18 Mart 2013 Pazartesi

SA209/PZ13: 80 Darbesi Kanatıyor Hâlâ

“Tadı damağımı yakıyor o vakitlerin. Ruhum daralıyor yine.”


Halk neticelere bakar. İşi var mı, canı emniyette mi, çoluk çocuğunun rızkını temin ederken arkasını kollayan bir devlet emniyeti var mı, dinini-imanını muhafaza edebiliyor, emir ve nehiyleri mahiyetiyle, lâyıkı ile yerine getirebiliyor mu, neslini şerden uzakta tutabiliyor mu? 80 darbesi geldiğinde hiçbirimiz bu suallerin cevabını iç ferahlığı ile veremiyorduk; anlattım, hiçbirimiz emniyette değildik. Asker, devletin yapması gerekeni beş sene gecikerek yaptı, her gün akan kan durdu.

12 Mart 1971’i gördüm, 27 Mayıs 1960’ı yaşadım; 12 Eylül 1980 sabahı dükkâna gitmek için çıkarken önümü kesen askeri gördüğümde içim hem ferahladı hem de kasvet çöreklendi kafama. Eve döndüm; radyoyu açtım. Marşlar çalıyordu. Bu işte hayır yoktu; biliyordum.


Kenan Evren, kudretli generaldi. Vatan topraklarında asayişi temin etmişti. Madem öyle, sıkıyönetim vardı zaten, sıkıyönetim olan yerlerde her gün kan dökülüyordu. Niye durdurmadın? Bu asker kışlasından çıkmak için niye bu kadar bekledi. Arka sokaktaki bakkal niye öldü?

Bir vakit sonra, parasız pulsuz gezen, veresiye mal verdiğim astsubayların altında sıfır renoları gördüğümde eyvah demiştim, devlet battı. Kenan Evren, bütün esnafın canını yaktı, işini batırdı koyduğu vergiyle. 50 bin lira vergi yazdı her küçük esnafa. Bize de düştü bu vazife. Vazife diyordum, devlet istemiş biz de vereceğiz. Ama elde avuçta 50 bin lira yok.

Birkaç bakkal, darabayı çekti, kapattı gitti. Onlara kızdım hatta, vergi vermemek için dükkan mı kapatılır? İşlerimiz çok da kötü değildi. İki sene evvel 48 bin liraya iki oda eklemiştik, bizim bir oda bir mutfak evimize… İki sene de devlet için çalışırız demiştim amma… iş öyle olmadı.

Bir albayı Belediye Başkanı yaptı sıkıyönetim. 29 Eylül 1980'de  6. Kolordu Kurmay Başkanı Kurmay Albay Nuri Korkmaz Adana Belediye Başkanı oldu. Bu albayın solcu olduğunu sonradan öğrendik, emekli olduktan sonra da Demokratik Sol Parti Kurucu Üyesi Parti Genel Sekreteri ve TBMM XVII. Dönem Adana Milletvekili yaptılar. Acaba hangi subay hangi cenahtaydı? Allah bilir, ama albay bizim dükkanın ekmek teknesine  öyle bir tekme vurdu ki…

Yüreğir ve Seyhan Ovalarının tüm köyleri, bizim dükkânın bulunduğu tek semte gelir; alışverişlerini yapar giderlerdi. Haftada bir şehre gelen köy dolmuşları, sabahın erken saatlerinde bizim dükkânın karşısına park ederlerdi. Köylüler, bana alışveriş listesini bırakır, sonra çarşıya dağılırlar, ihtiyaçlarını giderirlerdi. Akşama da gelir çuvallara koyduğum şekeri, çayı, mercimeği, pirinci alır giderlerdi. Bizim can damarımız köylülerdi. Parası olan verir; olmayan ya buğday ya da pamuk hasadına bırakırdı. Neredeyse altı ay.

Albay, köy arabalarının Kalekapısı’na girişini yasakladı. Ne kadar esnaf varsa o semtte felç oldu. 50 bin liralık vergiyi borçlanmışız, nasıl ödeyeceğiz; kara kara düşünmeye başladık. Koca koca toptancılar batmamak için, köylere servis çıkardılar; biz yerimizde saydık, gide kala komşu evlere ekmek, deterjan, sana yağı satmakla geçinmeye çalıştık; olmadı. Bir daha boynumuzu doğrultamadık.

Bizim büyük oğlumuz, memleketteki ata yadigarı bağı, bahçeyi, tarlayı sat, bir toptancı dükkanı aç, dedi Abidinpaşa caddesinde… Aklıma yattı, ama kıyamadım kaç asırlık ata yâdigarı topraklara. Satamadım. Gün geçtikçe geriye doğru gidiyorduk; zaten dört-beş sene ya dayandık ya dayanamadık; darabayı indirdik.

Kenan Evren evladımızın rızkına da darbe indirmişti. Sonradan çoğu toptancı küçüldü, battı gitti. Hani Adana derler ya; herkese, her gelene kucak açan bereketli memleket, işte o Adana o günden beri rahat yüzü görmedi. Bugün de büyük bir köy gibi, devletin yetim, sahipsiz çocuğu hâlâ.

Allah, rızkı alır da verir de. O dükkân kimlere vesile olmadı ki… harçlığı, işi olmayan, evinde ekmeği, yağı kalmayan kimin derdine derman olmadı ki? Köyden gelen yoksulun ilk durağıydı. Tanıdık ağalara gönderirdim geleni; sucu, aşçı, patosçu, hergeleci diye. Geçmiş zaman. Menemen yapardım, bazen bulgur küçük tüpte. Ufacık tavadan yetişen doyururdu karnını.

Varlıktan darlığa düşmek zordur; elim alışmış harcamaya… Dükkân parasız bırakmaz adamı; ama işte rızık kesilince tıkanıp kalıyor insan. Büyük kızımızı gelin etmiştik darbeden bir ay evvel. Allah ardından bir kız daha verdi bize. 10 nüfus var evde benle beraber. Dükkân kirasını ödemekte zorlanınca, mahalleye taşıdım ekmek teknemizi.

On beş senenin acısı, tatlısı geldi geçti gözlerimin önünden; yas gibiydi o günler. Evin bir odasına taktık darabayı. Bir vakit de öyle idare ettik. Fakat, çok zordu o seneler. Allah, düşmanımın o raddeye düşmesine mâni olsun, diye dua ederim.

95’e kadar emekli etmediler bizi… Bağ-kur ilk 1971‘de kuruldu. Mecburî kaydolduk. Ne sağlık hizmeti veriyor ne de emekli ediyor; başlangıçtaki şartları da değiştirdiler, uzadı bizim emeklilik. Primleri ödeyemiyoruz, çoluk çocuk perişan.

Yeter şimdilik. Tadı damağımı yakıyor o vakitlerin. Ruhum daralıyor yine. Allah, müsebbib olanlardan rahmetini esirgesin; çok can yandı ölenden başka, çok aile harâp oldu. Sağ-sol bitti, Türk-Kürt, terör soktular hemen içimize. . 80 darbesi kanatıyor hâlâ. O Kanın hesabı bitmez, ama bu terör bittiğinde Kenan Evren ancak o zaman ruhunu teslim edecek.


 Piro Zaza, Sonsuz Ark, 18.03.2013

Seçkin Deniz Twitter Akışı