10 Ocak 2013 Perşembe

SA150/AH1: Klasik İtalyan Andacı: Maléna ve İran’da Gergedan Mevsimi

 "İtalya lanetlenmiş bir coğrafya gibi geldi bana. Kendi insanına da acımıyordu. Tıpkı İran gibi"


Bisikletinin sırtına tünemiş olan Renato, film boyunca sürekli izlediği Maléna’nın elinden boşalan pazar çantasını görünce, bisikletinden atlamış ve dökülen pazar harcını toplamasına yardım etmişti. Kadın, teşekkür edip yoluna gitmek için sırtını dönmüşken Renato: “İyi şanslar Bayan Maléna!” dediğinde ona baktı ve gülümsedi.

Bir saat kırk dokuz dakikalık filmin sadece son karelerinde ergenlik dönemini geçmeye çalışan, kendisine aşık ve kendisini sonuna kadar izleyen ve kendisine yardım eden tek insan olan Renato’nun farkına varan ve ona gülümseyen güzel bir kadın.

Güzel kadın sarsık, durgun ve nefessiz dudaklarına konan tebessümle sahilin uzayan kollarına tutunarak yürüyüp gittiğinde, Renato’nun çocuk yüreğindeki tüm fırtınalar dinmiş ve aşık olduğu kadının acısına, yaşadıklarına saygı duyarak onu hayallerinden uzaklaştırma olgunluğuna erişmişti. 

Ona adıyla hitap ederek iyi şanslar dilediğinde, Sicilya’nın bu eski ve ahlak bozuntulu kasabalarından birinde, adı herkes tarafından bilinen kadının, Maléna’nın, hiç tanımadığı bir ergen tarafından tanınmış olmasını yadırgamaması ve bu kasabada, param yok demesine rağmen pazarcı kadının çantasına zorla sıkıştırdığı monttan sonra karşılaştığı bu ikinci iyiliği, yüzüne yürüyen umudun doğurduğu tebessümle karşılaması filmin dilini zirveye taşımıştı.

Dönem filmlerinin o pastel renklerinden gözlerimi çekip aldığımda gecenin bir yarısı denk geldiğim ve neredeyse kararsızken izlemekten vazgeçeceğim bu filmin dilinden zihnine yürüyen anlatıları anlatmasam olmayacaktı. Hem Sonsuz Ark’ın yepyeni çehresinde yayınlanacak bir ilk sinema eleştirisi hem de iyi bir film izleme zevkinin getirdiği helezonik tat Maléna’yı yazmamı sağladı.

Malèna, Luciano Vincenzoni'nin aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan 2000 tarihli bir İtalyan filmi.

Sergio Leone ile western klasiklerinden sayılan “Bir kaç Dolar İçin” ve “İyi, Kötü ve Çirkin” filmlerinin senaryolarını yazan Luciano Vincenzoni’nin, yönetmen Giuseppe Tornatore ile senaryosunu yazdığı ‘Miléna’, karmaşık olmayan öyküsünde, bir savaşın ürettiği psikolojik, ekonomik ve sosyolojik sorunları irdelerken, insanın derinliklerinde çoğalan ve irinleşen kıskançlık ve şehvet duygularının indiği dip noktaları fotoğraflıyor, hurafelerin her toplumda her kültürde ürettiği canavarların insan hayatını nasıl mahvettiğini bilimsel bir teoriyi kanıtlarcasına, olguları ve olayları titizlikle birbiriyle ilişkilendirerek, hiç zorlamadan, bir ergenin gözlerinden olağanüstü bir anlatı dili yakalıyor.

Gerçek bir hayat öyküsü imajı veren ayrıntıların, yine aynı ustalıkla beyaz perdeye yansıtılması ve senaristlerin, oyuncuların ve filmografinin diğer elemanlarının sanki hiç dokunmak istemezcesine bizi, 2. Dünya Savaşı’nın Sicilyasına taşıdığını görüyor olmak ve o adada yaşananları sanki oradaymışız gibi izliyor olmak, Renato’nun (yazarın) kusursuz anlatımına ve çocuk bakışına borçlu olduğumuz bir gerçeklik.

İtalyan yönetmen Tornatore, özellikle hikâyenin yazarının çocukluk yıllarından izler taşıyan bir duygusal filmle gerçek bir sinema şaheseri üretmeyi başarmış. 2000 yılında, yani 13 yıl önce ABD-İtalyan ortak yapımı olarak çekilen Maléna’da, Maléna Scordia’yı Monica Bellucci ve Renato Amoroso’yu Giuseppe Sulfaro canlandırırken, sinemanın neden önemli olduğunu tartışmasız bir şekilde anlatan bir sanatın üretilmiş olduğunu da söylemek zorundayım.

Monica Belucci’nin seksapalitesinde kaybolan ve gerektiği gibi tartışılmayan bu filmi izlerken, Katolik bağnazlığını, Dante’nin o çatışmacı ve sürekli kötülük üreten dünyasından çıkıp gelen İtalyan acımasızlığını ve insanın doğasındaki kontrol edilemeyen vahşetin neden olduğu olaylar zincirini ve merhameti düşündüm.

Politikacıların, askerlerin hırslarına kurban doğuran savaşların sayısız dram ürettiğini gördüm. Savaşta ölenlerin ailelerinin nasıl mahvolduğunu izledim. Savaş yıllarında yayılan haberlerin ne kadar güvenilir olduğunu sorguladım. Üstelik ekonomik sıkıntı yüzünden kesilen dul maaşlarının kadınları fahişeliğe sürüklediğini ve toplumların tüm katmanlarının, statülerinin, rollerinin ve değerlerinin altüst edildiğine şahitlik ettim. Ve en sonunda da hurafelerin dinin yerine geçtiğinde aslında masum sayılabilecek bir kadının nasıl vahşice dövüldüğünü, onurunun kırıldığını, aşağılandığını, teşhir edildiğini ve o kadının şehirden nasıl kovulduğunu gördüm. 

Romalılara ve daha sonra Ortaçağ savaşlarına kadar vahşetle, ihanetle, ikiyüzlülükle tanıdığım İtalyanların, Kuzey Afrika’da yaptığı Müslüman katliamlarına doğru sürüklenen düşüncelerimi tekrar İtalyan karakterine doğru evirmesine neden oldu Maléna. İtalya lanetlenmiş bir coğrafya gibi geldi bana. Kendi insanına da acımıyordu. Tıpkı İran gibi...

Monica Bellucci’nin canlandırdığı karakterin ruhunu bedeninde taşırken gösterdiği özen, oyunculuğuna tam yansımamış göründüyse de Belucci ya da Maléna böyleydi diyerek geçiştirebileceğimiz bir soğuklukla yaşanmış bir felaket, başka türlü anlatılamazdı diyerek geçtim bu kusuru. 

Miléna, asker olan eşinin öldüğünü öğrendikten sonra, kasabanın tüm erkeklerinin ve ergenlerinin rüyalarını ve çenelerini süsleyen bir andaç, kadınlarının kıskançlıklarını ve dedikodularını körükleyen bir kendilik olarak felaketini hazırlamıştır diye düşünenlere karşılık; kendini beğenmiş, kimseyle diyalog kurmayan ve kimseye yüz vermeyen bir karakterin kime ne zararı dokunacağını sormak gerek.

Dedikoduların imzasız mektupla gerçekmiş gibi profesör babaya bildirilmesi ile başlayan yalnızlık, kesilen dul maaşı ile yaşanan yoksulluk, atılan iftiraya karşı mahkemede kendisini savunan avukatın tecavüzü, avukatın annesinin karşı çıkmasıyla gerçekleşmeyen evlilik ve aç kaldığında kendisine  yiyecek getiren adamın karşılığında cinselliğini istemesi ve bütün bunları bindiği bisikleti ile tek tek izleyen ve anlatan çocuk Renato.

“Bundan sonra her salı geleceğim” diyerek kendisini öpmeye çalışan adamı itemeye çalışan Maléna’nın “Yiyecek getireceksin değil mi?” dediğini duyan ve onu anlayan Renato. Kilisede en güvenilir gördüğü heykele mum yakan ve ondan Maléna’yı korumasını isteyen, avukat kadına tecavüz edince de, gidip tüm mumları kıran dağıtan ve heykeli hırpalayan ve Maléna kasabadan kovulunca da okuldaki Mussolini büstünü yerlere yuvarlayıp kıran Renato.

Maléna’nın masumiyetinin tek şahidi, ona ve eşine iyilik yapan tek İtalyan. İtalya’da masumiyetin sadece çocuklarda kaldığını anlatan mükemmel bir koreografi… Savaşta ölmeyip de evine dönen  Maléna'nın kocasına imzalı mektup atıp karısının nereye gittiğini haber veren Renato'nun hikayesi, bir yıl sonra eşiyle tekrar kasabaya dönen Maléna.

Yoksulluğun kadını sürüklediği fuhşa ve önce Alman, sonra Amerikan askerlerine peşkeş çektiği vücuduna baktığınızda İtalya coğrafyasının aynı Maléna gibi İtalyan, Alman ve Amerikan ahlaksızlığına ve hoyratlığına uğradığını irkilerek fark ediyorsunuz.

Monica Belucci’nin, İranlı Bahman Gobadi'nin yazıp yönettiği 2012 Gergedan Mevsimi’nde, Behruz Vüsuki, Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk, Beren Saat, Belçim Bilgin, Arash Labaf ve Ali Pourtash ile birlikte oynadığı son filmin galası 26 Eylül 2012'de San Sebastián Uluslararası Film Festivali'nde gerçekleştirildi. 


Bir avukat olacakken gösteri dünyasına adım atan Belucci, Gobadi'nin aile dostu olan ve İran İslam Devrimi sırasında haksız yere 27 yıl hapsedilen İranlı Kürt şair Sadegh Kamangar'in trajik öyküsü Gergedan Mevsimi filminde, Sahel (Behruz Vüsuki)'nin eşi Mina rolündedir. Filmin anlatısı, eşiyle birlikte intikam uğruna hapse atılan ve 10 yıl sonra serbest bırakılan Mina’nın eşinin öldüğüne inanmasını ve iki çocuğunu alarak İran'dan İstanbul'a yerleşmesini; aradan 20 yıl geçtikten sonra özgürlüğüne kavuşan Sahel’in, eşi ve çocuklarını aramaya başlamasını konu edinmektedir.

Monica Belucci’nin filmografik geçmişi pek parlak değil, magazinel geçmişi sinema geçmişini dolgunmuş gibi gösteriyor olabilir; ancak Belucci’nin iyi bir sinema oyuncusu olduğunu kabul etmememiz için hiçbir neden yok.

Giuseppe Tornatore ve Bahman Gobadi’ye bu iki film için teşekkür ederken, sinema sanatının en iyi kitaplardan daha etkili bir dille mesaj verdiğini not etmiş olalım.


Ahmet Haydar, Sonsuz Ark, 10.01. 2013, Sinema Notları 1





Maléna İzlekleri:
             1-   http://tr.wikipedia.org/wiki/Mal%C3%A8na
             2-      http://www.imdb.it/title/tt0213847/


Gergedan Mevsimi İzlekleri:

Seçkin Deniz Twitter Akışı