8 Şubat 2013 Cuma

SA175/ÂA13: Ricciardione Krizi’nin Perde Arkası/ Ahlaksız Amerikan Diplomasisi

"Erdoğan, Türkiye'nin terör sorununu çözmesini engelleyen ülkelere açıkça tavır koymaya devam ediyor."


Diplomasinin ahlaksızlık olduğunu Amerikalılara İngilizler öğrettiler; Türkiye de ahlaksız diplomasiyi ‘Sıfır Sorun Stratejisi’ne uygun bulmuyor.  Son üç gündür; ABD diplomasisinin ahlak sorunu ‘Dışişleri Sözcüsü Victoria Noland’ın adını öğrenmemizi kolaylaştırdı ve küstah ‘Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone’nin karanlık bakışlarının neleri gizlediğini anlamamıza yardım etti. 

Türk-Amerikan ilişkileri belki de çoktandır olması gereken yerde, ABD’nin ahlaksızlığını sorgulayan bir merkezde. Türkiye’de iki sistematik darbe yapan, bunlara ek olarak iki de teknik darbe ile sistemi baştan sona kilitleyen, bir başbakan asan, bir cumhurbaşkanının ölümünden sorumlu tutulan, PKK terörünü Türkiye’nin başına saran, 2002’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisini darbe teşebbüsleriyle, kapatma davasıyla sarsmaya, yıkmaya ve yok etmeye çalışan, Başbakan Erdoğan’ı delikten aşağı süpürmek için elinden geleni yapan ahlaksız bir ABD’den bahsetmek ve ABD diplomasisinin ahlak boyutunu sorgulamak için en uygun zaman şimdi.

Amerikalılar kendilerini dünyanın efendisi saymaktan vazgeçmek zorundalar. ABD diplomasisinin ahlaksız yapısı, İsrail’e duyulan küresel antipatiden kat kat daha fazla bir nefret üretti. Oturup düşünecekleri, dibi delik bütçelerine çözüm arayacakları yerde, yüz yıllık küstahlıklarıyla hadlerine düşmeyen işlere müdahale edip duruyorlar. Kendilerini seçkin, Türkiye’yi talimatlarına uyan sıradan bir ülke olarak görme alışkanlıklarıyla ne kadar komik göründüklerinin farkında değiller. Nuland en azından kendisinin ve ülkesinin iyice çirkinleştiğini göremeyecek kadar şaşkın.

Türkiye’nin Suriye ile ilgili açıklamalarından rahatsız olan Victoria Nuland’ın dilinden dökülen  Türkiye karşıtı ABD irinlerinin sebepleri sır değil. Suriye Muhalefetinin çatısı olan SMDK başkanlığına seçilen Muaz El-Hatib, Münih Güvenlik Konferans’ında İran dışişleri bakanı Ali Ekber Salihi, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, ABD başkan yardımcısı Joe Biden ve BM/Arap Birliği Temsilcisi Lakdar Brahimi ile tek tek görüştü ve 4 Şubat’ta bu dört ahlaksız diplomasinin sonuçlarını Esad yönetimi ile diyalog kurabileceklerine dair bir açıklama ile herkese duyurdu. 

Bu açıklama öncekilerden farklıydı. Esed'in iktidarı bırakması şartından vazgeçilmiş, yerine rejimin hapishanelerinde tutuklu bulunan 160 bin kişinin serbest bırakılması ve bu kişilere pasaport verilmesi istenmişti.

Kirli ittifakın bu açıklaması, Esad’ın 60 binden fazla insanı katletmesine izin veren BMGK üyesi ülkelerin Suriye’yi bölecek bir planı uygulamaya SMDK başkanını aldatarak ikna ettiğine dair net bir hamleydi. Esad diyalog çağrısına cevap vermedi; ancak Dışişleri Bakanı Faysal El-Makdat’ı Çin’e gönderdi. 

Sözcü Victoria Nuland düzenlediği günlük basın toplantısında, Muaz El-Hatib’in koşullu barış görüşmesi önerisini takdir ettiklerini söyledi ve ahlaksız diplomasinin teknik diliyle de Esad’a mesaj gönderdi: “Suriye’de ellerine kan bulaşmış olanların bundan sorumlu tutulmalı. Suriye rejiminin ”eğer barışa ilgi duyuyorsa” Hatib’in önerisini kabul etmesi gerekiyor!”

‘Sıfır Sorun Stratejisi’ ile demokrasiyi adım adım tesis etmek gerektiğini düşünen Türkiye’nin aksi görüşlerine rağmen, Suriye’deki muhalefeti silahlandıran ve ayaklandıran, buna karşılık muhalefetin sonuç alıcı darbeler indirmesini engelleyen ABD, İsrail’i teşvik ederek, bütün değerlerini, askeri varlığını kaybeden Şam’ın çok yakınındaki askerî üretim tesislerini bombalamasını destekledi. 

Kendisinden savaşı sona erdirecek bir liderlik beklenen Obama, eninde sonunda gidecek dediği Esad’ı göndereceği yerde, muhalefeti Esad’la barış görüşmeleri yapmaya zorluyor, ABD, Körfez ülkelerinden muhaliflere silah vermeyi kesmesini istiyordu. Ahlaksız diplomasi suç üst yakalanmıştı.

Türkiye, Rusya’yı, İran’ı, İsrail’i, Amerika’yı memnun edecek olan, güneyinde üçe ayrılmış tuzaklı bomba halinde bir Suriye planına karşıydı. Doğal olarak Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Muaz El Hatib’ın diyalog çağrısına çok sert tepki gösterdi. İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Komisyonu'nun toplantısına katılmak üzere gittiği Kahire'de Fairmont Otel'de, Muaz el-Hatib ile görüştü.

Diyaloğun tek koşulunun Esad’ın sahip olduğu tüm yetkilerini yeni kurulacak hükümete devretmesi olduğunu belirtirken, “Bu koşul yerine getirilmediği sürece diyaloğun da yararı olmayacaktır” diyerek Suriye muhalefetinin diyalog çağrısından rahatsız olduğunu açıkça ortaya koydu.

6 Şubat’ta Sözcü Nuland tuhaf çıkışını yaptı: ”Türk liderlerden gelen tahrik edici yorumlar, bizi açıkçası çok rahatsız ediyor. Son 24 saat içerisinde bu konudaki kaygılarımızı ABD’nin Ankara Büyükelçiliği kanalıyla üst düzey Türk yetkililerine aktardık. Burada bizim görüşümüz, hedef üzerindeki konsantrasyonumuzu bozmamalıyız ki bu da şiddetin durmasının ve Esad’ın iktidarı bırakmasının sağlanması ve demokratik bir Suriye’ye doğru sayfanın çevrilmesi.”

Obama sık sık Türkiye ile birlikte çalıştıklarını söylüyor, Erdoğan’la  telefonla görüştüğünü açıklıyordu. Türkiye, Obama’nın dediği gibi ‘Esad gidecek’ diyordu sadece. Şaşırtıcı olan buydu. Ahlaksız ABD diplomasisi, Ortadoğu’da yeni devletler oluşrurmak, yeni sınırlar çizmek için bölgedeki stratejik ortağına açıkça kazık atıyordu. Türkiye şaşkın değildi, hazırlıklıydı, o yüzden rahatsız ediyordu.


Başbakan Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan’ı kapsayan Orta Avrupa gezisinde, PKK terörünü bitirecek müzakerelerin, Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesi, 1 Şubat’ta ABD Ankara Büyükelçiliğine yapılan bombalı saldırı gibi provokasyonlarla engellenemeyeceğini söylüyor ve hususta teröre destek veren ABD’yi, Almanya’yı ve Fransa’yı açıkça uyarıyordu.  Başbakan’ın suçlamaları nedensiz değildi ve cesurdu; suçüstü yakalanmış ahlaksız bir diplomasiyi deşifre ediyordu. 

Türkiye, ABD’yi saldırılar konusunda uyarmıştı, ancak o güne dek çok sıkı korunan elçilik sokağında saldırıdan hemen önce elektrikler kesilmiş, terör örgütü DHKP-C üyesi canlı bomba hiçbir sorun olmadan elçilik sokağına girmiş ve özel girişlerin yapıldığı kapıya ulaşarak kendisini patlatmıştı. 2001 yılında açlık greviyle yakalandığı korsakoff  hastalığı yüzünden Cumhurbaşkanı Sezer tarafından affedilen canlı bomba sorunsuz Almanya’ya giriş yapmış, sığınma talebi reddedildiği halde yıllarca Almanya’da kaldıktan sonra eylemden kısa süre önce sınırdışı edilerek Türkiye’ye gönderilmişti.


Patlamayla ilgili tartışmaların sürdüğü günlerde İstanbul’da olan ve Fener Rum Ortodoks Kilisesi’ni ziyaret ederek Patrik Bartholomeos’la iki saate yakın baş başa görüşen Almanya İçişleri Bakanı Hans Peter Friedrich, ABD Büyükelçiliği’ne saldıran canlı bombanın Almanya’dan geldiğini belirterek Alman makamlarını eleştiren Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına “DHKP-C militanı Ecevit Şanlı’nın Almanya tarafından sınır dışı edildiğini Türkiye’ye bildirdik” diyordu.  


Soruşturmayı, Almanya ve Belçika yargısıyla birlikte yürüten Fransız savcı ise, interpol kanalıyla gönderilen üç PKK’lı kadının katili diye tutuklanan şüpheliye ait çok önemli detayların bulunduğu dosyayı soruşturma evrakına eklemeyerek, Türk Emniyeti ile işbirliğini reddediyordu. Hollande öldürülen üç PKK’lı kadından biri ile sık sık görüşmesinin nedenlerini ve görüşmelerinin içeriğini de henüz açıklamamıştı.

'Ricciardone Krizi' sıkışmış arka planla ortaya çıktı. Erdoğan’ın kapanları, peynir hırsızı fareleri köşeye sıkıştırmıştı ve fareler kızgınlıklarından tırmalıyorlardı. Ricciardione Ankara'da gazetecilerle bir araya geldiği toplantı sırasında, Türkiye'deki yargı sistemine yönelik eleştirilerde bulunmuş "Askeri yetkililer terörist diye hapse kondu. Eski Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı demir parmaklıklar arkasında. Avrupa ve Amerika'daki mahkemeler buna bir anlam veremez" demişti.

ABD’nin stratejik düşman olarak algıladığı, darbelerle devirmeye, başarılı olamayınca da kapatmaya çalıştığı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, büyük elçinin bu küstah tutumunu ağır bir şekilde eleştirmiş ve Türkiye Dış İşleri Bakanlığı elçiyi çağırarak uyardıktan sonra, elçi yanlış anlaşıldığını söyleyerek özür dilemişti. ABD’nin organize ettiği darbelerde, terör örgütlerinde kurban olanları korumaya çalışmasını anlamak kolaydı.

Ricciardione’nin yaşadığı travmaya sessiz kalamayan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, 7 Şubat’ta yaptığı açıklamayla elçisini destekledi:  ''Büyükelçi Ricciardone, (eski) Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın söylediklerini sadece tekrar etti ve eminim bu konularda kamuoyu önünde konuşma fırsatı bulduğunda Dışişleri Bakanı John Kerry de aynısını söyleyecektir'' dedi. Ancak tırmanan krizi sona erdirecek teknik bir ayrıntıyı ’saygıyı’ cümlelerinin arasına sokuşturdu: ''Türkiye'nin dostları ve müttefiklerinin sorumluluğu, Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunmasının güçlendirilmesi, gazeteciler, blog yazarları için ifade özgürlüğünün korunmasında düzenli ilerleme göstermesinin önemine saygılı biçimde işaret etmeye devam etmektir.''

Başbakan Erdoğan, Küresel güç olma yolunda ABD’ye ahlak dersi veriyor.. ABD’nin, AB’nin; Rusya’nın, Çin’in, İsrail’in ve İran’ın ahlaksız diplomasileri kan akıtmaya devam ederken, Türkiye barışın dilini, kullanmaya kendi ülkesinde barışı tesis etmekte kararlı bir şekilde dayatıyor. Erdoğan, Türkiye'nin terör sorununu çözmesini engelleyen ülkelere açıkça tavır koymaya devam ediyor. 

Bu bir güç gösterisidir.



Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 07.02.2013





Seçkin Deniz Twitter Akışı