29 Ocak 2013 Salı

SA163/AÇ7: Erdoğan’ın İllegal Yapılanmalara Karşı Dalga Stratejisi

Adil yargılamanın gerçekleştirilmesinden sorumlu olanlar daha neyi beklemektedirler? İnsanların daha fazla eziyet görmelerini mi?” 
06.01.2013, İlker Başbuğ, 26.GKB, Silivri



Türkiye, 25 Ocak 2013 Cuma akşamı 24TV’de, Başbakan Erdoğan’ın aşağıdaki sözleri sona erdiğinde büyük bir şaşkınlık içindeydi. Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde risk alarak kalemleriyle, sözleriyle hayatlarını ortaya koyanlar, darbe ve terör örgütü soruşturmalarına karşı çıkarak ‘eski’ ayrıcalıklı konumlarını sürdürmek için bu tür illegal yapılarla gizli organik bağ kuranlar, yakın-uzak herkes neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

CHP ve MHP listelerinden meclise gönderilmek istenen asker-sivil sanıklarla muhalefet, darbe ve terörle iktidardan alaşağı edilmek istenen iktidar, hiçbir şeyin gizli kalmadığı açık çatışma sonrası halkın çoğunluğunun demokrasi lehine tutum alması sonrasında bugüne geldiler.

Baykal tarafından muhtemel bir darbe sonrası Menderes gibi bir sonla açıkça tehdit edilen, suikastlerle, kapatma davalarıyla sürekli saldırıya uğrayan ve cumhurbaşkanlığı engellen Başbakan Erdoğan, bütün geçmişi unutmuş gibi, darbecilerin 2007’den beri sık sık tekrarlanan ve yargılaması süren terör örgütünün psikolojik harekât ürünü olduğu açıkça anlaşılan söylemlerinin aynısını dillendirmekteydi:

“İçeride 400'e yakın emekli-muvazzaf subay var, bunları ağırlıklı kısmı tutuklu ve bu arada da yine mağdur veya şüpheli şeklinde çağrılanlar oluyor. Bir de bir ajan meselesi çıktı. Bana göre bunların örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan içeride olması çok ağır... Öyle bir şey varsa, delilleri kesinse ver hükmünü bitir, ama yoksa yüzlerce subayı hele hele Genelkurmay Başkanını bu şekilde içeride tutarsan, bu yanlıştır. Bu ordu içinde moral bozukluğuna neden oluyor. Bu yenilir yutulur bir şey değil. İster istemez altta şüpheli sıfatıyla 232 kişi çağrılınca üstte de kuvvet komutanlarımız "Biz mücadele verirken, ben bu komutanları nasıl göndereceğim?" diyor. Amacım yargıyı yargılamak değil, ama doğru adımlar atmak lazım. Bunların içinde karacısı var, denizcisi var. Terörle mücadele etmek için onlara ihtiyacımız var, ama oralara gönderilecek subayımız kalmadı.”

Başbakan’ın sözleri, ertesi gün darbe yanlısı medya tarafından “Biz dememiş miydik?” başlıklarıyla onandı. Balyoz adıyla anılan davadan mahkûm olanların yakınları Başbakan’a destek verilmesi gerektiğini söylediler. Balyoz Darbe Planı, bu sözlerin sahibi Başbakan Erdoğan’a karşı yapılmıştı.

Başbakan’ın bu türden şaşırtıcı sözleri yeni değildi. 6 Ocak 2012’de ‘İnternet Andıcı Soruşturması’ kapsamında tutuklanan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ için, 5 Ağustos 2012’da “Başbuğ paşamızın döneminde de biz çalışmalarımızı gayet başarılı şekilde yürüttük." demiş; yine 9 Mayıs 2012’de, İtalya dönüşü Esenboğa Havalimanı’nda, “1. dalga, 2. dalga, 3. dalga, 4. dalga filan... Bunlar toplumun huzurunu da doğrusu kaçırıyor. Bundan bizler de ciddi manada rahatsızız. Atılması gereken adımlar atılır, biter geçer. Ama bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe kusura bakmasınlar, bu dalgalarda bu ülke boğulur. Bu kadar bu iş bence uzatılmamalı.”diyerek sonraki dalgalar için yargılanan illegal örgütlenmelerini mağduru durumundaki iktidarın fikrini deklare etmişti.

Başbakan’ın Mayıs 2012’den beri takındığı bu tutum anlaşılır olmaktan uzaktı. 28 Şubat soruşturmasının kendisine uzanacağı söylentilerine karşılık 9. Cumhurbaşkanı Demirel, geçmişi unutmak gerektiğinden bahsediyor; 10. Cumhurbaşkanı Sezer’in de Danıştay Cinayeti sonrası tutumu dolayısıyla soruşturmalara dâhil edileceği söylentileri dilden dile dolaşıyordu. İş adamları ve medya patronlarının da dâhil edileceği hissedilen dalgalar, başbakanın bu söylemi sonrasında hissedilme boyundan uzaklaştılar. Detayları bilinmeyen bir strateji geliştirildiği anlaşılıyordu.

Başbakan’ı anlamak, Başbakan’ın bildiklerini bilmemekten dolayı zorlaşsa da, geçmişe doğru yapabileceğimiz serinkanlı bir analiz, bizi stratejiyi anlama yolunda rahatlatabilir. Ancak dikkatli bir bakış Başbakan’ın, tutukluluğu süren 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, tutukluluğundan duyduğu rahatsızlığın farkına varabilir. 2004’te Başbakanı icraatları dolayısıyla sorgulayan Kuvvet Komutanlarının sözcülüğünü yapmış olsa da Başbuğ, Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarının sürmesi için gerekli olan işbirliğini sonuna kadar sergilemekten kaçınmamıştı. Başbuğ’un tutuklanmasına kadar giden sürecin detayları, yargılanan terör örgütü üyelerince bir intikam hamlesinin varlığına işaret ediyordu.

Başbakan’ın son konuşmasının detaylarına inmeden önce, genel hatlarıyla İktidarı hedef alan illegal yapılanmaların yargıdaki algılanış biçimine bakmakta yarar var.

Türkiye’nin olağandışı yönetsel sorunlar yaşadığı uzun bir devir sona ererken, temeli 1952’de NATO’nun ülkeye girişi ile atılan ve CHP’nin siyasî kol olarak destek verdiği illegal yapılanmaların ürettiği sorunlar TSK’nın temel direnç noktalarını zayıflatmış; subayların emir-komuta zincirini -sıralı âmirlerin sorumluluklarını ortadan kaldırmamakla birlikte- etkisizleştirmiş ve böylece disiplin akışı zedelenerek TSK her türlü zararlı etkiye açık duruma getirilmiştir. 1960 darbesi, 1971 tedhişi, 1980 darbesi, 1997 tedhişi ve nihayetinde 2002-2003 Balyoz Darbe Planı’na kadar geçen sürede TSK, ülkenin güvenliğine karşı, yönetsel zaaflar üretenlerin kaldıracı olarak kullanılmıştır.(1)

Başbakan’a ve partisine karşı yargılaması süren en geniş kapsamlı dava olan Ergenekon Davası en önemli davadır. Zaman zaman değişik adlarla anılan, ancak 2007 sonrası 13 farklı iddianame (2)  ile yargıya konu olan ‘Ergenekon’ adlı illegal yapılanma 1952’den günümüze kadar süren her türlü tedhiş ve çatışmayı TSK üzerinden normalleştiren ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu subayları her türlü şantaj ve baskı aracıyla kontrol altına almaya çalışan bir yapılanmadır.

Güçlü veriler ışığında hazırlanan iddianame de konuyla ilgili paragraf şu şekildedir: “Yapılan soruşturma sonucu, Ergenekon Terör Örgütü’nün Türk Ceza Kanununda belirtilen ve Terör suçu olarak kabul edilen suçlardan Türk Ceza Kanununun; 312, 313, 314 ve 315. maddelerindeki suçları işlediklerine dair yeterli delil elde edilmiştir. "Ergenekon" isimli yapılanmanın görünüşte devletin yeniden yapılandırılarak iktidara ulaşmak şeklinde özetlenebilecek bir amaca sahip olduğu, dokümanlarda görülmekle birlikte;

“Yapılanmanın, amacına ulaşabilmek için "naylon terör guruları oluşturularak, terör dünyasına yön verilmesi", " ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere sahip siyasilerin engellenebilmesi için "suikast" inde kullanılabileceğine ilişkin bilgi " , "kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için; geriye kalan tek yolun suikast" olduğuna ilişkin saptama, içte ve dışta ortak ve benzer idealler doğrultusunda faaliyet gösteren, ulusal ve uluslar arası, legal ve illegal örgütler ile işbirliğine yönelmenin kaçınılmaz bir zorunluluk" olduğuna ilişkin bilgi ve "karşı istihbarat örgütlerine geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmeyi" kabul eden anlayış göz önüne alındığında; "Ergenekon" yapılanmasının amaçlarına ulaşabilmek için salt demokratik ve yasal stratejilere yönelmeyeceği, nihai hedefinin "iktidar olmak" ile birlikte bu hedefine yasal olmayan yöntemlerle ulaşmayı planladığı görülmektedir.”(3)  

22 Eylül 2012’de tamamlanan ilk aşama yargılama sonucunda Balyoz Darbe Planı’nın tüm sorumluları cezalandırıldılar. Cezalandırılma sebepleri Mart 2003 ayında 1. Ordu Komutanlığı'nda dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini devirmek için askerî darbe planı hazırlamaktı.(4), (5)  

İçeriği ve ülkeye verdiği zarar açısından Ergenekon ve Balyoz Davalarının dış simetriği niteliğinde olan ve bu iki davadan aslında pek de bağımsız olmayan Askeri casusluk ve şantaj davası, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri sızdırmak suçlamasıyla İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor, sanıkların,

 "Haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak ve örgüte yardım ve yataklık etmek, devletin güvenliğine, iç ve dış yararlarına ilişkin belgeleri yok etmek, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek, siyasal veya askeri casusluk" suçlarından cezalandırılması isteniyor.(6) 

Başbakan’ın anlaşılması güç sözlerini üreten davalar, 28 Şubat Soruşturması hariç, yargı tarafından genel olarak bu hatlarla algılanıyor. Başbakan’ın son bir yıl içindeki tutumunun değişmesini gerektiren neden sadece Başbuğ’un tutuklanması değil. Önceki yıl, Genelkurmay Başkanı Koşaner ve Jandarma Genel Komutanı dışında diğer kuvvet komutanlarının yürütülen soruşturmalara tepki olarak istifa etmeleri, gelinen noktada TSK’nın kurumsal olarak aşırı yıprandığının da göstergesi olarak algılandı. Balyoz Darbe Planı Davasında âmir-memur ayrımının yapılmadan verilen cezaların doğurduğu genel rahatsızlık, süren davalarda da mağdur subayların olabileceği endişesini de taşıyordu.

Hükümet, Yargı’nın anlaşılmaz, tahmin edilemez bazı davranışlarını aşmak için, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanlarının yüce divanda yargılanmalarını mümkün kılan düzenlemeleri hızla kanunlaştırmış; ancak illegal yapılanmalara karşı siyasi iktidara destek veren Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasını engelleyememişti. Büyükanıt’ın da tutuklanması için yapılan yayınlar, sonuç vermemiş olmasına karşın, Büyükanıt’tan sonraki Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklanmıştı. Yargılanan terör örgütü üyelerinin stratejik aklı, iktidarla işbirliği yapmakla suçladıkları Büyükanıt  ve Başbuğ’u tutuklatmayı hedefliyordu. Yayınlar bu yöndeydi.

Başbuğ, 06.01.2012 tarihinde tutuklandı.  Hükümet aleyhine kara propaganda yapmak amacıyla Genelkurmay tarafından kurulduğu öne sürülen internet sitelerine ilişkin internet andıcı soruşturması kapsamında ‘şüpheli’ sıfatıyla ifade vermek üzere Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde soruşturmayı yürüten özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadesi alınan Başbuğ, TCK'nın 314/1. maddesi gereğince "örgüt yöneticiliği" ve 312/1. maddesi gereğince de "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçlarından tutuklanması istemiyle İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edildikten sonra tutuklandı.(7) 

Başbuğ’un tutuklanması, Başbakan’la yaptığı işbirliğinin cezalandırılması anlamına geliyordu. Mesai arkadaşı Tümgeneral Hıfzı Çubuklu'nun ifadesine bağlı olarak mahkeme Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. İrtica Eylem Planı’ndaki ıslak imzası tarihe geçen Albay Dursun Çiçek, basına asıl sorumluların dışarıda olduğunu söylüyordu. Başbuğ’un tutuklanma süreci aşağıdaki şekildeydi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" davasının, 30 Aralık 2011 tarihli duruşmasında, sanıkların savunmalarıyla ilgili beyanlarda ve belgelerde adı geçen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında gereğinin takdir ve ifası için özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine yazı yazılmasına karar vermişti.

Mahkemece yazılan yazı üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız tarafından, Başbuğ hakkında soruşturma başlatılmış ve önceki gün tebligat gönderilmişti. Altında Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzasının bulunduğu öne sürülen ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ belgesinin orijinalini yollayan meçhul subayın gönderdiği ikinci ihbar mektubu ile 2009’da başlatılan soruşturmada, Başbuğ’un ismi sık sık gündeme gelmişti. 

Soruşturmaya ilişkin iddianamede, Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın da arasında bulunduğu 22 kişi Ergenekon yöneticisi veya üyesi olmakla suçlanmıştı. Soruşturma aşamasında hakkında hiçbir işlem yapılamayan Başbuğ için iddianamede de herhangi bir değerlendirme yapılmamıştı.

Yargılamanın başlamasının ardından ifade veren sanıklar, İnternet Andıcı’nın, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ tarafından da onaylandığını söylemiş, belgelerdeki komutana arz cümlesine dikkat çekmişti.

İnternet Andıcı ile birleştirilen İrtica ile Mücadele Eylem Planı davasının sanıklarından Albay Dursun Çiçek ise İnternet Andıcı iddianamesinde yer alan ifadesinde, andıç için emekli Orgeneral Hasan Iğsız’dan onay alındığını, ancak eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’a arz edilmediğini söylemişti.

Sanıklardan Yüzbaşı Murat Uslukılıç, savcılık ifadesinde andıcın dönemin Genelkurmay 2’nci Başkanı Hasan Iğsız’a sunulduğunu, Iğsız’ın da ‘Komutana arz’ notu yazdığını ifade etmişti. Davanın sanıklarından Tümgeneral Hıfzı Çubuklu da savcılık ifadesinde andıcın doğru olduğunu kabul ederek parafın kendisine ait olduğunu, parafın yanındaki tarihin 16 Şubat 2009’u gösterdiğini, bu belgenin 1 Nisan 2009’da da İkinci Başkan parafıyla Genelkurmay Başkanı’na arz olunduğunu söylemişti. Davanın görüldüğü İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi ise Başbuğ hakkındaki iddiaların araştırılması için 30 Aralık 2011’de savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. (8)

Başbuğ’un yargılanan sanıklarla aynı kategoride bulunmaktan rahatsız olduğu, söylemleri ve duruşmalara mazeretsiz olarak katılmaması ile anlaşılıyordu. Terör örgütünün stratejisi amacına ulaşmıştı. Başbuğ İktidarla uyumlu çalıştığı için cezalandırılmıştı. Ancak sabırla ve nezaketle duruşunu muhafaza etmeye çalıştı Başbuğ.  

06.01.2013 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan mektupta kendisi ve arkadaşlarına isnat edilen "terör örgütü" suçunu, "utanç verici" olarak niteledi; dili çok sertti. 

Başbuğ, "Bu iddialar devlete yöneltilmiş ağır ithamlardır" diyordu ve hakkındaki suçlamalara cevap veriyordu:  “Dünyanın hiçbir ülkesinde hem ülkenin Silahlı Kuvvetlerinin Komutanı hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan Genelkurmay Başkanı görülmemiştir. Ancak, bu utanç verici ayıp 6 Ocak 2012 günü Türkiye'de yaşanmıştır. Türkiye'nin 26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlamasıyla tutuklanmıştır. Türk Ordusuna komuta etmiş birisinin, arkadaşlarıyla birlikte, "terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçlanmasının utanç verici ağırlığını, Türk Milleti adına yargılama yetkisine sahip yargı erki daha ne kadar taşımaya devam edecektir? Yargı erkinin yetkili ve sorumlu makamları bu ciddi durumu sorgulamayacaklar mıdır? 26. Genelkurmay Başkanı, aynı zamanda cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmekle de suçlanmaktadır. Bu suçlama bir anlamda, 8 yıldır birlikte çalışılan siyasi iktidarı ve kendisini Kara Kuvvetleri Komutanlığına ve Genelkurmay Başkanlığı'na getiren Hükümeti ortadan kaldırmaya yöneliktir. Darbe ortamını oluşturmak amacıyla psikolojik harekat faaliyetlerinde bulunulması iddialarına karşılık, Genelkurmay Başkanlığı görevine başlar başlamaz, psikolojik harekat faaliyetlerinde kullanacağı, Bilgi Destek Dairesinin lağvedilmesi direktifini vermiştir.  Bir terör örgütünün istekleri ve yönlendirmesi doğrultusunda internet yoluyla kara propaganda yapıldığı iddiası ortadadır. Ancak, ortada kara propagandanın yapılacağı internet siteleri yoktur. Çünkü, görev döneminden önce açılmış ve işletilmiş olan siteler kapatılmış; İnternet Andıcı ile açılması planlanan siteler ise aktif hale getirilmemiş, yani açılmamıştır. Gerçek böyle iken, bu gerçeği bile bile, Ağustos 2008-Ağustos 2010 döneminde, internet üzerinden kara propaganda yapıldığını söylemek, en hafif deyimi ile utanmazlıktır. İddia edilen İrtica ile Mücadele Eylem Planının basında yer alması üzerine, hiç tereddüt etmeden hemen Askeri Savcılığa adli soruşturma açılması emrini vermiştir. Askeri Savcılık soruşturma kapsamında o gün ilgili bilgisayarlara el koymuş, imajlarını almıştır. Bundan sonra iki ilginç durum yaşanmıştır. Birincisi, ilgili Özel Yetkili Mahkeme iki yıl süren bir incelemede Askeri Savcılığın el koyduğu bu bilgisayar imajlarını kullanmıştır. İkincisi ise, inceleme sonunda Ön Rapora da yansıdığı şekilde 2008-2010 Ağustos arasındaki dönemde suç unsuru teşkil edecek bir hususa da ulaşılamamıştır.”

Başbuğ, mektubunun detaylarında siyasi iktidarla birlikte yürüttüğü çalışmalar ve demokrasi konulu, darbe karşıtı söylemlerini hatırlatıyor ve Başbakan’ın kendisi için söylediği, "Başbuğ paşamızın döneminde de biz çalışmalarımızı gayet başarılı şekilde yürüttük." cümlesini işbirliğinin delili olarak kullanıyordu. Kendisi ve arkadaşları diyerek girdiği savunma alanından, kendisine dair bir savunma kurgusu çıkardığı anlaşılıyordu Başbuğ’un; terör örgütünün intikam aklından kurtulmak istiyordu:

“Sayın Başbakanın bu sözlerine karşılık, iddia makamının Hükümetin görevini yapmasına engellemeye teşebbüs edildiğini ileri sürmesi ve bu iddianın da kabul görmesi ne büyük bir çelişkidir? İddia makamı ve Mahkeme halen bulunduğu noktada durmaya ısrar edecek midir? Sayın Başbakan, tanıklığı talep edilen bir kişi olmasının dışında, iddialara göre mağdur durumda bulunan Hükümetin de başıdır. Dolayısıyla, Mahkeme "bu sözler bizleri bağlamaz" deme lüksüne sahip değildir. Silivri'de bugüne kadar yaşananlara bakılınca, burada adil yargılamaların yapıldığını ve bu yargılamalardan da adil sonuçlar çıkabileceğini söylemek mümkün değildir.”

Başbuğ, bir yıldır tutuklu kalmasını hazmedemiyor, bundan sorumlu tuttuğu yargıyı ağır ithamlarla sarstıktan sonra Başbakan’a sesleniyordu:

“Adil yargılamanın gerçekleştirilmesinden sorumlu olanlar daha neyi beklemektedirler? İnsanların daha fazla eziyet görmelerini mi?”

Başbakan’ı anlamak, süre giden ayrıntıların içinden bakınca kolaylaşıyor. Başbakan demokrasi mücadelesinde kendisine destek veren Başbuğ’un ve benzer konumdaki subayların haksız bedel ödemesini istemiyor. Büyükanıt’la Dolmabahçe’de ne görüştüğü terör örgütünce merak edilen Başbakan’ın Başbuğ’la neler görüşmüş olabileceğini kimse tahmin edemiyor.

Başbakan’ın son konuşmasındaki diğer ayrıntılar ise, konunun sosu konumunda.  TSK’nın süren yargılamalardan dolayı tam zamanlı çalışamayan subay sıkıntısı olabilir; ancak son iki yılda terörle mücadelede alınan sonuçlar, yargılanan subayların görevde olduğu zamanlardan çok daha olumlu.

TSK Personel Kanunu madde 49’a göre - (Değişik madde: 28/06/1978 - 2159/2 md.) General ve Amiral miktarları aşağıdaki esaslara göre saptanır. Barışta, Türk Silahlı Kuvvetlerinde general - amiral kadroları (b) bendinde gösterilen rütbe miktarlarına ait kontenjanları aşmamak, görev ve hizmet ile kadro ve teşkilat ihtiyaçları da dikkate alınmak suretiyle Genelkurmay Başkanlığınca Barışta Silahlı Kuvvetlerdeki general ve amiral miktarlarına ait rütbe kontenjanları saptanır. Buna göre general ve amiral kontenjanları şöyledir: 169  KKK, 47 DKK,  58 HKK ve  27 JGK’da olmak üzere  toplam 301 general ve amiral. (9)

Tutuklu subaylar arasında biri orgeneral olmak üzere toplam 33 general yer alıyor.   1 orgeneral, 2 korgeneral , 2 koramiral , 9 tümgeneral , 4 tümamiral , 9 tuğgeneral , 6 tuğamiral , 165 albay , 33 yarbay , 19 binbaşı, 9 yüzbaşı, 3 üsteğmen, 1 teğmen olmak üzere toplam 263 muvazzaf subay tutuklu bulunuyor.

Son YAŞ kararlarından sonra TSK’da 353 general ve amiral bulunuyor. Mevcut sayı 49. Maddeye göre barış zamanındaki general ve amiral sayısından 52 fazla. 353 general ve amiral’in 33’ü tutuklu ise de, görevde olan 320 general ve amiral sayısı kontenjanın üstünde bir sayı. Bunun terörle mücadelede zaaf oluşturmadığı açık. Deniz Kuvvetleri terörle mücadelede aktif olan birlikler içermiyor. Başbakan, Askerî Casusluk davasında şantajla mağdur olan personelinin de aktif bir şekilde görev yapamamasından rahatsız. Donanma Komutanı’nın emekliliğini istemesi sonrası, söz konusu dava da müşteki olarak yer alması da bunun bir kanıtı olarak değerlendirilebilir.

Başbakan isterse, TSK Personel Kanunu’nda terfilere ilişkin düzenlemeler yaparak eksik olan albay rütbesindeki subay sayısını arttırabileceğini çok iyi biliyor. 1967 tarihli TSK personel kanunu modern ordunun gereklerini karşılamaktan çok uzak. Başbakan, her zaman yaptığı gibi, yapmak istediği değişikliklerin işaretini vermiş görünüyor.  Son konuşmanın ayrıntıları ve esası bu şekilde irdelendiğinde Başbakan’ı anlamak kolaylaşıyor.


Adil Çelik, Sonsuz Ark, 28.01.2013


 Alıntılar:
                                                  

Seçkin Deniz Twitter Akışı