"Nedir ‘Kırmızı Tavşan Polemiği’? Doğa’da ‘Kırmızı Tavşan’ yoktur. Ancak, beyaz bir tavşan kırmızı renge boyandığı zaman, ‘Doğa’da kırmızı tavşan yoktur', denilemeyecektir"
Kaçınılmazlık insiyakî olmasa, tarafların, sensörel sorunlarla iç içe iken, kavramlarla kurdukları doğru veya yanlış ilişkilerle ve evrensel gerçekle zıt/eş konum ve kurgularla şekillenen bilişsel örgüleri, yaşadıkları algısal travmaların çözümlenmeye sürüklenmesine izin vermezler; muhtemel arındırıcı sürüklenmelerin önüne geçerek, tarafları ‘Aldatılmış Sensörler’ ve ‘Kalıcı Körlükler’ düzeneğinde yaşamaya zorlarlardı.
Tarafların ‘Kafalarını Dinlediği’ bu dinginlik ve onarım aralığının bir ‘Uyku Modu’ olmadığı çok açık. Kafalarındaki seslerin, bilişsel örgülerindeki katılaşmış, nasırlı sesler olmadığının da farkında olan tüm taraflar için, bu aralığın en belirgin özelliği insiyakî seslerin saf/katışıksız netliğidir. Tüm ayrık ve aykırı izdüşümlere rağmen bu onlara verilmiş bir fırsattır; üstelik benzersiz bir onarım fırsatı.
Kullanmak isteyen taraflar için, sensörel sorunların giderilebileceği ve bu sorunlardan kaynaklanan algısal travmaların düzeltilebileceği bu onarım fırsatının, sonsuz bir kısırdöngüden çıkış anlamına geleceği de reddedilemeyecek kadar kesindir. Kullanmak istemeyenler için ise bu fırsat, katı, nasırlı seslerin egemenliğinin süreceği, bilişsel kaos adına bir kaçış fırsatıdır. Çünkü; onarım, farkındalık oluşturur ve farkındalık, katı, nasırlı sesler için tehlikelidir.
Dinginlik ve onarım aralığının insiyakî kaçınılmazlığı, kişilerin kavramları, kavramları algılama biçimlerini ve algı sensörlerindeki bulanıklık sorunlarını irdelemek için teşekkül ettirilmiş ise -ki; başka bir şekilde düşünülmesi mümkün değildir-, beyin fırtınalarının, teorik/ideolojik tartışmaların sağlık sorunlarının giderilebileceği ve daha organik bir sistem algısının ortak bir emek-süreç sonunda ortaya çıkacağı kuşkusuz düşünülebilir.
O halde dinginlik ve onarım aralığında temel teknik analizler yapılacak, kavramların sınırlılıkları, algılanma aralıkları ve algılayanların algılama biçimlerine sinmiş bulanıklıklar irdelenerek giderilecek ve ‘kırmızı tavşan polemiği’ ortaya çıkmayacaktır. Fakat burada sorun çözücü olan, kavramlarla ilgili ontolojik kararlılıktır. İnsiyakî kaçınılmazlık, ontolojik kararlılığın kavramlar üzerindeki etkisi için, bu anlamda dinginlik ve onarım fırsatının temel varoluş nedenidir.
Bilimle iştigal eden insanların uzlaşı fotoğrafları verebilmelerinin de en mümkün ve gerçeğe yakın nedeni, insiyakî kaçınılmazlıkla gelen dinginlik ve onarım aralığında yaşadıkları ontolojik kararlılık düzeyidir. Ancak yine de; her ontolojik kararlılık düzeyi, sunulan fırsatın doğru kullanıldığı anlamına gelmeyebilir. Farkındalık, kesin olana yönelmedikçe de uzlaşı fotoğrafları, uzlaşanların karakteristik özelliklerinden yoksun kalacaktır.
Ontolojik kararlılığın insiyakî seslerle ilişkisi, kavramların ve algıların gayr-i insiyakî, daha doğrusu ihtiyarî kirlenmelerden ne kadar uzak ya da yakın olduğuyla doğrudan ilgilidir. Her dinginlik ve onarım aralığı, mutlak fırtınalardan ve teorik/ideolojik tartışmalardan sonra tekrar dönülecek aralık olduğundan söz konusu ilişki sürekli değişkenlik gösterecek; aralıktan her çıkışta, onarım fırsatı, arınmış, saf/katışıksız değişimlere doğru dönüşüme yarayacak ya da ilgili taraflar katı, nasırlı seslerin duyulma mesafesinin kısaltılmasına zorlanarak zayi edilecektir. Doğal olarak da uzlaşmazlık, katı, nasırlı tarafların dinginlik ve onarım aralığında kalma sürelerini de kısaltacaktır.
Ontolojik kararlılık düzeyinin insiyakî seslerin onarıma etkisi ile ortaya çıktığı dikkate alındığında, öne çıkan en temel ayrıştırıcı yasa, beş duyu ile algılanan nesnelerle ilgili kavramlaştırma aşamalarının her birinde, tüm tarafların uzlaşmak zorunda oluşlarıdır. Zaten ‘Kırmızı Tavşan Polemiği’, bu ayrıştırıcı yasanın uygulanması ile de ortadan kalkacaktır.
Nedir ‘Kırmızı Tavşan Polemiği’? Doğa’da ‘Kırmızı Tavşan’ yoktur. Ancak, beyaz bir tavşan kırmızı renge boyandığı zaman, ‘Doğa’da kırmızı tavşan yoktur', denilemeyecektir. Buna karşılık, ‘Doğada, doğal rengiyle bir kırmızı tavşan yoktur’, gerçeği hâlen değerini ve yerini korumaktadır. Ki; bu durum asla değişmeyecek olan bir durumdur. Beyaz tavşanın kırmızıya boyandığına şahitlik edenler için ‘Doğada, boyandığı için kırmızı görünen bir tavşan vardır’.
Ne var ki; sonraki nesillerce de boyalı kırmızı tavşanın algılanıyor olması, onun varlığının doğal olup olmadığı ile ilgili tartışmaları ortadan kaldırıyor; bunun yerine her dinginlik ve onarım aralığının dışında başka tartışmalar ortaya çıkıyor; kırmızı tavşan, kırmızı rengiyle var olduğu ve bu şekliyle algılanmaya devam ettiği için ‘doğal olarak ‘ tanımlanıyor ve tavşanın boyanmasına şahitlik etmemiş olan tüm taraflar 'Kırmızı Tavşan’ı tanımlarken ‘Kırmızı Tavşan Polemiği’ ile ilgili teorik/ideolojik tartışmalara girmekten kurtulamıyorlar.
Kırmızı tavşan, böylelikle sensörlerin aldatılmasına aracılık ediyor; ‘Kırmızı Tavşan’ kavramlaştırmasından yarar sağlayan taraflar, muhafaza etmek istedikleri polemik değeri üzerinden yeni aldatılmışlıklar üretip kalıcı körlükler oluşturmaktan vazgeçmiyorlar.
İşte, dinginlik ve onarım sürecinin insiyakî kaçınılmazlığı/sesleri bu anlamda tarafların ontolojik kararlılık düzeyi üzerinde dönüştürücü bir güce sahip. Ancak ve yalnız bu bir onarım fırsatı olarak algılanmadıkça, insiyakî seslerin anlatacağı hiçbir şey olmayacaktır.
Mustafa Akdeniz, 14.02.2011
Mustafa Akdeniz Yazıları