30 Ocak 2013 Çarşamba

SA165/PZ11: Milletin Kalbini Beş Senede Yerinden Söktüler


“Aklından, kalbinden Allah’ı, Allah korkusunu çıkardığınızda çocuk ne olacaktı? Terörist olacaktı.”


İnsan çocuk sahibi olana kadar başkadır, çocuk sahibi olduktan sonra başka. Çocuk, insanın gaddarlığını söküp atamıyorsa karakterinden o insandan hayır gelmez. Esnaflık, insanı insan sarrafı yapar. Her türlüsünü görürsün insanın. Hırsızını, arlısını, arsızını, kumarbazını, ayyaşını, kadınını, erkeğini, namuslusunu, yalancısını.

Çocuk sahibi olup da merhametten eser göstermeyen insanlara hiç itimat etmedim. Sözlerini tutmazlar, yalandan kaçmazlar; ancak yarına bir ceset bırakırlar. İnsandaki asaleti onlarda bulamazsınız. Soyun sopun Allah indinde itibarı yoktur amma terbiye, edep soydan soptan öğrenilir. Yetimi, öksüzü de Allah terbiye eder. 

Gerçi, ne kıymetli nesiller türemiştir ayyaştan, imansızdan, hırsızdan. Fakat imtihanı zordur, evladına dürüstlük güzel ahlak bırakmayan atanın. Evlat baştan yokuşa sürülmüştür. Bundan ötürü, anne-babanın evladına bırakacağı en büyük miras edeptir, terbiyedir. Mal-mülk erir gider, güzellik geçicidir; fakat terbiye kalır ebede kadar. Nesilden nesile geçer gider.


Yaş kırka doğru dümen kırdığında insanın ne saçının ne kaşının  ne de yüzünün güzelliği ayırır  onu başkasından. Kimse kılığına bakıp adını anmaz. İyi adamdır yahut dırdırcı kadındır dediler mi, gerisine kimse kulak vermez. O saate kadar karakteri oturmuştur kişinin.

Çocuk dedim, insanın gaddarlığını alır götürür. Gaddardım gençliğimde. Dediğim dedikti. Cahillerin içinde büyüdüğüm için, bir de yetimlik zordur, kendi işini kendin görürsün, merhametim azdı. Öyle hani, gözü kara derler ya. Öfkem gözüme dolandığında gerisini düşünmezdim. Sabırlıydım, fakat haksızlığa gelemezdim.

Kıbrıs harbi hitama erdiğinde Allah bize bir oğlan daha verdi. Şükür, bir asır sonra amcalarımdan, kardeşlerimden sonra yeniden üç erkek olmuştuk evde. Erkek sayardı, anam, hanım, kızlarımız. İkinci oğlan beşinci çocuktu. O doğduktan sonra içimin yumuşadığını anladım. Nüfus artmıştı, ama işlerimiz iyiydi.

Daha terör yok, ama olacak. Meclis karışık, hükümet dağıldı dağılacak derken Erbakan’la Ecevit hükümeti lağvettiler. Demirel’in de Ecevit’in de çocukları yoktu. Diyordum hep, bunların merhameti eksik. Erbakan’la Türkeş’in çocukları vardı. Onlardan yana merhamet bekliyordu millet. Gel geç zaman baktık ki; hiçbirinde merhamet yok.

Bir sabah darabayı kaldırdım, dükkanı açtım. Süpürgeyi alıp kaldırımı sokağı temizliyordum ki, birisi geldi dükkana. Beni arıyormuş. Tanımıyorum adamı. Gençten bir şey. “Bana seni tarif ettiler” dedi. “Öğretmenim, karım da öğretmen. Ben Ceyhan’dayım, karım burada.  Ya beni Adana’ya aldırın ya karımı Ceyhan’a.” 

Şaşırdım. Siyasetle alakam yok. Milli Selamet’in il başkanı arkadaşım, arada sırada da il başkanlığına uğrarım o kadar. O zaman hükümet daha lağvolmamış. Ceyhan’dan gelen giden de var bizim dükkana, onlar salmışlar yanıma. “Söz veremem” dedim, öğretmene. “Fakat, bir sorayım.”  

Gittim il başkanına, öğretmenin durumunu anlattım. Bana, “Bizden mi?” diye sordu. Şaşırdım. “Fikrini, zikrini sormadım.” dedim. “Adam insanlık hakkı için gelmiş, ailesi darmadağın. Ceyhan’a da bir akşam var araba bir de sabah;  her gün gidip gelemez, masrafı çok olur!” Bizim il başkanı arkadaş, “Olmaz, dedi, bizden değilse olmaz!” O gün siyasetten midem bulandı, bir daha da ne bir parti binasından içeri adım attım ne de bir siyasetçiyle oturup iki laf ettim. Merhamet herkese lazım olan bir şey. İnsanı, fikrinden, dininden dolayı ayırırsan gün gelir, seni de ayırırlar merhamete muhtaç olursun.

Allah, iyiye iyilik, kötüye de kötülük verir. Merhameti olmayana da merhametini esirger. Hükümet lağvolunca hiç üzülmedim. 80 darbesinden sonra da, 1997’de de Erbakan’da merhamete muhtaç oldu.  Hadi Demirel’den, Ecevit’ten beklemezdik, ama Erbakan da, Türkeş de isteselerdi 80’den önce bu kadar kan dökülmezdi.

Bu memleket çok sıkıntılı zamanlar geçirdi. Dört tane adamın fukara bir milletten ne istediğini hiç anlamadım. Siyasetçi ne kadar iyi kavga ederse o kadar çok oy alacağını zannediyordu. Biz istiyorduk ki; dinine, imanına sahip çıkmak isteyen sahip çıksın, okullarda insanların maymundan geldiği öğretilmesin çocuklarımıza. 60 darbesinden sonra, dinsiz bir nesil için çok uğraştılar. İnönü ile Ecevit’in bu işte günahı çoktu.

Aklından, kalbinden Allah’ı, Allah korkusunu çıkardığınızda çocuk ne olacaktı? Terörist olacaktı. Üniversiteye çocuğunu gönderen, dinsiz imansız bir evlat alıyordu geriye. Terör okuyandan çıkıyordu, okumayan işinde gücündeydi.  Doktor, mühendis olsun diye gönderilen çocuklar birbirine düşman olup geliyorlardı. 

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan asıldıklarında kimse analarının babalarının yanına gidip acısına bakmadı. Fukara çocuklarıydı, kör keseye gittiler. Erdal İnönü Ortadoğu Teknik Üniversitesinin rektörüydü terörist saklıyor, diyorlardı öğrenci yurtlarında. Adı sanı bilinmeyen o kadar çok genci heder etiler ki. O gençlerin çoğu bir kurşuna kurban gittiler. Ama Erbakan da Ecevit de Türkeş de ecelleriyle yataklarında öldüler.

1975’ten sonra CHP’nın dışındaki tüm partiler Milliyetçi Cephe Hükümetleri kurdular, solcu CHP’ye iktidarı vermemek için, komünizmin önünü kesmek için. Ama birbirlerine düştüler. 77 seçimlerinde Ecevit %41 oy aldı, fakat çoğunluğa sahip olmadığı için Milliyetçi Cephe hükümetini yine Demirel kurdu. Bir sene sonra Adalet Partisi’nden Güneş Motel’deki pazarlıklarla11 vekil kandırdılar hükümeti düşürdüler. Ecevit hükümeti kurdu. Bir sene sonra Demirel, dışarıdan Erbakan’la Türkeş’in verdiği destekle 12 Eylül darbesine kadar kurduğu hükümette kaldı.

Kıbrıs Harbi memleketin canına okumuştu. 75’ten 80’e kadar memleket sağcı solcu diye ikiye ayrılmıştı. Biz işinde gücünde, namazında niyazında olan insanlar hariç herkes birbirine düşmandı. Bizim dükkan sağcıların içindeydi, ev de solcuların. Sıra sıra öldürüyorlardı bakkalları. Her sabah helalleşerek çıkıyorduk evden. Ajanslar, Maraş’tan, Çorumdan, Taksim’den bahsediyorlardı. Memleketin kalbini beş senede yerinden söktüler.

O vakitleri Allah bir daha bu memlekete göstermesin.  Beni mahallede solcular sağcıların içinde çalışıyorum diye, çarşıda sağcılar solcuların içinde oturuyorum diye ölüm listesine koymuşlardı. Ömrümüz bitmemiş demek ki. Allah çoluk çocuğumuzun yüzüne bakmış; mahalledeki gençlerden biri, listede adımı görünce itiraz etmiş sildirmiş adımı, çarşıda da dükkanın üst katında oturan ahbabımızın oğlu. Nice zaman sonra öğrendim ben de.

Öyle işte. Evladı olanın merhameti de yoksa, ondan kimseye hayır gelmez, memlekete de evladına da karısına, ana-babasına da. Böyle gördük, böyle biliriz.


Piro Zaza, Sonsuz Ark, 30. 01.2013

Seçkin Deniz Twitter Akışı