“ABD’nin
küresel ağırlığını sürdürebilmek için özellikle Ortadoğu ve Kafkaslarda Türkiye
ile işbirliği yapmaktan başka çaresi yok.”
Seçkin Deniz*, 02.04.2009
ABD’de 17 milyon çocuk aç. Birkaç Avrupa ülkesinin toplam nüfusu kadar çocuk barınma ve yiyecek sıkıntısı çekiyor. Dokuz milyonluk Somali’nin çektiği açlık sefaleti hatırlanırsa iki Somali yapıyor bu nüfus. Yetişkinlerle beraber bu sayı 47 milyon.
ABD, sömürülen bir Afrika ülkesi değil, aksine bütün dünyayı sömüren bütün wampirlerin ana yatağı. Açık ki; bu wampirler kendi ülkelerinde, kendileri dışındaki insanlara karşı da merhametsizler. Beş yıl süren Kuzey-Güney Savaşı da o wampirlerin eseriydi.
Çocukların bedel ödemesi tarihin, devlet adamlarının en büyük utancıdır. Irak’ta ve Suriye’de doğduktan kısa bir süre sonra bombalarla, mermilerle parçalanan minik bedenler de bu utancın ABD orijinli kurbanları.
İki-üç yıldır aralıksız her ay 80-100 milyar, toplamda 3 trilyon dolar sanal para basıp kan emici wampirlerin finans ihtiyacını karşılayan FED, 17 Milyon aç çocuk için kılını kıpırdatmıyor. Oysa bu paranın yüzde birlik kısmı aç çocukları doyurmaya yeter. Obama’nın zenginlerden daha fazla vergi alınmasını öneren politikaları, wampirlerin duvarlarına çarpıp dağılıyor. Yoksulları ve açları korumayı tasarlayan bütçe Kongre’de kan emicilerin kullandığı bir tuvalet kâğıdına dönüşüyor.
ABD, 10 yıl önce 2003’te yerle bir ederek işgal ettiği Irak’ta savaş ve işgal gideri olarak 800 milyar dolar harcamış. 2 milyon masum insanın kanını dökmek için harcanan bu paranın birkaç katı, petrol hırsızlığı ile telafi edilse de, ABD ekonomisinin çöküşü durdurulamadı.
ABD, 2008’den bu yana süren erime gün geçtikçe hızlansa da, altüst olan makroekonomik dengeleri için dünyaya saldığı dehşetin yararlarını görmeye başladı. Korelileri kışkırtarak, Çin-Japon İhtilafını kaşıyarak, onları ellerindeki toplam 6 trilyon dolarlık ticaret fazlasını savunma sanayi için harcamaya zorlaması bir yana Rusya ve İran’la kurduğu trigonometrik ilişkiyle Körfez ülkelerini silah manyağı olacak kadar silah satın almaya mahkûm etti.
ABD para basarak, Kur Savaşları’nın tehdit katsayısını arttırdı ve ithalat yaptığı ülkelerin paralarının değerlerini zorla yükseltti. Parası değerlenen ülkelerin ihracat profili güç kaybetti ve ellerindeki dolar istifinin alım gücü/değeri düştü. Baskı altındaki ülkeler iç piyasaya üretim yapmak zorunda kaldılar. Özellikle Çin, ucuz işgücünü tedricen kaybederken, enflasyon baskısı ve yüksek ücret talepleri ile boğuşmaya başladı.
ABD, kan emici politikalarını, bu politikaların savaş yükünü fazla taşımayan Avrupa Birliğine yöneltti ve kendi krizini, wampir ortağı Avrupa ülkelerine taşıdı. Doğal olarak, kendi sömürü düzenine bağlı olarak yaşayan bütün ülkeleri beslerken kurduğu ağı kullanarak kendisiyle beraber de dibe çekti.
Dünyanın en stratejik kombinasyonlarını üreten beyinlerini barındıran ABD’nin, çöküşü yavaşlatma ve zamana yayma stratejisi dünyayı tehdit ederek masumların kanına ve zamana tutunmayı başarırken, sonraki adımını 100-150 yıl öncesine dönerek ihracata dayalı bir tarım/sanayi algısını yeniden dizayn etmek üzerine kurdu. Enerji ihtiyacını da rüzgar ve güneş enerjisi ile birlikte, ihtiyaten tuttuğu, dokunmadığı petrol ve doğal gaz rezervlerine dönerek gidermeye karar verdi.
Obama, ABD’nin 100 yıllık sömürgeci, savaşçı, darbeci, diktatör sevici dünya gezintisinin artık sona erdiğini, ana eksenin iç rehabilitasyon ve legal ticaret ilişkileri ile şekilleneceğini, Siyonistlerin, Neo-con Cumhuriyetçilerin ve Pentagon’un direnişine rağmen ilan etti. Seçildiği ilk dönemde İstanbul’da üniversite öğrencileri ile yaptığı sohbette verdiği değişim sözünü tutacak şekilde adımlar attığını kanıtladı.
Obama doktrini ile 90’lı yılların sonundan itibaren Çin’e ve diğer uzak doğu ülkelerine kayan kolonyal/sömürgeci üretim faaliyetleri yeniden ABD’yi üs olarak kullanmak zorunda kaldılar. Kolonyal/sömürgeci ucuz üretim kan emici kartelleri doyurmayacaktı, ancak ABD vatandaşları değerli paralarıyla, az çalışarak çok ve lüks tüketmeye fazla dayanamadıkları için, 2008 krizi önce onları işsiz bıraktı, doğal olarak da evsiz ve aşsız. Amerikalı çocuklar bu yüzden aç.
Amerika içine çekilirken gerekli olan güvenlik tedbirlerini de almayı ihmal etmemişti. Ortadoğu ve Afrika’daki özgrülük arayışlarının önünde tuttuğu yerel engelleri aşama aşama kaldırdı, ürettiği diktatörleri terk etti ve özgürlüğün, aynı zamanda tüketim demek olduğu gerçeğini zihinlere aşılayarak, ihracata dayalı yeni ticaret doktrininin yol haritasını tamamladı.
Washington, Bush’un politikalarını yumuşatarak demokrasi öncüllü tezlere dönüştürürken, Seçkin Deniz’in 02.04.2009 tarihli, ‘Barack Hüssein Obama Neden Türkiye’de?*’ başlıklı analizinde belirttiği gibi “Amerika ya Bush’un politikalarını sürdürecek ya da tam tersi bir onarım sürecine girerek kendisini küresel ekonomiye yeniden entegre edecek olan mütevâzî adımları atmaya râzı olacak.”tı.
Seçkin Deniz, aynı analizde bir şey daha söylemişti: “ABD’nin küresel ağırlığını sürdürebilmek için özellikle Ortadoğu ve Kafkaslarda Türkiye ile işbirliği yapmaktan başka çaresi yok.”
ABD’nin Ankara Büyükelçisi F.Ricciardone 12 Şubat 2013 ABD-Türkiye Akıllı Şebeke Çalıştayı'nda şöyle diyecekti: "Türkiye'ye Irak'taki enerji için bir köprü gözüyle bakmaya başlıyoruz." Ricciardone, 2008’den beri Gaziantep sokaklarını arşınlayan Ticaret bakan yardımcılarını unutmuş değildi kuşkusuz. Dileniyorlardı. Türkiye sadece Irak için önemli değildi. ABD, Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika ile birlikte Türkiye’nin ulaştığı her yere Türkiye’nin yükselen değeri ile birlikte, onun gölgesine sığınarak iş yapmaya çalışıyordu.
Avrupa ve Türkiye piyasalarında, Türkiye'nin stratejik coğrafi konumu sayesinde mümkün olan bir sistemi tartıştıklarını söyleyen Ricciardone, ABD ve AB arasında yapılan ‘Serbest Ticaret Bölgeleri’ ile ilgili görüşmelere Türkiye’nin davet edileceğini henüz bilmiyordu. Bunu 12 Şubatta henüz hiç kimse bilmiyordu. Türkiye’yi dışarıda bırakan bu görüşmeler, Alman-Rus ilişkilerinin Türkiye’siz yürümeyeceği açığa çıktığında Merkel’in Türkiye ziyaretinde Erdoğan’ın baskısı ile Türkiye’nin de davet aldığı görüşmelerdi.
Ricciardone, küstah ağzındaki dilenci baklayı çıkarmakta gecikmemişti. "Türkiye'nin kendi enerji kaynakları için de yabancı enerji kaynaklarının geçişi için de son derece önemli olan bir ülke olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, kurulu enerji kapasitesini çok artırdı. Bu 2023 yılında dünyanın en önemli, en büyük 10 ekonomisi arasına girmesi için atılması gereken bir adımdı. Bu hedefin gerçekleşeceğinden eminiz. ABD Ticaret ve Kalkınma Ajansı'nın (USTDA) yıllar boyunca sponsorluğunu yaptığı çeşitli organizasyonlardan biri. USTDA aslında ufak bir devlet kuruluşu ama çok büyük işler yapar. Türk-ABD ortaklığının gelişmesinde de son derece uygun ve elverişli bir kurum. Bu ilişkiler geçmişte olduğundan çok daha canlı şu anda."
“Türkiye'de akıllı şebekelerin iletilmesi, geliştirilmesi, sadece karşılıklı ticareti, yatırımı artırmakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye'de istihdama da katkı sunacak. Her iki yönde ticaretin artırılması anlamına gelecek. Bu Amerika'da istihdam yaratacağı anlamına gelmektedir. Türkleri ve Amerikalıları bir araya getirecek" diyordu ABD Büyükelçisi.
ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyaretinde ikili ticari ve ekonomik bağların artırılmasını vurguladığını hatırlatan Ricciardone, "Sayın Obama özellikle ekonomik konuda, inovasyon, girişimcilik konularında kurulan ilişkileri daha ileriye taşıyacağına olan bağlılığının taahhüdünü bir kez daha yineledi. Sayın Obama, ABD ticaretinin 2015 yılında dünya ile iki katına çıkacağını söylemişti. Türkiye ile her iki yönde ticaret Sayın Obama'nın göreve geçmesinden sonraki ilk iki yıl içerisinde zaten Türk ekonomisinin dinamizmi sayesinde iki katına çıkmıştı. 2011'de yeni bir rekor kırıldı. 2012'de rekor değil ama rekora çok yakın rakamlar bulunuyor. En azından 20 milyar dolarlık bir ticaret ilişkimiz oluşmuş. Ama bu da yeterli değil, hem Türkiye hem ABD bunu daha ileriye götürmek istiyor. Hem Türkiye hem de ABD'deki düşünce kuruluşları olması gerektiğinden çok daha düşük bir yerde olduğunu, çok kısa bir süre içerisinde 35 milyar dolara ulaşabileceğini ve hatta bugünkü 20 milyar doların iki katına çıkacağını ifade ediyorlar. Umuyorum ki bu Sayın Başkan Obama'nın ikinci döneminde gerçekleşecektir. Neden olmasın?"
Türkiye'de iş yapan 1.200 Amerikan şirketi bulunduğunu söylüyor Ricciardone ve ekliyor: "ABD'nin Türkiye'ye ihracatından çok daha fazla ithal ediyor Türkiye. 2009-2012 yılları arasında yüzde 72 artmış durumda. ABD'nin ihracatıysa aynı dönem içerisinde yüzde 65 artmış durumda. Bunların her ikisi de çok iyi rakamlar."
Amerikalıların çift yönlü ticaretten bahsetmediği, sadece ihracat ürünlerini satabilecekleri pazarlar inşa etmek için girdikleri ülkelerde darbeler, iç savaşlar çıkardığı bütün bir yüz yıl, artık böylece, Büyükelçinin ağzındaki Dilenci Bakla Teorisi’nin netleşmesi ile resmen sona ermiş oluyor.
Bütün insanların gözünde itibar kaybeden soyguncu, kan emici wampirlerin üssü, kuklası ABD hükümeti, kendi topraklarında artan işsizliğin önüne geçmek, aç çocukları doyurmak için imaj ve insanlık değeri yükselen Türkiye’nin kanatlarının altına, gölgesine dilenmek için geliyor. Bu en azından insanî bir kaygı olarak anlaşılabilir bir durum; fakat Virginia/Langley operasyonlarının durduğu, bittiği zamana kadar Washington hiç kimse için güvenilir bir partner olmayacak.
Sadece satmaya odaklanan ABD’nin almasını sağlamayan hiçbir politika başarılı olmuş sayılmaz. Türkiye, ABD’nin ahlaksız operasyonlarından uzakta kalmak istiyorsa, yapacağı en iyi şeyin ABD’yi sattığı malları almaya ikna etmesi demek olduğunu unutmayacak. Müşteri Amerika, belki böylece insanlık dersi satmak yerine almak zorunda kalacak.
Türkiye’yi Suriye’de savaşa çekmeye ve böylece yıpratarak, ticaretinin uşağı haline getirmek isterken, Türkiye’nin ürettiği stratejik hamlelerle daha büyük bir itibar kaybı yaşayan Amerika, yeni Dışişleri Bakanı Kerry’nin ağzıyla Suriye’de, muhalifleri psikolojik ve lojistik operasyonlarla baskı altına alarak ayakta tutmaya çalıştığı Esad’ı tarihe gömecek adımlar atmak zorunda kalırken, Türkiye’nin bütün kırmızı çizgilerine de saygı duymayı da öğrenmiş oldu.
Çok hızlı öğreniyor ABD; tabi bu arada Siyonizmi insanlık suçu olarak tanımlayan Erdoğan’la Siyonistleri baş başa bırakmaya karar vermiş görünmek için de Siyonistlerin ülkesindeki otobüslerde Anti-Erdoğan reklamlar yayınlamasına izin veriyor. Bir çocuğun gözüyle Amerika’da aç olmayı(**) anlamaktan henüz çok uzak.
Cihat daveti yapan Erdoğan, posterleri çok şeker görünüyor Müslüman ülkelerce. Türkiye’nin Başbakanı Siyonizmin kalesinde böyle bir reklam yaptıramazdı. Dilenci Bakla Teorisi çok güçlü demek ki; aynı zamanda wampir antidepresanı olarak da kullanılıyor.
Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 07.03.2013
(*) Seçkin
Deniz, Barack Hüssein Obama Neden Türkiye’de?, 02.04.2009, Sistematik Analizler, 86. Analiz
(**) Bir
çocuğun gözüyle: Amerika'da aç olmak