“Unutulacağımı bilerek seçmedim elbet unutuşu. Umdum
bağışlanmayı.. kendimce rol biçtim bağışlayacak olana.”
Güneşin dürülüşüne tanık oldum. Apansız olup bitti her şey.
Apansız olup biteceği söylenmişti. Söylendiği gibi oldu. Söylenmiş, bildirilmiş
olması olacağın olmaması için değildi elbet. Olacağa karşı alınacak bir
tedbirin düşünülüp gereğinin yapılması için de değildi. Olacağa karşı alınacak
tedbir kendimin kaybolmamasına yönelik olmalıydı. Haber bunun içindi. Bunun
için bildirilmişti. Ve ben bunu kulak arkası ettim. Ayrımına varamadan yapıp
ettiklerimin.
Güneş gözlerimi almıştı elbet. Güneş beni aldatacakların
içine salmıştı beni elbet. Bütün bunların olacağı da haber verilmişti. Ve ben
bütün bildirilenlere kulak asmayışı bilmeden erdem saydım. Yiğitlik belledim.
Korkusuzluk kılıfı giydirdim bilgisizliğime. Körlüğüme. Gerekçeler kurdum
bilisizliğime.
Güneşin dürüleceği mutlak gerçeğini aklımca geciktirecek
tedbir olarak unutkanlığı buldum. Sığındım bilmeden karanlığına unutuşun.
Sandım kurtuluş unutuştadır. Sanıların elinde bir oyuncak olmanın
kolaycılığıyla, lezzetiyle ayarttım kendimi. Kendimin baştan çıkarıcısı oldum
seçerek unutuşu.
Unutulacağımı bilerek seçmedim elbet unutuşu. Umdum
bağışlanmayı.. kendimce rol biçtim bağışlayacak olana. Kendimce bağışlayacak
olanın bağladım ellerini “sonsuz rahmet sahibi” olandı, ben unutsam da o
unutmayacaktı. Oysa unutanın unutulacağı bildirilmişti. Ve ben değil miydim
seçen unutuşu ve aklımca gerekçeler bulmamış mıydım unutuşumu aklayacak?
Hep böyle sürer sanmamış mıydım? Dünyamı sanılardan kurmamış
mıydım? Bir de görevler biçmemiş miydim kendimce? Kendime hoş gelen görevler.. kendimi
aklayacak görevler kurgulamamış mıydım?
Gördüm dürülüşünü güneşin. Sarılışını bir buluta. Kapkara bir
buluta sarılışını.Ve ağlayışını gördüm güneşin.
Dürüldü güneş. Körlük neymiş anladım dürüldüğünde güneşin.
Mazlum kanı içilirken gözlerini yuman ben değil miydim? Göz yumuşlarıma, göz
yumuşlara kılıflar diken terziliği seçmemiş miydim? Terziliğimle taltifler
görmemiş miydim?
Aferinlerle süslememiş miydim bağımı, bahçemi ve evimi ve
içimi ve derinliklerini içimin?
Dürüldü güneş. Gördüm dürülüşünü.
Heybemde riya “çaresiz” kimliğine bürülü. Kendimi aldatışla
temyizini umdum kimliğini kulluğun. Kendimi kendimde rahatlatırken o aldanış, o
aldatıştan medet umduğum apaçık. Ne kolaymış kendini rahatlatış! Ne kolaymış
kendini aldatış! Aldatışın, aldanışın ne kolaymış ortağı olmak! Ne kolaymış
kulu olmak gerekçelerin! Ve görmemek o kulluğu ne kolaymış!
Güneşin dürülmesi ne kolaymış!
Akıl olur-olmazların çetelesini tutarken tanığı oldum
dürülüşüne güneşin. Daha gün çekilmemişti. Daha gün tamamlamamıştı ömrünü.
Güneş kendine yakışan zevali içmekteydi her günkü alışkanlıkla. Ve ben
bakmaktaydım her günkü alışkanlığımla. Değil mi ki asam alışkanlıklarımdır.
Abandığım alışkanlıklarımdır günü bitirmek ve yeni bir güne çıkmak için.
Aldatışın en çarpılmışı değil midir alışkanlıklarım? Ve aldanışın.. işte
anlayamamıştım dürülüş gerçeğini güneşin. Nasıl anlayabilirdim ki yaslandığım
alışkanlıklarımdı? Nasıl anlayabilir yaslandığı alışkanlıklar olan?
Güneşi suçumda ortağım göstermek hevesi hafifletici sebep
oluşturabilir mi? Böyle bir sebebi bir heves doğurabilir mi? Hangi heves kısır
değildir? Hangi yeryüzü hevesi kısır değildir ki? Hala ayrımında olmamak ne
kötü? Bir daha geri döndürülsem de aynı unutuş, unutturuş, aynı aldanış,
aldatış içre olacak gözlerim. Gönlüm.
Yine gerekçeler bulacağım olduğum gibi oluşuma. Yine
dürülürken güneş pişmanlık ağıtları dökülecek dudaklarımdan. Yine ben olacağım
kendimi aldatan. Yine ben olacağım kendini aldatışıyla ortada kalan.
Bir güneş dürülmeden, kapanabilsem secdeye! Bir taş
atabilsem, güneş dürülmeden kolları kırılan, evleri yağmalananların
zalimlerine..bu bir heves olmasa.. bir dileyiş olsa yürekten Allah rahman ve
rahim olandır bağışlar bilip-bilmeden işlediğim aşırılıkları. Bağışlar
bilip-bilmeden işlenen aşırılıkları. Alışkanlıklar barınağı, sığınağı, kaynağı
olmasa dualarımın, dualarımızın.
Cemal Çalık, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, 06.01.2013