"Düşüncelerin bütün resimleri, özenle çizilmiş çerçevelerin içindeydi ve hepsi tasarlanmıştı."
Başı
biraz öne eğikti. Tepedeki tasarruflu lambanın ışığı ensesinde parlıyordu.
Yazıyordu, adam. Parmakları bilgisayarının klavyesinde gezinip duruyordu. Bazen
hızlı bazen yavaş, düşüncelerini derliyor, toparlıyor ve ansızın harflere
yükleyerek ekranda somutlaştırıyordu. Sonra yine duraklıyor, ekranda
yazılanları okuyor, sözcüklerin kayan anlamlarına yüklediği estetik
kıvılcımları keyifle senkronize ediyor ve yüzüne sinmiş ciddiyeti
değiştirmeksizin parmaklarını harflerin üzerinde gezdirmeye devam ediyordu.
Düşüncelerinde
yükselen belağat, söylemek istediği sözün perçemlerini kuvvetle tutuyor ve
işlediği konunun iskeletine ruh üflüyordu. Harflerle bir resim yapıyordu adam.
Okunduğunda zihinlerin içinde beliren bir resim. Düşüncelerin resmi. Geçici
olarak harflere yüklenmiş bir tılsım gibi,
başka gözlerden başka zihinlere girdiğinde cesamet bulan ve yazarın
parmaklarıyla dokunduğu harflerden zihinlere akan, orada duvarlara yerleşen bir
resim.
Bir
yazarın çerçevesini de özenle çizdiği, boyadığı resmin tüm ayrıntıları için,
düşüncesinin somutlaşması için yapılabilecek en iyi şeyi yapıyordu adam,
harflerle oynuyordu. Ressamın birbirinden farklı işlevler gören fırçalarından
ve boyalarından daha zengin, daha karmaşık, daha estetik ve kişiye özel
resimler çiziyordu.
Yazıyı
okuyan her ferdin okuduğunu anlama becerisine sorumluluk yükleyen bir
ustalıkla, düşüncelerinin resmini çizen bir adam gibi özgüvenle sırtını
sandalyesine dayadığında gözlerini kıstı adam. Işığı olmayan bir resmin
anlattığı düşüncenin anlaşılamayacağını düşündü.
Yazısındaki
ışığın ne olabileceğini sorguladı. Işık, düşüncenin resminde nasıl
anlatılabilirdi ki? Birdenbire parmakları klavyenin birbirine komşu tuşlarında
yeniden gezinmeye başladı. Düşüncenin resminde ışık, düşüncenin doğruluğundaki
güçten beslenebilirdi. Düşünce, cesamet bulacağı zihinde doygun, net ve
güvenilir olmak için doğru olmalıydı. Düşüncenin resminde ışık sadece
doğruluktu.
Sakin ve elverişli düşünce akışında, adam, kafasının içinde yürüyen bütün merdivenleri durdurdu. Durdurduğu anda da her bir yürüyen merdivenin basamaklarında kalakalmış resimleri gördü. İnsanlığın bütün mazisinde çizilmiş resimlerden kalan kırıntılar olsa da, bütün çerçevelerin altın yaldızlı parlaklığı dudaklarına sinen bir tebessümle aydınlandı. Doğruydu; ışık yoksa düşüncenin resmi çizilemezdi.
Sakin ve elverişli düşünce akışında, adam, kafasının içinde yürüyen bütün merdivenleri durdurdu. Durdurduğu anda da her bir yürüyen merdivenin basamaklarında kalakalmış resimleri gördü. İnsanlığın bütün mazisinde çizilmiş resimlerden kalan kırıntılar olsa da, bütün çerçevelerin altın yaldızlı parlaklığı dudaklarına sinen bir tebessümle aydınlandı. Doğruydu; ışık yoksa düşüncenin resmi çizilemezdi.
Merdivenleri
tekrar yürüttüğünde zihnindeki
resimlerin doğruluk ışığını aldığı kaynağı hatırladı. Altın yaldızla süslenmiş
çerçeveleri aydınlatan bir tek ışık vardı. Düşüncelerinin resmini çizmeye
çalışan yazarları düşündü.
Karmaşık, karanlık çerçevelerin yüzeylerinde parlayıp sönen, birbirinden farklı dalga boylarıyla çakan şimşeklerden yayılan ışıkların çokluğunu fark etti. Bir tek kaynaktan yayılmıyordu ışıklar. Bazıları diğer çerçevelerden yayılan, koyu kırmızı bir şehvet dalgasıyla parlıyor, bazıları da bir lav gölüyle birlikte yürüyen karanlığın sırtındaki parlaklıktan besleniyordu. Beyaz ya da sarı ışık yoktu.
Karmaşık, karanlık çerçevelerin yüzeylerinde parlayıp sönen, birbirinden farklı dalga boylarıyla çakan şimşeklerden yayılan ışıkların çokluğunu fark etti. Bir tek kaynaktan yayılmıyordu ışıklar. Bazıları diğer çerçevelerden yayılan, koyu kırmızı bir şehvet dalgasıyla parlıyor, bazıları da bir lav gölüyle birlikte yürüyen karanlığın sırtındaki parlaklıktan besleniyordu. Beyaz ya da sarı ışık yoktu.
Adam,
karanlık, karmaşık resimleri harflerine yükleyen adamların neden merak
edildiğini anladı. Harflerine yüklenmiş bütün resimleri zihninde canlandıran
okur, yazarın gizemli, belirsiz, sürükleyici alev kırmızısı ya da lav karası
düşüncelerin şehvetle yürüyen çekiciliğine kapılmaktan hoşlanıyordu.
Beyaz
ya da sarı bir tek kaynaktan yayılan ışığın her şeyi olduğu gibi görünür tutması
okura câzip gelmiyordu. Resim gerçeği olduğu gibi gösteriyordu ve gerçek
heyecan verici değildi. Şehvetin akışkanlığına yapışan hiç kimse, gerçeğin
resmini görmek istemiyordu düşüncelerinde. Ne kadar akıldışı olduğu önemli
değildi, ne kadar karmaşık ve haz dolu olduğu önemliydi düşüncelerin.
Parmakları yavaşladı. Durgunlaştı ve düşünmek için durdu. İnsanın tarih boyunca sürekli anlatmak istediği şeylerin hepsinde bir hastalık olduğunu anlamıştı. Düşüncelerin bütün resimleri, özenle çizilmiş çerçevelerin içindeydi ve hepsi tasarlanmıştı.
Tasarlananın dışındaki düşüncelerini görmek, yazarların sahte maskelerle örtülmüş yüzlerini görmek demekti ve nedense yazar, düşüncelerinin resmini çizerken yaşadığı özgürlüğü, çizmekten kaçındığı kendi gerçeğini anlatmaktan korkarak katlediyordu. Hastalık buydu.
Bir tek kaynaktan yayılan ışık, hiçbir maskeyi önemsemiyor ve ardındaki şey her ne ise çırılçıplak gösteriyordu. Harflere yüklensin ya da yüklenmesin, düşüncelerinin resmini büyük bir içtenlikle çizen adamların beslendiği ışığın bir tek kaynaktan geldiğini bildiklerini düşündü adam. Okurun, insana dokunan, resmini gördüğünde sevdiği düşünceleri düşüncelerinde daha kalıcı tuttuğunu ve bu resimlerin içinde iyilik taşıdığını anladığını fark etti.
Parmakları yavaşladı. Durgunlaştı ve düşünmek için durdu. İnsanın tarih boyunca sürekli anlatmak istediği şeylerin hepsinde bir hastalık olduğunu anlamıştı. Düşüncelerin bütün resimleri, özenle çizilmiş çerçevelerin içindeydi ve hepsi tasarlanmıştı.
Tasarlananın dışındaki düşüncelerini görmek, yazarların sahte maskelerle örtülmüş yüzlerini görmek demekti ve nedense yazar, düşüncelerinin resmini çizerken yaşadığı özgürlüğü, çizmekten kaçındığı kendi gerçeğini anlatmaktan korkarak katlediyordu. Hastalık buydu.
Bir tek kaynaktan yayılan ışık, hiçbir maskeyi önemsemiyor ve ardındaki şey her ne ise çırılçıplak gösteriyordu. Harflere yüklensin ya da yüklenmesin, düşüncelerinin resmini büyük bir içtenlikle çizen adamların beslendiği ışığın bir tek kaynaktan geldiğini bildiklerini düşündü adam. Okurun, insana dokunan, resmini gördüğünde sevdiği düşünceleri düşüncelerinde daha kalıcı tuttuğunu ve bu resimlerin içinde iyilik taşıdığını anladığını fark etti.
İnsan, hastalıklı olsa da, insana dokunduğu için karmaşık karanlık düşüncelerin resimlerine bakmak isteyebilirdi. Baktığı her bir resme kendi ışığını tutabilir, iyiliği kötülükten ayırabilirdi.
Yine duraladı parmakları adamın. Düşündü, parmaklarını yan yana tuttu. Parmakları dokunduğu harflerde hiçbir iz bırakmıyorlardı. Harfleri yazan parmaklardı, parmakların bastığı harfleri seçme özgürlüğü yoktu. Yazarın düşüncelerindeki her şey derin bir ustalıkla harflerdeki resimlere dönüşünce, düşüncelerdeki bütün sıkıntılar olduğu gibi taşınmış olacaktı. Okur, taşınan her şeyi aldığına, taşınan her şey iyi olmadığına göre, okurun zihninde somutlaşan iyi olmayan şeylerin ruhu nereye gidecekti?
İyi olmayan şeylerin ruhu, bir süre sonra okurun ruhunu ele geçirecek ve okur şehvetli dakikaların tadına alışacaktı. Kendi ışığını gölgelerden uzakta tutacak ve sonra yavaş yavaş kendi ışığından uzaklaşacak yazarın düşüncelerindeki resmin çerçevesinin içine sıkışacaktı.
Adam,
yazarın sınanışını düşündü. Harflerle çizilen düşüncelerin resminin, çıplak bir
kadının resminden çok daha fazla şehvet ürettiğini anlamıştı. Karmaşık,
karanlık bütün resimlerin, harflere yüklenmiş düşüncelerin resimleri kadar
güçlü olmadığı açıktı.
Parmakları
durmak için hazırdı artık. Son cümlesinin son harfini yazdıktan sonra, nokta
tuşuna basarak düşüncesinin resmini bitirecekti.
Mustafa Ege - Cm, 30/01/2013
- 20:23/ İz Etki Ekinoksları 15