6 Ocak 2013 Pazar

SA147/MEY13: Psikiyatristlerin Teorileri ya da Doğal Korku

"Doğal korku, eğitimin doğal bir aracı mıdır?"


Alışılmış bir girişle başlamayalım. Korku’nun tanımı ve çeşitleri korkuyla ilgili çok fazla deneyime sahip insanlar için anlamlı. Çocuklar ve gençler için değil. Dayak korkusunu öne almamıza ve incelememize de gerek yok. Çünkü; genel geçer boyutlarda dayak ciddi biçimde azalmış durumda. Dayağın ve diğer şiddet içeren korkunun bir eğitim aracı olup olmadığı hususunu da ikinci planda tutalım.

Çok hareketli, çocuk psikiyatristlerinin hazır kalıpları kullanarak hiperaktivite teşhisi koyduğu sıradan çocuklar için korkunun sağlayabileceği yararları tartışalım. Neredeyse her dört çocuktan üçü veya her beş çocuktan dördü için konan teşhis ‘Hiperaktivite’dir. Rüyaların, kâbusların çocuklar için hangi yarar yolunu işler duruma getirdiğini düşünelim. Çocuk, bir anlamda kusursuz üretilmiş bir makinedir ve tahmin ettiklerimizin aksine işletim sistemine müdahale etmemizi gerektirmeyecek bir mükemmellikte tasarlanmıştır.

Korkuların tümü edinilmiştir. Kişinin doğuştan getirdiği bilişsel bir bilgi olmadığı için, olmayan bilgiye dayalı bir korku türünden de bahsedilemez. Doğal olarak çocuk öğrendikçe, bilgi katmanları oluşmaya devam ettikçe her bilgi alımına bağlı olarak çocuğun zihinsel mekanizması kısmî korkular üretecektir. Bu korkulara doğal korkular diyebiliriz; ki, biraz sonra bu doğal korkulara bağlı olarak, kâbuslar ortaya çıkacaktır. Ateşle oynamaktan hoşlanan çocuğun elini yakması ile ilgili görebileceği kâbuslar, kâbuslarda yaşadığı korkular ona ateşle oynamaması gerektiğini öğretecektir. Ancak, ‘elini, evi yakacaksın’ gibi uyarılarla enjekte edilen korkuları bu anlamda eğitsel bir araç olarak kullanmak çok fazla işe yaramamaktadır.

Çocuk her bir bilgi alımında o bilgiye ilişmiş kaygıları da depolamakta ve doğal bir determinasyonla gelecek planlaması yaparken bu kaygıların ürettiği korkuların zihnini sarmasına engel olamamaktadır. Hiperaktivite teşhisi konan çocukların, bilgi alım süreci diğer çocuklara göre daha hızlı ilerlediği için, bu vasıftaki çocukların korku tüneli daha erken dönemlerde oluşmaktadır. Diğer çocukların özel yöntemlerle eğitilmesine zaten gerek yoktur.

Doğru yönetilmiş doğal korkular, tıbbî müdahalede bulunulmamış çocuklarda ciddî bir rehabilitasyon programı olarak işlev görmektedirler. Çocuk bir süre sonra etki-tepki sürecini gözlemleyebilecek ve kontrolsüz etkilerinin karşılaşacağı muhtemel tepkileri hesaplamayı öğrenecek, bu tepkilerin içinden kendisine zarar verecek olanları ayırt edecek ve kendi ürettiği doğal korkuları kendi eğitim sürecinde farkında olmadan kullanabilecektir. Bu süreç içerisinde iyi rüyâlar motive edici bir işlev görürken, kötü rüyalar/kâbuslar terbiye edici bir etken olarak çocuğun ruh dünyasında olması gereken tedrici bir sürece hizmet edeceklerdir. Bu anlamda korku doğal bir eğitim aracı olacaktır.



Yetişkinlerin ve özellikle ebeveynin, gereksiz kaygılarla psikiyatristlerin ilaç tedavisi tekliflerini sorgulamadan kabullenmeleri, çocuk hasta olmadığı halde, diğer tıbbî problemlerde başvurulan yöntemlerle bir hasta imiş gibi ilaçla tedavi sürecine izin vermeleri, çocuğun doğal korku yönetim yeteneklerinde geri dönülmez hasarlar bırakmaktadır.

Yeni dönemin yetişkinleri, sürekli kontrol altında tuttukları çocukları yönetebilecekleri yanılgısı ile istem dışı davranışlar sergilemekte ve çocukların gelişim problemlerini gereksiz yere arttırmaktadırlar. Çocuk, doğal dürtülerden biri olan 'merak’ı kullanarak öğrenme sürecinin sonraki adımlarını atmaya çalışırken bilinçli bir şekilde daraltılmış ev içi ve ev dışı alanları yetersiz bulmakta ve kendi genetik modulasyonuna uygun olarak dışarı taşmak istemektedir. Yeni nesil ebeveynlerin kendi çocukluk çağlarına yaptıkları göndermelerde unuttukları en önemli faktör budur.

Gönderme yapılan geçmiş, daraltmış çocuk alanlarından daha çok genişletilmiş çocuk alanlarını içermektedir. Geçmişte aşırı ilgiyle sıkı kontrol altında tutulan çocuk portrelerinden daha çok neredeyse ebeveyn ilgisinden yoksun çocuk portreleri vardır. Çocuk, kendi özgür gelişim alanında, etki-tepki kombinasyonuyla davranış kodlarını belirlemekte, hangi durumlarda korkması gerektiğini kendisi öğrenmektedir. Ancak daraltılmış öğrenme alanlarında korku ebeveyn tarafından üretilmekte ve çocuğa dayatılmaktadır. Hiperaktivite denen konformal teşhis de bu yanılgılı kıyaslamadan üremektedir.

Ne yazık ki; Psikiyatri bu alanda yeterli çalışmalar yapabilmiş değildir. Hâlen eski, neredeyse 150 yıllık teorilerle, kesin tedavi reçetelerini öneren ve uygulayan çocuk psikiyatristleri bu anlamda taksirli suç işlemekte, ebeveynleri aldatmaktadırlar. Psikiyatristlerin doğal korkuyu, eğitim aracı olarak kullanmak yerine bu korkuyu unutturacak, bilinçaltına itecek bir yöntem izlemeleri gerçekten anlaşılacak gibi değildir. Bu tutum, sonraki zamanlarda ebeveyn tarafından maddî çıkarları gözeten bir tutum olarak değerlendirilmekte, onların güvenilirliğini azaltmakta ve meslekî geleceğini tehlikeye atmaktadır. Çünkü; ilaçla tedavi, bağımlılık oluşturan bir tedavidir ve bu tedavinin ömür boyu sürecek olması yüksek bir olasılıkla mümkündür. Basit bir dille ifade edilirse; çocuk asla iyileşmeyecektir. Korkularının yönetiminden vazgeçecek, her sorun düzleminde ilaçlarla korkularını unutmayı tercih edecektir.

Ortaöğretim, 15 yaşındaki bir ergenin eleştirilen yöntemlerle tedavi olmuş olmasının sonuçlarının net gözlenebildiği bir süreçtir. Psikiyatrik tedavi cenderelerinde sıkışarak gelmiş ergenlik dönemindeki bir öğrencinin sorumluluk duygularının gelişmemiş, gelecek kaygılarının oluşmamış olması, çok daha büyük sorunlarla karşılaşılacağı anlamına gelmektedir.

Bu çağda, ebeveyn sürekli müdahale ettiği çocuğundan kendi ayakları üzerinde durmasını haksız yere beklemektedir. Tüm sorunlarını çözen bir anne-babaya alışkın olan çocuk, doğallaşan bir tepki kalıbıyla herhangi bir sorun için kendisini zorlama gereği duymamakta, ebeveynini sorunun çözümü için devreye girecek birer görevli olarak telakki ettiği için, hiçbir telaşa kapılmamaktadır. Aile bu dönemde bıkkın tavırlarla, kendi sorumluluk alanlarına dönmek istemesine rağmen genç buna izin vermemektedir.

Bir süre sonra, çocuk sağaltılmış gelecek kaygılarıyla beslenmeye çalışıldığında, yapılanların hiçbirini önemsemeyecektir. Steril koşullarda yetiştirilmiş olan genç, yanlış korku enjeksiyonlarını absorve edemeyecek; bastırmaya çalıştığı çelişkilerle baş başa kalacaktır. Sivilceleri için kullanılan ilaçların metabolizması dâhil tüm organları üzerinde kurduğu baskı, onun yetersiz olduğuna dair kanaatlerini güçlendirecek ve nihayetinde genç baştan ayağa sorunlu bir toplumsal figür olarak hayata katılacaktır. Bunu önlemek ancak anne-babanın işin farkında olmasıyla mümkündür.

Unutulmamalıdır; her çocuk, ebeveyninin eseridir ve hiçbir çocuk psikiyatristlerin teorilerine ve ilaçlarına teslim edilemez.


Mustafa Eyyüboğlu, Otuz Haziran İkiBinOn- Altı
Mustafa Eyyüboğlu Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı