"Asıl büyük dert şu dostum şu: kış gelecek diye sonbaharın tadını da çıkaramıyoruz."
Kış... Yine soğuklar,
yine yağmurlar. Yağmurlar neyse de soğuklar, uf. Soğuklar da neyse de, masraflar…
Köyler neyse de, şehirler… Odunun tonu kaç para acaba? Odun satan da kalmadı,
odun yakan fazla olmayınca. Odun sobası imalatçıları sac makaslarını
paslandıkları çekmecede unuttular. Kömür yakan da var, zaten başka ne yakacaklar
ki? Kömürün tonu kaç para acaba? Kömür almayalı on yedi sene olmuş. Fukaraya
devlet veriyor, da ne çâre. Bugün var yarın yok, hükümet değişmeye görsün.
Kış uzun, soğuk, ilik
titreten. Nerede öyle her yerde doğalgaz. Doğalgaz olsa ne yazar, faturalar
belini büküyor fukaranın. En ucuz kombi dünyanın parası, tesisat, petekler, uf,
uf. Şöyle tişört, şort (hâşema) arası keyf, hayal hayal kış ortasında. Var mı böyle
kış yaşayanlar ? Var tabi. Hem zengin falan da değiller. Sadece Avrupalılar. Az
yukarıda, sağda eski komünist ülkeler. Kapitalist ve komünist olmak lâzım,
dediklerine göre.
Kapitalistin karnı tok da eski komünistlerin sırtları pek değil, karınları da tok. Birinin parası, diğerinin doğalgazı var. Bizim? Bizim ki; karışık. Karışık; zira ne eski komünistiz ne de eski kapitalist. Topraklarımızın bir yeri bahar bahçe, diğer yeri kuzgunî kış. Bahar bahçe olan yerlerde kış hesabını pek yapan yok. Kayak mayak, güney yarıküre de tatil; öyle işte…
Kuzgunî kış olan evin içi de soğuk, dışı da. Evinin içi soğuk olanın yüreği sıcak olur mu? O ayrı bir mesele. Bu toprakları doğu-batı-güney-kuzey diye ayırmayın. Onlar zengin ve fakir topraklar. Zengin topraklar dağılmış her yere azar azar. Fakir topraklar bolca. Kıştan da o topraklar korkuyor zaten. Donuyor insan bir banyo yapana kadar. Düğmelerle ayarlı kalorifer petekleri, sıcak-soğuk su mekanizmaları hayal. Banyo soğuk. Su, soğuğa yakın; ılık. Tir tir titreyen çocuk yıkanmayı sever mi ya? Yıkanma korkusu insanda heves meves bırakır mı? Burnundan gelir adamın, kış ortasında hayal kurmak.
Odunun, kömürün varsa
harıl harıl yanıp uykuya geçen sobanın üstünde kestane kızartmak da bir hayal.
Kuru bir hayal ama. Parasız da hayal olmaz. Odun, kömür, kestane hepsi para.
Yazdan telaşı düşer adamın içine. Kıt kanaat bütçe, gel şimdi kışa hazırlık
yap. Yakıt parasını tedarik ettin mi, anlat eşe dosta. Keyfin keyf nasıl olsa.
Diğer odalar buz gibi. Olsun, bir yorgan, iki kat battaniye. Hele yünlü
yorganında varsa adam başına; oh!…
Yalnız, yataktan kalkınca sırta bir şey almak lâzım. Soğuk tuttu mu adamın ciğerlerini, kış çıkana kadar bırakmıyor. Çoğu bundan dolayı korkuyor zaten. Gerçi, doktora gitmek eskisi gibi zor değil. Eskiden doktorun yüzünü görene kadar kuyruklarda ciğerlerin ağzına gelirdi. Senin gibi on tane fukara kuyrukta… Öksür ha öksür. İlaç desen bin para. Şükür ki; doktor bollaştı, ilaç bollaştı. Sigortan yoksa yine canın yanıyor, amma… Git, yeşil kart çıkar. Sahtekârlar da üşüşse yeşil kartın başına; fena değil.
Bir de o çıktı başımıza. Kömür veren, yeşil kart veren devlete atıp tutuyorlar. Alışmamışlar anayasada yazılı olan devletin sosyal görevlerine… Partizanlık yapıyorlar. Kardeş, devletin işi bu, işi, hey duydun mu? Kimse kimsenin kesesinden ağalık yapmıyor. Çalışıyor fukara, sigortasız; patrona göz yuman devlet. Çalışıyor fukara, pazarda, tarlada; sırtından simsarı, tüccarı kazanıyor. Hesap kitap yok… Para dönsün diye.
Dönüyor işte… Devlet de mecbur dönen paradan fukaraya hakkını vermeye. Gitmişsin düzenini bozmuşsun adamın köy yerinde. Sonra suçlayıp duruyorsun. Olmaz, olmaz kardeşim. Kim davarını, toprağını, bırakır gider başka bir yere. Kim gider şehirlerin beton yığını damlarında tir tir titrer kış vakitlerinde. Topraktan damında, bir oda bir mutfak-ambar, bir de soba… açar kuru incirin karnını, doldurur cevizini. Yer çıtır çıtır. Ne çekecek şehrin kışını… Sütü yok, yağı yok. Ama eli mecbur, gidecek. Köküne kadar yazın sıcağını, iliklerine kadar da kışın soğuğunu yiyecek.
Yalnız, yataktan kalkınca sırta bir şey almak lâzım. Soğuk tuttu mu adamın ciğerlerini, kış çıkana kadar bırakmıyor. Çoğu bundan dolayı korkuyor zaten. Gerçi, doktora gitmek eskisi gibi zor değil. Eskiden doktorun yüzünü görene kadar kuyruklarda ciğerlerin ağzına gelirdi. Senin gibi on tane fukara kuyrukta… Öksür ha öksür. İlaç desen bin para. Şükür ki; doktor bollaştı, ilaç bollaştı. Sigortan yoksa yine canın yanıyor, amma… Git, yeşil kart çıkar. Sahtekârlar da üşüşse yeşil kartın başına; fena değil.
Bir de o çıktı başımıza. Kömür veren, yeşil kart veren devlete atıp tutuyorlar. Alışmamışlar anayasada yazılı olan devletin sosyal görevlerine… Partizanlık yapıyorlar. Kardeş, devletin işi bu, işi, hey duydun mu? Kimse kimsenin kesesinden ağalık yapmıyor. Çalışıyor fukara, sigortasız; patrona göz yuman devlet. Çalışıyor fukara, pazarda, tarlada; sırtından simsarı, tüccarı kazanıyor. Hesap kitap yok… Para dönsün diye.
Dönüyor işte… Devlet de mecbur dönen paradan fukaraya hakkını vermeye. Gitmişsin düzenini bozmuşsun adamın köy yerinde. Sonra suçlayıp duruyorsun. Olmaz, olmaz kardeşim. Kim davarını, toprağını, bırakır gider başka bir yere. Kim gider şehirlerin beton yığını damlarında tir tir titrer kış vakitlerinde. Topraktan damında, bir oda bir mutfak-ambar, bir de soba… açar kuru incirin karnını, doldurur cevizini. Yer çıtır çıtır. Ne çekecek şehrin kışını… Sütü yok, yağı yok. Ama eli mecbur, gidecek. Köküne kadar yazın sıcağını, iliklerine kadar da kışın soğuğunu yiyecek.
Şehirler, eski
köylülerin çocuklarına kovan olmuş zâhir. Çalışır dururlar. Kıştan korkuları da
babadan kalma. Eli para görmeye görsün, kaloriferli dairede gözü. Nasıl göz
dikmesin ki? Ömrü korkularla geçmiş. Elin altyapı, üstyapı derken hazır edip
evlâdının önüne koyduğu bu küçük şeyler, adamın tüm ömrünü yemiş. Kış korkusuna
kaloriferli daireyi almaya alır da, birde aidatlar çıkar başına. Elin lafını
bile etmeyeceği para, gözünü korkutur her ay.
Öğrenciyse, dert daha
çok. Elektrik sobasına dayansa faturaya burs veren yok, kömür bir ton para.
Devlet de vermez kömür. Kaloriferli ev kiraları ateş pahası. Odunla gün geçmez.
Ne güne durur mühürler? Elektrik sayacının mühürleri, kaçak elektrik için
kırılır ilk zamanla. Ceza meza gelince bu sefer, ana şalterden sayaca giden
kablo, doğuruverir. Elektrikli su ısıtıcıları, elektrik sobaları harıl harıl
çalışır. Her yer sımsıcaktır, bir tek sayaç çalışmaz.
Haramı helali çorba gibi olmuştur. Devlet öğrenciye bakmak zorunda, diye kandırır biri diğerini. Öteki de, vergileri babalarımız çalışarak ödüyor, diye kandırır kendini. Kış korkusu böyle kandırır adamın imanını. Bir de kapı aralığından başını çıkartır bir insafsız. “Kâfir devletin malını yemek haram mı olur ya?!” diye bağırır.
Devlet nasıl kâfir olacak demez kimse. Çalınan elektrik devletin içindeki herkesin hakkıdır; haram kardeş, haram! Kış Allah’tan, lâkin korkusu insandan. Kış korkusu adamın imanını da çalıyor yahu.
Haramı helali çorba gibi olmuştur. Devlet öğrenciye bakmak zorunda, diye kandırır biri diğerini. Öteki de, vergileri babalarımız çalışarak ödüyor, diye kandırır kendini. Kış korkusu böyle kandırır adamın imanını. Bir de kapı aralığından başını çıkartır bir insafsız. “Kâfir devletin malını yemek haram mı olur ya?!” diye bağırır.
Devlet nasıl kâfir olacak demez kimse. Çalınan elektrik devletin içindeki herkesin hakkıdır; haram kardeş, haram! Kış Allah’tan, lâkin korkusu insandan. Kış korkusu adamın imanını da çalıyor yahu.
İyi yanından da bakmak
lâzım. Ya hem, fukaranın ne işi var doğalgazla. Kalorifer gibi lüks ısınma
aracı neden lâzım olsun? Orta halli isen, toprakların ılık deniz kenarında ise
klima seçeneğin de var. Eski tip klimaları günde bilmem kaç liraya kadar da
indirdiler. A sınıfı olmayıversin. Elektrik faturasına üç ay dayandın mı, eh,
fena değil kış keyfin. Tarifeli sayaç taktırdın mı, gece ondan sabah beşe kadar
üçte bir fiyatına, oh! Boğazın, ses tellerin kurusa da önemi yok. Arada
pencereleri aç, havalansın odan. Kıt kanaat kış geçir işte.
Korkuna laf edemeyiz. Korkudan bol ne var sende. Tek kış korkusu olsa derdin, daha ne? Asıl büyük dert şu dostum şu: kış gelecek diye sonbaharın tadını da çıkaramıyoruz.
Korkuna laf edemeyiz. Korkudan bol ne var sende. Tek kış korkusu olsa derdin, daha ne? Asıl büyük dert şu dostum şu: kış gelecek diye sonbaharın tadını da çıkaramıyoruz.
Mustafa Ege - Pzt,
13/09/2010 - 11:59/ İz-Etki Ekinoksları 2