Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Kırmızı yoksa, siyah yoksa, yeşil yoksa, beyaz yoksa; renkler yoksa, toprak yoksa ne tadı var kahvenin?"
Kilimin yünden renklerine baktım uzun uzun.
Kırmızı çok pörsüktü. Öfke, şehvet, kin, kıskançlık, ıslık çalan rüzgârın
yüzüne gülümsemiyordu pek. Göğün dudakları griydi. Güneş sarsık bacaklarını
çekip alıyordu kışın kurumuş, sert çarşaflarından. Arada bir çekip tutuyordu
gri bulutları gözünün önünden… sonra da salıveriyordu. Gemi, biraz tedirgindi
suyun koynunda. Güverte yine topraksı.
Kırmızının sizi ne kadar yorduğunu konuşmak
istedim sizinle bugün. Direnen, siz yaşadıkça zihninizin en kuytu köşelerinde
bağırıp çağıran, sık sık kovup durduğunuz öfkeyi, şehveti, kini ve kıskançlığı
ellerinden tutup karşınıza çıkarmak istedim. Yüzleşin diye; yüzleşin ve
birbirinizi kabullenin diye.
Güvertenin topraksı özgüveni, ölümün tıkırdayarak
gelen kokusunu hatırlatsın diye çağrıldı bugün. Kırmızı sevmez ölümü. Diriliğin
can sıcak dostudur çünkü. Bir adamın, bir kadının ya da bir çocuğun parlayan
gözlerinde en çok kırmızı görünür, hiç baktınız mı?
Öfkelenen bir insanı herkes görür ve o öfkenin
kucağında duran, ne kadar iyi ve güzel renk varsa, beyazı, yeşili, arınmışlığı,
umudu hatırlatan, hepsini kovar yüzünden. Yıllar geçip örselense de kırmızı,
daima kırmızıdır; Öfke daima öfkedir.
Şehvet, kırmızının köz rengidir. Bir de kör
rengi… İnsanın eline iliştirilmemiş bir cebir tutar elinde; kılıç gibi, gün
aşırı sevk eder ordularını. Aç kalır ya insan hani, çıplak kalır ya soğukta;
işte elinde değilse açlığa, soğuğa karşı öylesine duramamak… şehvete de öyledir
insan.
Hele erkek, hele damarlarına güç berkitmiş kadın; hele şehveti tatlardan tatlara köpürdetmişse ikisi de. İçlerine kıvrılan hançer kırmızısına döner köz rengi. Kör olur insan, bütün temiz sabahlarını karartır, bütün beyazı kurutur, bütün yeşili, bütün renkleriyle gördürmez yapar. Önüne geleni yıkar geçer; merhameti, sevgiyi elişi paçavralar diyerek savurur elinin tersiyle. Ar, hayâ yüzlerine bir tülbent atılmışken bir köşede, Allah ırakken bütün damarlarından zihninin… öylesine alevler kavurur bütün gemileri, geri dönmemecesine bir daha, öylesine yakar insan kendisini…
Hele erkek, hele damarlarına güç berkitmiş kadın; hele şehveti tatlardan tatlara köpürdetmişse ikisi de. İçlerine kıvrılan hançer kırmızısına döner köz rengi. Kör olur insan, bütün temiz sabahlarını karartır, bütün beyazı kurutur, bütün yeşili, bütün renkleriyle gördürmez yapar. Önüne geleni yıkar geçer; merhameti, sevgiyi elişi paçavralar diyerek savurur elinin tersiyle. Ar, hayâ yüzlerine bir tülbent atılmışken bir köşede, Allah ırakken bütün damarlarından zihninin… öylesine alevler kavurur bütün gemileri, geri dönmemecesine bir daha, öylesine yakar insan kendisini…
Ölümün, diriden ayrıldığı yerde kalan
kahverengi toprak, köz rengi kırmızının ölümündeki soğukluğu anlatır insana. Öyleyken
siyahla karışmıştır kırmızı, öyleyken kahverengi olmuştur toprağa girebilmek
için. Mezarlıklar geçmişi köz rengi yangınlarla dolu insanların soğuk soğuk
yattığı yerlerdir. O yüzden daha sık gidin mezarlıklara, kırmızının karşı
çıkamadığınız gücü için.
Kadınlar ve erkekler koyun koyuna yatarken toprakta, ne köz rengi şehvet ne de öfke kalır ölümün soğuk nefesinde; hesabı görülene dek kırmızı ölüdür çünkü. Ancak toprakta yatar koyun koyuna kadınla erkek, körleştiren şehvete bulanmaksızın… Toprağın koynunda yatanları görmeye gittiğinizde onlarda kırmızıyı arayın isterseniz, köz rengi kırmızıyı…
Kadınlar ve erkekler koyun koyuna yatarken toprakta, ne köz rengi şehvet ne de öfke kalır ölümün soğuk nefesinde; hesabı görülene dek kırmızı ölüdür çünkü. Ancak toprakta yatar koyun koyuna kadınla erkek, körleştiren şehvete bulanmaksızın… Toprağın koynunda yatanları görmeye gittiğinizde onlarda kırmızıyı arayın isterseniz, köz rengi kırmızıyı…
Yürürken, düşünürken içinize çöken köz rengi
kasvet, sizin en büyük imtihanlarınızın kopardığı fırtınalar yüzünden öyledir.
Elinize iliştirilmiş tarafı iradenizin ucundan tutabileceği kadar küçüktür.
Haberiniz olsun, eliniz ıslaksa o kasvetli çölde kayıp gidersiniz. Geriye dönüşü
de sıkıntılıdır; her seferinde sizi aklayacak tövbeye yüzünüz kalmaz çünkü.
Kırmızı kin rengidir, bilirsiniz. Öfkeyle
akrabadır. Öfkenin kuruyup gidişine aldırmaz, geride kalır, bütün ihtiyat
derdinize rağmen içinizde kalır, süpüremezsiniz onu. Kısa değildir öfke gibi.
Canınızı içinden çekiştirir; sizi çürütür, ölümle barışık kılar. Affetmezseniz
eğer, affedecek kadar yürümezseniz üstüne, büyüdükçe büyür fırsatını bulana
kadar. Kime karşıysa bu kin, kimi yormak için büyüyorsa, onun sizde kalan
gölgelerine saldırarak biler kılıçlarını. Hatıralarınızı siler her seferinde,
kendisine yer açmak için çabalar…
Kırmızı şehvetten sonra en çok kini tutar
dipdiri. Çağırdığınız bütün iyilikleri gerisingeri gönderen, içinizdeki beyazı
eskiten, yeşili çürüten bir acımasızlıkla her an yer eder zihninizde; şehvetten
daha kördür, daha acımasız daha hesapsız. Fakat bir kez tatmin olmak ister,
sonsuza dek sönecektir, umarsınız. Aldanırsınız, kin sonsuza dek sürecek olan
bir kırmızıdır. Önü, arkası sürüklenerek giden insanlarla doludur çünkü. Siz
başlattığınızda, önüne geçemezsiniz artık; elinizdeyken bitirmezseniz.
Şehvet nasıl herkesin kendi kazanında
pişirdiği ise, kin de sizden öncekilerden alınıp sizin kazanınıza atılan,
pişirilen bir kırmızıdır. Mezarlık, kırmızının kinini tatmış, onu sürüklemiş
olan kadınlar ve erkeklerle doludur. Bakın; toprakta hepsi kucak kucağa… ama
birbirilerine değdirecek renkleri yok…
Kıskançlığın, öfkeden, şehvetten, kinden
uzakta kalır parlaklığı yoktur. O da ötekiler gibi hem sınanmışlık için
içinizdedir hem de sizden öncekilerden devraldıklarınızla beraber gelir size… Dördü
de kırmızının hem hayat hem de ölüm kokan diriliği ile yaşarlar içinizde.
Elinize iliştirilmişliği vardır sizin sadece, bazen bir yular gibi boynunuza dolayıp
durduğunuz kadar güçlü, bazen bir yularla elinizde tuttuğunuz kadar zayıf.
Kimi kıskanmışsanız, kimde olanı kendinizde de
olsun diye istemişseniz; hani hırs derler, hani toprakta hiç adına
rastlanmayan, hani ölümle kucaklaştığında sönen, hani kırmızıya bazen değen ya
da hiç görünmeyen; öylesine belirsiz, ama öylesine güçlü bir başka kırmızı rengi…
Belki de öfkeyi, şehveti, kini, kıskançlığı besleyen ve onlardan beslenen başka bir rengin, siyahın, karanlığın elçisidir hırs, karanlıktan çıkıp gelen ve diğer renkleri de karanlığa sürükleyen bir tondur. Öyledir evet; hırs, tüm renklerle köprü kuran, renksiz, girdiği rengin rengine bürünen bir şeydir.
Belki de öfkeyi, şehveti, kini, kıskançlığı besleyen ve onlardan beslenen başka bir rengin, siyahın, karanlığın elçisidir hırs, karanlıktan çıkıp gelen ve diğer renkleri de karanlığa sürükleyen bir tondur. Öyledir evet; hırs, tüm renklerle köprü kuran, renksiz, girdiği rengin rengine bürünen bir şeydir.
Ölülerin öfkeye, şehvete, kine, kıskançlığa
ayıracak vakitleri yok dostlarım… Rahmete, duaya en çok diriler muhtaçtır;
dipdiri kırmızının pençelerinde iken Allah’a yakarmalı insan. Güverte bugün bu
yüzden topraksı. Yağmura, berekete gebe göğe o yüzden bulutları aralayarak göz
atıyor güneş.
Kahvelerimiz soğuk değil bakın; sadece
kırmızının pörsümüşlüğünü katık ettik sözümüze. Lezzetini kesti değil mi
kahvenin? Kırmızı yoksa, siyah yoksa, yeşil yoksa, beyaz yoksa; renkler yoksa, toprak
yoksa ne tadı var kahvenin? Besmele çekin az zahmetle… kuşanacağınız ilk silah
odur.
Hoş ve hoşnut kalınız.
Yaşlı Bilge, 15.03.2013, 20:16, Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 7
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.