“Akla takılan
aforizmik küpe, sahibinin nedenlerine odaklanan bir köle gibi düşünen adamı
peşinden sürükler.”
***
Aforizmalar mühimdirler, zira faydaları vardır. Mühimdirler; zira zararları vardır. Kükürt içeren besinler gibidirler. Çoğunlukla insan üretimi aforizmalar bol kükürt içerirler. Bundan nâşî okuyan, düşünen insanların başı ağrır, boğazları ve mideleri yanar. Onlar bu yüzden sık sık toplum önünde ve evlerinde kusup duruyorlar. Fukaraların derileri alerjilere açık hâle geliyor, ciğerleri zayıflıyor, nefes alamıyorlar. Böbrekleri tahrip oluyor; kişi de multifonksiyon bozukluğu görülüyor.
***
Kükürt dozu uygun aforizmaların faydaları yok mudur? Vardır. Dozunda kükürt içeren aforizmalar solunum sisteminin sağlıklı çalışmasına katkıda bulunuyor; toplum içindeki görüntüsüne (saç, tırnak, cilt) parlaklık kazandırıyor; alerjik reaksiyonlara karşı koruma sağlıyor; uyuz gibi hastalıkları tedavi ediyor; bazı zararlı bakterileri öldürüyor ve yaşlanmayı geciktiriyorlar. Bazı aforizmaların sahiplerini üç bin yıldan beri yaşattıkları düşünülürse, işin ehemmiyeti anlaşılabilir.
***
Peki, ne yapmalıyız? Kulaklarımıza doldurulan aforizmaların solgun benizlerini tahlil edebilme kabiliyetimiz olmalı. Onları kulaklarımızdan içeri sokup sokmayacağımıza kendimiz karar vermeliyiz. Zira; biz değerli ve özeliz. Herhangi birimiz herhangi bir aforizmanın ağırlıklarını sorgusuz/sualsiz içeri davet etme hakkına sahip değiliz. Bir bilinç ameliyesi ile yaklaşmalıyız aforizmalara. Aforizmaların kükürt miktarını, bünyemizin ihtiyaç kategorilerine göre akıl muhasebatında tartıp, ölçmeliyiz. Taşıyamayacağımız yükün altına aklımızı sokmamalıyız.
***
Okuyan, düşünen adamların başı sık sık ağrır; düşünürken tıkanırlar. Farkında değildiler; illüzyon tutkulu aforizmalardaki kükürt bolluğu düşüncelerindeki kaymaların tek sorumlusudur. Akla takılan aforizmik küpe, sahibinin nedenlerine odaklanan bir köle gibi düşünen adamı peşinden sürükler.
***
Aforizma kurbanı, kusursuzlaştırdığı aforizmanın/mottonun peşinden giderken, hangi zeminlerde kayabileceğinin farkında değildir; aforizmayı/mottoyu anlamlandırma çabası içinde, yeni fikirler üretir; ancak her seferinde o aforizmanın/mottonun çizdiği dar çemberde hareket ettiğini fark etmez. Aforizmadan her bir kopuş aşaması, sorgu pedalının daha sık döndürülmesi sonucunu doğurur. Aforizma sahibinin yaşadığı paradokslar, aforizma kurbanının keşfedilmesi, çözümlenmesi gereken ideologya problemidirler…
***
İdeologya problemlerinin çözümü, aforizmik heyecanlara kapılanların birbirleri ile ilişkilerinde önemli pozisyon ve şerh kaygılarını besler. Aforizma merkezli zıt fikirlerin kurduğu her bir yeni takım, aforizmayı bir sonraki zamana taşır. Oysa ne aforizma temellenmiştir ne de ideologya problemleri çözülmüştür.
***
Aforizma eşliğinde düşünen kişi, bu karmaşa ile kusmaya başlar; kustuğu yer hem evidir hem de toplumun içidir. Onun kusmukları üzerinden bir hikmeti vardır diyerek yeni gıdalar devşirenler olur. Her bir devşirme, kusmuk artıklarını biriktirerek toplum içinde payanda niyetine kullanır. Her benzer kopukluktan anlaşılacağı üzere aforizmanın suyunun suyunun suyu çıkar ortaya… Son ürün, daima aforizmadan uzaktır.
***
Bu sıkıntıların esas ve hakiki sebebi aforizmalara yüklenen kudsiyettir; sorgulanamazlıktır.
***
Aforizmaların sahip oldukları gizli dogmatik vasıflar, kuruntulu zihinlerin besleneceği kadar yumuşak görünürler, çünkü; insan eseridirler ve aforizma taliplisi her acemi insan onları algılayabileceğini, kavrayabileceğini düşünerek kendisi ve toplum adına yeni hayal kurma hakkının olduğunu vehmeder. Yeni okültik referanslar üretme hayali, kişileri önceki deneyimlerin yetersizliğini düşünmeye sürüklediği içindir ki; aforizmaların sürekliliği, zincir şerhlerle akademik ve fikrî kuşatmalarla sürer gider. Ancak; dogmatik vasıflı aforizma, yetersizlik gibi bir kusuru reddeder. Anlam kavgası ile didişen tâliplisinin şerhlerini ezer geçer, kavurucu bir yalnızlığa iter. Bu didişmeden fayda icra etmek isteyen her bir tâlipli kendi yalnızlığını aforizmanın itme sebebine değil de, aforizmanın itme sebebinden üreyen ‘kendi aforizmanı kendin üret’ ilkesine rapteder. Bu iddianın bundan sonraki aşamaları bizatihi felsefî ve edebî yahut mistik kahküllerdir. Ondan sonra da postlar, postnişinler…
***
Aforizmaların ameliyesi hakikatin bilgisine sahip olmakla mümkündür. Hakikatin bilgisi nerededir?
***
Bu soru insanlığın karın ağrılarının başladığı yerde sorulan ilk sorudur. Hakikatin bilgisine vakıf olan Allah’ın yetersizlikle malul olamayacağı apaçık belli iken, Allah’ın gönderdiği mektuba itibar edip karşıt olarak söz sarf etmek, Allah’ın söyleyeceği söz üzerine söz sarf etme küstahlığında bulunmak demek olacaktır ki; aforizma taliplisi, yan çizer; kendisi gibi olan insanın aforizmalarına tamah eder. Onların üstüne söz söyleyebilecektir. Hatta; Allah’ın mektuplarında bildirdiği hakikate dair bilgiyi, onların üzerinden sorgulayabilecektir. Aforizma taliplisinin ağzını sulandıran işte bu gizli isyanın vereceği lezzettir. Lezzet kaygısı ile hakikate atılan iftiralar da hakikatin örtülmesine yarayacaktır; başka bir şeye değil.
***
İş bu minvalde kusmuklar arasında hakikat bilgisine rastlamak müşkil bir iş olacağı için, aforizmaların içerdikleri bol kükürdü ayırt etmek, buna göre aforizma ithal etmek zarurîdir. İthal edilen aforizmayı da ameliyat masasına yatırmak, Allah’ın mektubuna uygun bir imtihan ile tetkik etmek elzemdir.
***
Aforizmaları tedip ve terbiye klasmanında kullanacak olan bir aforizma tâliplisi en evvelde aforizmanın orijini/ilk sahibini, sahibinin sahip olduğu itikadî ve amelî çerçeveyi, aforizmanın nihâî hedefini ve aforizma sahibinin akıbetini didik didik etmekle mükellefir. Sahibine hayrı dokunmayan aforizmanın tâliplilerine de hayrı dokunmayacaktır.
***
Mükellefin mükellef olma şartlarını haiz olması ise, ancak ve ancak Allah’ın kitabını hakkı ile okuyup, hakkı ile tefekkür etmesine bağlıdır. Ya değilse, kendi tâliplileri bol olsa da, o, bilfiil aforizmalardan üreyen kusmukların içerisinde boğulmaya, baş ve karın ağrıları ile meşgul olup ebediyen yalnız kalmaya mahkûm olacaktır.
***
İşte şimdi, şu anda, geçmişin ve geleceğin tam ortasında, bugün aklımıza gelip düğümlenen senkronize düşünceyi ilan edelim.. İsrailoğullarının gökten gelen bıldırcın ile kudret helvasına karşı Hz.Musa’dan talep ettiği besinler sebze, hıyar, sarımsak, mercimek, soğan bol kükürt içerirler.(Bol kükürt içeren besinler; kırmızı et, tavuk ve balık eti, yumurta, havuç, soğan, sarımsak, kereviz, turp, lahana, ıspanak, çilek, muz, maydanoz, marul, patates, incir ve hurma ) Bu talepler aynı zamanda insana ait aforizmalara olan talepleri de hatırlatır. Çünkü bu taleplerin hepsi ancak insan emeği ile yetiştirilip tüketilebilmektedirler… İnsan, kendi emeği ile elde edebileceklerine tamah edip kendi sahipliğindeki lezzeti talep eder. Öyle değil mi?
***
Allah’ın ayetleri tam ve eksiksizdir; onlarla düşünmek iktiza etmez mi?
“Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin”. Onlar bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı.” Bakara 57
***
İnsanın ürettiği aforizmalara talep de neyin nesidir? Motto girdabına kapılmanın nesi câzip?
“Hani siz: Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler, Allah'ın ayetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.“ Bakara 61
***
Allah, bol kükürtlü aforizmalara tâlepkâr olanlara aşağılık ve yoksulluk damgası vuracaksa, onlar Allah’ın gazabına uğrayacaklarsa biz onlardan olmamaya gayret etmeli değil miyiz? Aklımız başka ne işe yarar?
Alper Selçuk, 09.10.2010, Antiseptik Anafor 29