Göğün
kanatları mavi ışıldıyor, yer kahverengi ve çehreler mütebessim. Dağlara,
ovalara gül yağıyor…
Adalet
istiyorlar; ancak adaleti kendi sapık emellerine ulaşana kadar umursamıyorlar.
Onlar için adalet, kendileri dışında hiç kimseyi umursamayan bir karasaban
düzeni; bir para kaynağı, bir şarap fıçısı ve bir kadın göğsü. Kötülük, onlar için
bunlara ulaşamamak; insanları sömürerek, masumların kanlarını emerek
yaşayamamak demek.
./.
Sokakların
karanlık köşelerinde gezinen vahşi uşaklarını, karanlık izbe odalarda tembihledikleri
dönem bitti. Herkesin içinde her şeylerini feda edecek kadar çıldırdılar.
Çocuklarının korunmuş alanlardan uzaklaştırılmasını hazmedemiyorlar; saraylarda,
ekranlarda, sahnelerde, medyada en yumuşak koltuklar artık onlara ait değil.
Doğdukları andan itibaren ayrıcalıklı bir hayat yaşamaya başlayan kendileri bu
mirası çocuklarına devredemeyecekler; çılgınlıklarının yegâne sebebi bu.
Hanedanlıkları sona erdi. Bir devir hırsızlarıyla birlikte tarihe gömülüyor.
../..
Yeni
devrin yeni çocukları geleceğin kollarına tutunuyorlar. Barış elçileri uçuyor
Anadolu’nun gök mavi kanatlarında; her karış toprağa bir özgürlük yumurtası
bırakıyorlar. Çile bitiyor. Kendi yavrularıyla beslenemeyen domuzlar
başkalarının yavrularını da öldüremeyecekler; kendi kirli mâzileri, kendi
kirlik ve karanlık ve sefalet dolu geleceklerine doğru sürüklüyor onları…
…/…
Yargılanıyorlar,
yargılananların arkasından bağırıyorlar; kırıp döküyorlar gözleri kan çanağı…
Gazeteleri, mahkemelerde estirdikleri teröre özgürlük diyor, onlar yargıçları
tehdit ederken. Tıpkı halkın masum çocuklarına haksızca yaptıkları,
yaptırdıkları gibi evvelce; polisler, jandarmalar dolanıyorlar onların çevrelerine
bağırıyorlar. Kırıp döküyorlar vahşi Vandallar gibi; yüzlerine fışkırıyor çelik
gibi sular, gözlerine doluyor biber gazları. Camilere koşuyorlar korunmak için.
Yıkmayı, yakmayı istedikleri camilerin mahfuz koynunda güvende olabilmek için.
…./….
Bir
devir tüm çirkefiyle, tüm karanlığıyla, tüm kan dökücü ruhuyla, bağıra çağıra
ölüyor. Bağırtıların arkasına sinmiş vahşet, adalet, adalet diye bağırıyor.
Oysa çağırdıklarında gelecek olan adalet, hiç tanımadıkları adalet; bir telefonla
katilleri salıverdirdikleri adalet değil. Çağırdıklarında gelecek olan adalet,
masumları, Müslümanları, haklarını korumak için çabalayanları aşağılayan, yok
eden, köleleştiren adalet değil artık. İstedikleri adalet Allah’ın adaleti
değil, şeytanın adaleti. Ama artık şeytanın adaleti gelemeyecek, çünkü şeytanın
adaleti artık tutuklu.
…../…..
Çağırdıklarında
dilsiz, kör ve sağır olacak; karanlık emecek, karanlık kusacak şeytan ve onlar
kusulmuş karanlıklardan beslenecekler. Halkın dili, onların yazdıkları
şiirlerden, romanlardan, senaryolardan, haberlerden, kanunlardan arınıyor;
onları karanlığın en dip köşelerine gönderiyor gün be gün. Halk kendi sesini
çağırıyor toza, toprağa bulanmış geçmişin altın varaklı kitaplarından.
……/……
Korku
tünelinden çıkıyor artık halk, kendisini oraya tıkanlarla yer değişerek. Göğün
kanatları mavi ışıldıyor, yer kahverengi ve çehreler mütebessim. Dağlara,
ovalara gül yağıyor…
Aykut
Seçkiner, Sonsuz Ark, 09.04.2013, Kırk İki Ara Noktalı Yazılar 8
Read
Dictionary:
Justice-Adalet,
hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi demektir. Haklı ile haksızın ayırt
edilmesi adaletle sağlanır.
Satan-Şeytan,
birçok din ve mitolojide, insanları kötülüğe teşvik ettiğine inanılan,
adaletsizliğin ve tüm kötülüklerin kaynağı kabul edilen varlık.
Latince'de
"Diábolus, Diaboli", İspanyolca'da "Diablo", Yunanca'da
"Diabolos", "Karanlıkların Efendisi," "Beelzebub"
(Sinek Kral), "Belial", "Mephisto" ya da
"Lucifer", eski Türkçede "Yek" ya da 'Albız ', Kabbala felsefesinde
"Samael" (Ancak Yahudi inanışında Samael başka bir melektir). "Azazel";
İslam'da "İblis" (إبْلٍيسْ)