden boşanmış, gençliğinde severek evlendiği adamdan. Kadın, hayran olunacak bir heyecanla şaşırtmış televizyoncuyu. Aşkını anlatmış ekranlarda yarım saat. Ne yaptım ki, demiş; sevdim. O kadar; sevdim. Sevdim, demiş kocasından taze ayrılmış öğretmen kadın. Sanki gencecik kız, sanki karşısındaki adam gencecik delikanlı ve sanki her şey o kadar doğal. İki çocuğunun kendisini anlayışla karşıladığından bahisle, iki çocuğunun gelecekteki hayatlarına ektiği zehirli tohumdan habersiz gibi kadın. Sadakat gibi bir ulvi değerin canına okuduğunun farkında değil, öğretmen kadın. Öğretmen anne. Kadın,1739 sayılı Milli Eğitim Temel kanunu, 657 sayılı devlet memurları kanununu bile çiğnemişken topluma özel hayat diye içirilen kirli çorbanın etrafına toplamışlar yine herkesi. Hayran hayran bakıyorlar, dakikalarca aşk diyen kadına. Bu kadına çocuk nasıl emanet edilir, diye soranlara geri kafalı diye bakmaya devam ederek. Gıybetten korkarak yine de. Apışıp kalmışlar pervasızlığın çıktığı zirve karşısında. Polis müdürünün karanlık sorgulamalarından başka. İşte bu çarkına bakmak lazım evvel emirde. Bu çarkı nasıl döndürmüş bir öğretmen, bir polis müdürü. Neden çekip gitmemiş herkes yoluna? Konuşulmayacak mı bunlar, konuşmayacak mıyız? Susup kirli çorbadan içecek miyiz bizde? Tam olarak; sadece, öylece?

Niye kurulmuş ayetlerden mahkemeler Kur’an’da? Niye kınanmış zâniler? Niye tahdit edilmiş zâni? Gıybeti niye mesele etmemiş bu ahlâkî karanlıkta Allah? Susturmasınlar bizleri. Çocuklarımızın bizden gıybet korkusundan daha büyük alacakları var. Biz bu çorbadan içmeyeceğiz. Bu çorbadan içmemize izin vermeyecek Allah! Tam olarak; sadece, öylece!


Mustafa Ege - Cts, 02/10/2010 - 17:31/İz-Etki Ekinoksları 4

Seçkin Deniz Twitter Akışı