Artık tüm dinler aşk dininin ayakları altındadır. Bütün kurbanlar tek bir
ağızdan - tekbir getirir gibi- inletirler evreni: “Tanrıça Leyla’nın önünde
eğilin!”
***
Şiir’in
büyüsü yerilecek şeydir sırf bu yüzden. Gerçeğe ihanet ettirir şiir, kendi
büyüsünde mıhlanan körlüğü büyüterek. Ve der ki; “Ne kadın ne de
Allah…sadece ben varım.” Şiir’e vurulur adam, şiirden yayılan kokuya tav
olur kadın. Şiire tutulur şiir okuyan her oğul. Şiirde kaybeder metanetini
yüzlerce iblis’ten korunan kadın. Oğul otu gibi teskin eder iç türkülerini
insanoğlunun; sindirir, silikleştirir.
***
Kelimeler
kıvrılmış kanatlarıyla uçuşan sinekler gibi doluşurlar anlamların arasına ve
sinsi bir akılla örümcek ağlarına rahmet okutan binlerce tuzak kurarlar.
Salgılar ve kokular yayılır her yeni av için. Kelimelerin kokusu ağlara
yaklaştırır kurbanlarını ve salgılar avın yakasından, paçasından tutup
alıverirler içeri.
***
İblis’in
kibirle raksına bir mum yakar şiir; kıskanır İblis’i, çeker alır kibri iblis’in
kollarından. Yakılmış o tek mumu üfler iblis. Karanlığın her kuşağında gittikçe
büyüyen kibir, şair’in kollarından ruhuna sıçrar, en kıymetli zirvelerinde
tahta kurulur. Bir aşufte gibi sevilmek ve serpilmek için kıvranır durur.
***
Her geçen
gün kibri büyütür şiir, kelimelerin ardı arkası kesilmeyen birbirinden kopuk
anlamları arasında. Bir delinin, bir kadın avcısının, bir sarhoşun dudaklarında
yürüyen dev kertenkeleler gibi şaşırtır gergedanları. Arsızdır şiir; dinozorlar
çağından kalma dışkılardan beslenir. Hırsızdır hemencecik; göğün yedi katının
her katından el değmemiş kutsallıklar da çalar. Arsızlığı ve hırsızlığıyla alıp
getirdiği her şeyi öğütür acımasız dizelerde. Ve şaşkın âşıkların leyla’sına
vurulur bir pranga gibi. Leyla esirdir artık, şiirin bencil kollarında. Kibir,
şairi de leyla’yı da alıp gitmiştir gayri şiirin kara büyüsüne. An be an Leyla’yı
zikretmek bir ibadettir artık. Tüm nesnelerin gözleri Leylâ’yı söyleyecektir,
Leylâ’yı anlatacaktır kuşkusuz.
***
Her an,
seferi olan-olmayan her vaktin içinde büyük bir vecd ile tefekkür ve tezekkür
edilen varlık Allah değildir artık, Leylâ’dır. Adem’in oğulları yine yüzlerini
kadına dönmüşlerdir. İbn-i Arabî çıkagelir fokurdayan teslis ile ve kıpkırmızı
ve kocaman bir yalanla der ki; “Leyla’dan Mevlâ’ya bir yol var”. Utanmaksızın
şiirle kandırır adamları, kadının meyvelerine olan tamahını gizler bu yolda.
“Hak, erkek ve kadın” der. “Erkeğin Hakk’ı kadında müşâhedesi, tam ve
mükemmeldir”* Artık mücessem Tanrı-ça Leylâ’dır.
***
O yüzden
Adem’in oğlu Leylâ’ya tapınırken Allah’a tapındığını zannederek büyülenmiş bir
halde müşrik olur. Oysa Leyla’dan Mevlâya yol yoktur, Leylâ’dan ancak başka bir
Leylâ’ya giden yolu öğrenir Kazanova. Öyle maskeler şehvetini İbn-i Arabî.
Şiir’e bırakır koynunu adamın, ‘Adam Kadmon’ büyüsünde meşhur eder onu
insanlığın kötü kokan labirentlerinde. Ve kibrin o dehşetli sözcükleri çıka
gelir şarap eşliğinde şiirin cehennem alevleri arasından. Kurbanlarını arar
büyük bir iştahla.
***
Sonra şiir
koyulur işe; duygularının tepesine tülbend sarmış divaneleri tutar mahur
bakışların arasında. Onları kendilerinden geçirir. Korkularının, ümitlerinin,
heyecanlarının en mahrem yerlerinde gezinir, onların masumiyetini zedeler
hoyratça…Arsızca kirletir. Bu, şiirin duvarlarını ören kelimelerin büyüsüdür.
Bu şiirin her şaşkın bakışı kendisine rabteden iblisin ayak oyunlarının
sesidir. Bu esaretin, şiirin dağları saran büyüsünün canhıraş feryatlar
çıkartan nefesidir.
***
Şiir’in
büyüsü var. Evet. İnkâr edenin nefesi tutulur, gözleri morarır. Öfkelerin,
nişangâhına dikilir bir ifritmiş gibi. Müptelâların gayya kuyusuna atılır
acımaksızın. Şarap kadehlerine boğdurulur münkir. Kırbaçlanır bir zâni gibi.
Kutsal bir çanağa bevletmiş bedevi gibi çarmıha çivilenir elleri.
***
Ve sunağa
sürüklenen kurban, Leyla’nın prangalı ayaklarının önüne fırlatılır bir paçavra
kılığında. Tanrıça Leyla, kendisinden başka bir şeyler düşünen, kendisinden
iblis’e giden yola bir mum yakıp onu görülür kılan münkire yıldırımlar
yağdırır. Artık tüm dinler aşk dininin ayakları altındadır. Bütün kurbanlar tek
bir ağızdan –tekbir getirir gibi- inletirler evreni: “Tanrıça Leyla’nın önünde
eğilin!”
***
İnsan
aslında kendi nefsinin, heveslerinin önünde eğilmektedir. Leylâ bir hevestir.
Benzersiz Büyüklüğü, büyüyle Allah’tan Leylâ’ya indirgeyen adam, Leylâ’ya
tecâvüz ederek kibrini yüceltip kendisini en büyük yapmaktadır.
***
Oyun asırlarca
sürer. Şiir kabartır tapınma oyununu, besler; dilden dile, kulaktan kulağa,
harften harfe iblis’in çakıl taşlarını derer. İblis de kibrin kanatlarına
tutunarak yükseldiğine inananların kapıldığı bu büyüyü, cehennem alevleri
arasından izlemeye devam ederken büyük bir keyifle ellerini oğuşturur.
Alper
SELÇUK, 12.08.2009, Antiseptik Anafor 9
Not: Şiir bu
yazıda sadece aşk bâbında yerilmiştir.
* İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-hikem, s.
217.