4 Aralık 2012 Salı

SA115/AÇ5: Türkiye’nin Etnik Uşakları: Kürtler, Zazalar, Araplar ve Lazlar

"Modern uşaklar, paralı köleler olarak söz konusu etnik gruplar prangalarından kurtulmayı talep etmekten asla vazgeçmeyeceklerdir!"



Farkındalık oluşturan, algıları seçmeye zorlayan ve yerleşik algıları rahatsız eden uzun bir soru sormak istiyorum:

“Bütün büyükşehirlerde ve Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz’in tarıma elverişli tüm kentlerinde ve İç Anadolu’nun tüm küçük ve büyük yerleşim yerlerinde, özetle Doğu ve Güneydoğu dışındaki tüm bölgelerde, halkın alışveriş yaptığı pazar esnafının, inşaatlarda çalışan ustaların ve amelelerin, fırın, lokanta, eğlence yerleri ve otellerde çalışan her türden işçi ve temizlikçinin, atölyelerde çalışan tekstilcilerin, dericilerin, temizlik şirketlerinde asgari ücretle çalışan işçilerin, balıkçıların, hamalların, korumalık ve ayak işleri diye tabir edilen işlerde istihdam edilenlerin, meyhanelerin, kumarhanelerin ve seks endüstrisinde görünür rollerde bulunanların ve en son mafya üyelerinin (Kurtlar Vadisi vb dizilerdeki ve Mafya filmlerindeki rol modeller minyatür birer örnektir) en çok hangi etnik gruplara dahil olduklarını hiç düşündünüz mü?”

Türkiye’nin üniversitelerinde istihdam edilen personelin akademik yeterlilik sorunları sürerken, kısa ya da uzun soruların sosyolojik araştırmalarda yer edinmesini beklemek saf dillik olur. ‘Kürt Sorunu’ denilen bileşik etnisite sorununun terörle ilişkilendirilerek gündeme taşınmasına kadar geçen sürede üniversiteler etnik sorunlarla ilgili çalışma yapma becerisini gösterebilmiş değildiler. Milli Güvenlik Kurulu’nun bazı üniversitelere ‘emrettiği’ Türk etnisitesi nicelik kaygılarını gidermeye yönelik 2002 öncesi ayrıntılı nüfus analizi, bu konuda ters ve tahrik edici bir örnektir; ve analizden elde edilen veriler çözümden daha başka politikaların üretilmesi için veri tabanı olarak kullanılmıştır.

 Cumhuriyet öncesi dönemde,  kölelik yasaklanana kadar kölelerce yapılan alt sınıf işleri, cumhuriyet sonrası dönemde tedrici olarak ‘yoksul’ ve ‘göçmen’ olarak tasnif edilen Kürt, Zaza, Arap, Laz etnik gruplarına ‘tahsis’ edildi. Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz dışındaki bölgelerde kentlerin yerleşik nüfusu genellikle iş ve aş sorunu ya da ‘kan davası’ gibi geleneksel nedenlerle doğup büyüdükleri toprakları terk etmiyor, kurulu bir aile düzenine uygun yeni işler kurup hayatlarını sürdürüyorlardı.


Tarım, sanayi ya da tekstil gibi ‘Babadan Oğula’ devreden aileye ait küçük ve büyük ölçekli işletmeler, ihtiyaç duydukları işçileri/köleleri kalan üç bölgeden tedarik ediyorlardı. Başlangıcı çok daha geriye gitse de, cumhuriyet döneminin 20. yüzyıldaki ikinci yarısında artan nüfusa, diğer geleneksel nedenlere ve yanlış devlet politikalarına dayalı olarak hızla yaşanan iç göç süreci, herhangi bir meslek becerisi gelişmemiş Kürt, Arap, Zaza ve Laz nüfusu, Türkiye’nin ekmek kapısı olarak görülen kentlerine ve sonrasında daha küçük kentlere sürükledi.

‘Siyaset Dünyası’ yarım yüzyıldan daha fazla kendi küçük sorunlarında boğulmuş bu insanların sırtından politikalar üretti ve bu politikaların sürmesi için söz konusu etnik grupları mevcut durumlarını korumak üzere motive etti. Devlet üçüncü dünya ülkelerine has özellikli sinema ve müzik sektörünü destekledi; üniversitelerin felsefe üretmelerini engelledi ve sonuç olarak kemikleşmiş sınırlara sahip, kastlara ayrılmış bir toplum yapısı üretildi.

Katı katman sınırlarını aşmaya çalışanlar da yerleşik iş dünyasının elitleri tarafından tasfiye edildi ya da daha alt katmanlarda kalmak kaydıyla yaşamalarına izin verildi. Girişimcilik özelliği kısıtlanan alt tabakanın fikirlerinden yoksun kalan ticaret ve sanayi sektörü yeterince gelişmedi; bilim adamı, bürokrat, diplomat yetiştirilmedi. Her etnik grup ait olduğu toplumsal sınıfa itilerek mevcut düzen korunmak istendi.

‘Beyaz Türkler’ olarak tanımlanan, devletin ve  sosyal hayatın tüm seçkin kademelerinde belirleyici bir konum edinen sabetayist kökenlere sahip azınlık mensupları, Türk etnik grubuna ait insanlara daha fazlasını sunmasalar da daha kötüsünü yaşamalarına da engel oldular. Türkler de sahip oldukları ile yetinmek zorunda bırakıldılar, ancak uzun sorumuzda sorduğumuz etnik grupların içinde de sayılmadılar. Bu stratejik tutum, Türkler ve diğer etnik gruplar arasında bir ayrım üretti. Kürtler, Zazalar, Araplar ve Lazlar küçümsendiler, hatta aşağılandılar. Darbeler sonrası, diğer etnik grupların aleyhinde yapılan yasal değişiklikler ve uygulamalar toplumsal barışı ortadan kaldırdı.

Oysa Cumhuriyet, cumhur olarak, halkın tümüne eşit olarak davranacak bir sistem üretme iddiasındaydı.  12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askerî darbe sonrası oylanan ve 1982 Anayasası olarak adlandırılan ve önceki anayasalarda da benzer içeriklerle daima var olan mevcut Anayasa’nın 10. Maddesi’nin amir hükmü şöyledir:

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”  TC Anayasası / X. Kanun önünde eşitlik/ Madde 10

2012 yılında tartışılan sorunların genel özeti, 10. Maddenin tüm cümlelerinde var olan âmir hükmün tersinin gerçekleşmiş olması ile resmedilebilir: 1o. Maddedeki yüklemler şöyle gerçekleşmiştir: “eşit değildir; sahip değildir, yükümlü değildir, tanınır, zorunda değildir.”

10. Madde’nin âmir hükümlerinin gerçekleştirilememiş olmasının temel sebebi de yüzlerce yıldır her türlü devlet yapısında gizlice uygulanan Platon’un  ‘Metaller Efsanesi Yalanı’dır. Türkiye’de İsa’dan Önce 4 ve 5. yüzyıllarda yaşamış olan Platon’un Metaller Efsanesi Yalanı, gerçek olarak kurgulanmış ve sistemin ana organik yapısına monte edilmiştir.

Platon’un Metaller Efsanesi’ne göre, Devletin, Tanrı‟nın insanı üç çeşit cevherden yarattığı yalanını işlemesi gerekmektedir: En iyilerin altından, ikinci iyilerin gümüşten ve sıradan halkın bakır ve demirden yaratıldığı, dolayısıyla birincilerin yönetici, ikincilerin savaşçı ve üçüncülerin el işçisi olmaya elverişli oldukları şeklinde devletin cevher yalanı gibi şahane bir yalanı uydurup insanlara telkin etmesi gerekecektir.” (Platon Devlet, 1993, 105)

İlk dönemin iç göç kurbanı etnik grupların ikinci ve üçüncü nesil ‘meslek becerisi gelişmiş’ çocukları ve torunları 2002’den sonra Türkiye’nin siyaset profiline doğrudan yön veren tercihleri ile ‘Metaller Efsanesi’ olarak gerçekleştirilmek istenen bu kaotik sarmalı parçalamış olsalar da, girişte sorduğumuz uzun sorumuzun cevabı henüz değişmiş değildir.

‘Bölgesel, Etnik ve Dinî Ayrımcılığa Karşı’ politikalar üretmeyi vaat eden Recep Tayyip Erdoğan ve Genel Başkanı olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi 2002-2012 yılları arasında vaat ettiklerini gerçekleştirmek için çaba sarf etse de, yaklaşık olarak 150 yıllık bir maziye sahip olan bu efsane, sona ereceği yerde ‘Yeni Beyazlar’ üretmektedir. Ortaya çıkan bu durum bir geçiş dönemi olarak sert bir şekilde sorgulanmayı hak etmemekle birlikte cumhuriyetin üçüncü döneminde yani 21. Yüzyılda nasıl bir toplumsal yapı dizayn edileceğine dair bir fikir vermemektedir. Bu çok önemli, hatta en önemli sorun olarak üniversitelerde, fikir kulüplerinde ve enstitülerde sıklıkla işlenmeli, konuyla ilgili araştırmalar yapılmalı ve yeni stratejiler belirlenmelidir.

Eski Sovyet Bloku  ya da Ortadoğu  ve Afrika ülkelerinden temin edilerek sömürülen yeni bir alt tabaka oluşturulmaktan kaçınılmalıdır.

Türkiye, Kürtleri, Zazaları, Arapları ve Lazları Türkler gibi asıl  unsurlar olarak görmek zorundadır; toplumsal katmanları 2500 yıl sonra da ‘Hasta’ Platon’un  yalanlarına uygun olarak oluşturmaktan farkında olarak vazgeçmeli ve yeni perspektiflere uygun politikalar üretmelidir. Aksi hâlde bir huzur yarımadası olma hakkını elde edemeyecektir. Modern uşaklar, paralı köleler olarak söz konusu etnik gruplar prangalarından kurtulmayı talep etmekten asla vazgeçmeyeceklerdir.



Adil Çelik, Sonsuz Ark, 04. 12. 2012

Seçkin Deniz Twitter Akışı