24 Şubat 2013 Pazar

SA187/AH5: Tarantino’nun Klan Kırığı: Zincirsiz-Django Unchained

"Özgürlük, onur, tutarlılık, idealizm, analoji, tarih ve ırkçılık; Tarantino’nun zeka zembereği hızlı işliyor."


Efendilerinin şatafatlı elbiselerini giymiş biri kadın, iki eski köle, iki zenci atlarının üstündeler. Çiftlik kapısının önünde erkek, soylu atına zafer dansı yaptırıyor; arka fonda beyazların Antik Yunan tapınaklarını andıran büyük konağı, içindeki işbirlikçi zenci ile birlikte cayır cayır yanıyor.

Quentin Tarantino, bir zencinin cesaret edemeyeceği büyük bir iş yapmış. Uzak kıtadaki köleliğin tarihini, beyazların vahşetini, zencilerin itaatini bir belgesel kalitesinde ironik mesajlarla anlatmış. Zaferi de doğal olarak bir kölenin ellerine vererek beyazların hastalıklı ruhuyla alay etmiş. Irkçılıklarıyla bilinen Almanlardan birini zenci zaferinin en büyük destekçisi yapan bir senaryo, ırkçılıkla başka türlü nasıl alay edebilirdi ki?

Üstelik Broomhilda adlı bir Alman kadının efsanesi ile giydirilmiş senaryo, sıradan zenci bir kadın için yapılabileceklerin hiç de farklı olmayacağını ve bu uğurda da canını feda edebilecek bir almanın olabileceğini çok güzel anlatmış. Kendisi hiçbir şey kazanmayan, ancak iki zencinin aşkı için hayatını feda eden ödül avcısı bir Alman.




 Köpeklere parçalatılan, güneş kutularında çırılçıplak hapsedilerek cezalandırılan, madenlerde ölene dek çalıştırılan, roma gladyatörleri gibi yenilenin kafasının çekiçle parçalandığı dövüşlerle birbirini öldüresiye dövmeye zorlanan, güzellikleri ve yetenekleri doğrultusunda sofralarda, tarlalarda ve yataklarda kullanılacaklar olarak tasnif edilen, ata binmesi yasak olan zenciler.



Ucu sivri kılçıklarla beyazlar için çalışarak, beyazlara kölelik eden beyazların da zenci kölelerden işkence dışında pek de farkı olmadığını anlatan bir hikâye izlemek fırsatı verdiği ve ırkçılığı, hırsı, bencilliği büyük bir zevkle cezalandıran sinema sanatı ürettiği için Tarantino’ya teşekkür etmek gerek. Zenci beyniyle beyazların beyni arasındaki itaat farkını, zenci bir Başkan döneminde sorgulamak, ancak Tarantino gibi heterodoksinin uçlarında gezinen bir yönetmen için yapılabilir bir şeydi. Soysuzlar Çetesi’nde yasadışı bir şekilde Yahudilere öldürttüğü Nazilere karşılık, Django’da zencilere ödül avcılığı gibi yasal bir zarfta beyazları öldürtüyor.



Tipik Tarantino filmlerindeki sıkıcı, abartılı vahşet sahnelerini bekleyen seyircinin doğru yazılmış bir hikaye ve olağanüstü kurguyla sunduğu şiddet gösterilerinin içinde çok fazla abartı gibi gelmeyen kan torbacıklarının patladığı sahneler, filmin coşkusuna kapılmış seyirci için sıradan şeylerdi. İki saat kırk beş dakikalık filmin umutsuzluğu sevmeyen düğümleri tek tek çözüldüğünde, geride alınmış sembolik tarihi intikamlar ve 1858’den iki yıl sonra 5 yıl sürecek bir Amerikan İç Savaşı kalacaktı.


Kim, satın aldıktan sonra dilediği zaman seks yapacağı, dövüştüreceği, tarlalarda çalıştıracağı, öldüreceği insanlarla dolu dünyadan kopmak isterdi ki? Bunun için savaşıp ölmeleri gereken yüz binlerce beyaz güneyli vardı ve öldüler de.

Akademi Ödülleri Zincirsiz ve Lincoln filmleri için süsleniyor. Zencilerin acı hatıralarına karşılık, Hollywood egemen akımın etkisi altında zenci başkan Obama’ya büyük bir armağan veriyor 2013 yılında. Django, zencilerden dilenen en büyük özür…


Ve bir de Fransız karşı kültürüne duyulan aşağılık kompleksi ve Aleksandre Dumas’ın Haitili bir zenci olduğunu bile bilmeyen zenci düşmanı bir hayran. Tarantino, sinemanın duvar yıkıcısı, klan kırığı filmler üretirken fırsatçılığını müzip gülüşlerinin arkasına saklamaya gerek duymuyor.

Django’da, Tarantino, klasik westernin öldüren, kan fışkırtan acımasızlığını da ölüm zevkini tatmak isteyenlerin dudaklarına sürerek vahşetle alay etmeye devam ediyor… Israrla vurulup sıçrayan yaralıların patlayıp etrafa saçılan kan damarlarından, at üstünde giderken keskin nişancı Django’nun suikast silahından çıkan merminin parçaladığı vücudundan fışkıran kanın pamuk tarlasındaki kozaların yüzünü beyaz beneklerle boyamasına kadar her şey ince bir istihzâ. Çöllerle dolu western filmlerinin yerine karlarla ve yeşilliklerle dolu bir gösteri şöleni... 


 Django Unchained , Sergio Corbucci’nin yönettiği başrolünde Franco Nero’nun oynadığı 1966 tarihli ‘Django’nun İntikamı’ adlı filmiyle ilgisiz. Tarantino, gerçek karakterler ürettiği filminde hem usta bir yönetmen hem de senarist olarak özgün bir plantasyon alanı oluşturmuş; acı biberler yetiştiriyor. Özgürlük, onur, tutarlılık, idealizm, analoji, tarih ve ırkçılık; Tarantino’nun zeka zembereği hızlı işliyor. 

Türkiye’de 1 Şubat 2013’de vizyona giren filmin hikâyesi basit:


 Amerikan İç Savaşı’ndan iki sene öncesinde, Güney ‘de Texas yakınlarında geçen film Köle Django’nun Alman asıllı ödül avcısı Dr. King Schultz’un şahitlik için kendisini araması ve köle tüccarlarının elinden kurtarması ile başlıyor. Django, eski efendisini ölü ya da diri ele geçirmek isteyen Schultz ile anlaşmaya varır ve özgürlüğü karşısında Brittle kardeşleri kendisine getirme sözü verir. Görev başarıyla tamamlanır ama ikilinin yolları ayrılmaz Schultz, kendisi olmadan hayatta kalamayacağına inandığı Django’nun eşina ulaşması için ona yardım edecektir.  Ama önce kış bitene kadar Güney’in en çok aranan suçlularının peşine düşerler….



 ‘Avlanma’ hünerini her geçen gün geliştiren Django’nun artık tek bir hedefi vardır: köle ticareti yüzünden kaybettiği eşi Broomhilda’yı bulmak ve onu kurtarmak. Bu hedef onları kötü şöhretli “Candyland” çiftliğine ve çiftliğin sahibi olan Calvin Candie’ye götürecektir.



Jamie Foxx’in kimi zaman tekleyen- çiftlikte sofrada, bahçede-  oyunculuğuna karşılık, Christoph Waltz sıradan bir karakter gibi olacağı yerde kusursuz bir oyuncu ile başrole doğru yol alırken, ikinci sınıf rolünde ise Leonardo DiCaprio biraz daha şovmen ve acımasız, aptal ve öfkeli. Samuel Jackson ise her an ‘aslında iyi biri’ diye ummak istediğimiz ama gerçekte rantlarını ve konumunu korumak için zencileri beyazlardan daha çok hırpalayan ‘kötü bir zenci’ olarak izleyiciyi şaşırtıyor.



Senaryosu, yönetmenliği, görüntüleri, Müziği, sesleri, kostümleri ve oyunculuklarıyla bir sanat eseri olan filmin oyuncu kadrosu şöyle: Jamie Foxx (Django), Christoph Waltz (Dr. King Schultz), Leonardo DiCaprio (Calvin Candie), Kerry Washington (Broomhilda), Samuel L. Jackson (Stephen), Jonah Hill (Regulator), Don Johnson (Spencer "Big Daddy" Bennett), Walton Goggins( Billy Crash)

Sinematografik çarpıcılığı yüksek bu filmi 3D çekmek, hâz skalasını arttırabilirdi. Oscarlık tek film. İdeolojik ve ekonomik krizlerle boğuşan Hollywood, ABD’nin kendi geçmişiyle yüzleşmesine öncülük ediyor. Yeni bir çağ başlamış durumda.


Ahmet Haydar, Sonsuz Ark, 24. 02. 2013, Sinema Notları 5



DJANGO Unchained İzlekleri:


ABD İç Savaş İzlekleri:


AfroAmerikalılar İzlekleri:


Aleksandre Dumas İzlekleri:

Seçkin Deniz Twitter Akışı