"Ekonomik krizin sebebi, gerçek Tanrı'nın yerine “İhtiras Tanrısı"nın konulmasıdır." XVI. Benedictus, Pope
"Kapitalist sistem varken İslamî sistem olamaz; bu bir varlık yokluk sorunudur."
Kapitalizm, kavramsal olarak çok genç bir sözcük; ancak işlevsel olarak insanlık tarihi ile birlikte var olan ve insanların hayatlarını doğrudan etkileyen özellikleri nedeniyle, tüm semavî dinler tarafından ‘illegal’ olarak tanımlanmıştır. Kapitalizm’in temel değişkeni faizdir ve faiz Yahudilik, Hıristiyanlık gibi eski dinlerde yasaklandığı gibi İslam’da da yasaklanmıştır. Fakat bu yasaklama, kapitalizmin kurucuları olan Yahudilerin tefecilik yapmalarını engellememiştir; aksine tefecilik Yahudi ideallerine hizmet eden bir çeşit teknik araçtır ve bizzat Siyonist algı tarafından üretilen yüzlerce değişkenden sadece biridir. İslâmî Ekonomi’nin kapitalist paradigmalarla yaşadığı ilkesel sorunları analiz etmeden önce kapitalizmin kuramsal özgeçmişini ve tasarımcılarını irdelemek zorundayız.
Kapitalist (Paralı Adam) kavramı, 18. yüzyılın sonundan 19. yüzyılın başına doğru sürüklenen zamanda yeni bir küresel ekonomik, siyasal ve sosyal model tasarlayanların ve bu tasarımı eleştirenlerin özel çabalarıyla İngiltere’de doğdu. Tasarımcılar ve çoğunlukla eleştirmenler birer masondu. 16. yüzyıldan itibaren Britanya Krallığı’nda özellikle saraya yakın yer edinen masonların 24 Haziran 1717’de ‘Londra Büyük Locası’nı kurmaları ile başlayan resmî süreç, kralların, sultanların ve şahların bir emriyle tüm servetlerini kaybedebilecek durumda olan ‘Paralı Adamlar’ı, kraldan daha güçlü bir konuma taşıdı. 1789’da Fransa’da gerçekleştirilen yıkımda tasarımcılar yine masonlar, etkin rollerde bulunanlar yönetimde söz hakkı elde etmek isteyen Burjuvalar yani ‘Paralı Adamlar’dı.
1774 yılında başlayan ‘Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı başlatan ve destekleyen masonlar, Fransız Krallığı’nı, İngiltere Krallığı’na karşı kışkırtarak, Amerikalı özgürlükçülere maddi destek sağladıklarında tasarlanan kaos tamamlanmıştı. Fransız ve İngiliz Krallıklarının hazineleri boşalmış ve boşalan hazinelerin tekrar dolması için halktan alınan vergiler ağırlaştırılmıştı. Fransa Kralı ve Kraliçesi her türlü aşağılayıcı propaganda ile idam edildiklerinden hemen sonra, Fransızların umut ettiği özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve ekonomik refah gibi parlak vaatlerin ancak burjuvalar için gerçekleştiği görüldü. Krallar ve krallıklar ‘Paralı Adamlar’ın egemenlik araçları hâline geldiklerinde bir İtalyan, Napolyon Bonapart, mason burjuvaların çıkarlarının korunması için önce 1. Konsül seçildi sonra Fransa İmparatoru ünvanı ile bütün Avrupa’yı kana boğacak savaşlara girişti. İngiltere’nin Napolyon ile savaşlarını finanse eden aile Rockefeller ailesiydi. (Hitler, aynı işi yüzyıl sonra yeniden yapacak ve kapitalizmin önündeki tüm engelleri ortadan kaldıracaktı).
Paralı Adamlar, Avrupa’yı ve Amerika Kolonilerini kanlı savaşlarla erittikten hemen sonra kapitalizmin dünyanın bütün ülkelerinde yerleşmesi için Mason Locaları ile her yere yayıldılar. Bu yayılma etkili oldu. İngiltere ve Fransa’da Kapitalizme dönüş için gerekli olan kaotik alan Osmanlı Devleti’nde de sağlandı. 1808 ile başlayan yerel burjuva/elitist egemenlik 1839’de mason Mustafa Reşit Paşa ve haleflerinin organize ettiği bir dağılma sürecine girildi. Bütün yerel, İslamî paradigmalar tartışıldı ve kapitalizmin en büyük simgesi olan faiz, mason ‘Paralı Adamlar’ın kurduğu Fransız bankaları aracılığı ile 1854’de Osmanlı Sarayı’nı kontrol altına aldı.
İngiltere ve Fransa’da sağlanan ‘Paralı Adamlar’ın egemenliği, Osmanlı Sarayı’nı Mısır (1833-1845) ve Kırım (1853-1856), Rus Savaşları (1877-1878) ile yıprattı ve o güne dek bir fermanla tüm servetlerini kaybedebilen, özellikle Galatalı gayr- müslim ‘Paralı Adamlar, Düyûnu Umumiye (1872-1939) ile Sarayı kontrol altına aldılar. Osmanlı Devleti, para üzerindeki kontrolünü yitirdi ve kapitalizmin etkisi altına girdi. Kapitalist paradigmalar, İslam’la inşa edilen toplumsal değerler dizisini tespih taneleri gibi darmadağın ettiler. Cumhuriyet elitlerinin kurguladığı ekonomik sistem de bu altyapı üzerine inşa edildi. Fransa, İngiltere ve Osmanlı’da bu değişimi oluşturan güç yerli bir güç değildi ve yerli değerleri tamamen değiştiren, yeni konseptler üreten tek güç vardı; masonik güç.
Aynı yöntem ve tekniklerle Rus Çarlığı dağıtıldı ve Rusya ile birlikte Çin kaoslarla diğer masonik kapitalizm türü olan sosyalizmle reforme edildi. 20. Yüzyılın ikinci yarısı başlarken bütün dünya 150 yıllık bir kan banyosundan sonra kapitalizmin vahşi kollarına teslim edilmişti.
21. yüzyıl, vahşi katliamlardan başka bir şey olmayan savaş yüzyıllarının (19 ve 20. yüzyıllar) ardından bütün toplumların zihinlerine enjekte edilen temel ekonomik, siyasal ve sosyal paradigmaların farkına vardığı bir yüzyıl olacak gibi görünüyor. Papa 16. Benediktus, Vatikan’ın resmî yayın organı günlük ‘L’Osservatore Romano Gazetesi’nde, 2008’de başlayan ekonomik krizinin sebebini, gerçek Tanrı'nın yerine “İhtiras Tanrısı"nın konulması olarak açıkladığında, çözüm için üzerinde tartışılmasını istediği paradigmalar, İslamî Ekonomînin ilkeleri ile inşâ edilecek olan paradigmalardı.
16. Benediktus’un, ekonomik özellikleri yontulmuş bir dinin temsilcilerinden biri olarak, Hıristiyanlığın ekonomik model ya da ilkeler önermediğini, aksine Tevrat’ın bu anlamda düzenleyici hükümler içerdiğini bilmiyor olması düşünülemez. Özel bankası, finans kurumları ve vakıflarıyla dev bir kapitalist imparatorluğa hükmeden papalığın, Yahudiliğin değil de İslâm’ın önerdiği ilkeler doğrultusunda yeni çözümler aranmasını tavsiye etmesi, küresel ekonomik sistemlerin Yahudilerin, masonların, siyonistlerin kontrolünde olduğunu bilmesinden kaynaklanıyor. (Vatikan’ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayını bulunmaktadır. Bütçesi; katoliklerden kesilen kilise vergisi, aidatlar, bağışlar, şirket gelirleri, hisse senedi-tahvil-bono gelirleri, bankacılık ve faiz gelirleri, hediyelik eşya satışlarından elde edilen gelirlerle basın yayından elde edilen reklâm gelirlerinden oluşmaktadır.)
Vatikan iki laik/masonik akım olan Opus Dei (Tanrı’nın Eseri)'yle Malta Şövalyeleri’nin kontrolü altındadır. İslam’a karşı tedirgin edici düşünceleri bilinen 16. Benediktus’un masonların karşısında yetersiz ve çaresiz kalarak İslâm’ı ve ekonomik ilkelerini, yeni paradigmaların oluşumu için öne sürmesi büyük bir değişimin başlangıcında olduğumuzu kanıtlıyor; ancak Müslümanların henüz kapitalist argümanlardan, faizli değişkenlerden arınmış bir ekonomi konsepti üretmekten uzak oldukları da açıkça görülebiliyor.
Yahudilerin ürettiği tefeciliğin, son iki yüzyıllık kapitalist kurumlaşma serüveni insanlığın refahını tehdit altında tutarak gelişti ve bu tehdit 21. yüzyılda da sürüyor. Bireyin ve toplumun iç huzurunu sabote eden bu kurumlaşmanın başladığı şekilde sona ermesi gerekiyor. Kapitalistlerin/Paralı Adamlar’ın devletleri tehdit etmesi ile yürütülen ekonomik faaliyetler, İngiltere’de, ABD’de yargılanıyor, Türkiye’de de soruşturuluyor. Fakat, tüm bankacılık faaliyetleri, bono, tahvil ve hisse senedi, swap, sigorta piyasası ‘faiz’ gibi temel zamkla birbirine bağlı olduğundan bu tür girişimlerden kalıcı ve sağlıklı sonuçlar elde etmek, ‘Paralı Adamlar’ın kontrolünde yürüyen bir işletim sisteminden kolay kolay kurtulmak mümkün değildir.
Derin soluklu bir niyet sorgulamasından sonra, insanlığın önündeki tek çözümün faizsiz ekonomik sistemler üretmek olduğu tartışılmayacak derecede kesindir. Müslüman ülkelerin 1980’li yıllardan itibaren üretmeye çalıştığı ‘Katılım Bankaları’, faizli küresel sisteme entegre edilerek işletildiğinden İslâmî ilkelere uygun değişkenlerle çalışacak durumda değildirler.( Örneğin, herhangi bir bankadan alınacak 100 birimlik 8 yıllık konut kredisi 180 birimlik geri ödemeye tekabül ederken , katılım bankalarından alınan aynı miktarda kredi, 200 birimlik geri ödemeye tekabül etmektedir ve katılım bankaları sigortayı caiz görmeyerek, kredi talebinde bulunan bireyin hayat sigortasını yapmamaktadırlar) O halde farklı bakış açıları geliştirilerek, Kur’an’ın ‘Değerler Sistemi’ne uygun ekonomik kavramlar, kurumlar inşa edilmek zorundadır.
Bunun için stratejik çözümler üretilebilir. 18. Yüzyıl sonunda başlayan ve 21. yüzyıla kadar süren Kapitalist/Paralı Adamlar’ın egemenliğine yönelik süreç tersine çevrilerek, önce devletlerin, sonra bireylerin kredi talepleri en aza indirilebilir ve zenginlerin sahip olduğu para, ihtiyaç olunacak bir materyal olmaktan çıkarılabilir. Bunun için gerekli olan iki şey Tasarruf ve Tasadduktur. Tasarruf ve Tasadduk temel İslâmî kavramlardandır.
Tasarruf, zorunlu ihtiyaçların temininden sonra mümkün olan ekonomik bir eylemdir ve bunun için gerekli olan ilk tepki, zorunlu ihtiyaçlar listesini yeniden oluşturmak; ikinci tepki tüketim alışkanlıklarını değiştirmektir; temel ilkeler, eksik ya da fazla olarak değerlendirilebilecek harcama kalemlerini düzenleyici olarak alınabilirler. Tasarrufla ilgili yoğun, istikrarlı çalışmalar yapılmalı ve istatistikler oluşturulmalıdır. Tasarruf panelleri düzenlenmeli, Tasarruf’un güvenli bir şekilde değerlendirileceği ‘Tasarruf Sandıkları’ veya ‘Tasarruf Emanetleri’ oluşturularak kurumsallaştırılmalıdır.
Tasarruf mümkün olduğunda da ikinci tepki ‘Tasadduk ’aynı ilkelerle yeniden gündeme alınmalı ve bu iki temel araçla bankalara olan ihtiyaç adım adım en aza indirilerek ortadan kaldırılmalıdır. Paralı Adamlar’ın zihinlerden uzaklaştırılması ancak bu şekilde mümkün olabilir ve sistem kurgulandığı şekilde gerçekleştirilebilir. İnsanlığın kümülatif yararı ancak bu şekilde gözetilebilir ve refah, sömürüden, savaşlardan ve emek hırsızlığından bağımsız olarak sağlanabilir.
Kapitalist sistem varken İslamî sistem olamaz; bu bir varlık yokluk sorunudur.
Ragıp Kefeci, Sonsuz Ark, 01.12.2012
Ragıp Kefeci Yazıları
İlgili Okumalar:
1- http://tr.wikipedia.org/wiki/Kapitalizm
2- http://islamekonomisi.org/islamda-bankacilik-sistemi/
3- http://tr.wikipedia.org/wiki/Vatikan