Bir terslik var bu işte. Biliyorum, ama yapabileceğim bir şey yok. Kitap
okuyanların genellikle kitap alacak parası yok, kitap alırken para hesabı
yapmayacak olanlar da kitap okumuyorlar. Tıpkı çok çocuk yapınca bakabilme
sorunları olmayanların az çocuk yapması, bakma sıkıntısı çekecek olanların da
çok çocuk yapması. Galiba dünyaya getirmek ve yapmak başka şeyler.
İnsan nasıl çocuk yapar, biyolojik olarak dünyaya getirmek çocuk yapmak mıdır? Aradaki büyük farkı işim çocuktan ‘genç yapmak’ olduğu için çok iyi biliyorum. Bana sorarsanız bu terslik, doğanın, doğallığın kendisini koruma güdüsünden ve hayatın sürekliliği adına Allah’ın insana yüklediği yapısal bir döngüden besleniyor. Ve sağlıklı bir durum bu; kötü değil. Her fonksiyon tersiyle var olduğunda bire-bir ve örten olur çünkü. Neden mi? Anlatayım, ama bu biraz uzun bir hikâye olacak.
İnsan nasıl çocuk yapar, biyolojik olarak dünyaya getirmek çocuk yapmak mıdır? Aradaki büyük farkı işim çocuktan ‘genç yapmak’ olduğu için çok iyi biliyorum. Bana sorarsanız bu terslik, doğanın, doğallığın kendisini koruma güdüsünden ve hayatın sürekliliği adına Allah’ın insana yüklediği yapısal bir döngüden besleniyor. Ve sağlıklı bir durum bu; kötü değil. Her fonksiyon tersiyle var olduğunda bire-bir ve örten olur çünkü. Neden mi? Anlatayım, ama bu biraz uzun bir hikâye olacak.
Lisede öğretmenlik yapmak, nesiller arasındaki farkı atlamadan izleme imkânı sağlıyor bana. Geride kalan uzun yıllar boyunca, varlıklı ailelerin çocuklarının tamamına yakınının başarısız olduğunu, başarılı çocukların da yoksul ya da orta gelir grubundaki ailelerden geldiğini gördüm. Bu çocuklardan çıkıyordu Türkiye’yi çekip çevirecek siyasetçiler, hukukçular, doktorlar, öğretmenler, mühendisler, bürokratlar.
Varlıklı ailelerin çocukları geçim derdine tedrisat kaygısı gütmüyorlardı. Gerekirse, ailelerin zoruyla özel okullarda, üniversitelerde yurtdışında okuyan bu çocukların çok kitap okumadıklarını da bilirim. Diploman olsun diyerek gönderildikleri okullar bitince dönerler, ailelerinin sağladığı hazır iş konforuna katılır, geçinip giderler. Pahalı, deri ciltli antika kitaplarla dolu rafları olsa da okumak için bir nedenleri yoktur; sıkılmak, bilmek gibi sıradan insanların kaygılarına sahip olmazlar.
Başarılı yoksul çocukların da okuyacakları kitabı alacak paraları olmadığından derme çatma okul kütüphanelerinden, il halk kütüphanelerinden faydalandıklarını, çoğunun sadece derslerine odaklanarak gerekli olan, ülkeyi daha iyiye taşıyacak olan hırsı sırtlarında taşıdıklarını da iyi bilirim.
Biz öğretmenler de en azından ödünç kitaplarla okuyan, orta gelir grubunun
çocuklarıyız; kitap okuyanlarımız diğer meslek gruplarıyla orantılı olarak
benzeşiyor. Okumayanımız daha çok maalesef. Okuyanımızın da seçkin kitapçılara
gidip etiket fiyatına bakmadan kitap inceleme şansı hiç yok. Elimize alırız
gözlerimizle seçtiğimiz kitabı; arkasını çevirir 18-50 TL arası etiketleri
görünce usulca yerine koyarız.
Kimse görmemiş olsa bile biz biliriz kitabı neden yerine koyduğumuzu. Kızarmışızdır utancımızdan; alamamak bir suçmuş gibi. Nasıl alacaksın ki; üç kitap maaşının 12’de 1’i. Utanmaz mısın bu maaştan, bu meslekten, bu gerçekten? Öğretmeni caddelere açılmış tezgâhlardan kitap almaya zorlayan bir akıldan utanmaz mısın?
Kul hakkı? Kim ne yapıyor belli değil, ama sen para verip kitap alıyorsun. Okuması gereken ilk insan öğretmen, ama sen onu okuyamaz bir gelirle terbiye ediyorsun? Neden? Sebebin bütçe mi? Sanmıyorum. Kanaat getirdim ki, bu da siyasetin doğası. Öğretmen sıkışık, aybaşını hesap eder olursa aklı başında kalır ve aklı başında nesil yetiştirir. Yani en azından bunu kaygı edinen öğretmen maaşı umursamaz, daha fazlasını yapmak için elinden ne geliyorsa yapmaya çalışır; ona da idealist öğretmen derler. Maaşı, kitap alabilecek, tatil yaptırabilecek kadar çok olursa idealist olmayı gereksiz bulurlar öğretmenler, diye düşünür herhalde siyaset.
Kimse görmemiş olsa bile biz biliriz kitabı neden yerine koyduğumuzu. Kızarmışızdır utancımızdan; alamamak bir suçmuş gibi. Nasıl alacaksın ki; üç kitap maaşının 12’de 1’i. Utanmaz mısın bu maaştan, bu meslekten, bu gerçekten? Öğretmeni caddelere açılmış tezgâhlardan kitap almaya zorlayan bir akıldan utanmaz mısın?
Kul hakkı? Kim ne yapıyor belli değil, ama sen para verip kitap alıyorsun. Okuması gereken ilk insan öğretmen, ama sen onu okuyamaz bir gelirle terbiye ediyorsun? Neden? Sebebin bütçe mi? Sanmıyorum. Kanaat getirdim ki, bu da siyasetin doğası. Öğretmen sıkışık, aybaşını hesap eder olursa aklı başında kalır ve aklı başında nesil yetiştirir. Yani en azından bunu kaygı edinen öğretmen maaşı umursamaz, daha fazlasını yapmak için elinden ne geliyorsa yapmaya çalışır; ona da idealist öğretmen derler. Maaşı, kitap alabilecek, tatil yaptırabilecek kadar çok olursa idealist olmayı gereksiz bulurlar öğretmenler, diye düşünür herhalde siyaset.
Maksadım terslikleri bir araya getirerek, 2013 Ocak ayı maaş tahakkuklarına
göre işe yeni başlayan fakülte mezunu öğretmen maaşlarının ilkokul mezunu
hizmetli maaşlarından 6 TL fazla olduğunu söylemekti, bu yazıya başlarken.
Fakat daha da uzatmak istedim meseleyi. Hani dedim, maaş az değil; şükür,
2002’den önce sefildik, şimdi sefilden biraz yukarıdayız ama ayıptır o zaman
bile hizmetliden çok daha fazla alıyorduk. Utanmaz mıyız 6 TL farktan? Utanırız
ve bu utancı da anlatırız.
Öyle diyordu bankaların bulunduğu bir caddede kitap tezgâhı açmış 30
yaşlarında bir genç adam; “Kitaplar bedava olmalı. Hakkımda 14 tane dava var
açılmış; devlet beni sabıkalı yapıyor kitap sattığım için, sonra her türlü suça
itiyor!”
Kitap okuyacak olan alamıyor, satanlar lüks ve seçkin kitapçılarda orijinal
diyerek maliyetinin 10-15 katına satıyorlar ya da tıpkısını kalitesiz kâğıda
basıp korsan diye sokaklarda sattırıyorlar. Öğretmeni kitap alacak para
bulamaz, zengini kitap almaz ve okumaz; yoksulu geçim derdinde. Kim, hangi
nesli yapacak?
Zengini, yoksulu dünyaya getirse de çocuk yapamıyor bu ülkede. Kalıyor orta
gelir grubu. Onlar da sıkışık, moralsiz ve yorgun. Anlıyoruz ki; çocuğu koşullar yapıyor. Doğa
kendisini koruyor… Merak edecek, araştıracak, okuyacak, öğrenecek çocuk
zenginin evinden çıkmaz, farkında değiller ama o yüzden o evde çok çocuk
doğurulmuyor, o yüzden o evde doğan az sayıdaki çocuk o koşullarda yapılıyor.
Yoksulun, orta gelirlinin çocuğu kendisini zor şartlardan çekip alacak ipi
tutuyor, okuyor; o da öyle yapılıyor.
Ama bazen iyi ki de herkes kitap okumuyor diye düşünüyorum. Tersliğin en
iflah olmazı orada çünkü. Tarihin en fazla kitap basılan çağındayız ve Türkiye
kitap basımında son yıllarda hızla üst sıralara tırmandı. Ama hangi kitaplar,
hangi içerikler? İnsanlığı azaltan, kötülüğü yayan kitaplar bolca. Nesil
düşmanı kitaplar dolduruyor rafları. Hasta ruhlu nesiller yetiştirmek için
yazılmış bu kitapları okumuyor olmaları da farkında olmadan koruyor onları
kitaplardan öğrenecekleri vahşetten.
Kitap okumak isteyenler için kitap satın alacak bir gelir, okunacak
kitaplar yazdırmak seçilmiş bir hükümetin işi değildir de kimin işidir?
Cumhuriyet’in kurulmasından çok daha evvel, gözünü gönlünü batıya dikmiş olan
sadrazamlar bu felsefeye uygun kitaplar yazdırdılar, Cumhuriyet döneminde de bu
oldu. Şimdi neden olamıyor? Ondanda mı ters fonksiyon özelliği bekleniyor?
Kötülüğü, vahşeti okusunlar; iyiliği, merhameti kendileri seçsinler öyle mi? Bu
fazla uzun boylu olmuyor mu acaba?
Kitap alacak, çocuk ‘yapacak’ kadar para istiyoruz, kötü bir niyetimiz yok.
Bilsinler istiyoruz bu tersliklerin bütün hükümetlerin ömrünü tükettiğini.
Nesillerimiz, sağlıklı, aklı başında nesiller tarafından yetiştirilsinler
istiyoruz. Haksız mıyız? Çok şey mi istiyoruz? Bizden sevgi ülkesi masalları anlatmamızı beklemeyin. Masal çağımız geçti. Bu ülkedeki nesil benim eserim değil; sizin eseriniz.
Not: Bitince, yazıyı baştan sona okudum; sesimin yorgun olduğunu gördüm. 15 saat çalışıyormuş öğretmen. Öyle dedi ya Başbakan. Ömrüm bitiyor, aybaşında sıkıntı çekmediğim bir ay olmadı. Nasıl yorulmayalım bu bakışla?