Pundunu kazarken ölüyorlar.
Acımasızlar; her biri yıllarca sırtlarına geçirdikleri çeşit çeşit
uysal hayvan postlarını sıyırdılar sırtlarından. Tek ve kıpkırmızı suratlarla
hepsi birbirinin tıpkısı. Kusuyorlar. Kaybettiklerini çok iyi biliyorlar. İki
yüzyıllık savaş bu; çıldırmalarını, salyalarla süslü ağızlarını şapırdatarak
bağırıp çağırmalarını normal karşılamak gerek. Tuhaftır; teker teker ölüyorlar,
teker teker sürükleniyorlar sosyete dilberlerinin gözlerinde tabak büyüklüğündeki
karanlık gözlüklerle doluştuğu sosyetenin son şov yeri, müslüman câmilerine.
Ama şeytan azapta gerek.
Şeytan azapta gerek. Sülükler ise şişkin leşleriyle ayrık, yayvan, sırnaşık
uluyan çakal sesleriyle açıkta. Tanrılarının eti, derisi, kemiği ruhu satıla
satıla kurudu. Sakladıkları bütün çirkinlikler sözlerinde, yazılarında
parlıyor. Dişleri kan sırıtan bir alışkanlıkla gıcırdıyor; elleri bir kuytu
köşede, meydanda boğazlayacak adam arıyor. Alışamıyorlar dışlanmaya,
alışamıyorlar ait oldukları çirkefin kokmasına.
../..
../..
Alnı pak askerlerin içine soktukları
benzerlerinin tek tek ordudan ayıklanması onları delirtiyor. Vatanına,
vatanının insanına ve inançlarına saygı gösteren subaylara hakaretler yağdırıyorlar.
Sınırların dışındaki leş yiyicilerle kol kola bir set oluşturarak topluca
uluyorlar. Toplanıyorlar; konuşuyorlar gittikçe boşalan salonlarda… Dişileri,
erkekleri kaybettikleri gücü dişlerinin arasında kalan masumların etlerinden artıklarla
birlikte püskürtüyorlar… Gözleri kanlı, yüzleri simsiyah.
.../…
.../…
Gazetelerin köşelerine
tutunuyorlar, televizyonların ışıklı ekranlarına. Herkes görsün diye
bağırıyorlar, hakaret ediyorlar; sonra basın özgürlüğü yok, konuşmaktan
korkuyoruz diyorlar. Girdikleri her şatafatlı mekâna hüzünlü son bakışlarla
bakmaya çalışıyorlar; gerçeği çırılçıplak fark edince köşeye sıkışmış boğalar
gibi saldırıyorlar, böğürüyorlar.
…./….
Onları görüyorum,
üniversitelerde sıraların arkasına saklanmış, tuzak kurarken yakalıyorum.
Büyükleri iktidarın dipçaprazlarından beslenmek için okyanus kıyılarından
görünen ekranlarda yağ yakıyor. Hiç kimsenin gidemediği yerlere giderek,
herkesin söyleyemediklerini söylüyorlar. Bir pundunu kazıyorlar dudakların,
gözlerin çarpık şeytanlıklarında. Pundunu kazarken ölüyorlar.
…../…..
Paraları tükeniyor, ekranların,
sahnelerin kırmızı dudaklarını ememiyorlar; aile boyu şan, şöhret, servet ve
şehvet havuzundaki su gittikçe boşalıyor. Homoseksüellerini, lezbiyenlerini,
ruh hastalarını parlatıp parlatıp herkesin önüne ‘ilah’ diye koyamıyorlar. Kadınların
göğüslerinde ısıttıkları şarapları anlatamıyor, nikahsız özgürlükleri tatlandıramıyorlar.
……/……
İhalelerin, bankaların, devlet keselerinin
uzağında her gün sızım sızım sızlanarak küfrediyorlar. Onlar, devşirilen
yerliler, asırlardır burada olan yabancılar, ifritler, bukalemunlar, paşa torunları,
saray yalakaları, köşk sömürgenleri,
monşer sülaleleri, yazar müsveddeleri, şairler, dalkavuklar, soytarılar,
çıplaklar ve ahlâksızlar… azaptalar; dudakları yerden göğe kadar açık ve
durmaksızın küfrediyorlar.
Küfürleri onları boğana
dek küfretmeye devam edecekler… Bırakalım ulusunlar, çakalların leş yemedikleri
gün öldüklerini artık herkes öğrendi. Dipdiri bir Türkiye’nin kangrenleşmiş eti
kalmadı, leşi kalmadı; artık geceler bile gündüz gibi parlıyor. Dağlar
boşalıyor, ovalar şenleniyor.
Öyle olacak; şeytan
azapta gerek, azapta kalacak! Çakallar artık evcil köpeklerle de
çiftleşemeyecekler.
Aykut Seçkiner, Sonsuz Ark, 13.03.2013,
Kırk İki Ara Noktalı Yazılar 7
Akredite Masum Çakallar:
Kırlık yerlerde yaşayan gececi hayvanlardır; gündüzleri genellikle çalılıkların ağaçlıkların arasına gizlenir, alacakaranlıkta avlanmaya çıkarlar. Bazen yalnız, bazen çiftler ya da sürüler halinde yaşar buldukları küçük hayvanlar ya da leşleri yiyerek beslenirler. Sürüler halinde dolaştıklarında antilop ya da büyük hayvanları avladıkları da olur. Yalnızken bazen aslan bazen kaplan gibi yırtıcıların ardından giderek bu hayvanların ardından kalanları yerler. Açık arazilerde yaşamakla birlikte, çoğu kez yerleşim yerlerinin çevresine kadar sokulurlar.
Kırlık yerlerde yaşayan gececi hayvanlardır; gündüzleri genellikle çalılıkların ağaçlıkların arasına gizlenir, alacakaranlıkta avlanmaya çıkarlar. Bazen yalnız, bazen çiftler ya da sürüler halinde yaşar buldukları küçük hayvanlar ya da leşleri yiyerek beslenirler. Sürüler halinde dolaştıklarında antilop ya da büyük hayvanları avladıkları da olur. Yalnızken bazen aslan bazen kaplan gibi yırtıcıların ardından giderek bu hayvanların ardından kalanları yerler. Açık arazilerde yaşamakla birlikte, çoğu kez yerleşim yerlerinin çevresine kadar sokulurlar.
İronik Destination
Olarak Çakal:
Çakal, argoda uyanık
anlamında kullanılan bir kelime.
Çakal, köpekgillerden
bir hayvan.
Çakal, uluslararası
terörist Ilich Ramirez Sanchez'in takma adı.
Çakal, Michael
Caton-Jones'in yönetmenliğini yaptığı 1997 yapımı bir Holywood filmi.
Çakal, 2010 yapımı Türk
filmi.