1 Ocak 2013 Salı

SA141/AÇ6: Erkler Topoğrafyası ve Kalibrasyon Sorunları

Başbakan haksız değil. Meritokratik bir yapı tüm ülkeleri ele geçirmiş durumda ve Başbakanın bu çıkışı onları tedirgin ediyor."


Global denge noktalarına ve bu noktaların lokal bağlantılarına çarpan etkisi yapan bir tartışma, 2012 Aralık ayında Türkiye’nin politik gündemini yalayıp geçti. Atlantik okyanusunun kuzey doğu ve kuzey batı kıyılarında, başkentlerde tedirgin bir rüzgar esti. Türkiye demokrasisinde ‘Erkler Ayrılığı’nın tehdit altında olduğunu düşünen medya mensupları şaşkınlık gösterisinde bulundular.

18. Yüzyıldan beri özgürce tartışılamayan ve halen dayatılan yönetim biçimleri ve sistemler toplumların ve düşünürlerin baskı altında olduğunu gösteriyordu. Başbakan Erdoğan’ın “Kuvvetler ayrılığı zaman zaman önümüze bir engel olarak çıkıyor!” şeklindeki serzenişi, ekonomik krizlerle, diktatörlüklerin yıkılmasıyla sarsılan dünyada yeni bir sorgulama seansının başladığına dair korkular üretti.

Görünür kaygı, Hitler, Mussolini benzeri ‘tek adam’ların ürettiği bölgesel ve küresel sorunlar üzerinden tanımlansa da görünmeyen kaygı, küresel intifada başlatacak olan bir sorgulama trendinin açılışının yapılmış olmasıydı. Erdoğan, yanlış anlaşılmıştı ya da farkında olarak yanlış anlaşılacak şekilde konuşmuştu. Küresel denge noktalarına hükmeden merciiler için tedirgin edici olan da buydu.


 İç kompartımanlarda ve dışarıda esen korkutucu havanın etkisini azaltan açıklama Başbakan’ın 21.12.2012, tarihli NTV mülakatında kulaklara dokundu:

“Kuvvetler ayrılığını en kuvvetli savunan partinin lideriyim. Bu konuyu bir defa altını çizerek güçlü bir şekilde ifade edeyim. Kimse bunu eğip büküp sağa sola çekmesin. Erkler arası yetki ihlaline karşıyız!"

Erkler ayrılığını tartışmaya açan bir başbakanın, bu tartışmayı, politik argümanları tartışan bilim adamlarına ya da düşünürlere yaptırmak yerine neden böyle davrandığını anlamak için, iç politik parametrelerle dış politik parametrelerin birlikte sürüklediği bir Türkiye örneğinde Başbakanlık yapmak gerekiyor.

Darbeler, terör, psikolojik harekat savaşları, bürokratik oligarşi, plütokrasi, jüristokrasi gibi kabaca istikrarsızlık oluşturan her bir politik varlığın oluşturduğu kalıcı tahribatın farkında olmak ve onlarla halk adına mücadele etmiş olmak gibi bir ayrıcalık taşıma zorunluluğu var..

Mısır/Mursi örneğinde görüldüğü üzere halkın taleplerine direnen ve seçilmiş bir Cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayan ve yeni oluşturulmuş meclisi kapatan yargı yetkinciliği, neredeyse jüristokratik bir totaliter rejim üretmişti. Fotoğraf netti: cumhurbaşkanı tarafından atanan ve temelde erklerin tümünü bir tek imzaya tabi kılan ve böylece oluşturulan bürokratik oligarşi; kavramlardan da beslenen eylemsel diktatörlük tipi, toplamda otokrasi.

Cumhurbaşkanı ve büyükelçiler düzeyinde Türkiye’deki değişimi örnek aldıklarını ifade eden Mısır değişimcileri, Türkiye’de Erdoğan’ın başlattığı büyük değişim metaforuna bağlı olarak karşılaştığı bütün sıkıntılarla karşılaşmaktan kurtulamadılar. 20. Yüzyılın egemen güçleri olan ABD ve Rusya (Eski SSCB) üçüncü dünya ülkelerinde ya da gelişmekte olan ülkeler olarak tanımladıkları ya da öyle olmasını sağladıkları ülkelerde bir tek model ürettiler.

Darbelerle sigortalanan, görsel olarak seçimlerin yapıldığı, demokratik kurulların oluşturulduğu, yargıçların ve zenginlerin araç ve kazanç değerlerinin arttırıldığı ve bu sistemden üreyen Başbakanların ve Cumhurbaşkanlarının modifiye edildiği bu sistemler benzer nedenlerle tıkanarak benzer sonuçlar ürettiler. İletişimin ulaştığı sistemleri tedirgin edici hız klasik müdahale seçeneklerini yok etmiş olduğundan askerlerin müdahale edemediği değişim, yargıçların ya da zengin sınıfın müdahalesi ile ‘sivil balans ayarı”na tabi tutuldu.

Bürokratik oligarşinin ve küresel denge sahiplerinin İktidar Partisi’ne açtırdığı kapatma davası, 2010 referandum öncesi Anayasa ve Danıştay  Mahkemelerinin ürettiği hukukî engeller, istikrarla işleyen sistemi kilitlemek ve seçilmiş hükümeti iş yapamaz hale getirerek eski düzenin sürmesini sağlamak amacını taşıyordu. Başbakan’ın ‘Kuvvetler Ayrılığı’ çıkışı, rahatsız ettiği bütün çevrelerde altyapısı olan bir çıkış olarak algılanırken, herkes her şeyin farkındaydı. Başbakan ‘Erkler Topoğrafyası’nı bir teknik ayrıntı üzerinden özet olarak resmetmiş ve  anlatmıştı

Konya 2012 Ekonomi Ödülleri töreninde Başbakan, ‘Kuvvetler Ayrılığı’nın önlerinde bir engel olduğunu’ da belirterek şöyle konuşmuştu:

“Sistem düzgün kurulmamış, sistemde yaşadığımız sıkıntılar var. Düzgün kurulmadığı içindir ki umulmadık yerde, umulmadık şekilde bakıyorsunuz bürokrasi karşınıza dikiliyor, bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor, umulmadık yerde yargıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Yasama, yürütme, yargının bu ülkede öncelikle bu milletin menfaatini düşünmesi lazım ve ardından da bu devletin menfaatini düşünmesi lazım. Eğer biz güçlü hale geleceksek böyle güçlü hale gelebiliriz. Ama benim yapacağım yatırımı bir kelimeden dolayı kalkar da 3 ay, 6 ay erteletirsen, 1 sene, 2 sene giderse o zaman bu ülkenin, halkının bedelini, ne tarihe hesabını verebilirsiniz, ne de bu toprağın altında yatanlara hesabını verebilirsiniz. Biz, şehir hastaneleri projemizi ne yazık ki bürokratik oligarşi ve yargı sebebiyle hâlâ hayata geçiremedik. Artık hastane kampüslerinde sedye üzerinde hastaların taşınmasını görmek istemiyoruz. Hâlâ bunu aşamadık, bitiremedik. En başarılı olduğumuz alanlardan biri olmasına rağmen. Sağlıkta bunu aşamadık. Niye? Bürokratik oligarşi ve yargı bunlara takılıp kalıyor. Ama dışarıdan bakanlar, ‘326 milletvekiliyle gene mi bahane’ diyorlar. İşte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor. Diyor ki ‘Senin de bir oynama sahan var.’”

Başbakan haksız değil. Meritokratik bir yapı tüm ülkeleri ele geçirmiş durumda ve Başbakanın bu çıkışı onları tedirgin ediyor. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri bütçe sıkıntılarını pek tartışılmayan meritokrasinin baskıcı varlığı dolayısıyla aşamıyorlar ve halklar sürekli basınçla aleyhlerine oluşturulmuş dengeleri bozma eğilimi gösteriyorlar.

Başbakan’ın başlattığı tartışma, kendisinin canlı yayında yaptığı açıklamalarla ve Cumhurbaşkanı Gül'ün “Kuvvetler ayrılığı demokrasinin en temel ilkesidir” açıklaması ile demokratik bir forma sıkıştırılarak sona erdi. Oysa tartışılması ve meritokratik yapının rahatsız edilmesi gerekiyordu. Konu iç politikanın konusu değildi.

Cumhurbaşkanlığı engellenen ve referandum gibi bir seçimle yenilenen meclis tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Gül, Tarabya Merkez Camisi'nde kıldığı cuma namazının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlarken bir gazetecinin, “Geçtiğimiz günlerde kuvvetler ayrılığıyla ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın (Kuvvetler ayrılığı zaman zaman önümüze bir engel olarak çıkıyor) şeklinde açıklaması olmuştu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna,“Eskiden gelen bazı yanlış örnekler vardı. Sayın Başbakan onları kast etmiştir. Yoksa kuvvetler ayrılığı hepimiz biliyoruz ki demokrasinin temel ilkesi” diyerek tedirginlerin ruhundaki basıncı hafifletmiş ve gündemin akıntılarına müdahale etmemeyi tercih etmişti.

‘Erkler Ayrılığı’ global ve lokal hiçbir sistemde tam olarak gerçekleşmiş bir ayrılık değil, bununla birlikte ‘Erkler Birliği’ de kısa süreli ‘tek adam’ dönemleri dışında oluşturulabilmiş bir birliktelik olmadı. İnsanlar tarihlerinde, Antik Yunan ve Roma tabanlı sistem tartışmalarında erkler arasındaki ayrılık-birlik temalı tatlı sohbetler yapmış olsalar da meritokratik bir dürtünün etkisi ile ‘adalet’ tabanlı bir bakış geliştirmekten sürekli kaçınmışlardır.

Cumhurbaşkanı ya da Devlet Başkanı’nın atadığı ve yargılanma/denetlenme olasılıkları bulunmayan yargıçların bulunduğu kurumlar ve Yüksek Mahkemeler ‘Yargı Erki’ni bağımsız işletemeyecekleri gibi, ‘Yürütme Erki’nin bir alt kanadı olan ‘Yasama Erki’ de, bağımsız davranma imkanına sahip değildir.

Bu nedenle, Atina Modeli üzerinde yapılan tartışmaların aşılması ve yepyeni bir sistem algoritmasının oluşturulması gerekliliği, 21. Yüzyıl insanının en temel ihtiyaç maddelerinin temin edilmesi gerekliliği kadar acil bir gerekliliktir. Sağduyulu bir başka ‘Erk’, sistem tartışmalarının halka açık bir şekilde yapılmasını ve oligarşik hiçbir müdahalenin halkı tedirgin etmemesini sağlayarak çağdaş devletlerin kalibrasyon sorunlarını aşılmalıdır. Bu Erk de, halkı dahil ettiği tartışmalar dolayısıyla diktatör olma olasılığı bulunmayan seçilmiş bir ‘Lider Erki’nden başkası olamaz.



Adil Çelik, Sonsuz Ark, 01.01.2013

Seçkin Deniz Twitter Akışı